Ayşenur Arslan

Ayşenur Arslan

Ankara'da İmralı türbülansı

SON DAKİKA: Üç kişilik İmralı heyeti bugün adaya gidiyor.

SONRAKİ SON DAKİKA: Heyetin Öcalan ziyareti yarına veya çarşamba gününe kalabilir.

DAHA SONRAKİ SON DAKİKA: DEM’e yakın Mezopotamya Ajansı’na göre heyet İmralı’ya gitti. AKP Milletvekili Hüseyin Yayman, MHP Genel Başkan Yardımcısı Feti Yıldız ve DEM Parti Grup Başkan Vekili Gülistan Kılıç Koçyiğit’in yer aldığı heyet saat 17.30 gibi geri döndü.

EN EN SON DAKİKA: Gizem derinleşirken, heyetin AKP’yi temsil eden üyesi Hüseyin Yayman, “ben gitmedim” dedi. İlke Tv’ye konuşan Yayman’ın açıklaması aynen şöyleydi:

“Ben adaya gitmedim, kimin gittiğini de bilmiyorum. Bilginin doğruluk payı yoktur. Önümüzdeki günlerde belli olacak.”

SONUNCU SON DAKİKA: AKP’li Yayman “ben gitmedim” dedikten 4-5 saat kadar sonra Meclis’ten bir açıklama geldi. Buna göre 24 Kasım 2025 günü heyet İmralı’ya gitmişti. Üstelik “sürecin pozitif ilerlemesi adına olumlu sonuçlar alınmıştı.”

Bir heyet düşünün… Sadece üç kişi yer alıyor. İktidar partisinin temsilcisi gitmediği gibi, kimin gittiğini de bilmiyor. Tarihin de ÖNÜMÜZDEKİ GÜNLERDE belli olacağını söylüyor.

70’li yıllarda değerli TRT sunucusu Güneş Tecelli dilimize takmıştı: “Vay anasını sayın seyirciler..” Sonrasında başta sevgili Ümit Aktan olmak üzere çok sayıda maç sunucusu tarafından da kullanılınca yaygınlaşmıştı.

Yıl 2025.. Bahçeli’nin diretmesiyle oluşturulan komisyona göre terör ha bitti bitecek.. Ama komisyon darmadağın.. Meclis Başkanlığı AKP’li komisyon üyesini yalanlıyor.. MHP’li Feti Yıldız’dan ise hiç ses seda alınamıyor. Hakikaten vay anasını sayın okuyucular!

*. *. *

Aslında Erdoğan Türkiye’sinde şaşırıyor olmamıza şaşırmak lazım.

Mesela..

Bugün, Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü.

Her yıl olduğu gibi kadınlarımız “ŞİDDETE HAYIR” sloganıyla buluşacak.. Ve muhtemelen yine polis şiddetine maruz kalarak gözaltına alınacak ya da bir hastanenin acil servisinde yaralarını sardıracak.

Dün, yurt çapında görmeye alıştığımız zehirlenmelerin aslında gıda fiyatlarındaki vahşi artışla bağlantılı olduğunu yazdım.

Bana göre, kadınların neredeyse “CİNS KIRIM” boyutunda her türden şiddete maruz kalması da, yanlış yönetimden, ekonomik ve toplumsal krizden bağımsız değil. Elimde yazmak için sakin bir günü beklediğim şahane bir kitap var: “YENİ NESİL ÇETELER”.

Her köşe başında karşınıza çıkabilecek silahlı, bıçaklı ergenler, ülkemiz adına bize ne anlatıyor? Bu tekinsiz, vahşi gündem Çakıcı ailesine nasıl uzanıyor anlatacağım.

Ama o güne kadar, özellikle siz sevgili kız kardeşlerim, kızlarım hayatta kalmaya çalışın.

Zaten müjdeler olsun ki güneşli günler yakın olabilir -MİŞ:

“AK Parti tekrar 2002 ruhuyla ve gerçekten kalkınmayı, demokratikleşmeyi merkeze alan yeni bir başarı hikayesi, yeni bir kızıl elma, yeni bir ütopya, yeni bir Türkiye hayali sunduğu zaman, karşısında hangi oluşum kurulursa kurulsun bunların başarılı olamayacağını düşünüyorum.”

