Aytun Aktan
Bertolt Brecht’in yaşamı ve tiyatro anlayışı (III. Bölüm)
Ülkede olanlara ne diyorsunuz? Ben de benzer şeyler diyorum. Hukuk 101, ekonomi 101, siyaset 101, sağlık 101 ülkesinde yaşamak epey zor. Profesyoneli olmamamıza rağmen, farklı alanlardaki üniversitelerde, giriş derslerinde okutulan bilgileri öğrenmek durumundayız. Tabii hocaların yeterliliği kadar öğreniyoruz. Ya da ne kadar öğrenmemiz isteniyorsa o kadar. Bu 101 giriş derslerinin sınavları ise erken, geç, ansızın, belki bir vakitte önümüze konan sandıklarda ve hep sınıfta kalıyoruz.
Ben okuyucularımı tiyatro başta olmak üzere sahne ve görsel sanatlarda 101 in ötesine taşımanın gururuyla, gündeme okuma süresince ara verdiriyorum. Size Bertolt Brecht’i sevdiğimi söylemiştim. İzninizle son kez bu haftayı da ona ve epik tiyatro kuramının detaylarına ayırdım.
Brecht’in yaşadığı 1900’lerin ilk çeyreği ve sonrası, tiyatroda farklı söylemlere ihtiyaç duyulan bir dönemdi. Fikirde ve metinde oluşan bu yeniliğin sahnede anlatımı için de alışkanlıkların dışına çıkmak gerekiyordu. Yani öz değişikliği, biçim değişimini kaçınılmaz kılmıştı.
Brecht’in eleştirdiği duyguların ön planda olduğu burjuva tiyatrosu seyircisini büyüler. Seyirciden sahne üzerinden aktarılanları, bu büyünün etkisinde, sorgusuz sualsiz kabul etmesi beklenir. Seyirci sahnedeki karakterlerle ya da olaylarla özdeşlik kurarak katarsis yani arınma yaşar. Oysa yeni anlayışta seyirciden istenen, düşünmesi, sorması ve ‘‘kahramanın yerinde ben olsam ne yapardım?’’ diye fikir üretmesidir. Halkın düşünme işi tarihin her döneminde çok önemli. Hiç tükenmeyen ihtiyaç. Düşünsenize. Olanları düşünün yani.
Brecht, oyuncusunu ve seyircisini duygu tiyatrosundan eleştiri tiyatrosuna çıkartmayı sahnede kullandığı yabancılaştırma tekniği ile sağlar. Seyircinin sahnedeki olay ya da karakterle özdeşlik kurmasının önüne geçen bu teknik, seyirci soru sormaya ve çözüm üretmeye iter. Sahnede yaratılan illüzyonun bozulmasını sağlayan yabancılaştırma Brecht’in ismiyle özdeşleşmiştir. Brecht’e kadar seyircide hayranlık kadar korku, acıma duyguları uyanması gerektiğini savunan Aristoteles de dahil olmak üzere tiyatro, insanları yanılsamanın gücüne inandırmışken işler değişir.
Tiyatroda kurgu, düğüm, merak, gerilim gibi öğeler seyirciyi sahneye bağlar. Ayrıca dekor, ışık, kostüm, müzik, ince detaylar da sahne üzerindeki atmosferi tamamlayarak seyirciye kurgusal bir gerçeklik sunar. Brecht bundan etkilenen seyircinin oyunun sonunda boşuna bir rahatlama hissi yaşamasını yani katarsisini ziyan olarak görür ve ayıplar. Biz de gazetecilik görevini yaparken insanların hapse atılmalarını, yargılama süreçlerinin cezalandırma aracı olarak kullanılmasını, özgür basının susturulmasını ayıplıyoruz. Pardon Brecht diyordum, ona göre dramatik tiyatro anlayışında katarsis anı arındırıcı olsa da düzeltici değildir, seyircide kalıcı izler bırakmaz. Epik tiyatro bu büyülenmeyi bozmaya odaklanır. Yazı, müzik, oyuncu gibi sahnedeki her türlü unsuru kullanarak, seyirciyi oyundan koparacak yabancılaşma efektlerini üretir. Seyirciyi salona, oyun izlediği bilgisine geri döndürür.

