Kılıçdaroğlu: Benim kimliğim niye siyasete konu oluyor?

CHP lideri Kılıçdaroğlu "Herkesin inancına, kimliğine ve yaşam tarzına saygı duymamız lazım. Kişinin yaşam tarzı, kişinin inancı ve kişinin kimliği sorgulanmaz. benim kimliğim niye siyasete konu oluyor" dedi. Bu çıkış, "Kılıçdaroğlu'nun Alevi olduğu için cumhurbaşkanı seçilme şansının az olduğu" yönündeki bazı görüşlerin kamuoyunda tartışılmaya başlanmasının ardından geldi.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, bugün CHP Belediye Başkanları Çalıştayı için bulunduğu Van’da bir kafede gençlerle bir araya geldi. Kılıçdaroğlu gençlerin sorularını yanıtladı ve sohbet etti. Gençlerin soru ve görüşlerine ve Kılıçdaroğlu'nun verdiği karşılıklar şöyle:

(Gençler tarafından sorulan sorular, konuşma çizgisi ile siyah harflerle belirtilmiştir.)

'Kavga eden bir toplum var'

-Sayın başkanım hoş geldiniz. Sizlerden çok büyük bir umut bekliyoruz. Gerçekten, umut doluyuz...

KILIÇDAROĞLU: Hiç meraklanmayın ben onu göndereceğim. O konuda endişeniz olmasın. Çünkü, öyle bir atmosfer yarattılar ki insanlar neredeyse yan yana gelip konuşamıyorlar. Bu kadar baskı olmaz. Gençler özgürlük isterler, rahat yaşamak isterler. Düşüncelerini özgürce ifade etmek isterler, o da sizin hakkınız zaten.

- Van’a gelme kararının nasıl aldınız?

KILIÇDAROĞLU: Belediye başkanları toplantısı, milletvekilleri toplantıları, kadın kolları toplantıları ve gençlik kolları toplantılarını iki üç ayda bir, bir ilde yapıyoruz. Bizde belediye olmadığı için belediye başkanları toplantısını burada yaptık. Bizim belediye başkanlarını görsünler, neler yaptıklarını en azından sorsunlar, sorgulasınlar onun için buradayız. Biz Kayseri’de de yaptık mesela, orada da hiç belediye başkanımız yok. Sonuçta, toplumdan kopuk bir yapı istemiyoruz. Tamam burada bizim belediye başkanımız yok ama burada biz Van halkı ile pekâlâ yan yana gelebiliriz; oturup konuşabiliriz. Bizi bir görmeleri lazım. Belediye başkanlarını bazen televizyonlardan radyolardan dinliyorlar. Bir de yüz yüze görsünler; bu insanlar ne yapıyorlar, neyin nesi diye.

- Son yıllarda CHP’ye halktan, gençlikten bir güven var; onunla ne ilgili ne söylemek istersiniz?

KILIÇDAROĞLU: Güveni pekiştirmek istiyoruz. Doğru bir güven var, onu fark ediyorum zaten gençlerle ilgili. Çünkü, gençler büyük bir sıkıntı çekiyorlar. Var olan bir yapı içinde bu sıkıntıyı aşmak mümkün değil. E bunun aşılacağı yer belli zaten, CHP üzerinden bütün bunlar aşılabilir. Biz de zaten demokrasiyi savunuyoruz. Bize oy vermeyen insanların da özgürlüğü var. Onun da hakkı hukuku var. Biz bu çerçevede hareket edersek güveni sağlamış oluruz. Herkes benim gibi düşünmek zorunda değil, beni rahatlıkla eleştirebilmeli. Normalde siyaset kurumu eleştiriden ders çıkarmak zorunda. Yani, birisi beni eleştiriyorsa aslında bana katkı yapıyor, senin yaptığın şeye yanlış diyor. Ben de bakarım; doğruysa devam, yanlışsa yanlışız demek ki burada bir hata vardır, demiş oluruz.

'Mülakatı kaldıracağız'

-Özellikle kamuya alımlarda liyakatsizlik baya insanların sıkıntıya girmesine sebep oldu.

