Gezi Parkı Davası’nda ikinci duruşma başladı

Gezi Parkı Davası’nda ikinci duruşma başladı
Osman Kavala’nın tutuklu yargılandığı, 16 kişi için ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istendiği Gezi Parkı davasının ikinci duruşması başladı. Duruşma salonunda 300’e yakın izleyici ve 70 kadar jandarma bulunduğu bildirildi.

Silivri’de görülen duruşmada mahkeme Başkanı Mahmut Başbuğ, avukat savunmalarının bugün bitirilmeye çalışılacağını söyledi. İlk olarak, davada yargılanan Mücella Yapıcı, Tayfun Kahraman ve Can Atalay’ın müdafisi Fikret İlkiz söz aldı. 

Fikret İlkiz savunmasında şu ifadeleri kullanıyor:

“Bu olayların, TC Hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevini yapmaya engel olmayı hedefleyen, bugüne dek benzeri olmayan sui generis bir yapıyı haiz olduğu, ülkemizin sosyal nicelik ve şartlarını bilerek bunu sahaya yansıtmakta mahir olmuştur’ deniyor. Yani bunlar, daha önce karşılaşılmamış Gezi olaylarını nasıl değerlendirdiklerini gösteriyor.

Sivil itaatsiz eylemlerle, devlet açısından olumsuz anlaşılan bir kapı araladığını söylüyor. Bu kapıları tutanlar savcılardır, eğer siz bu kapıları tutamıyorsanız yazamazsınız. Bizim anlamaya çalıştığımız, üstüne konuşmamız gereken bir dil meselesi var. Türkçe ne anlama geldiği anlaşılamadığı için böyle iddianameler karşımıza çıkıyor. Yıllar önce dönemin Adalet Bakanı bir TV konuşmasında ‘iddianamelerin kalitesiz’ olduğundan bahsetmişti. 1960 ve 80 darbelerinde olduğu gibi TC devletini zora sokarak hükûmetin görevini engellemeye teşebbüs ettikleri, erken seçime zorlamak istedikleri, gerçekleşmezse Suriye ve Mısır’da olduğu üzere iç savaş ve darbe ortamına zemin hazırlamak gayretinde olmak üzere” deniyor.”

"BIRAKIN YASAYI HUKUKU, AKLA ZİYAN BİR METİNDİR"

Mahkeme Başkanı Mahmut Başbuğ, avukat savunmalarının bugün bitirilmeye çalışılacağını söyledi. Mücella Yapıcı, Tayfun Kahraman ve Can Atalay’ın müdafii Fikret İlkiz söz aldı. Avukat Fikret İlkiz, ” 19 Şubat 2019 tarihli iddianamenin 23. sayfasından başlamak üzere 24. sayfada asıl iddia anlatılıyor. Deniyor ki “Kamuoyunda Gezi Parkı eylemleri olarak bilinen eylemleri aslında kalkışma eylemleri olarak değerlendiriyorum. Hemen ardından sıraladığı telefon görüşmelerini ‘provokatif konuşma’, ‘etki ajanlığı’ olarak değerlendiriyor ve ‘ülkemiz için ne kadar vahim olduğu anlaşılmıştır’ deniyor. İddianame, Arap Baharı’ndan, eylemlerin 2011’de başladığından, bu zamandan beri eylemler düzenlendiğinden bahsediyor ve “Hükümeti 27 Mayıs’ta olduğu gibi sokak eylemleriyle devirmek istemişlerdir.” diyor. İddianame, 27 Mayıs öncesi hükümetle mevcut hükûmet arasında benzeşme olduğunu ileri sürüyor. Eylemlerin, bir kalkışma gayretiyle planlandığı hükümete yönelik işlenen suçlar konusunda yönlendirme yapıldığı, kalkışma hareketinin asıl sebebinin AKP hükümetinin iç ve dış politikalarla ülke içindeki alt yapı çalışmaları olduğunu ileri sürülüyor. İddianame Gezi’yi “Türkiye Cumhuriyeti devletine diz çöktürme operasyonu” olarak ifade ediyor. Bu savcı – artık hangi savcılıksa- 2011 yılından beri bu eylemleri biliyor. Silahlı terör örgütlerine benzeyen, legal ve illegal yapıları bünyesinde eritip kontrol altına alabilen bir kalkışma/düzenleme hatta örgütlenme olduğunu, algı ile yönlendirdiğini, dünyada diğer Krallıkla yönetilen ülkelerde bu tip yapılanmaya benzerliğinden bahsediliyor Ve iddianame Gezi Parkı’ndan “sui generis” olarak bahsediyor. Bunları iddianameye karşı bir eleştiri getirebilmek için okuyorum” ifadesini kullandı.