Brecht’in isteği, oyuncunun sahnede canlandırdığı rol kişisine tümüyle bürünmemesi, duygudaşlıkla sahnede seyircisini etkileyerek onu düşünmekten alıkoymaması, oyuncunun sahnede kendi varlığını unutmadan rol kişisinin temsilcisi olduğunu ve onu doğru aktarması gerektiğini hiç unutmamasıdır.
Oyuncu için yabancılaştırmanın kullanımı seyircilere yönelmek, seyirciyle konuşmak, oyunu bölmektir. Hatırlayın geçen hafta bundan, yani dördüncü duvarın yıkılmasından bahsetmiştim. Oyuncunun replikleri kendine ait değilmiş de alıntılıyor gibi söylüyor olması da özdeşleşmeyi yıkan tekniklerden bir başkasıdır. Oyuncu tavırlarını güçlü, etkili, abartılı ya da incelikli sunarak yabancılaşma etkisini artırabilir. Sahnenin ve salonun seyirciyi etkileyecek kadar büyüleyici olmamasına dikkat edilmelidir. Günümüzde sadece politik tiyatroda kullanılmayan bu yöntemler ve çok daha fazla yenilik 21. yüzyıl tiyatrosunun bileşenleri haline gelmiştir.
Brecht tiyatrosu için başka bir konu da oyundaki mizahın terk edilmemesidir. Epik tiyatronun sahip olduğu epizodik, parçalı yapıdan ötürü oyunda bölümler sanki montajlanmış gibidir. Karakterlere değil temelde öyküye önem veren epik tiyatroda insanı doğası ile değil, insan ilişkileri yoluyla ele alınır. Ana öykünün içinde her kısa öykücüğü anlatan başlıkları andıran cümlecikler vardır; her öykünün birimlerini aktaran özet cümleler birimin tavrı denen gestus ile gösterir.
Brecht’in sahnesindeki elemanlar da tiyatro anlayışına hizmet eder. Dekor gerçekçi ve tanımlayıcı olmalıdır. Dekor planlanırken esas alınan şey sadece gerçeğe uygunluğu değil, barındırdığı ayrıntılarla onu yapanın imzasını taşıması, ayrıca oyun kişilerine, yaşam tarzlarına ya da sosyal sınıflarına ilişkin bilgiler vermesi olmalıdır.
Benzer şekilde müzik, ışık, koreografi de seyircinin gözünü boyamaktan çok karşıtlıkları gösterebilmelidir.
Kostüm tercihinde Brecht dekorda olduğu gibi gerçekçilikten yanadır. Kostümün kişinin toplumsal kimliğini yansıtması onun için en önemli konudur.
Işık seyircinin görebileceği yere yerleştirilir. Bol ışıklandırma yapılır. İllüzyon etkisi yaratması, epik tiyatronun ilkeleri bakımından istenmez.
Müzik seyircinin gözü önünde çalınır. Yabancılaştırma amacıyla metinleri tamamlayan değil kesen bir unsur olarak tercih edilir. Şarkıların gelişi ışık ya da projeksiyonla perdeye yansıtılarak duyurulur.
Sahnede kullanılacak olan teknik donanım da epik tiyatronun ilkeleri için başat öneme sahiptir. Film, projeksiyon, döner panolar, çabuk değiştirilebilen sahne dekoru gibi unsurlar dramatik yapının üstünde anlamlar üretilmesinde ve seyirciye aktarılmasında, belgesel nitelik taşımasında çok etkin kullanılır.
Epik tiyatro 20. yüzyılda tiyatronun biçimini değiştiren en önemli yeniliktir. Dramatik yapının siyasallaşması ve sınıfsal çatışmanın öne çıkartılmasıyla tiyatroya yeni metinlerin kazandırılmasına olanak sağlamış, öz ve biçim konusunda bütünlüğünü koruyan bir tiyatro olmuştur. Aristoteles’in tiyatroyu “hareketin taklidi” olarak tanımlamasının karşısında güçlü bir karşı duruşla “tiyatro ayna değil dinamo” olmuştur.
Her hafta bir önceki haftayı mumla aratırken, hepimize iyi hafta sonları diliyorum.