KILIÇDAROĞLU: Rahmetli Bülent Ecevit, KPSS’yi ilk o getirdi memurluğa. Alıyorsan, objektif kuralla alırsın, şimdi diyelim ki, KPSS’den 80 puan ve üstü yerine 30 puan ve üstünü alıyorsunuz. Onların içinde yakınlarınız var; sözlüde eliyorsunuz. Onları alıyorsunuz, bu büyük bir haksızlık. Daha doğrusu bir insanın hakkını gasp etmek kadar devlet yönetiminde yanlış bir şey yok. Devletin dini adaletse, siz adalet ile yönetmek zorundasınız. Ben şunu biliyorum, matematikte Türkiye yedincisi, düşünebiliyor musunuz, matematikte Türkiye yedincisi sözlüde eleniyor. Olmaz, olmaz bu yani. Siz olur da 50 kişi alıyorsunuz bu 49.’dur. 52. kişi daha başarılıdır, sözlüde onu alabilirsin. Ben bunu anlarım ama siz 500 kişi alacaksınız, 300 kişi alacaksınız matematikte Türkiye’de sıralamaya girmiş, yedinci olmuş birisini eliyorsanız onun hakkını yiyorsunuz demektir. Mülakatı kaldıracağız. Mülakatın olmaması lazım, mülakat olacaksa kamera koyacaksın oraya hangi soruların sorulduğunu, hangi cevapların verildiğini hakime itiraz ettiğin zaman hakim görecek onu.

-Ülkemizin gençleri olarak özgürlüğümüzün derdindeyiz şu an sadece, bizi kurtarmanız lazım.

KILIÇDAROĞLU: Beraber kurtaracağız, tek başına kurtuluş yok biliyorsunuz

'Giden gençler geri gelecek'

- Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın sağlık çalışanlarına yönelik “isterse gitsinler” sözleri için ne diyorsunuz?

KILIÇDAROĞLU: Onlar isterlerse gitsinler diyorlar ya, biz de şunu söyleyeceğiz: Biz geleceğiz ve seni göndereceğiz. Eğitim almış, dört yılın çok daha ötesinde tıp gibi, ötesinde TUS dediğimiz uzmanlık sınavı var, artı olarak onu verdikten sonra 40-45 yaşına gelen ve düşük bir aylıkla bu ülke için çalışan doktora diyorsun ki, ‘sen git, gidiyorsan git’, nereye gönderiyorsun? Herkes gelecek kendi ülkesine; giden gençler var onlar da geri gelecek.

-Ben inşaat mühendisliği öğrencisiyim. Türkiye’nin genç nüfus yoğunluğunun en büyük olduğu illerden birisiyiz. Size inanıyoruz. Gelecek bizimle gelecek, gelecek gençler ile gelecek. İyi ki geldiniz Van’ımıza.

KILIÇDAROĞLU: Önümüzdeki seçimlerin kaderini belirleyecek olan, sandığa ilk kez gidip oy kullanacak 6 milyon 300 bin genç, hiçbir oy değişimi olmasa bile. Geçen seçimlerde herkes aynı oyu kullansa bile kaderi 6 milyon 300 bin genç değiştiriyor. Kime oy verirse onu iktidara taşıyacak. O üç kurum devletin akademisiydi

- (Sohbetteki sosyoloji bölümü üçüncü sınıf öğrencisinin mülakatın kaldırılmasını tekrar sorması üzerine...)

