Serpil Yılmaz
Mahmud Abbas’ın 10 milyar dolar övgüsü ve Mescid-i Aksa kışkırtması
Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas’ın TBMM’deki konuşması, Türk halkının Osmanlı’dan bu yana Filistin davasına verdiği desteğin bir sonucuydu. Abbas’ın da doğal olarak her teşekkürüne “Türk halkını” eklemesinin ilginç bir tarafı yok.
Siyasi olarak Abbas’ın Türkiye dış politikasının KKTC gibi başat meselesine mesafesini bir kenara koyarak; Meclis’te İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun zulmü altında yaşamını kaybeden on binlerce sivil insanın, kadının-çocuğun acısı karşısında Filistin halkının direnişi/savunması selamlandı.
Tüm insanlık siyasetten bağımsız olarak Filistin’de katliamın durması için dua ediyor.
İlaveten Filistin halkının İsrail tarafından işgal edilen topraklarına kavuşmasını, onurlu bir gelecek kurmasını Orta Doğu barışının ön şartı olarak gören, Türkiye’nin de içinde olduğu ülkelerden Filistin ve İsrail topraklarında “iki devletli” çözüm çağrıları geliyor.
Abbas’ın konuşmasında dikkatimi çeken çok nokta vardı ancak bunların çoğu diplomasi ve dış politika uzmanları tarafından didiklenecek, tartışılacaktır; o nedenle mesajları ekonomi yönüyle ele almak istiyorum.
Bir kere Abbas’ın elindeki metinden okuduğu “Türkiye 10 milyar dolarlık ticareti Filistin halkı için durdurdu” ifadesinde geçen ticaret hacmi; ne TÜİK istatistiklerinde, ne de resmi açıklamalarda yer alıyor.
BBC Türkçe’nin 3 Mayıs tarihli haberinde ifade edilen rakam da; ne TÜİK, ne de Abbas’ın ifadesiyle eşitlenebilir.
Aynı haberde “Erdoğan, iki ülke arasında “Biz daha fazla sabredemezdik. Adımlarımızı attık’ diyerek, iki ülke arasında 9.5 milyar dolarlık ticaret hacmini yok farz ederek ‘kapıyı kapattıklarını’ dile getirdi. Ancak bu ticaret hacminin hangi dönemleri kapsadığını belirtmedi” ifadelerine yer verdi.
Türkiye İstatistik Kurumu'na (TÜİK) göre iki ülke arasındaki ticaret 2023'te 6.8 milyar dolar değerindeydi ve bunun 5.2 milyar doları Türkiye’nin ihracatı, 1.6 milyar doları ise ithalatıydı.
İsrail-Türkiye dış ticaretinin en fazla olduğu 2022 yılında bile ikili dış ticaret hacmi 10 milyar dolar değil. 2022 yılında Türkiye 6.7 milyar ihracat yaparken, İsrail’in ithalatı 2 milyar 169 milyon dolar; toplamı ancak 9 milyar dolara yaklaşıyor.
2021 yılına gidildiğinde ise Türkiye’nin İsrail’e ihracatı 6.1 milyar dolar, ithalatı ise 1.9 milyar dolardı.
Bakanlık, 9 Nisan 2024 tarihinde, 54 ürüne getirilen ihracat sınırlamasının, Mayıs başında da tüm ihracat ve ithalat ürünlerine uygulanacağını duyurdu.
Mart 2024’de tablo şuydu:
Türkiye’nin İsrail’e ihracatı 437 milyon dolar olurken, bu ülkeden ithalatı ise 167.3 milyon dolar gerçekleşti.
2024 yılının ilk çeyreğinde İsrail, Türkiye’nin en çok ihracat yaptığı ülkeler listesinde 12'nci; ithalat sıralamasında ise 32'nci sırada yer almıştı.