Bu sözlerin sahibi AKP eski milletvekili Hüseyin Yayman. Hani şu İmralı’ya gitmediğini söyleyerek ”ters köşe” yapan şahıs.

Diyor ki, umudunuzu kaybetmeyin.. 23 yıl öncesine dönüp kalkınmayı ve demokrasiyi merkeze alan yeni bir “Türkiye hayali” sunacağız.

O hayale terörsüz Türkiye hedefi dahil mi, söylememiş.

Ancak adı bundan sonra o projeyle ve İmralı Heyeti ile anılacak. Zira İmralı ziyareti için belirlenen üç isimden biri O.

AKP genel başkan yardımcılarından. Ancak Ankara’nın baş döndüren siyasi trafiğinde, “düşük profilli” bir unvan bu. Yani AKP’yi temsil ettiği pek söylenemez.

İmralı Heyeti’ne seçilmesinin nedeni de bence bu!

AKP’de her biri ayrı bir alanda görevlendirilmiş 20’den fazla genel başkan yardımcısı var.

Hüseyin Yayman’ın görev alanı, “kültür ve sanat politikaları”.

Bu alanın İmralı’da ne işe yarayacağı sorusunu geçelim. Zira hem kendisi hem de partilileri “akademisyen” demeyi tercih ediyor.

Peki, biz de öyle diyelim. Ancak, şu sorular hala yanıtsız:

“İmralı Heyeti, TBMM Komisyonu adına oturacak ya masaya.. Bir TBMM üyesinin, yani AKP milletvekilinin gitmesi uygun olmaz mıydı? Bu seçenek, ziyaret gündemini Erdoğan’dan uzak tutmak için mi düşünülmedi? Üstelik gide gide üç kişi gittiyse, CUMHUR+DEM dışındakilerin adı hiç anılmadan neden sadece CHP hırpalandı?”

Hatırlayın;

“* İmralı için yapılan oylamada Gelecek Partisi, Saadet Partisi ve DEVA Partisi'nden oluşan Yeni Yol Grubu çekimser oy kullandı. Daha sonra da heyete üye vermeyeceklerini açıkladı.

“*İmralı'ya gidilmesine karşı çıkan Yeniden Refah Partisi oylamaya katılmadı.”

“*Demokrat Parti ile Cumhur İttifakı'ndan DSP ve Hüda-Par İmralı'ya gidiş aleyhine oy verdi. Demokrat Parti ayrıca komisyondan çekildiğini açıkladı.”

“* Bu tabloya rağmen, sadece CHP suçlandı. Hatta heyetin (o saatlerdeki duyuma göre) gidemeyişi haberi aHaber’de CHP’nin tutumuyla verildi!”

Meclis Komisyonundaki siyasi türbülansı görünce heyet için AKP’den Hüseyin Yayman’ın seçilmesi Saray açısından pek uygun olmuş bence. Sürece bir tekme atacaksanız, AKP adına AKP’yi temsil ettiği muğlak bir ismi tercih etmez misiniz?

Özellikle 2015’te Dolmabahçe’deki o ilk buluşma AKP’nin oylarını erittiği için sürecin nasıl sona erdiğini hatırlayınca!

* *. *

Fotoğraf aklınızda mı? Merkezde Başbakan yardımcısı Yalçın Akdoğan var. Sağında dönemin içişleri Bakanı, bugün Saray’ın en güçlü ismi Efkan Ala oturuyor. Solunda da - mekik diplomasisi ile görevlendirilen ve bu nedenle Ankara ile Kandil arasında mekik dokuyan- Sırrı Süreyya Önder..

50045.jpg

AKP’nin seçmen kitlesi bu fotoğrafa ve “mutabakat” metnine rest çekince, önce failleri asla saptanamayan bir saldırıyla Ceylanpınar’da iki polis evlerinde öldürüldü. Çözüm buharlaştı.

Erdoğan, sanki kendisinin haberi ve izni olmadan tek bir adım atılamayacağını bilmiyormuşuz gibi kükredi:

“Dolmabahçe mutabakatı ifadesini asla kabul etmiyorum. Çünkü o toplantı bir mutabakat toplantısı olamaz. Ortada bir hükümet vardır. Öbür tarafta gurubu olan bir siyasi parti var. Neyin mutabakatını neyle ve kimle sağlıyorsunuz? Mutabakatın yeri parlamentodur. Ortaya Türkiye mutabakatı gibi değerler silsilesi ortaya konulur ve onun bir karşılığı olur. Bölücü terör örgütüne sırtını dayayanlarla mutabakat asla düşünülemez. O fotoğraf karesi doğru bir şey değildir.”