Avukatlarından Özgür Karaduman'ın savunması:

"Türkiye'nin yakın tarihi, demokratikleşme mücadelesinin yurttaşlarla devlet arasında aynı zamanda hukuk düzeyinde de gerçekleşmesinin tarihi. Bu iddianame, Türkiye'nin yakın geleceği açısından da çok önemli. 15 Temmuz gibi devletin bir dönem siyasal ortaklığını yapmış Fethullahçı çetenin darbesini tartışırken, Fethullahçı çetenin hazırladığı kıymetlendirilmiş bir iddianameyle yargılanıyoruz. Kıymetlendirilmiş iddianamesi olan ülkenin kıymetlendirilmiş siyaseti olur. Eğer siyasi iktidar gerçek anlamda Fethullahçı çete ile mücadele ettiği iddiasını taşıyorsa, bu çete tarafından hazırlanmış iddianameye kıymet vermemesi, reddetmesi gerek. Ciddiyet, hukukun en önemli konularından biri. İddianamenin 29. sayfasında 5. Haziran 2013'te "anambunelan" takma adlı Uludağ Sözlük yazarının "OccupyTurkiye ve emperyalizm" başlığı altında, Gezi'nin sıcağı sıcağına yazdığı entry, iddianamede doğrudan yer almış. İddianame işte bu kadar ciddi. Kıymetlendirilmiş iddianamenizin açık kaynak raporu, liseli ergenlerin, gece canı sıkılanların yazı yazıp sohbet ettiği sözlük sitesinden alınmış. UludağSözlük'teki açık rapor diyor ki, "Occupy eylemlerinin başlığını OTPOR CANVAS çekiyordu..."

(Avukat Karaduman, Uludağ Sözlük'te kullanılan OTPOR'a ait olan görselle iddianamedeki görsellerin benzerliğine dikkat çekti, görselleri mahkeme heyetine gösterdi) Uludağ Sözlük'ten bahsediyoruz, herhangi bir bilimsel ciddiyeti olan rapordan bahsetmiyoruz. Neredeyse birebir şekilde iddianameye alınmış. İnternetten basit bir lise öğrencisinin bile tarayarak 3 saniyesini bile almayacak

-Heyet Başkanı Mahmut Başbuğ: Lise öğrencilerine basit demezseniz...

Karaduman: Lise öğrencilerinden özür dilerim. Lise öğrencilerine basit demedim, "yapacakları basitçe tarama" dedim. Gezi zaten aklandığına, üzerinden 6 yıl geçtiğine göre, Rahip Brunson vakası sonrası Türkiye'de siyasal paranoyaya dönüşen siyasal iktidarın her şeyi başarılı şekilde götürmesine rağmen dış güçlerin engellemeye çalıştığı algısıyla McCarthy dönemi cadı avı mantığıyla yapılan bir yargılamayla karşı karşıyayız. Gezi direnişi ile Gezi'yi organize edenler arasındaki ilişki delillendirilememiş ama emperyal güçlerle bağlantısı dile getirilmiş. Bu ülkede biri emperyal bağlantı arıyorsa hükümet önce kendisine bakmalı. Tüm faaliyetleri emperyal güçlerle yönetilen siyasal ortamda Türkiye'de halk ve yurttaşların kendi özgürlüklerini kullandığı bir eylemi emperyal bağlantılı olduğunu iddia etmek hem mesnetsiz, delilsiz hem de siyasal gerçeklere aykırıdır. İddianame bir rezerv iddianamedir, bir komplo iddianamedir, politik muhalefetin kendisine has mücadele yöntemlerinin bloklanmasıdır. Aksi halde neden 6 yıl sonra böyle bir davanın açıldığının cevabı da yoktur. Haydi Fethullahçı Çete, sanıklar aleyhine bir şey bulamadı, peki kıymetlendirenler neden 6 yıl sonra bu hususu iddianameye eklemedi?

