Kılıçdaroğlu’ndan ‘üçüncü ittifak’ mesajı: Saygı duyacağız
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu’nun ‘ittifak içinde ittifak’ açıklamasını, “Saygı duyacağız. Ayın 24’ünde toplanacağız. Benim şahsi görüşüm oturulup konuşulur ve liderler karar verirler” sözleriyle değerlendirdi.
Karamollaoğlu, Karar Tv’de iki gün önce katıldığı programda “Eski sistemde, ittifak eden partiler önce tek oymuş gibi ittifaklar arasında bölünüyor sonra milletvekilleri çıkıyor ve milletvekilleri kendi aralarında pay ediliyordu. Şimdi o avantaj kalktı. Yeni yollar aramak icabet eder. Bunu kamuoyuna ilk defa söylüyorum. Seçim kanunuyla şartlar değişti. üçüncü ittifak olabilir” demişti.
Saadet Partisi lideri dün, sözlerinin yanlış anlaşıldığını söyleyerek Twitter üzerinden, “Üçüncü ittifak konusunda, dünkü yayında biz, ‘ittifak içinde ittifaklar’ olabilir kanaatini gündeme getirmiştik; öyle görülüyor ki, eksik kalmış veya yanlış anlaşılmış. Biz, dünkü konuşmamızda altılı masayla ilgili farklı bir fikir gündeme getirmedik” yazmıştı.
"Parlamentoda çoğunluğu oluşturmak lazım"
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Karar TV’de gazeteciler Taha Akyol ve Elif Çakır’ın gündemdeki konulara ilişkin sorularını yanıtladı. Kılıçdaroğlu’nun gazetecilerin sorularına verdiği yanıtlar özetle şöyle:
Seçim kanununa göre yeniden strateji belirlememiz lazım: (Karamollaoğlu’nun ‘ittifak içinde ittifak’ açıklaması) Biz millet ittifakını oluşturan siyasi partilerin genel başkanları olarak gerçekten de son derece uyum içinde çalışıyoruz. Daha önceki toplantılarımızda ittifakla ilgili konuşurken değişikliğin beklenmesi yönünde talep de geldi. Dediler ki ‘Biz bu değişikliği görelim ondan sonra oturup daha rahat belli konularda karar verebiliriz.’ Nihayet çıktı seçim kanunu. İktidar kendi koltuğunu korumak için seçim kanununda değişiklikler yaptı. Ne yaparsa yapsın aslında bizim için çok önemli değil. Şimdi çıkan kanuna göre oturup yeniden strateji belirlememiz lazım.
Sekiz seçenekli bir çalışma yaptık: Biz en çok milletvekilini nasıl çıkarabiliriz çünkü parlamentoda çoğunluğu sağlamamız lazım. Bunun çalışmalarını CHP olarak biz yapıyoruz, kendi içimizde. Değişik seçenekler var, ayrı ayrı değerlendiriliyor. Eminim diğer partiler de yapıyorlardır kendi aralarında. Anladığım kadarıyla Sayın Temel Bey de benzer bir çalışmayı kendi arkadaşlarıyla tartışmış. ‘İttifak içinde bir ittifak olabilir’ yönünde bir düşünce sizin televizyonunuzda yaptığı açıklamayı okuyunca öğrendim. Temel Bey’in düşüncesi anladığım kadarıyla ittifaktan ayrılmak değil, ittifak içinde ittifak oluşturulabilir şeklinde. Bir düşüncedir tabi, saygı duyacağız, her düşünceye olduğu gibi. Ayın 24’ünde zaten toplanacağız. 24’ünde büyük ihtimalle bu konu da gündeme gelir. Seçim Yasası değişti, kanunlaştı. Neler yapılabilir? Ben kendi yaptığımız çalışmaları masaya götüreceğim. Orada diğer liderlere değişik seçeneklere göre, sekiz seçenekli bir çalışma yaptık. Ona göre bir yol haritası belirleyeceğiz.
Artıları eksileri değerlendirilir: (İttifakın içerisinde üçüncü bir ittifaka gerek var mı sizce?) Bu konuda yorum yapmam doğru olmaz. Benim şahsi görüşüm oturulur konuşulur. Seçenekler üzerinde durulur. Her bir seçeneğin ittifak için artı ve eksileri var. Artı ve eksileri değerlendirilir. Ona göre oturur liderler karar veriler.
