Ümit Özdağ: Habur'u kapatmayan bir hükûmeti kimse ciddiye almaz!
Bağımsız Gaziantep Milletvekili Ümit Özdağ, Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi'nde yapılması planlanan referanduma ilişkin "25'inde yapılacak bir referandumu gerçekten durdurmak isteyen bir hükûmet 3 gün öncesinde MGK toplantısı yapıp, karar çıkarmaz. Kararları çok önceden alır ve uygulamaya koyar. Habur'u kapatmayan bir hükûmetin orada tank tatbikatı yapmasını kimse ciddiye almaz. " dedi.
Bağımsız Gaziantep Milletvekili Ümit Özdağ beraberinde Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu ve MHP eski milletvekili Özcan Yeniçeri ile birlikte TBMM'de basın toplantısı düzenledi.
HALAÇOĞLU: KUZEY IRAK'TAKİ REFERANDUM SURİYE'YE DE ÖRNEK TEŞKİL EDECEKTİR
Kayseri Milletvekili Yusuf Halaçoğlu, Kuzey Irak'ta yapılacak referandumun Suriye'de de alt yapı oluşturacağını orada da bir referandumun yapılabileceğini kaydederek şöyle dedi: "Kuzey Irak'ta yapılacak referandumun PKK uzantısı PYD'nin Suriye'de meydana getirdiği oluşumda da örnek teşkil edecektir. Kürt nüfusu o bölgelerde izlenen bir politika izlendi. Referandumun alt yapısı Suriye'de oluşturuluyor. Bağımsız Kürdistan kurulması demek Suriye'de de aynı referandumun yapılması ve Akdeniz'e kadar uzanan bir devletin uzanması demektir."
ÖZDAĞ: TÜRKİYE'NİN GÜVENLİĞİ AKP'YE TERK EDİLEMEYECEK KADAR ÖNEMLİDİR
Daha sonra söz alan Prof. Dr. Özdağ Kuzey Irak'ta 23 Eylül'de bağımsızlık referandumuyla ilgi hükûmetin çok ciddi önlemler alması gerektiğini, ulusal güvenliğimizin tehlikede olduğunu, ve pek çok mecrada toplumu uyardığını belirterek şöyle konuştu;
Irak’ta 25 Eylül 2017 tarihinde yapılması dayatılan bir korsan referandum ile karşı karşıyayız. Bunun sadece Türkiye tarafından değil , dünya tarafından da kabul edilmesinin mümkün değil. Ancak AKP hükûmetinin şimdiye değin vermesi gereken etkin tepkileri vermediğini görüyoruz.
AKP hükûmetlerinin bugüne kadar dış politikadaki başarısız tercihleri, basiretsiz söylemleri ve ilkokul bilgisi, lise heyecanı ile devlet yönetme çabalarını zaten biliyoruz. Ama Irak’ın toprak bütünlüğü, Türk toprağı olan Kerkük ve Musul’un kaderi, Türkmenlerin statüsü AKP hükûmetinin keyfine, tercihlerine bırakılamaz.
Bir ülkenin kaderi, Türkmenlerin varlığı bölgesinde emperyalizmin kuklalığını kuşaklardır görev edinmiş bir peşmerge başının “çocukluğundan beri gördüğü” rüyalarına terk edilemez.
Ortada bu denli büyük bir sorun varken Türkiye’nin pasif kalması, AKP hükûmetinin susması, hatta AKP milletvekillerinin, parti yöneticilerinin, il başkanlarının korsan referandumu destekleyici açıklamalar yapmaya başlamasının arkasında yatan nedir?
Barzani’nin işgali altındaki Türkmen topraklarıyla Türkiye arasındaki ilişkiler AKP döneminde enerji anlaşmaları ile özellikle 2011 yılından itibaren yakın ve kırılgan bir döneme girmiştir. Enerji Bakanı Berat Albayrak’ın Çalık Holding CEO’su olduğu dönemde başlayan Barzani ile ikili ilişkiler Albayrak’ın Bakan olmasından itibaren daha da geliştirilmiştir.