Uluslararası Adalet Divanı (UAD)’nın, Güney Afrika’nın İsrail aleyhine açtığı "soykırım" davasında “Gazze'de soykırımın önlenmesi” kararını Ocak ayında aldığını hatırlatalım…
Bir yanda UAD’nin kararı, öte yanda Türkiye’nin 9 Nisan’da alınan ihracat kısıtlama kararı varken ihracatçıların, Mayıs başında ikili ticaretin tümüyle kesilmesi karşısındaki “şaşkınlığı” da işin bir başka boyutu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan 3 Mayıs günü, Dolmabahçe Çalışma Ofisi’nde Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği (MÜSİAD) yönetim kurulu üyelerini kabulde yaptığı konuşmada, İsrail ile ticareti durdurma kararına ilişkin şu açıklamayı yapmış: (akp.org.tr)
"İsrail’in soykırım halkına yaptığınız yardımlar dolayısıyla tebrik ediyorum. Türkiye, Gazze’ye gönderdiği 50 bin tona yaklaşan insani yardım malzemesiyle dünyada ilk sıradadır. İsrail’i ateşkese zorlamak amacıyla ticari olarak biliyorsunuz bazı tedbirler aldık. Adımın sonuçlarını iş dünyası ile eşgüdümle yürüteceğiz.”
Eşgüdüm nasıl oluyor? Bu sorunun yanıtını aramak üzere dün MÜSİAD çevresinden görüştüğüm kaynaklarım kulaklarını dikmiş Ankara’dan gelecek kararları bekliyorlar.
Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) Türkiye-İsrail İş Konseyi Başkanlığı’na Ocak 2024 itibariyle, yazılım ve bilgi teknolojileri alanında faaliyet gösteren Etisan Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mert Özgün seçilmişti.
Özgün’den önce bu görevi İsrail’de bir enerji şirketi ortaklığı olan Zorlu Enerji Grubu yöneticisi Sinan Ak yürütüyordu.
İsrail saldırılarının artmasıyla, Zorlu da hisselerini satışa çıkardığını açıkladı.
Ak’dan önce bu görevi üstlenen Hasan Akçakayalıoğlu da aynı dönemde yabancı banka statüsünde İstanbul merkezli faaliyet gösteren Bank Pozitif’in CEO’suydu. Geçen yıl Bank Pozitif ödeme kuruluşu PayFix tarafından satın alındı.
Özgün’ün Türk-İsrail İş Konseyi Başkanı olarak X hesabından yaptığı 21 Ocak 2024 tarihli ilk paylaşım, henüz Türkiye’nin İsrail’le ticari ve diplomatik ilişkilerde sıkıntı yaşanmadığını gösteriyor:
Mert Özgün 31 Ocak 2024 tarihli Şalom gazetesine verdiği demeçte şunları söylüyor:
Özgün, “2002’den 2022’ye, Türkiye ile İsrail’in ikili dış ticaret hacmi 1.41 milyar dolardan 8.91 milyar dolara yükselerek altı kat arttı. Ticaret dengesi Türkiye lehine gelişti. Bu durum, Türkiye'nin ekonomik gücünün, sektör çeşitliliğinin, insan kaynağı ve ihracat odaklı yaklaşımının bir göstergesidir. Teknoloji, tarım, turizm ve enerji sektörlerindeki iş birliği, her iki ülke için karlı pazarlar ve düşük tahsilat riskleri sunmakta. Bugün Türkiye, İsrail’in ihracat hacminde 7. sırada yer alıyor.”
7 Ekim’den beri Filistin toprakları can pazarı! Ekonomik kayıplardan/kazançlardan söz etmenin abest bir hal aldığını iş dünyası anladı; darısı liderlerin başına…
Özgün X hesabından Türk Dışişleri Bakanlığı’nın 13 Ağustos tarihinde “İsrailli Radikal Grupların Mescid-i Aksa’ya Baskını Hk.” başlığı ile yazdığı şu metini paylaşıyor:
“Aralarında bakanların da olduğu yüzlerce radikal İsraillinin polis koruması altında El-Aksa Camii’nin baskını, Kudüs’ün tarihi statüsünü ihlal eden ve bölgemizdeki gerilimi daha da tırmandıracak bir provokasyondur. Bu kışkırtıcı eylem, İsrail tarafından barışa ulaşma niyetinde olmadığını bir kez daha göstermiştir. Uluslararası toplum, İsrail Hükümeti’nin Gazze’deki zulümlerini durdurmak ve tüm bölgemizin istikrarını hedef alan bu tür kışkırtıcı eylemleri önlemek için derhal harekete geçmelidir.”
Avrupa Birliği (AB) Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, yüzlerce fanatik Yahudi'nin Mescid-i Aksa'ya baskın düzenlemesini kınayarak bu eylemi "provokasyon" olarak nitelendirmişti.
Orta Doğu barışı artık olmazsa olmaz aşamasına geldi! Uluslararası toplumu harekete geçirecek bütün kanalları açık tutmakta geç kalınmamalı.