Parlamentoda çoğunluğu oluşturduğumuz zaman Türkiye’yi rahatlatmış olacağız: (Seçeneklerden birinde, kazanma riski olan partilerden sizin partinizden ya da İYİ Parti listesinden aday gösterme var mı?) Tamamı var. Sekiz ayrı seçenekte söylediğiniz şık da var. Biz şöyle bakıyoruz: Bir siyasi partinin tek başına fazla milletvekili çıkarmasının bana göre çok büyük şeyi yok. Ben 10 tane fazla çıkarsam, başka ittifak kurduğum parti beş eksik çıkarsa değil. Hep beraber parlamentoda çoğunluğu nasıl oluşturabiliriz. Biz parlamentoda çoğunluğu oluşturduğumuz zaman Türkiye’yi rahatlatmış olacağız.
Hep beraber parlamento çoğunluğunu oluşturacak modeli seçmek zorundayız: Sekiz seçenekli modeli, bu işin kurmayları, uzmanları yapıyorlar. Onlar çalışmaları şu anda götürüyorlar. Bu çalışmalar daha ham çalışmalar. Her bir ilde ayrı ayrı çalışma yapılması lazım. Her bir ilin durumuna göre, altı lidere sorulması lazım. Onun da genel kabulünün alınması lazım… Güzel sonuçlar çıkacak ortaya ben karamsar değilim. Millet İttifakı olarak bizim güçlendirilmiş parlamenter sistem hedefimiz var. Güçlendirilmiş parlamenter sistem, tek başına cumhurbaşkanı getiremeyeceğine göre parlamento çoğunluğunu almamız gerekiyor. Önemli olan hedefe ulaşmak. Önemli olan, demokrasiyi getirmek. Bir partinin tek başına girmesi ya da tek başına parlamento çoğunluğu olmadan fazla oy almasının anlamı yok. Dolayısıyla biz hep beraber parlamento çoğunluğunu oluşturacak modeli seçmek zorundayız.
(Masadaki uyum nasıl?) Bir gündemimiz var zaten. Örneğin Demokrat Parti’nin Sayın Genel Başkanı pazartesi gelecek, bu kez ev sahipliğini Demokrat Parti yapacağı için, kendi gündemini belirleyecek, bize soracak hangi gündem maddeleri olsun diye. Genel başkanlara soracak ve bir metin hazırlayacak. Bu metni genel başkanlara gönderecek. Daha sonra genel başkan yardımcıları bu konuda çalışıyor, ön taslakları hazırlıyorlar. Genel başkanlara sunuyorlar. Mutabakat sağlandıktan sonra da masaya geliyor. Oturup masanın etrafında konuşuyoruz.
(Gültekin Uysal’ın açıklamaları) Gültekin Bey’in attığı tweet üzerinden rahatsızlıkların ortaya çıktığı bilgisi bize de geldi. Ama Gültekin Bey daha sonra bir tweeti ile yanlış anlaşıldığını, neyi kastettiğini anlatarak, sorun çözüldü. Sonuçta yanlış anlama var. Kastettiği daha farklı. Sayın Genel Başkan Gültekin Bey sadece beni değil diğer partilerin genel başkanlarını da ziyaret edecek. Ayın 24’ünde davet edecek. Gündem taslağını onlarla konuşacak. Hangi konuları gündeme alalım diye düşüncelerini alacak.
Küçük hesaplar peşinde koşup, bu ittifakı bozamayız: Bizde liderler gerçekten de samimi olarak masaya oturuyor, Türkiye’nin nefes almasını istiyorlar. Halktan da destek alıyoruz. Alana çıktığımız zaman bu desteği görüyoruz. Vatandaşta artık bıçak kemiğe dayanmış gibi bir pozisyonda. Bu süreçten bir an önce kurtulmak istiyor. Biz bu güveni vermek zorundayız. Altı liderin, tarih önünde sorumluluğu var. Biz Türkiye’yi buradan çıkarmak zorundayız. Tarihin bize yüklediği ağır bir sorumluluk var. Biz küçük hesaplar peşinde koşup bu ittifakı bozamayız. Bozulamaz bu ittifak. Bu ittifak Türkiye’yi aydınlığa çıkarmak konusunda bir araya gelen ve hiçbir kişisel hesap gütmeyen bir ittifaktır, bu ittifak.