KILIÇDAROĞLU: Bakın ben eski hesap uzmanıyım. Devlete hesap uzmanı olarak geldim. Sınava girdim, sınavı kazandık ve hesap uzmanı oldum. Şimdi biz belli bir kıdeme gelince üstatlaşıyorduk. Biz şunu yapardık, bizim üstatlar derlerdi ki ‘gidin Ankara Siyasal, Ankara Hukuk, İstanbul İktisat’tan hocalarla görüşün en çalışkan öğrenciler kimse onları ikna edin gelip bizim sınavlara girsinler. Yani biz en nitelikli öğrencileri almak isterdik. Maliye Teftiş Kurulu da girerdi, onlar da derdi ki, ‘onların sınavına değil, gelin bizim sınava girin’ Devlet Planlama Teşkilatı derdi ki, ‘onlara değil, gelin bizim sınava girin.' Yani biz en nitelikli olanları, en çalışkanları biz almak isterdik. Bu üç kurum devletin akademisi gibiydi. Buralarda torpil yok, buralarda her görüşten en nitelikli kişiler gelirdi. Şimdi bunu kaldırdılar, üç kurumu da kapattılar. Şimdi, herhangi bir bilgisi yok, birikimi yok, çalışkanlığı yok ama torpili var. Onu düşük puandan sözlüye çağırıyorsun; yazılıda yüksek alanı eliyorsun, diğerini kazandırıyorsun ve getiriyorsun kamuda görevli yapıyorsun. Bu bir kişinin hakkını yemektir.

'YÖK'te fikir birliği'

- Geçmişte AKP’de görev yapmış Cumhurbaşkanlığı talimatı ile göreve atanan rektörler var. Biz üniversite gençliği olarak bağımsız ve özerk üniversite talebi, rektörlerimizi biz seçelim talebi var. Siz bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz?

KILIÇDAROĞLU: O konuda YÖK’ü kaldıracağız. Altı lider, aynı konuda görüş birliğine vardık, onun yerine üniversiteler arası bir kurul olacak, eşgüdüm sağlamak açısından; üniversitelerde uygulama birliği sağlamak açısından. Ama YÖK diye darbe hukuku ürünü olan bir kurum olmayacak. Üniversitelerin üç özerkliği şart; mali özerklik, bilimsel özerklik ve yönetsel özerklik. Üniversite kendi hocasını kendisi seçmeli. Her toplumun yüzde 2'si üstün zekalılardan oluşur.

-İlkokullara beden eğitimi getirmeyi düşünüyor musunuz?

KILIÇDAROĞLU: Beden eğitimi olmalı, bakın çocukların yetenekleri ilköğretimden itibaren, kreşten itibaren... Öğretmen yetenekleri keşfediyor. Müzik yeteneğini keşfediyor, beden eğitimi, matematik yeteneğini, resim yeteneğini… Bunları öğretmenler keşfederler. Biz buna üstün yetenek inşası diyoruz. Her toplumun yüzde 2’si üstün zekalılardan oluşur; bu çocukları öğretmen keşfeder ve bu çocuklar büyük buluşlara imza atan çocuklardır. Almanya’ya bizden iki kişi gitti, Covid-19 aşısını buldu; Almanya’ya milyarlarca dolar para kazandırdı iki kişi. Şimdi bizde böyle yetenekler çok, o yetenekler ya keşfedilemiyor ya da dışarı gidiyorlar. O açıdan öğretmen önemli, bu çocukları keşfetmesi ve yönlendirmesi lazım. Sen şuraya sen şuraya, bu çocuğun yeteneği budur diye. O zaman eğitimde de çok başarılı olunur.

-"Kadına şiddet ve çocuk tacizlerine yönelik yeni bir yasanın hazırlanmasını isteyen ve “O Meclis’te Allah kelimesini duymak istemiyorum, inançlı bir insanım ama inancımı sorguluyorum. Meclis’te din konuşulmaz. Bu yordu bizi” diyen gence...

KILIÇDAROĞLU: Herkesin inancına saygılıyım kimin inançlı olup olmadığını sadece yüce yaratan bilir. Başka kimse bilmez. Ama bizde maalesef bazıları çıkıyor ‘sen inançlısın, sen inançsızsın’ diyor, nereden biliyorsun?

-Ben başörtülüyüm, anneannemlerin, dedelerimin okuma yazması yok ama Atatürk’ün partisi diye yıllarca CHP’ye oy verirler. Ben başörtülüyüm ama AK Partili değilim, hiçbir zaman AK Parti’ye oy vermedim ama her gören insan başımın örtüsünden dolayı beni AKP’li zannediyor. Her başörtülü insan AKP’li değil. Evet ben CHP’liyim ama başım kapalı.