Ankara ve Erbil arasındaki ikili enerji ilişkilerine başından beri karşı olan Bağdat’ın Türkiye’yi uluslararası tahkim mahkemesinde suçladığı ve dondurduğu bir dosyası da bulunmaktadır. Uzun süre Bağdat’ın uyarılarını görmezlikten gelen, Barzani işgali altındaki bölgenin bağımsızlık yolunda ilerlemesi ve hatta Kerkük’ü ele geçirmesi için ekonomik yardımların önünü açan AKP politikaları, Barzani’nin 25 Eylül’de Kerkük’ü de içine alacak şekilde gerçekleştirmek istediği referanduma büyük bir kararlılık ve etkinlikle ‘Yapamazsın’ diyememektedir.
Bunun en önemli sebebi ise Erdoğan’ın Barzani ile imzaladığı anlaşma üzerine Türkiye’nin elde ettiği bölge bloklarındaki hakları, petrolün taşımacılığı ve Barzani’nin Türk enerji şirketlerindeki gizli ortaklığıdır.
Bağdat’ı hiçe sayarak kurulan Erdoğan-Barzani enerji ilişkileri neticesinde Barzani; bölgede bağımsızlık hayalini pekiştirecek ekonomik bağımsızlık rüyaları görmeye başladı; IŞİD saldırıları neticesinde Kerkük, Peşmerge’nin kontrolüne geçmiş oldu. Türkiye Barzani’ye bağlı olarak Kerkük’ten çıkarılan petrolü Bağdat ile Erbil bir anlaşma sağlayana kadar uluslararası hukuka aykırı bir biçimde taşımaya başladı. Son olarak Kürt petrolü olarak anılan petrol Erbil’den Ceyhan’a taşınarak, oradan da Erdoğan-Albayrak ikilisinin de bilgisi dahilinde büyük oranda İsrail’e taşındı.
Aslında bu uzun zamandır süren bir ilişkinin, mitinglerde, AKP kongrelerde el ele kol kola gezerek ilerlenen bir yolun geldiği yerdir.
Keza Erdoğan ve Barzani enerji ilişkiler ağının en esrarengiz şirketi olan Powertrans petrol taşımacılık şirketi halen aktif durumdadır. Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı, Erdoğan’ın Başbakan olduğu dönemde Kuzey Irak’tan karayolu ile petrol taşımacılığı hakkı kazanan şirketin ortaklık yapısında Barzani’ye yakın Nezir ailesi temsilcisi ve Çalık holding yöneticileri olduğu gibi Berat Albayrak’ın yayınlanan e-maillerinden anlaşıldığı üzere Powertrans şirketinde Albayrak’a sormadan hiçbir adım atılamamaktadır.
7 Haziran 2014 seçimlerinden sadece 6 gün önce Cumhurbaşkanı Erdoğan, kara yolundan petrol taşımacılık iznini 31 Aralık 2020’ye kadar uzatan kararnameyi imzalamıştır.
Türk ticaret gazetesi kayıtlarına göre 2013-2014 yılları arasında Singapur ve Nezir ailesi ortaklı şirket 260 milyon dolar gelir elde etmiştir.
Erdoğan, 2013 yılında Exxon-Mobil ile bir Türk enerji şirketinin Barzani işgali altındaki bölgede bulunan 6 sahada çalışmak üzere anlaştığını açıklamıştır.
TEC’in (%16 – TPAO tarafından Jersey Adalarında kurulan ve 2017 yılında BOTAŞ’a devredilen şirket) ve ExxonMobil ile ortak olduğu Algosh, Başhika, Betwata, Doğu Arbat, Pirma ve Kara Hanjeer bloklarına 26 Haziran 2016 tarihine kadar 271.8 milyon dolar harcanmıştır.
