Ayşenur Arslan

Ayşenur Arslan

Erdoğan’a Kazandırma İttifakı

Artık Medya Mahallesi olmasa da her gün medya tarama alışkanlığım sürüyor.
Gazeteler.. İnternet siteleri.. Köşe yazarları.. Sosyal medya..
Okuyorum, haberler / yorumlar arasındaki farklara bakıyorum. Kulis notlarında iz sürüyorum.
Son günlerin notları pek acayip.
İçlerinden biri, Cumhuriyet Gazetesi’nin internet sitesinin X’teki paylaşımı ile karşıma çıktı. Gazete, Barış Türkoğlu, Barış Pehlivan ve Murat Ağırel’in Kılıçdaroğlu ile buluştuklarını yazıyordu.
Pehlivan’ı aradım. “Röportajı ne zaman yayınlayacaksınız” diye sordum. Meğer röportaj yokmuş, onun yerine (5 paragraftan ibaret ve iç sayfalara gömülmüş- bir haber yapılmış.
Haberin “tek” dikkate değer paragrafı şöyle:
“Kılıçdaroğlu, ülkenin geleceğinde ele geçirilmeyen en büyük kurumun CHP olduğunu vurguladı.”
Eeeeeee?
Yani?
Merak edip Pehlivan’a (tek bir soru) sordum. Buluşma teklifi kendilerinden mi gelmişti, yoksa Kılıçdaroğlu’ndan mı?
Teklif, yani davet, Kılıçdaroğlu’ndan gelmişti.

*. *. *
Gündemi yakından izleyen gazeteciler, yazarlar bir konuda fikir birliğinde: Kılıçdaroğlu gölgede kalmak istemiyor. Her fırsatta kendisini hatırlatıyor. Dahası, kimilerine göre genel başkanlık koltuğuna dönmek için yerel seçim sonrasını bekliyor.
Ama…
Siyaseti çok iyi okuyan yazarlardan, sevgili arkadaşım Mehmet Tezkan’a göre Kılıçdaroğlu’nun çevresindekiler bırakın beklemeyi, “İmamoğlu’nun kaybetmesi için gece gündüz çalışıyorlar.”
Eklemek lazım.
O mesaideki isimler yalnız değil.
Muharrem İnce de “ekipte”.
Özellikle İstanbul seçimleri için önerilen işbirliğine sırt çevirdi. Hatta iddiaya göre Özgür Özel’in telefonuna dönmedi.
Söylemeye gerek var mı? Arayan kişi CHP Genel Başkanı. Eğer önerisini beğenmezseniz “hayır” dersiniz. Olur biter. Telefonuna dönmemek ne demek. Bu nasıl bir kibir! Bu nasıl bir hafıza kaybı!

*. *. *
Ya Akşener?
Tamam, Kılıçdaroğlu’na öfkeli. Ya İmamoğlu.. Mansur Yavaş..
Onlara kaybettirmek için kaybedeceğini bildiği bir seçime girmesi neyle nasıl izah edilir? Ruşen Çakır. Bir İyi Partili ile konuşmasını aktardı. “Biz partiyi CHP kazansın diye mi kurduk..” demiş.
Aklınızdan geçenleri tahmin etmek zor değil. İyi Parti CHP kazansın diye kurulmadıysa bile “CHP sayesinde” kuruldu.
Ne var ki kardeşlik köprüsü daha ilk sağanakta yıkılıverdi.
Son seçimde Meral Akşener’in “masadan kalkma kararı” sonuçları etkilemedi mi sizce? İşte şimdi Mart seçiminde de CHP’nin kazanamaması için gereken yapılıyor. Yapılacak.
Bu “Erdoğan’ın kazanması” anlamına gelse de.
Hatta belki bunun için!

*. *. *
Partisindeki tuhaf ihraç vakasını hatırlayın.
En yakınındaki isimlerden, milletvekili Ümit Dikbayır, önce Akşener ve aile bireylerinin hesaplarını inceletmek istediği gerekçesiyle karalandı.
Sonra hiçbir delili, tanığı olmayan bir iddia için bir programda söyledikleri bahane edilip Dikbayır ihraç edildi.
Bu kadarı bile insanın kaşlarını kaldırıyor değil mi!
Dahası var.
Akşener’e “ihbar notu MİT’ten” gönderilmişti.
Arada kaynadı gitti. Bu konuda en ilginç cümle, Akşener’den Erdoğan’a “kader arkadaşlığı” tadında şu ifadeyle geldi:
“Partimiz bu tür operasyonel davranış biçimlerine alıştı. Bu işlemlere ilişkin bendeki tecrübe Sayın Cumhurbaşkanı’nda bile yok.”
Hatırlamaya çalıştım. Erdoğan’a yönelik benzeri operasyonel davranışlar ne ola ki!
15 Temmuz darbe girişimi diyeceksiniz. Benim aklımda yanıtlanmamış o kadar soru var ki: Akşener’e bilgi notu gönderecek kadar hassas MİT’in Meclis komisyonuna gelmemesi.. Kilit isim -Cemaat’in Hava Kuvvetleri imamı- Adil Öksüz’ün, neredeyse iş üstünde yakalandığı halde bırakılması ve bugüne kadar bulunamaması.. Vs vs..
Dolayısıyla o sırada kim kime nasıl operasyon yaptı, kestiremiyorum.

*. *. *
Kaldı ki, nasıl unuturuz!
Erdoğan ve Akşener isimlerini “operasyon” sözcüğüyle aynı cümlede kullanın.. Karşınıza, Rize’de Akşener’in başına gelenler ve Erdoğan’ın “daha neler olacak neler” ifadesi çıkar.
Yine koyun iki ismi yan yana.. Akşener’in “kahrolsun istibdat” haykırışı çıkar.
Ama anlaşılan bugünlerde iki isim yan yana gelince akla gelen ilk şey “İstanbul ve Ankara’yı CHP’ye bırakmamak” oluyor.
Kendi adıma, Mayıs seçimi öncesinde Erdoğan’ı zehir zemberek hedef alan Akşener’in şimdiki tavrını “Kılıçdaroğlu öfkesi” ile açıklayamam.

Neredeyse partisinin yarısını feda edecek kadar neyin öfkesi olabilir?
İşin içinde -mesela yine MİT’ten gelen- bir “hatırlatma dosyası” mı var?
Hani “şunları şunları unutmadınız değil mi!” Diyen dosyalardan..
Akşener’i “mert cinayetler” ile savunma hattına götüren dosyalardan..

*. *. *
Doğrusu, bu tabloda itiraz edebileceğim bir şey yok.
Daha çok tıp literatüründe söylenir: Benzerler benzerleriyle iyi olur.
Dolayısıyla, bir zamanların -fazlasıyla bilgi sahibi olduğu- faili meçhul cinayetlerini “mert” diye öven bir siyasetçi.. Elbette onun ifadesiyle “müstebit” bir liderin yanına daha çok yakışacaktır.
Burada önemli olan “yurttaşlar”..
Umuyorum ki onlar, gerçeği fark edecektir.
Umuyorum ki yurttaşlar, bütün bu “operasyonel ataklara rağmen” bu iki büyük şehri iktidara yeniden teslim etmeyecek kadar sağduyuludur.
Ancak..
Sonuç ne olursa olsun, emin olun “sebep olanlar” hiç unutulmayacak.
Çünkü artık Türkiye’de iki “taraf” var: İYİLER ve KÖTÜLER.
Ve Voltaire’in dediği gibi “Her insan yapmadığı iyiliklerden suçludur.”

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ayşenur Arslan Arşivi