Her tarihsel toplumsal olayın arkasında bir dizi başka gelişme, birbiriyle bağlantılı farklı siyasal ve toplumsal vektörel etkileşimler olur. Nisan 2012'de Fethullahçı çetenin ÖSYM sınavında soruları verdiği iddiasıyla liseliler 31 ilde eylem yaptı. ÖSYM başkanı hedefe oturtuldu. Bu eylemlerin merkezi neresiydi? Taksim Meydanı. Nasıl örgütlendiler? İnternet üzerinden. Taksim'e nasıl geldiler? Kendi itirazlarını dile getiren pankart, tişörtlerle geldiler. Tıpkı Gezi'deki gibi. Gezi'de ne olduğunu anlamak istiyorsanız bu liselilere bakmanız gerekir.

Hayvan hakları savunucuları yine internetten örgütlenerek Taksim Meydanı'nda eylem yaptılar. "İnternetime Dokunma" eylemi Türkiye'nin dört bir yanında gerçekleşti. 1 Mayıs 2010, 2011 Taksim Meydanı'nda gerçekleşti. Polis müdahale etmediği, emniyet kuvvetleri bu kullanılan hak ve özgürlüklere müdahale etmediği sürece kimsenin burnu kanamadan, aynı topluluk nasıl şen ve şakrak geldiyse aynı şekilde ayrılmıştır. Neden 6 yıl sonra Gezi, bu şekilde, hem de hak etmediği "Batı'nın Türkiye'deki etki ajanlığı, uzantılığı" suçlamasıyla itham ediliyor?Türkiye'de deniyor ki mesleğini yürüten insanlara "Eğer iktidarın çizdiği siyasal sınırlar içinde kalmazsanız, 5 yıl da 10 yıl da geçse yargılanırsınız, bir daha, bir daha yargılanırsınız." Ali Babacan'a rezerv soruşturma açılması, Meral Akşener'e rezerv iddianame konması yeni Türkiye'nin hukuk düzenine işaret ediyor. Diyor ki, "Bugün benim için suçlu değilsiniz, ama yarın siyasal pozisyonum değişirse sizi nasıl yargılayacağımı bilemem" Fethullahçı Çete'nin iddianame iskeletini birebir koruyarak Uludağ Sözlük'teki entryi iddianamenin temel merkezine oturtmasıyla iddianamenin geleceğe nasıl bir sonuç doğuracağını göreceğiz.

(Özgür Karaduman, mahkeme heyetine, dünya çapında neoliberalizm ve küreselleşme karşıtı Occupy hareketinden bahsediyor)

Tunus'taki hareket nasıl başladı? Bir yurttaşın kendisini yakmasıyla. Otpor mu para verdi ona kendini yaksın diye? 15 Haziran 2013 günü dönemin başbakanı Erdoğan diyor ki "Gaz kullanımında aşırılığa kaçılmıştır, bu konuyu görüşeceğiz".

Polis şiddetinin artmasıyla siyasal iktidarın kadınları, LGBTİleri, Alevileri, Kürtleri zaman zaman yok sayan tavrına karşı bir itiraz yükseldi. Kadınların kürtaj hakkında, sokakta yemeye içmeye siyasal iktidarın karıştığı bir yerde yurttaşların bir araya gelip itiraz etmesi yargılanamaz. O yargılanırsa, benim bu ifadelerim de, bu ifadeleri alkışlayanlar da yargılanacaktır. Buna korku imparatorluğu denir. Gezi olaylarında, kitlelerin kendi itirazlarını oraya taşımasıyla ne Kavala, Canvas, Otpor kimsenin kontrol edemeyeceği büyüklükte bir direnç ortaya çıkmıştır.

2011'den beri emperyalizmden oluk gibi para akıyor, iktidara karşı tezgah yapılıyor. Ama ülkenin başkentinde, hükümetin, ordunun karargahların olduğu yerde değil, İstanbul gibi sanatın, meyhanenin, şiş kebabın olduğu yerde yapılıyor. Neden? Bilmiyorlar çünkü. 2911'den gözaltına aldıkları insanları 312'den yargıladığı bu insanlara delil yapmaya çalışıyorlar. Bu iddianame olası muhalefet imkanlarını daraltabilmek amacıyla, yeniden ısıtılıp kıymetlendirilerek altı yıl sonra yeniden tarihe geçti. Bu dava, tarihsel olarak da güncel olarak da kendi iddialarını kendisi çürüten iddianame olarak tarihteki yerini aldı."


 

İlgili Haberler
Etiketler :