Tayfun Kahraman cezaevinden anlattı: En zor yanı ailene ayda bir sarılabilmek
Gezi Davası'nda 18 yıl hapis cezasına çarptırılan Şehir Plancısı, siyaset bilimi ve kamu yönetimi doktoralı, İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Şehircilik Proje Koordinatörü Tayfun Kahraman, yıllardır yaşanabilir çevre için mücadele ediyor.
Gezi Parkı'ndaki ağaçların sökülmesine ve Taksim'in yıllardır simge haline gelen meydan özelliğinin kaybettirilmesine karşı Taksim Dayanışması’nın bir parçası olan Tayfun Kahraman, yeşilin ve çevrenin korunması için aynı duyarlılığı taşıyanlara omuz verdi.
Bu mücadelesinin ardından Tayfun Kahraman, Gezi Direnişi davasında ceza alan diğer 6 arkadaşı gibi hukuksuzluklarla dolu sürecin bitmesini cezaevinde bekliyor. Hapse girerken Tayfun Kahraman'ın 3 yaşındaki kızıyla vedalaşması ise halen akıllarda.
Gerçek Gündem'den Melike Çapan'ın sorularını yanıtlayan Tayfun Kahraman şunları söyledi:
Çok çetrefilli bir dava. Çok uzun zamandır devam ediyor ve başta Erdoğan olmak üzere iktidarın hep hedefinden yer aldı. Kararı bekliyor muydunuz? İlk açıklandığı anda neler hissettiniz?
"Aslında davalar, soruşturmalar, sürgünler ve baskı 2013 yılında Gezi Direnişi’nin hemen ardından başladı. İktidar Gezi Direnişi’nin hemen ardından üzerimizde baskı kurmaya başladı. Önce beni o sıralarda personeli olduğum bakanlık Gaziantep’te görevlendirerek adeta İstanbul’dan sürdü. Ardından ilk dava süreçleri geldi. Bu davalarda benim hakkımda takipsizlik, diğer arkadaşlar hakkında beraat kararları verildi. 2018’e geldiğimizde ise bu kez 312. Maddeden hakkımızda yeni bir iddianame hazırlandı ve yeni bir dava süreci başlatıldı. Üzerinden yıllar geçmiş olmasına ve daha yargılanmamıza rağmen, AKP iktidarı ve Erdoğan Gezi Direnişi’ni bizler nezdinde hedef almaya devam etti.
Hepimizin bildiği gibi ilk yargılamada beraat kararı ve sonrasında hukuksuz biçimde değiştirilen mahkeme ile yeni bir dava süreci birbirini izledi. Yani Gezi Direnişi üzerinden geçen dokuz yılın ardından tüm hukuksuzluklar ile iktidar, Gezi Direnişi’nden türlü oyunlar ile bir suç çıkardı. Fakat bu kez de her ne kadar bizleri tartaklamış olsa da kamuoyu ve milyonları bu konuda ikna edemedi ve Gezi’yi karartamadı.
Kararı bekliyor muyduk derseniz. Ben bir ceza verileceğine kesin olarak bakıyordum. Bu kadar aydan sonra mahkeme değiştirmek için dava birleştirmeler, beraat kararını tanımadığını söyleyen iktidar açıklamaları, hiçbir delil ya da tanığa başvurma gereği duymayan ve bizim taleplerimizin tümünün aslında kendimizi savunmamızı gereksiz gören bir mahkeme heyetinden de başka bir karar beklenemezdi. Bir senaryo kurgulanmış ve bizden buna razı olmamız bekleniyordu. Tabii bu senaryo karşısında bizler de mahkemeyi itham ederek, Gezi’yi mahkeme salonlarında da savunmaya devam ettik. Fakat ceza verilmesini beklerken, bu kadar hukuksuz bir dava ile tutuklama çıkmaz diye düşünüyordum. Karar açıklandığında ilk aklıma gelen de bu kadar kötülüğe rağmen hala daha iyi niyetli olduğumdu. Bu kadarı da olmaz artık derken karşımızdaki kötülüğün ne kadar büyük olduğunu düşündüm ve o anda hemen beni Adliye’nin karşısında bekleyen eşim Meriç ve kızım Vera’yı aradım. Çünkü benden duymalarını istedim.
2019 yılında İBB’deki Deprem Risk Yönetimi ve Kentsel İyileştirme Daire Başkanlığı görevine getirildiğinizde Gezi davası nedeniyle şahsınızın ve İBB’nin hedefe konulacağını düşündünüz mü? İBB yönetimi ile görüşmeler esnasında bu durum nasıl değerlendirildi?
İBB’de daire başkanı olarak göreve başladığımda, hem Gezi davası hem de daha önce Oda Başkanı olarak mücadele ettiğim projelerin gündeme getirileceğinden, İBB’de muhalefet olan iktidarın bu fırsatı kaçırmayacağından emindim. Göreve başlamadan bu düşüncemi sadece Ekrem Başkan ile konuştuk ve kendisinin cevabı “Bunları düşünme. Bu görev için motivasyonun tam mı?” şeklinde bir soru oldu. Sonrasında ilk İBB Meclis toplantısında AKP Grup Başkan Vekili bu konuları gündeme getirdi. Meclis’e başkanlık eden Ekrem İmamoğlu’nun cevabı ise “İşinin uzmanıdır ve sizi bu sözlerden dolayı utandıracaktır” oldu.