Doğru aday, güven veren aday olacak: (Doğru adayın tanımı ne?) Tek bir şey söyleyeyim. Doğru aday, güven veren aday olacak. Taahhüt edilenleri seçildikten sonra yapacak aday olacak. Taahhüt edilenleri yapmak konusunda; altı liderin de güveneceği, beş liderin de güveneceği, hepimizin güveneceği bir kişinin olması lazım. Biz bir araya gelip karar vereceğiz. Karar verirken toplumun nabzı da tutulur, kendi aramızda da konuşuruz. Burada temel nokta güvendir. Yani yetki verdiğiniz kişi seçildi, dedi ki; ‘Ne kadar güzel, tek imza ile hepsi oluyor. Nereden çıktı bu güçlendirilmiş parlamenter sistem?’ Ne yapacaksınız? Güveni sağlamak zorundayız. Seçeceğimiz adayın devleti, devletin kurumlarını bilmesi lazım. Kurumların yeniden inşa edilmesi, liyakat sisteminin gelmesi lazım. Bizim partili, o partili kesinlikle dememek lazım. Kim o işi en iyi biliyorsa, o kişiyi o makama getirmek lazım. Artı bundan sonraki süreçte, seçildi cumhurbaşkanı, ondan sonraki süreçte de aynı kararlılığı altı lidere götürmesi lazım.
Gerçek kabine: (Altı lider bir tür karar alma kurulu gibi mi hareket edecek?) Gerçek kabine. Orada oturulup, temel konuların beraber kararının alınması lazım.
Güven içinde seçime gitmemiz lazım: (Cumhurbaşkanının bir gece yarısı kararnamesi yazmasının önüne nasıl geçeceksiniz?) Hiç meraklanmayın geçeriz. Güven. Yoksa siz eğer liderlerin dışında önemli bir kararı tek başınıza alırsanız, işi baştan yok edersiniz. Güven temelden sarsılır. Bugün masanın etrafında bizi bir araya getiren güven. Birbirimize güveniyoruz… İşin politik yönünü güçlendirilmiş parlamenter sistemle hallettik, işin ekonomik yönü var. Bundan sonra alacağımız kararlar olmalı. Toplumu nasıl rahatlatmalıyız? Bazı çözüm önerilerimiz olacak. Daha da önemlisi bir başka heyet daha kurduk. Seçimde güven. Güven içinde seçime gitmemiz lazım ve sandıkların güvenle korunması lazım. O konuda da çalışmalarımız var. Her alana bir şekliyle nüfuz ediyor ve çalışıyoruz.
Şahsi kanaatim, tek adayla gidilir, birinci turda kazanılır: (Tekli adayla mı gidilmesi doğru, çoklu adayla mı?) Bu konuşulmadı ama benim şahsi kanaatim tek adayla gidilir. Birinci turda kazanılır, mesele de biter.
Daha aday konusu hiç konuşulmadı: (Siz cumhurbaşkanlığı adaylığına en yakın isim misiniz?) Ona altı lider oturacağız karar vereceğiz. Son toplantıda şunu söyledik, daha aday konusu hiç konuşulmadı. Masanın etrafında oturup şunu söyledik, ‘Bize cumhurbaşkanı adayı kim olacak sorusu sorulduğunda biz seçeceğimiz cumhurbaşkanının niteliklerini kamuoyuyla paylaşacağız.’ O niteliklere sahip birisini hep beraber seçeceğiz ve onun arkasında da hep beraber duracağız. Aldığımız karar bu.
Bu seçim Türkiye’nin kaderini belirleyecek seçim: Devleti yönetecek kişinin, devleti bilmesi ve tanıması lazım. Sıradan bir seçim yapmıyoruz. Bu seçim Türkiye’nin kaderini belirleyen bir seçim. Toplum bunun farkında. Hepimiz de bunun farkındayız. Atacağımız adım konusunda çok dikkatli olmalıyız. Kararı alırken de bu çerçevede almak zorundayız. Çok iyi bir aday seçeceğiz. Gerçekten Türkiye’yi çok iyi yönetecek.
Bütün sandıklarda güvenliği sağlayacağız: (Sandık güvenliğini sağlayabilecek misiniz?) Evet. Ne yaparlarsa yapsınlar. Anayasa Mahkemesi ister onaylasın ister reddetsin. Bütün sandıklarda güvenliği sağlayacağız. Bizdeki veriler hiçbir partide yok. İktidar partisi dahil. Biz son beş, altı seçimde kim hangi sandıkta oy kullanmış, kim hangi adreste bunun hepsini biliyoruz. Müthiş bir dijital altyapımız var. Yetenekli bir genç kadromuz var. Bütün sandıkların başında hepsi olacak. Bizim dışımızda beş parti daha var. Onların da adayları olacak ve sandıklarda görevli olacaklar. Bütün bunların hepsini yapacağız.