Kara Hanjeer, Doğu Arbat ve Betwata sahalarından çekilen ExxonMobil’in yerine kimin geldiği, şirketin ExxonMobil hisselerini alıp almadığı henüz bilinmemektedir. Bunun en önemli sebebi ise Türkiye’nin Kuzey Irak’ta Erdoğan-Albayrak bağlantılı enerji ilişkilerinin şeffaflığının olmamasıdır.
Uluslararası denetim kuruluşları tarafından denetlenen firma Erbil’de kendisinden istenen Türkiye ile yaptığı anlaşmaları açıklamayacağını defalarca belirtmiştir. Buna ilave olarak Berat Albayrak’ın emaillerinde bilgi notu içerisinde gösterilen Choman, Hindren, Arbat, Pulkhana ve Jabal Kand sahalarında da BOTAŞ hakları bulunmaktadır.
Kısacası Türkiye Barzani işgali altındaki bölge sahalarında en fazla hakka sahip ve Barzani yönetimi ile en fazla iş yapan ve Barzani’yi en fazla ekonomik olarak destekleyen devlet konumundadır.
Üstelik Ankara ve Erbil arasındaki enerji anlaşmaları sonucunda Türkiye’nin büyük miktarda alacağı olduğu görülmektedir. Örneğin; hem TEC’in hem de Barzani’nin Halk Bankasında hesabı bulunmakta ve TEC, Barzani’nin yapacağı ödemelerin Halk Bankasından öncelikli olarak TEC’e yapılması için Halk Bankı yönlendirmeye çalışmaktadır.
Dikkat edilecek olursa enerji ilişkilerinin hemen hemen hepsinin altından Halk Bank çıkmaktadır. Diğer yandan Nisan 2016 tarihinde Barzani’nin sözde Doğal Kaynakları Bakanı Ashti Hawrami’nin yazdığı mesajdan Türk tarafına o tarihte 1 milyar 150 milyon dolar borcu olduğu, borcun yıllık %6 faizinin olduğu belirtilmektedir. Çok değil, 1.5 yıl kadar önce Peşmerge ve memur maaşlarını ödemekte zorlanan Erbil yönetimine Türkiye 200 milyon dolar yardım göndermiştir.
Ankara, Erbil’e yardım paraları gönderirken, Barzani’nin Kerkük iddialarına ve bağımsızlık referandumuna neden Erdoğan yüksek sesle ‘Hayır’ diyememektedir?
Barzani’yi resmi törenlerle karşılayıp, saraylarda ağırlamanın bir sebebi olmalıdır. Kadim Türk topraklarında, Türkmenlere yapılan zulme sessiz kalmanın arkasında çıkar ilişkileri vardır.
Bütün bunların nedeni Barzani ve Erdoğan arasındaki karanlık ilişkilerdir.
Ekonomik olarak alınacak tedbirlerle pek tabi ki Barzani’nin Kerkük üzerindeki iddiaları geri çektirilebilir ve Bağdat desteklenebilir. Fakat, Barzani’nin Türkiye içerisindeki şirketleri ve ayrıntıları bilinmeyen Erdoğan-Barzani enerji anlaşmaları nedeniyle Barzani sesini her geçen gün yükseltirken, Erdoğan ise sessizliğe bürünmüştür.
ABD ve İngiltere dahi Barzani’den referandumu bölgenin dengelerini bozmamak ve Bağdat ile Erbil arasında sıcak bir çatışmanın önünü alabilmek için ertelenmesini isterken, Türk Dışişleri Bakanlığından bir açıklama yapılmış ama Erdoğan son sözünü 22 Eylül’de söyleyeceğini belirtmiştir. AKP’nin bazı milletvekillerinin rahatlıkla korsan referandumu haklı bulduklarını açıklaması zaten Erdoğan’ın da sessizliğinin sebebini göstermektedir.25’inde yapılacak bir referandumu gerçekten durdurmak isteyen bir hükûmet 3 gün önce MGK toplantısı yapıp karar çıkarmaz. Kararları çok önce alır ve uygulamaya koyarak, etkisini gösterir. Habur’u kapatmayan bir hükûmetin tank tatbikatını kimse ciddiye almaz.
