Onur Alp Yılmaz
Erdoğan’ın Yeniden Refah’la Dansı
Türkiye Gençlik Vakfı’nın (TÜGVA) düzenlediği Gençlik Buluşması’nda konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, yerel seçimlerin bir dönüm noktası olduğunu belirterek "Benim için bu bir final, yasanın verdiği yetkiyle bu seçim benim son seçimim. Çıkacak netice benden sonra gelecek kardeşlerim için bir emanetin devri olacak" dedi.
Bu açıklama hiç şüphesiz benim önceki yazılarımda da belirttiğim gibi Erdoğan’ın İstanbul kampanyasının birkaç uzantısını içeriyor:
1- Erdoğan, seçmeniyle arasındaki duygusal bağa dayanarak İstanbul’un kaybedilmesiyle kendisinin cezalandırılması arasında doğrudan bir ilişki olduğunu vurguluyor.
2- Bunun nedeni Erdoğan’ın bir şeyin farkında olması: Yeniden Refah tabanı anti-Erdoğanist bir taban olmamakla beraber anti-Ak Parti bir taban. Yani bu seçimde Erdoğan’ın kaybedeceği bir şey olmayacağını düşünüp Yeniden Refah’a yönelebilirler. İşte tam da bu yüzden Erdoğan yerel yönetimlerin kaybedilmesiyle kendisinin cezalandırılmasını eşanlamı kılıyor.
3- Erdoğan, doğrudan sahaya çıkması durumunda kurumsal olarak dağılmış olan muhalefet tabanının kazanma şansı en yüksek olan adayda konsolide olabileceğinin farkında. Bu yüzden şimdiye kadar doğrudan sahaya çıkmak yerine duygusal mesajlarla kendi oy havzasına seslenmeye çalıştı. Bu yolla kendi tabanını konsolide ederken karşı blokun ise anti-Erdoğanizm üzerinden konsolide olmasının önüne geçmeyi hedefledi.
Ancak bugünden sonra Erdoğan’ı sahada çok daha fazla göreceğimizi ifade edebiliriz. Bunun temel neden ise iftar buluşması kisveli büyük bir kampanya başlatma şansı. Nitekim hayır-hasenat ağlarının teyakkuza geçmesi ve Erdoğan’ın din üzerinden tabanıyla kurduğu ilişki dolayısıyla her zaman Ramazan kampanyası Ak Parti’ye yarar.
Bu toplantıların ana mesajının ne olacağına dair mesajı da geçtiğimiz gün Erdoğan’ın İlim Yayma Vakfı’nın 53. Genel Kurulunda yaptığı konuşmada bulabiliriz.
İstanbul’da düzenlenen İlim Yayma Vakfı 53. Olağan Genel Kurulu'nda konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Hiç kimse bize Hamas için terör örgütü ifadesi kullandırtamaz. Netanyahu ve gözünü kin bürümüş yönetimi, Gazze'de işledikleri insanlık suçlarıyla günümüzün Nazileri olarak isimlerini Hitler'in, Mussolini'nin, Stalin'in, Franco'nun ve diğer modern dönem canilerinin yanına ekletmişlerdir" dedi.
Öte yandan İsrail lideri Binyamin Netanyahu, "Ermeni soykırımını inkar eden, kendi ülkesinde Kürtleri katleden, rejim muhaliflerini ve gazetecileri hapseden Erdoğan'dan ahlaki vaaz almayacaktır" şeklinde konuştu.
Hemen ardından AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, "Netanyahu yönetiminin ve katliam şebekesinin, Cumhurbaşkanımız ve Türkiye aleyhine yaptığı açıklamalar yok hükmündedir" ifadelerini kullandı.
Erdoğan ve Ak Parti’nin İsrail meselesinde el arttırmasını kolaylaştıran bir unsur var: Netanyahu’nun da aynı dönemde Erdoğan karşıtlığına duyduğu ihtiyaç. Nitekim Netanyahu’nun yaptığı açıklamadan da bunu görmek mümkün. Çünkü Netanyahu, savaş gerekçesiyle toplumsal ve kurumsal muhalefetin erken seçim çağrılarına direniyor ve şöyle diyor:
"Şimdi erken seçim ülkenin felç olması ve savaşın durması anlamına geliyor. Savaşçılarımız bölünecek. Seçimlerde duygular, başkaldırı devreye girecek. Seçim, zafere bu kadar yakınken ulusal birliğimize bir darbe olacak."
Dolayısıyla Müslüman Kardeşlerle ilişkilerinden kaynaklı olarak İsrail’de adeta bir nefret objesine dönüşen Erdoğan karşıtı söyleme yaslanmak Netanyahu için de bulunmaz nimet…
Peki, Erdoğan için anti-Netanyahu ve İsrail açıklamalar yapmanın karşılığı ne?
Şüphesiz Baba Erbakan döneminden beri yer yer anti-semitizmle sınırları muğlaklaşan İsrail karşıtlığının Yeniden Refah tabanını Ak Parti’ye çekme olasılığı…
Yani Murat Kurum’un “Gazze’ye yardım götüreceğim” ifadeleri boşuna değil…
İmamoğlu’nun ise Gazze’ye gönderdiği yardım TIR’ları bu arayışların farkında olduğuna işaret…
Hele bir duralım…
Bir bakmışız geçen dönemin Sisi’si olan İmamoğlu, bu kez de bir iftar kisveli miting konuşmasında aniden Netanyahu oluvermiş…