Gezi’nin karar davasında Genel Sekreter Yardımcısı Mahir Polat davayı takip edenler arasındaydı. İBB’de bir mesaj yayınlandı karar sonrası. Böyle bir destek bekliyor muydunuz? Ve tabii İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun cezaevi ziyareti size nasıl hissettirdi?
Yalnızca karar duruşmasında değil, önceki duruşmalarda da İBB’den üst düzey yönetici arkadaşlarım davayı takip ettiler. Mahir ile birlikte BİMTAŞ yönetim kurulu başkanı Emrah Şahan, İmar ve Şehircilik Daire Başkanı Gürkan Akgün, birçok birim müdürü, iştirak genel müdürleri, meslektaşlarım ve çalışma arkadaşlarım da davaları takip ettiler. Aslında bir kurumsal temsiliyettense dostlarım, yol arkadaşlarım olarak oradaydılar ve her vesileyle dillendirdikleri desteklerini gösterdiler. Hepsine buradan bir kez daha destek ve dayanışmaları için teşekkür ederim. İBB tarafından yayınlanan mesajdan tutuklu olduğumuz ve ilk hafta sadece avukat arkadaşlar aracılığıyla habere ulaştığımız için geç haberim oldu. Elbette böyle bir destek açıklayacaklarından şüphem olmasa da gördüğümde mutlu oldum.
Ekrem Başkan’ın ziyaretiyle tabii ki mutlu oldum. Kendisi ile çok uzun zamandır tanışır ve yol arkadaşlığı yaparız. Ekrem Başkan ile kendisi CHP Beylikdüzü ilçe başkanı iken de, Gezi Direnişi’nde de, Beylikdüzü Belediye Başkanı’yken de son olarak İBB Başkanı olduğunda da yol arkadaşlığımız vardır. Bu anlamda İBB Başkanı’nın ve yol arkadaşım olan değerli insanı gördüğümde hissettiğim, siyasi bir hesap gütmeden sadece insan olarak biriktirilen dostlukların ne kadar değerli olduğuydu. Ne yazık ki bu görüşte sarılamadık, kapalı olduğundan sadece telefonla cam ardından konuşabildik.
Ahmet Davutoğlu, Ali Babacan ve Sadullah Ergin sonunda bir dilekçe vererek müşteki ve mağdur olmadıklarını beyan ettiler. Üç ismin kararını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Davutoğlu, Babacan ve Ergin’in mağdur olmadıklarını belirten dilekçeleri geç gelmiş olsa da, tabii ki çok değerli. Babacan’ın basına yaptığı açıklamalarda o dönemde Bakanlar Kurulu’nda yaşananları aktarması ve kurulda sadece Erdoğan’ın Gezi’ye kulak vermediğini söylemesi de dikkat çekici. Üç siyasi ismin mahkemeye dilekçelerini sunmalarında altılı masanın yarattığı motivasyonun da etkili olduğunu düşünüyorum. Bu dilekçeler geç gelmiş olsa da aslında Gezi’den bir suç çıkarılamayacağını ve sadece iktidarın sıkıştığı bu günlerde, hedef haline getirmiş olduğu için bizlerin tutuklu olduğunu gösteren belgeler. Tabii dilekçelerin verilmesinde de ailelerimizin ısrarlı takiplerinin ve açıklamalarının etkisi büyük oldu.
Kızınız Vera görüşlere geliyor mu? İletişiminiz nasıl?
Evet, Vera şimdiye kadar yaptığımız açık, kapalı tüm görüşlere geldi. Görüşlerde iletişimimiz gayet iyi, tabii ki o da çok özlüyor ve kendi dilinde biriktirdiklerini anlatıyor bana. Kapalı ilk görüşte daha önce hiç telefon ahizesi görmediği için yadırgadı ve ne yapacağını bilemedi. Ama sonra o da alıştı duruma. Kapalı görüşlere genelde Meriç ve Vera geliyor sadece. Bu sayede daha çok konuşma şansımız oluyor. Birlikte şarkı söylüyoruz, bana hayvan taklidi yaptırıyor, saklambaç oynuyoruz, cam üzerinden el yakalamaca oynuyoruz. Açık görüşlerde ise tabii ki sarılmak, kokularını almak çok değerli. Son görüşte yakalamaca oynadık, dans ettik ve onun deyimiyle birlikte susamlı sopa yedik. Açık görüşlere İzmir’de yaşayan ailem ve Meriç’in ailesi de katılıyor ama Vera ile oynamaktan onlara çok zaman ayıramıyorum. Biz tutuklandığımızda pedagogu ile görüşüldü ve o da görüşlere gelmesinin daha iyi olacağını söyledi. Pedagog tavsiyesiyle Vera benim, Can ve Hakan ile çok önemli bitirmemiz gereken bir işimiz olduğunu biliyor. Cezaevini bizim işyerimiz olarak tanıyor. Her görüşe gelişinde, “Baba işin ne zaman bitecek” diye soruyor. Tabii ki onun bu soruları, “Eve gelsene oyuncaklarımla oynarız” demesi insanın içini parçalıyor. Ama her hafta görüş günlerini iple çekiyoruz.
Cezaevinde olmanın en zor yanı ailene ayda bir kez sarılabilmek, o da sadece bir saat. Tüm hasretini bir saate sıkıştırmak, kokularını bir ay boyunca unutmamak üzere aceleyle içine çekmek ağırına gidiyor insanın. Her görüş gününde, görüşten sonra, herkesi doyamadan ardında bıraktığın için ağır bir hava çöküyor koğuşun üzerine. Meriç ile en büyük arzumuz bu süreci Vera’nın hasarsız şekilde atlatması, tabii ki bizim de.