Tüm bunlar yaşanırken New York’ta gerçekleşecek olan BM toplantısına katılmak için Türkiye’den hareket etmeden bir gün önce açıklamalarda bulunan Erdoğan; ‘Barzani’nin açıklaması çok yanlış. Bunu akıl tutulmasından öte bir şey olarak görüyorum, bu ciddi manada bir siyasi acemiliktir, böyle bir siyaset anlayışı olamaz. Bizim Irak’ın toprak bütünlüğü konusundaki hassasiyetimizi biliyor’ açıklamasında bulunmuştur. Sonunda Erdoğan’dan korsan referandum hakkında bir açıklama gelmiş olsa da açıklama ne beklenen sertlikte ne de gerçekçi gözükmektedir.
"HABUR AÇIK TUTULURKEN..."
2011 yılından itibaren Barzani’nin hem bağımsızlık hedefini hem de Kerkük hedefini siyasi ve ekonomik olarak destekleyen AKP’nin dikkate alınır bir karşı çıkışı halen görülmemektedir. Barzani işgali altındaki bölge ile Türkiye arasındaki Habur sınır kapısı açık olarak tutulurken, ekonomik anlamda da ticaret de devam etmekte, herhangi bir yaptırım kelimesi telaffuz edilmemektedir. Ülkesinde iç politikaya yönelik esip gürlemeyi hatta tehdit etmeyi dahi seven Erdoğan’ın, Barzani’nin korsan referandumu hakkındaki düşük seviyedeki diplomatik açıklamaları bekleneni veremediği gibi ikili arasındaki yakın ilişki göz önüne alındığında maalesef çok da şaşırtıcı değildir.
Biz bu noktada 25 Haziran 1926 tarihli Ankara Anlaşmasının 5. Maddesine dikkat çekmek istiyoruz. Bu maddeye göre Türkiye Irak sınırının kesin değiştirilemez. Değişmesi durumunda Türkiye buna göre hareket etmelidir.
Özdağ, Yeni Parti'nin adının belli olup olmadığı şeklindeki soruya ise"Partinin adını Sayın Genel Başkanımız Merak Akşener açıklayacak. Çalışmalarımız devam ediyor" dedi.
YENİÇERİ: KUZEY IRAK'TA YAPILACAK REFERANDUMLA TÜRKİYE'NİN GÜNEYDOĞUSUNDA YAPILACAK REFERANDUM ARASINDA FARK YOKTUR
Eski milletvekili Özcan Yeniçeri ise Kuzey Irak'ta yapılacak referandumun Türkiye'nin güneydoğusundaki bir referandumla eş değer olduğunu savunarak şu ifadeleri kullandı:
"Referandumu Kuzey ırakla sınırlı görmek ve Kürdistan ilanıyla bu işin biteceğini görmek akıl zafiyeti olanların yapacağı bir iş. Megri Megri şarkısını Barzani ile Diyarbakır'da söyleyenler işin bu noktaya geleceğini o gün görmeleri gerekiyordu. Kuzey Irak'taki referandum Türkiye'nin güneydoğusunda yapılacak referandumla eş değerdir. Büyük güçlerin bölgedeki bir çatışma sürecine girmesinden sonra bölgedeki güç zafiyeti Türkiye de benzeri durumun çıkmasına sebebiyet verecektir. Kerkük, Telafer, Erbil'de kısacası bölgede yapılacak referandumla Diyarbakır, Siirt, Şırnak'ta yapılacak referandum arasında hiçbir fark yoktur."