Türkiye küçük oy hesaplarıyla iktidara yönelme lüksüne sahip değil: Her partinin önemi vardır, yüzde 1 oyun da önemi vardır. Dolayısıyla biz olaya partilerin aldıkları oya göre değil parlamentoda çoğunluğu sağlamaya, cumhurbaşkanını seçme konusunda iradeyi ortaya koymaya bakıyoruz. Türkiye küçük oy hesaplarıyla iktidara yönelme lüksüne sahip değil. Tam tersine ortak, birlikte hareket etmek gerekiyor.
Davayı kazanacağım belliydi: (Yargıtay’ın Man Adası kararı) Bu davayı zaten kazanacağım belliydi. Alt mahkemede hakimler değiştirildi, delilleri toplanmadı. Benim ortaya koyduğum deliller Vakıflar Bankası’nın dekontu. Vakıflar Bankası şu açıklamayı yapmadı, ‘Bu dekont sahtedir, bana ait değildir’. Dekontlar doğru mu, evet doğru. Para transferleri doğru. Ayrıca MASAK raporu var. MASAK raporu da doğruluyor zaten. Neyini yalanlayacaklar bunun. O dönem Erdoğan yargı üzerine baskı kurarak, benim yaptığım açıklamaları gölgelemek istedi. Alt mahkemede başarılı da oldu, sanki benim sunduğum deliller sahteymiş gibi. Doğruluğu çıktı ortaya. Bir ülkeyi yöneten kişi vatandaştan vergi isterken kendi ailesi ve yakın çevresinin bu devlete vergi vermemesi için başka arayışlara girer, vergi cennetlerinde şirketler kurar, para transferleri yapıp bir kuruş vergi ödemezlerse sormamız gerekiyor. Sen bu ülkeyi gerçekten severek, isteyerek, ülkenin çıkarları için yönetiyor musun? Yönetmiyor. Sadece Erdoğan ailesinin olayı da değil. Uyuşturucu baronlarına yol açan bir olaydır. Kaç sefer yasa çıktı. Türkiye’ye getirin parayı, biz sizin paranızı aklayacağız. Uyuşturucu paraları, insan kaçakçılığı paraları Türkiye’ye getiriliyor ve burada aklanıyor. O yüzden gri listeye alındık. Man Adası da bunlardan biriydi.
Yargıtay tarafından sürekli kararın bozuluyorsa sen yargıtay’a üye olamazsın: Eğer atamaları siyasi değil de liyakate göre yaparsanız böyle bir tablo ortaya çıkmaz. Hukukun üstünlüğü ve vicdani kanaatine göre karar veriyorsa başımızın üstünde yeri var. Eğer kişi siyaseten atanmışsa, dolayısıyla o kişi hukukun üstünlüğü ve vicdani kanaatine göre değil kendisine gelen telkine göre karar veriyor. Burada yaşadığımız dram da bu. Hakimler Savcılar Kurulu’na kişi atanacaksa bütün yargı camiasının saygı duyması lazım. Bu kişilerin saygın olması lazım. Bütün yargıçların da onlara saygı duyması lazım. Onların aldıkları her karara, ‘Evet bu karar doğrudur, dolayısıyla iyi ki Hakimler, Savcılar Kurulu var’ diyebilsinler. Anayasa Mahkemesi’ne üye seçilecekti. Arkadaşlar, ‘Ne yapmamız lazım?’ dediler. Dedim ki, ‘Seçilecek olan üyelerin dosyalarına bakın. Kaç makalesi yayımlanmış. Yabancı dil biliyor mu? Kaç kararı Yargıtay tarafından onanmış. Bütün bunlara göre kararınızı verin.’ Aslında Meclis İç Tüzüğünün değişmesi lazım. Her önüne gelenin birisinin telkiniyle gelip başvurmaması lazım. Kardeşim koyarsın oraya dersiniz ki, ‘Yargıtay’a seçilmek için şu kadar kararın onanmış olması lazım. Yargıtay tarafından sürekli kararın bozuluyorsa sen Yargıtay’a üye olamazsın. Senin bu konuda çalışma yapman lazım. Makalenin olması, yabancı dil biliyor musun, bilmiyor musun?’ Bunlara bakılması lazım. Yargıtay’ a seçilecek kriterlerin objektif olması lazım. Bu kriterlere göre Yargıtay’a, Anayasa Mahkemesi’ne seçilmesi lazım. Yoksa birilerinin bizim partili, öbür partili deyip de Yargıtay’a, Danıştay’a veya Anayasa Mahkemesine seçerseniz, çürüme başlar.
