Habertürk yazarı, haber yayımlamadan önce Saray'dan icazet aldığını övünerek anlattı

Habertürk yazarı, haber yayımlamadan önce Saray'dan icazet aldığını övünerek anlattı
Habertürk yazarı Serdar Turgut, bir gazetecilik ayıbını dünkü köşesinde övünerek anlattı. Turgut, yazısını yayımlamadan önce Saray'dan icazet aldığını yazdığı yazısında aynısını genç 'meslektaşlarına' da tavsiye ettiğini söyledi.

Serdar Turgut, yazısının "Adı Barış olan iki gazeteci" başlıklı bölümünde Barış Terkoğlu ve Barış Pehlivan'ın "gazetecilik yanlışının pençesine düşmüş olabileceklerini" belirtirken, kendisinin bu şehvetin tuzağına düşmemeye özel önem gösterdiğini söyledi.

Turgut, Hakan Fidan'ın Kaşıkçı cinayetinden sonra Washington'a giderek Türkiye'nin duruşunu ABD Senatosu'na anlatmaya gittiğini ilk fark eden olduğunu belirtti. Ancak, haberi yayımlayıp yayımlamayacağını da Saray'a sorduğunu ifade eden Turgut, bunun gazetecilik ilkelerini zedelemediğini düşündüğünü söyledi.

Turgut'un yazısından ilgili bölüm şöyle:

Adı Barış olan iki gazeteci: Yazarların yayın yönetmenlerinin önlerine gelen konunun haber değerine başkalarını atlatma heyecanına, şehvetine düşmeleri az rastlanılan bir iş değildir. Yönetmenlik de yapmış yıllardır yazarlık yapan bir insan olarak bunu çok iyi bilirim. Eskiden başıma dertler de açmıştır bu şehvetin ağına düşmek. Davalar açıldı hakkımda gittim sonuçlarına katlandım. Tabii hayat bir öğretmendir de aynı zamanda, yanlışlardan ders alınması gerekir, şimdilerde bu şehvetin tuzağına düşmemeye özel önem veriyorum. 

 

Barış Terkoğlu ve Barış Pehlivan’ın tutuklanmalarını öğrenince bunu tekrardan düşündüm. Ben ikisinin de bu gazetecilik yanlışının pençesine düşmüş olduklarına inanıyorum.

 

Ancak bunun bir haksızlık olduğuna inanan önemli sayıda insan da var. 

 

Şunu söylemeliyim MİT üzerine yapılacak haberlerde özel önem gösterilmesini zorlayan yasa maddelerinin bir makul nedeni de mutlaka vardır. Şimdi düşünün iki gazeteci arkadaşın haberin şehvetine kapılarak yaptıkları haberde yer alan görevli ya şu anda sürmekte olan bir gizli operasyonun parçasıydıysa ve onun kimliğinin ifşa edilmesi bu operasyona onunla birlikte girmiş insanların hayatını tehlikeye atacaksa, o zaman ne yapacağız. Ben iki gazetecinin meselenin bu boyutunu gazetecilik heyecanıyla düşünmeden haberi yayınladıklarını düşünüyorum. Ama bizlerin bunu hep düşünmemiz gerekiyor.

 

Hakan Fidan haberi: Bir örneği kendimden vereceğim. MİT Müsteşarı Hakan Fidan, Kaşıkçı cinayetinden sonra Washington’a Türkiye’nin tavrını ABD Senatosu’nda anlatmaya geldiğinde bunun haberini bir tek ben yakalamıştım. İlk tepkim haberin hemen verilmesinin ve haber atlatmanın şehvetine düşmek oldu ve hemen yazacaktım az daha. Sonra aklı selim devreye girdi ve acaba bir sakıncası olur mu düşüncesi hakim oldu. Bunun üzerine cumhurbaşkanlığı iletişim yetkililerine mesaj çektim ve bunun yazılmasının bir sakınca doğurup doğurmayacağını sordum. Haberi ancak onlardan sakınca olmaz yanıtı geldikten sonra yayınladım. Ülke çıkarları söz konusu olabileceğinden bu davranışımın gazetecilik ilkelerimi filan zedelediğini de katiyen hiç düşünmedim. İçim rahat ve bütün genç meslektaşlarıma bu tavrı tavsiye ediyorum.