Erdoğan’ın günlük çıkara dayalı siyaset anlayışında şaşılacak bir “kükreme” değildi elbette.

Gülüp geçebilirdik.

Güneydoğu’yu yeniden ateş çemberine alıp onlarca insanın intihar eylemlerinde canına kast edilmese.. Ve çözüm için dişini tırnağına takan Sırrı Süreyya Önder’in yıllarına ve belki sonrasında hayatına mal olmasa!

Nasıl mı!?

Dolmabahçe mutabakatı ve çözüm ihtimali berhava olduktan sonra, Sırrı Süreyya -doğrudan bu yüzden değil de eski bir konuşması nedeniyle- yargılandı.

“Terör örgütü propagandası” yaptığı iddiasıyla 3 buçuk yıl hapis cezası aldı.

Ve bir dizi ciddi sağlık sorununa rağmen cezaevine kondu.

2019 yılında tahliye edildikten sonra Erdoğan’ın “pek de şakacı canım” diye yeniden gülücükleriyle “ödüllendirdiği” Sırrı Süreyya bu son süreci göremeden hayatını kaybetti.

Cenazesi neredeyse devlet töreniyle kaldırıldı!

*. *. *

Aslında Sırrı Süreyya erken tahliye edilmişti. Anayasa Mahkemesi’ne “ifade özgürlüğü hakkım elimden alındı” diye başvurmuş.. Yüksek Mahkeme’nin hak vermesiyle de özgürlüğüne kavuşmuştu.

Aynı şey geçti aklınızdan, değil mi!

Birkaç yılda hukuk anlayışımız nereden nereye geldi de.. Selahattin Demirtaş AİHM kararına rağmen neden hala tutsak?

Tayfun Kahraman da AYM’nin kararına rağmen neden bırakılmıyor?

Acaba bu meselelerde de İmralı’nın mütalaası mı gerekiyor?

Ne çok soru var zihnimizde..

Mesela, sonuncusu, dün yapılması beklenen ama her nedense (!!) bilmeceye dönen İmralı ziyareti..

Biliyoruz ne heyet ne de MİT başkanı Öcalan’ı ziyarete dair bilgi verecek. Çay içip içmediklerini bile öğrenemeyeceğiz. Meclis Başkanlığı’nın akşam vakti “ortalık çok karıştı, bir şeyler söyleyelim” kabilinden açıklamasıyla yetineceğiz.

Ortalığın gerçekte neden karıştığını ise belki hiç öğrenemeyeceğiz.

İmralı seferinin Öğretmenler Günü’ne denk getirilmesine sinirlenen Reis’in kararı mıydı?

Türkiye’ye dönüp birden bire 15 bin öğretmen atamasıyla memlekete bir coşku, belki bir mesaj verecekken İmralı gündemiyle gölgelenecek olmasına mı kızmıştı?

Yoksa puslu havalar başka bir şeyler mi gizliyor? Göreceğiz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ayşenur Arslan Arşivi

Bilal Bey'in 'Solcu' babası

15 Aralık 2025 Pazartesi 09:11

Malum şiirin yıldönümünde!

13 Aralık 2025 Cumartesi 07:12

Normalleşebilir miyiz!

12 Aralık 2025 Cuma 10:13

Mehmet Akifgiller "gerçeği"

11 Aralık 2025 Perşembe 09:20

Saray'ın politikası: Stratejik sabır!

10 Aralık 2025 Çarşamba 09:22

Feti Yıldız'a 'eylem' daveti

09 Aralık 2025 Salı 10:03

Yeni yıla sınır ötesinde mi gireceğiz?

08 Aralık 2025 Pazartesi 09:26

Çakar çakmaz çakan medya

06 Aralık 2025 Cumartesi 08:40

Medyanın kirleri Saray'ın hesapları

05 Aralık 2025 Cuma 09:18

Sözcü "nereye"?

04 Aralık 2025 Perşembe 11:12