Çıksın, mit söylesin: (‘Liderler buluşmasından sonra yayınlanan bildirinin bir büyükelçiye onaylatıldığı’ iddiası) Sen bu iddiayı ortaya atıyorsan ispat etmen lazım. Varsa delil getirirsin, şu saatte, dakikada, şu adam şuraya gitti teslim etti. Şunu yaptı, bunu yaptı. Kaldı ki bunu hazırlayan da biz değiliz. Kim ev sahipliği yaptıysa ev sahipliği yapan parti bunu hazırlıyor. Gündemi değiştirmek için yapıyorlar. Parti sözcümüzün o ifadeleri sindiremiyor ve kendisine haksızlık yapıldığını söylüyorsa niye mahkemeye vermiyor. Niye ispat etmiyor? Devlet adına diyorum diyor. Devlet adına iftira atıyorsan devleti mahvediyorsun. Çıksın MİT söylesin. Açık ve net çağrı yapayım. Çıksın MİT desin ki, şu tarih, şu saatte şunu şunu şunu yaptılar. Biz de bakalım var mı öyle bir şey, yok mu?
İçişleri Bakanı, İçişleri Bakanı değil. Onun işi iftara atmak. Doğru, ilkeli adam değil. Ahlaklı adam değil. Ahlaklı adam uyuşturucu baronları ile mücadele eder, uyuşturucu baronlarıyla fotoğraf çektirmez. Ahlaklı adam sınırları korur. Sınır namustur ya. Yazar orada. Yol geçen hanına döndü. Sınırlardan sorumlu kim, ben miyim sorumlu? Soru soruyorum, cevap vermiyor. Hakaret ediyor. Soruma cevap vermiyor, hakaret ediyorsa aslında suçlu ve beceriksiz olduğunu biliyor. Bu soruyu sormamdan rahatsız oluyor, ‘Niye bana bu soruyu soruyorsun’ diye. E kime sorayım. İran sınırına gittim, sordum ‘Buradan kaçak geçenler var mı?’ diye. ‘Hayır, buradan gelen herkes bize pasaport göstermek zorunda’ dediler. Peki dünya kadar adam geçiyor. ‘Ayrıca karakollar var, bir karakol diğer karakolu görür. Aynı zamanda kameralar var. Kuş uçsa herkesin haberi olur’ dediler. Gayet güzel. Nasıl oluyor da yüzlerce kişi geliyor, kaçak. Yüzlerce, binlerce kişi geliyor. Van Gölü’nde boğulanlar hariç. Kim bunun sorumlusu? Bu birilerinin kontrolü altında getiriliyor. Afganistan’dan, Pakistan’dan diğer yerlerden. Birlerinin kontrolünde getiriliyor. Otobüslere bindiriliyor. Getiriliyor Anadolu’ya. Siyaset kurumu kapı aralamasa kimse buna cesaret edemez.
İçişleri Bakanlığı yazı gönderiyor, ‘Bu listede yazanları vatandaşlığa kabul edin’ diye (Süleyman Soylu’ya ‘Göç İdaresi’ soruları) KILIÇDAROĞLU: Bu sorular üzerine Soylu’dan hakaret işittik. Bu soruların yanıtını vermek zorundalar. Şöyle yapıyorlar. İçişleri Bakanlığı yazı gönderiyor. Bu listede yazanları vatandaşlığa kabul edin diye. İşlemlerini hazırlatın, başlatın diye. Onları nereden bulacaklar? Bazıları Türkçe bilmiyor. Bizzat bu işle ilgilenenlerle konuştum. Kamu görevlileriyle konuştum. Bu kadar garip uygulama. Kaç kişinin vatandaşlığa alındığı konusunda bilgi sahibi değiliz. Erdoğan göndermeyeceğim diyor. Göndermeyeceksin de ne yapacaksın. Ne yapacak, vatandaş olarak kabul edecek bunları.”