Can Kakışım
Demirtaş Neden Hedefte?
Uzun yıllardır devam eden ve AKP iktidarının elinde tam bir siyasi şantaj malzemesine dönüşen Kobani Davasında sonunda karar açıklandı. HDP eski eş genel başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ ile deneyimli siyasetçi Ahmet Türk’ün de aralarında olduğu çok sayıda sanık ağır cezalara çarptırıldı.
Bu kararın, Türkiye’de bağımsız ve adil bir yargının olmadığı gerçeğini tekrar ve tüm çıplaklığıyla ortaya koyduğu kesin. Dava sürecindeki haksızlık ve usulsüzlüklerle ilgili sayfalarca yazı yazılabilir. Bulgular ile suçlamalar arasındaki uçurum ve süreçte yaşanan hak ihlalleri zaten kamuoyunun malumu. Ama aynı şekilde, davanın verdiği siyasi mesajlar da gören gözler için yine son derece net.
Kobani Davasında, sekiz senedir cezaevinde olan Demirtaş tam 42 yıl hapis cezası alarak en ağır cezalandırılan isim oldu. Demirtaş’ın şimdiye dek AKP iktidarı tarafından defalarca hedef haline getirildiğine zaten tanık olmuştuk, bu ceza da kendisine yönelik nefretin son göstergesi oldu. İyi ama bu işte bir terslik yok mu? Demirtaş Kürt siyasi geleneğinin popüler diğer bazı isimlerine göre çok daha barışçıl, çok daha demokratik siyasetten yana, bir arada yaşama kültürünü ve Türkiyelileşme vizyonunu savunan biri değil mi? Eğer amacınız ülkede şiddet seçeneğini tümüyle dışarıda bırakarak siyasetin legal yollarla devamını sağlamak ise böyle bir figür ülke için kazanım değil midir?
Ülke için şüphesiz ki kazanımdır ama AKP için bu sorunun cevabı; hayır. Çünkü AKP neredeyse kurulduğundan beri, ama özellikle de son on yıldır halkı alabildiğine cepheleştirmekten siyasi rant sağlayan bir parti. 7 Haziran 2015 seçiminde AKP Türkiyelilik vizyonuna sahip bir HDP’nin kendisine oy kaybettirdiğini gördü ve hızlı bir dönüş yaparak onu daha sekter olmaya zorlamaya başladı. Onun, “demokratik Türkiye” idealinden vazgeçerek Kürt milliyetçisi bir çizgiye hizalanmasını sağlamaya çalıştı. Bunun ilk adımı da “Seni Başkan yaptırmayacağız!” diyen Demirtaş’ın cezaevine yollanmasıydı, bugün yapılanlar da bu politikanın devamı.
Açıkça söyleyelim: Erdoğan istiyor ki her siyasetçi sadece kendi dar alanına seslensin ve herkes kendi kitlesini diğerlerine karşı provoke etsin. Çünkü kendisinin ve zihniyetinin sürekli iktidarda kalmasının tek yolunun bu olduğunu biliyor. Kürt hareketinden gelen siyasetçilerin “şahin” laflar etmesi, milliyetçi bir siyasetçinin Kürt düşmanlığı yapması veya bir CHP’linin dinsel değerlere dönük aşağılayıcı bir söylemde bulunması onun için çok daha işlevsel. O yüzden de siyasetin kurulu dengeleri bozulmasın ve herkes kendi tribününe oynamaya devam etsin istiyor.
Böyle bir durumda, karşı tarafı anlamaya çalışan ve onlar tarafından da saygı gören, diyalogu önemseyen, ortak değerleri öne çıkaran, ülkedeki “düşmanlık dengesini” bozarak Türkiye’de başka bir siyasetin de mümkün olduğunu gösteren siyasetçiler onun için esas tehlike. İşte Demirtaş o yüzden bu kadar hedefte. Tıpkı “bu tarafta” Ekrem İmamoğlu’nun hedefte olması, diğer potansiyel adaylar için hayata geçirilmeyen dava süreçlerine onun muhatap olması gibi. Zira İmamoğlu da kapsayıcı bir üslup kullanıyor ve diğer seçmenlere, onların “aracı partileri” olmadan da ulaşabiliyor. Ve işin acı tarafı, bu dengeleri sarstığı için sadece Erdoğan’ı değil muhalif saflardaki, hatta kendi partisindeki siyaset esnaflarını da rahatsız edebiliyor.
Kobani kararından sonra Demirtaş da herhalde ilk kez bu konuya açıkça değindi ve “siyasete çöreklenmiş bazı zihniyetlerin, onun siyasi mücadelesinden rahatsızlık duyduğunu, yıllardır içeride tutulması ve sonunda ağır cezalar alabilmiş olmalarının bir nedeninin de bu siyaset tüccarları olduğunu” söyledi. Doğru söze ne denir! Tespit doğru, demokratik mücadelenin başlatılacağı yer de tam burası.
Sözün özü; var olan dengeleri bozarak, halkı kutuplaştırmayı değil birleştirmeyi deneyen siyaset anlayışları AKP'nin en büyük kabusudur. Siyaseti basit köşe kapmacılık ya da şahsi zenginleşme yolu olarak değil kamusal yarar odaklı devam ettirmek, bunun böyle olmasını sağlamak da demokratik çevrelerin başlıca görevidir. Ülkemizi ve siyasetimizi el birliğiyle geri alacağız.