Sezin Öney
Çeyrek yüzyıllık bir hikayenin son bölümü
14 Ağustos’ta AK Parti, 23. yaşını “kutluyor”.
Bir yandan bakınca, hala iktidarda olduğu için kendini “başarılı” sayan bir parti. Diğer yandan bakınca, Türkiye tarihinde hiçbir siyasi harekete nasip olmayan bir hegemonya alanına sahip olsa da, bunu kendi iktidarını sürdürmek dışında ülke için kalıcı bir başarı hikayesine çevirememiş, kendini yenileyemeyip miyadını doldurma yolunda…
Geçtiğimiz günlerde partinin duayenlerinden Efgan Ala, partiye yeni isimlerin katılıp katılmayacağına ilişkin sorulara şu yanıtı vermişti:
"Olacak evet, AK Parti siyasetin dominant adresidir. AK Parti ile yol yürümek isteyenlerin partinin ilkeleri çerçevesinde AK Parti'ye katılmaları tabiidir, doğaldır".
Bir kere, AK Parti artık “dominant” adres değil: siyaset biliminde geçtiği haliyle “dominant parti” statüsünde değil. “Dominant Parti”, üst üste iktidar olan siyasi hareketlere literatürde verilen adlardan biri: Cumhur İttifakı’nın doğuşu ile beraber, AK Parti’nin “dominant partiliği” de kalmadı.
7 Haziran 2015 seçimleriyle, AK Parti’nin “dominant parti” olmasının sonu gelmeye başladı ve 2018 seçimlerinde resmen bu statüleri noktalandı.
23. yaşındaki partiye yeni katılımları da, ancak başka “dominantlıklar” ile sağlayabiliyor AK Parti: Yeniden Refah Partisi lideri Fatih Erbakan’ın 13 Ağustos’ta yaptığı çıkışta “siyasi şantajlarla” belediye başkanlarının transfer edilmeye çalıştığını öne sürdü. Erbakan, yazılı açıklamasında şöyle dedi:
“Yeniden Refah Partili belediye başkanlarımızın faaliyetlerini engelleyerek onları hizmet edemez hale getirmek, siyasi şantajla başkanlarımızı Ak Parti’ye transfer etmeye çalışarak milletimizin 31 Mart’ta ortaya koyduğu iradeyi hiçe saymak, ne siyasi ne de ahlaki bakımdan uygun bir davranış değildir.”
23 yaşını, başka partilerden milletvekili veya belediye başkanı seçilmişleri transfer etmekle kutlamak, pek de öyle “dominant partilerden” beklenecek bir “güç gösterisi” değil: özellikle de, Erbakan’ın dile getirdiği üzere, “siyasi şantaj” söz konusu ise.
“Dominantlığını” seçim sandığında gösteremeyince, siyasi ve toplumsal hayatın her alanını kuşatarak, başka bir dominasyon türü yaratmak çok da büyük bir başarı öyküsü gibi gözükmüyor…
Keza, bir sokak röportajında AK Parti’ye ters gelen görüşlerini dile getirdi diye, kalp hastası genç bir kadının; Dilruba Y.’nin apar topar tutuklanması da, gerçekten güçlü olan bir partinin yapılacak iş mi? Şöyle dile getirelim: kalbi delik Dilruba Y.’nin bir sokak röportajında aklından geçenleri filtresiz dile getirmesi sonrası tutuklanması, AK Parti açısından bir güç gösterisi mi; yoksa güçsüzüşmenin göstergesi mi?
AK Parti’nin yaklaşık çeyrek yüzyıllık hikayesinde, en büyük “hatasını” en az bir dönem iktidardan uzaklaşmayı kabullenemeyerek yaptı. Günü gelecek, AK Partililerin, “Keşke Mayıs 2023 seçimlerini kazanmasaydık” dediğini göreceğiz. Bir dönemliğine olsun iktidardan uzaklaşmak, AK Parti’de belki gerçek bir özeleştiri sürecini başlatabilirdi: sandık yoluyla iktidardan uzaklaşma daha da önceleri olabilse, belki yeni bir şans yaratabilirlerdi kendilerine…
Bunun yerine, MHP ile simbiyotik bir ilişkiye girerek, günümüzde “Tekbir+Bozkurt” formülasyonu ile geçmişin “Türk-İslâm sentezinin” güncellenmiş versiyonu yaratıldı. Bu ideolojik denklemde AK Parti’nin ağırlığı giderek azalmaya başladı; sokak hareketi ve “müeesses nizam” ile uyumu nedeniyle daha “dominant” karakterdeki MHP, ağır basmaya başladı. Bu beraberlik sürdükçe, MHP’nin ağırlığı da artmaya devam edecek ve sonunda AK Parti, içi boş bir kabuğa dönecektir. O zaman da MHP’nin, iktidar bağlarını korumak için yeni limanlara yelken açması gerekecek.
Bir sonraki seçimlere MHP’nin, yeni bir genel başkanın liderliğinde gideceği kesin. AK Parti’de olan bitenin, “tarihin sonuna” geldiğimize göre, MHP’de liderlik kulisleri, gözlerden uzak asıl mesele olarak şekillenecek.
AK Parti, 23 yaşında çok yaşlı bir genç olarak uzatmaları oynuyor. Hep söylediğim gibi, logosundaki ampuller bile artık tedavülden kalkıyor; yeni enerji tasarruflu ampuller piyasayı “domine” ediyor.
İşin ironisi bir yana, AK Parti tarihinin sonuna gelse de; partinin kendisi ve tabii liderliği, iktidarda kalmak için elinden geleni yapacaktır. İktidarı, “doğumsal hakları” görüyorlar zira.
Ekonomik krizle iç içe geçmiş toplumsal krizleri; krizler sarmalı ile, post-AK Parti dönemine geçiş Türkiye için sancılı olacaktır.
Muhalefetin de, “nasılsa ömürlerini tamamladılar, iktidar bize tıpış tıpış geliyor” gibi bir keyfiyet içinde olmaması gerekir.
AK Parti’nin çektire çektire çekildiği, Türkiye’nin koca bir çöp eve dönüştüğü biçimde, uzatılmış bir geçiş yaşanabilinir. Hatta, inatsız ve sancısız bir geçiştense, bu tarz bir çöken ve çökerten geçişin yaşanması daha da muhtemeldir.
O nedenle, muhalefet neyle karşıya karşıya olduğunu; “rejimin” ve AK Parti’nin dönüştüğü “Zombi dominantlık” türünün nelere kadir olabileceğini bir an bile aklından çıkarmamalı.