Sağlığın Sessiz Düşmanı: Yüksek Tansiyon

Tansiyon ya da kan basıncı, kalbin kanı vücudumuza pompalarken damar duvarında oluşturduğu basınçtır. Vücudumuzda belirli bir seviyede kan basıncına ihtiyaç vardır. Bu basınç sayesinde, dokuların yeterli miktarda kanlanması ve yaşamsal fonksiyonlarını sürdürmesi sağlanır.

Kalbin kanı vücuda atarken kullandığı güce büyük tansiyon (sistolik), kan akımı bittikten sonra damarlarda oluşan durgun basınca da küçük tansiyon (diyastolik) denir. Kan basıncı tansiyon aleti ile ölçülür. Tansiyonun doğru ölçülebilmesi için, ölçümden önceki 30 dakika içerisinde, çay, sigara ve alkol ile kola, kahve gibi kafein içeren içeceklerin alınmaması, kişinin oturur pozisyonda en az 5-10 dakika dinlenmiş olması, mümkünse 1-2 dakika ara ile 2 kez ölçümlenmesi; aralarındaki fark fazla ise ek ölçüm alınması, değilse ortalamasının alınması gerekmektedir.

Düşük tansiyon, tıp dilinde hipotansiyon olarak ifade edilir ve ani tansiyon düşüşleri şiddetli baş ağrısı, halsizlik, baygınlık hali gibi belirtilerle kendini gösterir. Yüksek tansiyon da tıp dilinde hipertansiyon olarak adlandırılır; atardamarlardaki kan basıncının normal değerlerin üzerine çıktığı kronik bir hastalıktır.

Büyük tansiyonun 12 (120 mmHg) ve küçük tansiyonun 8 (80 mmHg) olması en uygun tan­siyon değeridir. Kan basıncının 12-12.9 ile 8-8.4 olması normal, 13-13.9 ile 8.5-8.9 olması yüksek normal tansiyon olarak adlandırılır. Kan basıncının 14/9 üzerinde olması ise hipertansiyondur.

Hastaların % 90-95’inde yüksek tansiyona neden olabilecek altta yatan başka bir hastalık yoktur. Bunlara birincil (primer) ya da nedeni bilinmeyen hipertansiyon denir. Geri kalan % 5-10 hastada yüksek tansiyon bir nedene ya da hastalığa bağlı olarak ortaya çıkar, buna da ikincil (sekonder) hipertansiyon adı verilir. Böbrek hastalıkları, böbrek üstü (adrenal) bezleri hastalıkları, böbrek damarlarının daralması, doğuştan büyük atardamarın (aortun) bir bölümünün dar olması, tiroit bezinin fazla veya az çalışması en sık rastlanan ikincil hipertansiyon nedenlerindendir.

Kan basıncının uzun zaman içerisinde yavaş yavaş yükseldiğinde çoğu zaman hiçbir belirti vermez, sessiz ilerler ve çoğu zaman tesadüfen saptanır. Belirtileri ise; enseden yükselen baş ağrısı, kafada ve kulaklarda basınç hissi, uğultu, mide bulantısı ve çarpıntı hissidir. Bazı durumlarda göğüs ağrısı ve nefes darlığı, ani yükselmelerde de, burundan veya göz beyazında kanama görülebilir.

Genelde çok sorgulanmayan uyku apnesi (uyku esnasında solunumun geçici olarak kesilmesi) ve uykuda dış sıkma da yüksek tansiyona yol açan etkenlerdendir.

Toplumda tansiyon görülme sıklığı %30 ila 45 arasındadır ve yaş ilerledikçe bu oran da artış gösterir. Türkiye'de her üç erişkinden birinde hipertansiyon vardır.

Şikayetlerin olmaması, her yaşta görülebilen tansiyon yüksekliğinin önemli olmadığını göstermez. Aslında yüksek tansiyonun hastada şikâyet oluşturmaması hiç istenmeyen bir durumdur. Çünkü şikâyeti olmayan hasta, tansiyon yüksekliğini fark edememekte, dolaysıyla hastalığın üzerinde durmayarak, kalp, böbrek, göz ve beyin gibi hedef organlar üzerindeki olası ciddi hasarlara ve hastalıklara bilmeden davetiye çıkarmaktadır.

Hipertansiyon tanısı konana kadar ve sonrasında tedavinin yetersiz kaldığı süre boyunca yüksek olan kan basıncı, içerisinde yol aldığı damarların duvarlarını zedeleyerek ve damar tıkanıklığına yol açarak kalp, beyin, böbrek gibi hayati organlardaki birçok hastalığı ortaya çıkarabilir. Kontrol altına alınmaz ise, kalp yetmezliği, kalp büyümesi, kalbi besleyen damarlarda daralma (koroner arter darlığı), kalbi besleyen damarlarda tıkanma sonucu kalp krizi, beyin kanaması, felç, beyin damarlarında daralma ve tıkanma, boyun ve bacak damarlarında tıkanma, böbrek hastalığı, büyük damarlarda genişleme ve yırtılma ile görme bozukluğu ve görme kayıpları yaşanabilir.

Sadece tuzu azaltarak, limon suyu içerek, sarımsak yiyerek, aktarlardan temin edilebilen dozu ve etkileşimi kişiden kişiye değişebilecek bitkisel ürünlerle tansiyon kalıcı ve sağlıklı bir şekilde dengelenemez. Elbette öncelik, kilo kontrolü, alkol ve tütün ürünlerinin kullanılmaması ve stres kontrolü gibi ilaç dışı yöntemlerin uygulanmasıdır. Ancak bu önlemlerin yeterli olamaması durumunda, hekim tavsiyesi üzerine ilaç kullanımına geçilir.

Tansiyona karşı ilaç alanlar, kendilerini iyi hissetseler veya tansiyonları normale dönse bile, ilaçlarını mutlaka ve kesintisiz almak durumundadır. Unutulmamalıdır ki, tansiyon ilaçları bir grip ilacı gibi belirli bir doz ve sürede alındıktan sonra bırakılacak ilaçlardan değildir; ilacın azaltılması ve bırakılması tansiyonun tekrar yükselmesine neden olacaktır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Bengi Başer Arşivi