KILIÇDAROĞLU: İnanç konusu öyle. Bunun kesinlikle günlük hayatın içerisinde de olmaması lazım, herkesin inancına, kimliğine ve yaşam tarzına saygı duymamız lazım. Kişinin yaşam tarzı, kişinin inancı ve kişinin kimliği sorgulanmaz. Ben kendi anne ve babamı seçme özgürlüğüne sahip miyim? Yok, o zaman benim kimliğim niye siyasete konu oluyor? Her insan belli bir değerin içine doğar, değerlerimizi aileden önce öğreniriz; inancımızı, kimliğimizi, sevgiyi, kavgayı aileden öğreniriz. Eğitimle beraber bu daire genişler ve daha yeni değerler ile tanışmış oluruz. Eğitim ne kadar nitelikli olursa insanlar da o kadar iyi yetişirler. Bu da tartışılmaz, sonuçta benim yeteneklerimi kim tartışacak? Bir ara İstanbul’da vaizelerle bir toplantı yaptım; birisi dedi ki, ‘CHP’ye oy vereceğiz ama bu CHP’ye dinsiz parti diyorlar.’ Kendisine şu soruyu sordum, ‘Merkez Bankası’nın dini nedir?’ dedim. Birden şaşırdı. Hadi Merkez Bankası’nı bırak, Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın dini nedir? Din, Allah ile kul arasındaki ilişkidir. Tüzel kişilerin dini olmaz, anonim şirketinin dini mi olur? Ya da bir kurumun dini olmaz. Oradan toplumu çekip çıkarmamız lazım. Onun için de insanların inançlarını siyasete konu etmezseniz, kimliklerini ve yaşam tarzlarını etmezseniz; insan iyi bir okul, iyi bir sağlık, iyi bir çevre, iyi bir hayat yakalamak isterse ibadetini istediği yerde yapar, istediği yerde gezer ama ona aynı zamanda iş vereceksiniz. Çalışacak o kişi. Bakın ben belediye başkanlarına şunu söyledim, belediye başkanlığı yaptığınız yerde kim nerede ibadet ediyorsa orayı tertemiz yapacaksınız. Sorunlarımız çok, ama çözülmez değil. Bütün sorunları çözebiliriz. Kendi aramızda uygarca tartışırız, hangisi doğru hangisi yanlış karar veririz, bir kararı verdikten sonra da uygularız, sorunu da çözmüş oluruz.

-Ben tıp öğrencisiyim. Tıp fakültesinden mezun olmuş ve yurt dışına gitmiş birisinin geri gelmesi veya geri gelebilmesi için öneriniz var mı?

KILIÇDAROĞLU: İki şey var orada. Birincisi hak ettikleri ücretleri vermemiz lazım. Çünkü başka bir ülke daha yüksek ücret veriyorsa oraya gidiyor. Hak ettiği ücreti vereceksiniz. Çünkü tıp eğitimi zor bir eğitimdir. 6 yıl okuyacaksınız, 6 yıl sonra pratisyenlik yapıyorsunuz. Onun üzerine TUS sınavına gireceksiniz, TUS’u vereceksiniz. Ondan sonra uzman hekim olacaksınız. Yaşınız olacak, 40-45 aldığınız aylıkla geçinemeyeceksiniz. Onun değişmesi lazım. Artı emeklilikte hakları var. Çalışırken 100 lira alıyorsanız, emekli olduğunuzda 50 alıyorsunuz. Bu hayat standardını düşürüyor ve ciddi sorun yaratıyor.

'Kredi için faizleri sileceğiz'

-Bir öğrencinin bursların geri ödenmesi ile ilgili sorusu üzerine...

