Güldal Mumcu, 'Yeşil'in ziyaretini anlattı

29 yıl önce evinin önünde gerçeklene bombalı saldırıda hayatını kaybeden usta gazeteci Uğur Mumcu'nun eşi Güldal Mumcu, suikast sonrasında Türkiye'de bir çok karanlık olayın ardında yer alan Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım'ın evlerine gelişini Halk TV ekranlarında anlattı.

24 Ocak 1993'te Ankara'da Karlı Sokak'taki evinin önünde, arabasına konulan bombanın patlaması sonucu suikasta kurban giderek yaşamını yitiren gazeteci Uğur Mumcu Halk TV ekranlarında anıldı.

Halk TV'de yayınlanan Serhan Asker'le Görkemli Hatıralar'da yapılan anmaya katılan Güldal Mumcu, programda Türkiye'de bir çok karanlık olayın ardında yer alan Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım'ın evlerine gelişini ve Uğur Mumcu suikasti ile ilgili görüşmelerini de anlattı.
Ziyaretin bir bayram günü gerçekleştiğini aktaran Mumcu o gün şu sözlerle aktardı:

"Yanılmıyorsam bir Şeker Bayramı'ydı. Kapı çalmış çocuklar 'kim o?' diye sormuş o da demiş ki 'bayram tebriki yapmak için gelmek istiyorum.' Bana sordular 'ne yapalım, kim bu?'' diye. Fakat kapıya gelmiş yanında 5 yaşlarında iki tane çocuk var, biri kız biri oğlan. İki çocukla birlikte kapının önünde duruyor ve 'Size bayram ziyareti yapmak istiyorum, lütfen kapıyı açın' diyor. Yanında çocuklarla geliyor. Masum imajı vermek için. 'Peki buyurun, ne istiyorsunuz?' dedim. 'Size birkaç şey söylemek istiyorum' dedi. Çocuklar koltuklara oturdu, ikimiz salonun ortasında ayakta duruyoruz. Özgür eline bir ekmek bıçağı alıp arkasına saklamış salon kapısından bizi izliyor. Özge ve bir arkadaşları daha vardı. Özgür'ün bir terslik olur diye öyle bir tedbir aldığını bilmiyorum tabi. Sonra 'buyurun ne istiyorsunuz?' dedim tekrar. 'Bu caminin adının 'ti' camisi olarak değiştirilmesini size öneriyorum. Olay olduğunda şuradaydım, buradaydım, yoldan geçiyordum..' falan filan diye birçok şey sıraladı. Sonra da işte 'Bu caminin adının 'ti' camisi olarak değiştirilmesini talep ediyorum.' dedi. Ben de 'yanlış geldiniz burası camilerin adlarının değiştirildiği yer değildir, başka yere gidiniz' dedim.

Sonra 'Biliyor musunuz ben adam öldürdüm' dedi. Ben de 'Her halde bilerek yapmamışsınızdır' dedim. 'Benim raporum var' dedi. Bunu üzerine 'Peki ne istiyorsunuz?' dedim. Bu minval üzerine bir konuşma yaparken -adam bu arada kısa boylu sayılabilecek bir boyda- farklı bir ses tonu ve tarzda konuşuyor. Sonra tekrar sordum 'Ne istiyorsunuz benden? diye. Bunun üzerine 'bu olayın biraz etrafındakileri bulsak size yeter mi?' dedi. Ben de 'gerçeği istiyorum' dedim. Bu sırada antreye geldik, bu kez konuşmasını düzgün bir ses tonuyla yapıyor. 'ha anladım siz hepsini istiyorsunuz' dedi. Ben 'evet, gerçeği istiyorum' dedim ve bunu 3 kez falan tekrar ettim. 'o zaman siz hepsini istiyorsunuz' dedi. 'o zaman üç tane gül alacağım. Birini Uğur Bey'in öldürüldüğü yere, birini başbakanlığa, birini de Çeçenistan'a koyacağım' dedi. Çocuklarla kapıya çıktı ayakkabılarını giydi ve merdivenlerden inerken 'ben buraya gerçek adımı yazıyorum. Her şey ortaya çıksın. Benim adım Mahmut Yıldırım' diyerek bağıra bağıra gitti. 'Çocuklar ne yazdı gidip bir bakalım' dedim. Gittik baktık 'Her şey ortaya çıkacak. Mahmut Yıldırım' diye bu minval üzerine birkaç satır yazmış. Aradan bir gün geçti o zaman kapıya bir defter ve kalem koymuştuk herkes duygu düşüncelerini yazsın diye. Bu defterler dolunca ara ara topluyorduk. Birden aklıma düştü 'çocuklar o defteri alıp saklamam gerekiyor hemen' dedim baktım defter yok ortada.

95 ya da 96 yılıydı bu olay olduğunda. Bir yıl sonra İstanbul'daydım ve bir gazeteye Yeşil'in fotoğrafını o meşhur fotoğrafını koymuşlar. Ben tabi 'Yeşil' diye bilmiyorum 'Mahmut Yıldırım' diye biliyorum. Ben kod adının Yeşil olduğunu gerçek adının Mahmut Yıldırım olduğunu o zaman öğrendim."

'15 Temmuz'da o dümenin kimin eline geçmek üzere olduğunu hepimiz gördük'

Yeşil üzerinden devlet içindeki paralel yapılanmalara dikkat çeken Güldal Mumcu şunları dile getirdi, "Devlet yapılanması içinde hangi yapıları, hangi kişileri kurgulayıp ve ne için kullandıkları hiç bir zaman tam net olarak anlaşılmıyor. Yalnız bu tür yapılanmaları kullananlar ve devlet içerinde bu yapılanmaları kullanma arzusunu içlerinde yüksek hissedenler evinde ölü bulunan o savcının sözünü unutmamalılar. Uluslararası istihbarat örgütlerinin de o örgütlerin içinde yer alabileceğini, kendi ülkesinin çıkarını savunan kişilerin aymazlık içinde olmaması gerektiğini düşünüyorum. Kimin eline dümen geçer hiç bir zaman bilinmez. 15 Temmuz'da dümenin kimin eline geçmek üzere olduğunu hepimiz gördük. Ve o dümeni kullanmak arzusunda olanların önünü açanların da bundan hâlâ ders almadıklarını acı bir şekilde izliyorum"