Yok olan bir aile bitmeyen adalet arayışı! Onur Yaser Can davasının 15. yılında neler oluyor?

Yok olan bir aile bitmeyen adalet arayışı! Onur Yaser Can davasının 15. yılında neler oluyor?
Gözaltında gördüğü işkence iddiasıyla intihar eden Onur Yaser Can'ın anne ve babası da bu süreçte yaşamını yitirdi. Geriye 15 yıldır adalet arayan Ezgi Sevgi Can'ın sürdürdüğü hukuk mücadelesi kaldı. T24 yazarı Gökçer Tahincioğlu, Yargıtay’ın polisler lehine verdiği tartışmalı bozma kararını ve "cezasızlık" pratiğini, bugün görülecek kritik duruşma öncesinde yazdı.

T24 yazarı Gökçer Tahincioğlu, bugün yayımlanan "Onur Yaser Can davasında polisler için yine bozma ve 'cezasızlık'" başlıklı köşe yazısında, 15 yıl önce gözaltında gördüğü kötü muamele sonrası intihar eden ODTÜ mezunu mimar Onur Yaser Can davasındaki son yargı kararlarını ve yaşanan süreçteki detayları kaleme aldı.

Tahincioğlu’nun aktardığı bilgilere göre, Yargıtay’ın polisler hakkında verilen kararın bir bölümünü bozması üzerine yeniden başlayan yargılamada karar duruşması bugün (11 Aralık) İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülüyor. Yazıda, yargı sürecinin detayları, "cezasızlık" iddiaları ve ailenin yaşadığı trajedi tüm ayrıntılarıyla aktarıldı.

İşte Gökçer Tahincioğlu’nun yazısından derlenen, davanın geçmişi ve bugününe dair tüm detaylar:

YARGITAY KARARI VE BUGÜN GÖRÜLECEK DAVA

Onur Yaser Can’ın ölümünden sorumlu tutulan polislerin yargılandığı ana davada Yargıtay 11. Ceza Dairesi, 6 yıllık incelemenin ardından yeni bir karara imza attı.

İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesi, 2019 yılında Narkotik Şube polisleri Salih Bahar ve Soner Dündoğdu’yu 6 yıl 5 ay 15’er gün hapis cezasına çarptırmıştı. Yargıtay, bu kararın "resmî belgede sahtecilik" suçundan verilen kısmını onadı. Ancak mahkemenin kovuşturma aşamasında kapsamı genişleterek verdiği "resmî belgeyi bozmak, yok etmek ve gizlemek" suçundan verilen cezayı bozdu.

onur-yaser-can-iskenceye-14-yil.jpg

Tahincioğlu, bozma gerekçesinin, iddianamede bu suçlamaların yöneltilmemiş olması olduğunu belirtti. Yerel mahkemenin yargılama aşamasında gerekli araştırmaları yapıp ek savunma alarak bu cezayı vermesine rağmen, Yargıtay usul yönünden kararı bozdu.

Bozma kararı üzerine İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesi’nde 16 Ekim’de yapılan ilk duruşmada savcı, bu suçlar nedeniyle dava açılmadığı gerekçesiyle ayrıca karar verilmesine gerek olmadığı yönünde görüş bildirdi. Davanın karar duruşması bugün saat 13.30’da yapılacak.

İSTİNAF MAHKEMESİ’NDEN TARTIŞMALI "İNDİRİM" VE "DÜŞME" KARARI

Gökçer Tahincioğlu, yazısında Onur Yaser Can davasıyla bağlantılı olarak İstanbul 41. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen diğer davaya ilişkin son gelişmeleri de paylaştı.

İşkence iddialarının gizlenmesi amacıyla evrakta sahtecilik yaptıkları gerekçesiyle olaydan 12 yıl sonra dava açılan 4 polis ve 1 bilirkişi, 5 Haziran 2023’te alt sınırdan uzaklaşılarak 6’şar yıl hapis cezasına çarptırılmıştı. Ancak İstanbul 18. Bölge Adliye Mahkemesi (İstinaf), 17 Kasım 2024’te şu kararları verdi:

  • Davanın düşürülmesi: Sanıklar hakkında "evrakta sahtecilik" suçu yönünden kamu davasının düşmesine hükmedildi.
  • Cezanın bozulması: "Resmî belgeyi yok etmek ve gizlemek" suçundan verilen ceza ise mahkemenin alt sınırdan uzaklaşması ve sanıklar hakkında "iyi hal indirimi" uygulamaması gerekçe gösterilerek bozuldu. İstinaf, cezaların sanıklar lehine indirilmesini istedi.
  • İşkence suçlamasının yok sayılması: Fatih Başsavcılığı’nın sanık polisler hakkında işkence, cinsel saldırı ve intihara sürükleme suçlarından verilen takipsizlik kararını kaldırmasına rağmen, İstinaf Mahkemesi bu suçlamalarla ilgili değerlendirme yapmadı.

Bu dosyanın yeniden yargılaması 20 Haziran’da yapılacak.

