Can Kakışım
CHP’nin Dezavantajı Onun Şansı da Olabilir
2024 yerel seçimlerinin İstanbul ve Ankara ayağı için artık saflar belli olmaya başladı. Cephenin bir yanında bir bütün halinde Cumhur İttifakı var, yani AKP, MHP, BBP, HÜDAPAR, DSP ve muhtemelen Yeniden Refah Partisi iki metropolde iş birliği yapacak. Diğer tarafta ise sadece CHP var, zira kendisini muhalefet olarak tanımlayan diğer partiler onunla iş birliği yapmayı reddetti, üstelik çoğu gözlerini onun oy havuzuna dikti.
Bu partiler arasında ilk akla gelenler İyi Parti, Memleket Partisi ve Zafer Partisi. Hiç şüphesiz ki muhalefet partileri birbirinden ayrı hareket edebilir ancak eğer ortada muhalif olma iddiası varsa esas muhatabın iktidar olması gerekir. Fakat bu partiler, AKP-MHP hattından oy alabilmelerinin zorluğunun bilinciyle iktidardan çok CHP’yi hedef alıyor, ona iktidarın söylemleriyle vururken aynı zamanda CHP tabanına da seslenerek onların oyuna talip oluyor. Dolayısıyla hem söylem hem de eylem yönünden CHP’nin aleyhine hareket ediyorlar.
Bu noktada DEM Parti’ye ayrı bir parantez açmak lazım çünkü bu partinin seçimlerde nasıl bir politika izleyeceğini kestirmek gerçekten zor. Bir taraftan tabanın partinin müstakil aday çıkarmasını istediği söyleniyor ve partinin popüler figürleri aday olabileceklerini dile getiriyor, diğer taraftan Türkiye’nin demokratikleşmesi idealine vurgu yapılıyor ve AKP’yi yenmekten bahsediliyor. Veya bir gün “AKP faşizmi” kınanırken, ertesi gün görüşme kapılarının AKP’ye de açık olduğu mesajı verilebiliyor. Anlaşılan DEM Parti de iş birliğine çok da hevesli değil ya da ittifak yapacaksa da elini yüksekten açmak istiyor.
Diğer tarafta birlik bütünlük görüntüsü varken muhalefetin parçalı bir yapıda olması elbette ki bir dezavantaj. Zaten AKP’nin, Kurum ve Altınok’un İstanbul ve Ankara’yı kazanabilmesi için tek güvencesi de bu. Ancak CHP’nin elinde hâlâ iki büyük koz var. Birincisi, başkanlıkların halihazırda CHP’de olması ve ortaya koydukları başarılı performans. Mansur Yavaş da, Ekrem İmamoğlu da beş yıllık süreci iyi değerlendirdiler ve önceki seçimde kendilerine oy vermeyen seçmenlerden de destek bulabilecek bir aşamaya geldiler. AKP’nin bu iki marka ismi mağlup edebilmek için çok uğraşması gerekecek.
CHP’nin ikinci kozu ise Türkiye’deki iki parçalı siyasi yapı. AKP’nin 2017 referandumuyla kabul ettirdiği yeni yönetim sisteminin de etkisiyle Türkiye’de saflar iktidar ve muhalefet olmak üzere keskin biçimde ikiye ayrıldı. İktidar kanadının yüzde elliye yakın oyunun olduğu ve ittifak yaptığı bir düzlemde şartlar diğer tarafın da birlik olmasını gerektiriyor. Eğer bunu partiler yapmazsa bu ittifakı halk kurmak durumunda kalıyor. Bu da ana muhalefeti güçlendirirken diğerlerinin oy kaybı anlamına geliyor.
Böylesi bir durumda CHP kendisini, toplumsal muhalefetin tek ve bütüncül adresi olarak gösterebilir ve AKP iktidarından şikayetçi olan tüm seçmenler için çekim merkezi haline gelebilir. Bu somut bir gerçekliktir ve CHP kampanyasında bu argümanı akıllıca kullanmalıdır.
Ancak bu vurgu yapılırken CHP’liler, sadece kurmay takımı değil, seçim çalışmalarında görev alacak alt düzey üyeleri de dahil olmak üzere, kendisiyle iş birliği yapmamayı seçen partilere karşı suçlayıcı bir üslup kullanmaktan kaçınmalıdır. İttifak, iş birliği bahsi kapatılmalı ve CHP’li adayların icraat ve vaatlerinin tanıtımına ağırlık verilmelidir. Aynı zamanda, muhalefetin çok renkli yapısı da göz önünde bulundurularak kapsayıcı bir dil kullanılmalı, özellikle kimlik siyaseti tuzağına asla düşülmemeli ve hizmet ve proje odaklı bir kampanya yürütülmelidir.
CHP’nin bu seçimde İstanbul ve Ankara’daki başarısı sadece CHP’ye değil toplumsal muhalefetin tüm katmanlarına nefes aldıracaktır. CHP de seçim kampanyasını bu sorumlulukla ve bunu topluma etkili bir şekilde anlatarak yerine getirmelidir.