Can Kakışım
AKP Kaybederse Neler Kazanırız?
Büyük güne sadece bir hafta kaldı. Yedi gün sonra yüzlerce seçim bölgesinde yerel yönetimleri belirlemek için sandığa giderek oylarımızı kullanacağız. Şimdiden, seçim sonuçlarının ülkemiz ve demokrasimiz adına hayırlara vesile olmasını dileriz.
Öte yandan, ülkemiz ve demokrasimiz için hayırlı olanın ne olduğu da gören gözler için açık. Türkiye’nin biraz olsun yaşanır bir ülke olarak kalabilmesi, demokrasinin asgari koşullarının korunabilmesi adına AKP’nin İstanbul ve Ankara başta olmak üzere büyükşehirlerde seçimi kaybetmesi ve oy oranının ülke genelinde %30’un altına inmesi şart. Zaten AKP yönetimi de, bu seçimin otoriter yönetimlerinin devamı açısından ne derece kritik olduğunun bilinciyle, yerel seçime en başından beri genel seçim havası katmaya çalışıyor.
Aslına bakarsanız, 2023 seçimlerini kazanan ve dört yıl daha iktidarda kalma hakkı olan AKP’nin yerel seçimi kaybetmekten bu kadar çekinmemesi gerekirdi. Ancak Türkiye’de siyasetin kodları medeni dünyadan biraz farklı. AKP, iktidar süresi boyunca o kadar insanın canını yaktı, o kadar hukuksuzluğa imza attı ki, ayakta kalmak adına devamlı kazanması, devlet yönetimini kimseyle paylaşmaması gerekiyor. Dolayısıyla, seçimleri kaybetmek onun için bir kâbus senaryosu iken onun seçim başarısızlığı demokrasi güçleri açısından mutlak kazanç anlamına geliyor.
Bu seçimde AKP’nin kaybetmesi demek her şeyden önce 2023 seçimleri öncesinde muhalefette olan ama seçim sonrasında kaybedilen psikolojik üstünlüğün tekrar ve kati olarak kazanılması demektir. İnsanların değişime tekrar inanması, AKP’nin yenilebileceğine ikna olması, yılgınlığı terk etmesi ve mücadele için yeniden şevk bulması demektir. Psikoloji hayatın ta kendisidir ve değişimin olabilmesi öncelikle insanların buna inanmasına bağlıdır. Yerel seçimler işte bunu sağlamaya adaydır.
Aynı zamanda, AKP’nin seçimi kaybetmesi halkın, onun her seçim öncesi yazmaya alıştığı senaryolara artık prim tanımadığının göstergesi olacaktır. Beka söylemine ve “hain”, “terörist” gibi ithamlara dayalı korku siyasetinin modasının geçtiği, bu argümanların halk nezdinde eskisi gibi karşılık bulmadığı böylece görülecektir. Bu da ülkemizde, algılara değil olgulara dayanan yeni ve daha ahlaki bir siyaset anlayışına kapı aralayacaktır.
AKP’nin seçimi kaybetmesi, belediye temelli rant kaynaklarının da kesilmesi demektir. 2019’da İstanbul’u kaybetmemek için her türlü hukuksuzluğa başvuran AKP’nin, bunu her şeyden önce İstanbul’un maddi nimetlerini kaybetmemek adına yaptığı malumdur. Bu nimetlerin AKP’ye tekrar bırakılmaması ve diğer büyükşehirlerin de kazanılmasıyla bunun üstüne yenilerinin eklenmesi AKP ve yandaşlarının cebine inecek nimetlerin yurttaşa aktarılması anlamına gelecektir.
Ek olarak, bu seçimleri kaybetmek demek, AKP açısından tek adam yönetimini daha fazla derinleştirememek demektir. Seçimi kazanması halinde yeni anayasa çalışmalarıyla otoriter rejimini pekiştirmeyi deneyecek olan AKP, seçim başarısızlığı yaşadığı takdirde artık daha fazla ileri gidemeyeceğini bilecek, hatta geri adım atmak zorunda kalacaktır. Bu anlamda AKP’nin kaybetmesi, onun otoriter yönetiminin sınırlanması ve dengelenmesi, muhaliflere nefes alacak bir alan açılması demektir.
Ve en nihayetinde, AKP’nin elindeki tüm olanaklara ve kurduğu seçim iş birliklerine rağmen kaybetmesi Türk siyasetinde Ekrem İmamoğlu, Mansur Yavaş ve Özgür Özel’in liderlik döneminin açılması, bu isimlerin Erdoğan’ın popülaritesini geçecek bir güce ulaşması demektir. Böylece 2028 için Erdoğan’ın görevde kalması iyice zorlaşacak, hatta halk bir an önce erken seçim için talepte bulunmaya başlayacaktır.
Sonuç olarak her hâlükârda önümüzdeki seçimler bir yerel seçimden fazlası olacaktır. Bu seçimde AKP’nin olası bir zaferi ülkeyi daha da yaşanmaz hale getirecek ve az sayıda insanın yararına olacakken, onun yaşayacağı kayıp tüm Türk halkının kazancı olarak anlam kazanacaktır.