OLAYIN GEÇMİŞİ: GÖZALTI SÜRECİ VE İŞKENCE İDDİALARI

Haberde, 15 yıl önce yaşanan olaylar silsilesi tüm detaylarıyla hatırlatıldı:

  • 2 Haziran 2010: Narkotik polisi, ODTÜ Mimarlık Fakültesi öğrencisi Onur Yaser Can’ı esrar satın aldığı gerekçesiyle gözaltına aldı.
  • Sorgu koşulları: Can’ın ilk ifadesi alınırken avukatı çağrılmadı, ailesine haber verilmedi. Çırılçıplak soyularak dövüldüğü, işkence gördüğü ve muhbirlik yapması için baskı altına alındığı belirtildi.
  • Sahte tutanaklar: Doktor muayenesinden önce ifade tutanaklarının okutulmadan imzalatıldığı, serbest bırakıldıktan sonra ise ifadelerin polisler tarafından değiştirildiği vurguladı.
  • Teknik deliller: Bilirkişi raporlarına göre polislerin sadece fiziki evrakı değil, bilgisayardaki orijinal kopyaları da imha ettikleri ve imaj kopyalarında tahrifat yaptıkları tespit edildi.

Onur Yaser Can, serbest bırakıldıktan bir gün sonra yeniden emniyete çağrıldı. 23 Haziran 2010’da, tekrar ifadeye gitmesi gereken günün akşamında oturduğu apartmanın 3. katından atlayarak yaşamına son verdi.

dc073400-03a9-11ee-87ec-8dc159f9.jpg

SORUŞTURMA SÜRECİNDEKİ İHMALLER VE ENGELLEMELER

Tahincioğlu, intiharın ardından geçen 11 ayda dosyanın 3 ayrı savcı değiştirdiğini ve işkence iddialarının sadece emniyet giriş-çıkış kayıtlarına bakılarak "takipsizlik" kararıyla kapatıldığını aktardı.

Mahkemenin işkence evrakını değiştiren 5 kişi hakkında suç duyurusunda bulunmasına rağmen, Valiliğin iki kez soruşturma izni vermediği, ancak avukatların itirazı üzerine 11 yıl sonra İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi kararıyla soruşturma izni çıktığı belirtildi.

BİR AİLENİN YOK OLUŞU

Yazıda, hukuk mücadelesi sürecinde ailenin yaşadığı ağır kayıplara da dikkat çekildi:

  • Hatice Can: Onur Yaser Can’ın annesi, yaşananlara dayanamayarak 2 Mart 2014’te yaşamına son verdi.
  • Mevlüt Can: Baba Mevlüt Can, 9 yıl süren adalet mücadelesinin ardından 2019 yılında hayatını kaybetti.
  • Ezgi Sevgi Can: Ailenin hayatta kalan tek üyesi olan kardeş Ezgi Sevgi Can, avukatlarıyla birlikte hukuk mücadelesini sürdürüyor.

onur-yaser-can-davasi.jpg

Tahincioğlu yazısını, sanık polislerin aldıkları cezalar nedeniyle cezaevinde bir aydan kısa süre kaldıklarını ve İnfaz Yasası nedeniyle tekrar girmeyeceklerini belirterek; Ezgi Sevgi Can'ın "başkaları da işkence görmesin diye" bu mücadeleyi sürdürdüğü notuyla sonlandırdı.

NE OLMUŞTU?

Onur Yaser Can, Haziran 2010’da Harbiye’de esrar satın aldığı iddiasıyla gözaltına alındı. 28 yaşındaki genç mimar, nöbetçi savcının talimatıyla ifadesi alındıktan sonra serbest bırakıldı. İki gün sonra tutanaklarda eksiklik olduğu gerekçesiyle tekrar karakola çağrıldı. Kötü muameleye maruz bırakılan Can, baskı altında tutanakları imzalamak zorunda kaldı. Can daha sonra 23 Haziran’da bir kez daha karakola çağrıldı. İfadeye çağrılmasının ardından Can, 23 Haziran 2010’da odasının penceresinden atlayarak intihar etti. Can’ın 3 Haziran 2010’da 01.00’de salıverildiği ancak ifadesinin aynı gün saat 15.48’de değiştirildiği yer alıyor.

Anne Hatice Can, oğlunun intiharından sonra kot pantolonun arka cebinde bir not buldu. Notta, “Narkotik Şube’de çırılçıplak soyulup yere çöktürülüp öksürtüldüm. Onurumla oynadılar. Korkuyordum” yazıyordu.

Oğulları Onur’un ölümünün ardından Can ailesi hukuk mücadelesi başlattı. İki polis memuru hakkında “resmî belgede sahtecilik” suçlamasıyla dava açıldı. Polisler dava sırasında çıplak arama yapıldığını itiraf etti. Ancak 2011’de polisler hakkında işkence ve kötü muameleyle ilgili kovuşturmaya yer olmadığına karar verildi.

İki polis, “evrakta sahtecilik” suçundan altı yıl beş ay hapis cezasına çarptırıldı. Anne Hatice Can, mahkemenin kararını Yargıtay’a taşıdı. Ancak sürecin adaletsizliğine dayanamadı ve Mart 2014’te yaşamına son verdi. Bu süreçte sağlığı bozulan baba Mevlüt Can da 2019’da hayatını kaybetti.

Kaynak:T24