KILIÇDAROĞLU: Oradaki düşüncemiz şu; bursta zaten geri dönüşü olmuyor. Zaten dar gelirli ailelere veriliyor. Kredi için faizleri sileceğiz. Faiz olmaz. Zaten üniversiteye gitsin diye sınava girmiş, gitmiş, gelmiş. Krediyi vereceğiz. Geri ödemesi faizsiz. Geri ödemesi işe girdikten sonra. Kamuda işe girdi, özel sektörde işe girdi. Sigortalı olmaya başladıktan sonra makul bir taksitle onlar geri alınır.

-KOSGEB destekleri ile ilgili soru üzerine...

KILIÇDAROĞLU: Üretim ve üretimin hangi amaca yönelik olduğuna bakmamız lazım. Eğer ikisi birbirini destekliyorsa bir şey üretebiliyorsa, istihdam yaratıyorsa kesinlikle destek vermek lazım. Yeni istihdam alanlarının yaratılması lazım. Siz kredi alıp o kredi ile fabrika kurarsanız; 5,10, 50 kişiye istihdam sağlarsanız sizi desteklemeyeceğiz de kimi destekleyeceğiz? Bunlar kime veriyorlar krediyi ‘5’li çeteye.’ Hepsini alacağım onların. Öyle yok yani. Tüyü bitmemiş yetimin hakkını kim yediyse alacağız ondan.- Başkanım siz bizim Kemal amcamızsınız. ‘Demokrat Kemal’ amcamızsınız. Biz başka bir kurumun kapısını çalıp dert yandığımızda ‘terörist’, ‘FETÖ’cü’ veya başka bir şeyin damgası yiyip gözaltına alınıyoruz. Derdimizi anlatana kadar 1 buçuk yıl geçiyor. Bana bunların hepsi söylendiği için artık bir daha söylemiyorlar. Her şeyi söylediler. Söylenmedik bir şey kalmadı. Bunların hiçbir önemi yok. Siz kendinizi tanıyorsanız, ülke için çalışıyorsanız gerisinin hiçbir önemi yok. Şöyle veya böyle suçlayabilirler. Siyaset bu. Tabi siyasette ahlak çok önemli. 6’lı masanın uzlaştığı bir konu da ‘Siyasi Ahlak Yasası’ çıkaracağız. Siyasette ahlak olmalı, siyasette erdem olmalı. Siyaset halk için çalışmalı. Bir adam siyasete girip zenginleşiyorsa bilin ki malı götürüyor. Siyaset zenginleşme aracı değildir. Olmaz da zaten. Aldığı maaş belli. Nasıl zenginleşiyorsun sen? Bilin ki ya birisine aracılık yapıyor ya da başka şekilde zenginleşiyor.

-Devlette bir yere gelen insanın birden fazla arabası da olmaya başlıyor. Bunu düzenleyen bir yasa çıkarmayı düşünüyor musunuz?

KILIÇDAROĞLU: Bir genelge ile bu iş çözülür.

-Biz gençler olarak bu zamların 2023’e kadar devam edeceğinin farkındayız. Kayıp 128 milyar doların bizlerden çıkarılacağının farkındayız.

KILIÇDAROĞLU: O para nereye gitti biz onun bulacağız. Yandaşlara gitti o para. Yok. Ekonomiyi yönetemiyorlar. Mesela şekerin zamla ne ilgisi var? Şeker fabrikası var. Şekerpancarı üretmek istedi çiftçi, ektirmediler. Çünkü şeker lobisi var. Ekmeyince, şeker bitti. Nereden yapacaksın? Dışardan bu sefer ithal ediyorsun şekeri. 1 liraya içeride üretirken dışarıdan 5 liraya getiriyorsun. Kim kazanıyor? 5 liraya getiren kazanıyor. Her bir alanın lobisi var. Mesela mercimek Türkiye’de üretilmiyor mu? Üretiliyor. Nereden getiriliyor? Yurt dışından. Kim getiriyor? Yandaş getiriyor. Mesela eskiden Van eti vardı. Eti çok güzeldi bu bölgenin. Doğası güzel, ovaları var, tarlaları var. Şimdi bakıyorsunuz ben hatırlıyorum Van eti reklamlarını ama kapandı gitti.

Kaynak:ANKA Haber Ajansı