Nereden Nereye…

Türkiye gibi köklü ve hatta yüzyıllara uzatılacak bir diplomasi geleneği olan bir ülke, İsrail-Filistin Meselesi’nin son geldiği dönemeçte bir rol oynayamıyor.

Ve Katar gibi, jeostratejik bir önemi ve dışişlerinde tecrübe birikimi olmayan bir ülke ise, birden Ortadoğu diplomasinin “yıldızı” olabiliyor.

Hamas ve Gazze’deki diğer silahlı grupların 7 Ekim’de İsrail’e gerçekleştirdikleri saldırının ertesinde, Türkiye önce denge politikası izlemişti mâlum. Çok da doğru bir tercihti bu yaklaşım idi. Bugün ne yaşanırsa yaşansın; çıkış yolu daha fazla çatışma, savaş ve diplomasi ile bulunabilecek. Elbette, şu an için savaş bu kadar sert ve yakıcıyken, diplomasiye fazla bir yer kalamıyor.

Ancak; Mısır ve Katar başta olmak üzere, Ürdün, Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan, bölgedeki arka kapı diplomasisinde, “Batı” ve “Doğu”dan farklı taraflarla temas halinde. En önemlisi de bu ülkeler, İsrail ile temas halinde. Hepsinin farklı derecelerde İsrail ile teması var. Bu da gayet doğal: bir ateşkes sağlanacaksa saldırıları durduracak başlıca aktör İsrail’in kendisi olduğuna göre, elbette İsrail ile de bölge ülkeleri diyalog kurmak zorunda. Bu bir tercih değil; diplomasi için zaruret.

Saydığımız ülkeler arasında, devlet dışı bir aktör olan Hamas ile en çok ve en doğrudan teması olan Katar.

Türkiye’nin de, bölgenin önemli bir gücü olarak bugün olabildiği kadarıyla ve en azından gelecekteki diplomasi açılımlarında “garantörlük” gibi kilit bir rol üstlenebilmesi için, gene de “denge” ve “itidal” odaklı politikaya devam edilmesi gerekirdi.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Sezin Öney Arşivi