Erdoğan: Biz beraber olmalıyız, Karamollaoğlu: Mümkün değil

Erdoğan: Biz beraber olmalıyız, Karamollaoğlu: Mümkün değil
Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile yaptığı görüşmenin detaylarını, Sözcü Gazetesi yazarı Ruhat Mengi'ye anlattı.

Mengi, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, Karamollaoğlu'na ittifak teklifi iddiasını sordu. Karamollaoğlu, Erdoğan'ın “Biz beraber olmalıyız” davetine; “Bizim itirazımız sistemin denetlemez olmasından. Denetlenmeyen bir sistemin içinde bulunmayı biz arzu etmeyiz" cevabını verdiğini söyledi.

İşte Sözcü Gazetesi yazarı Ruhat Mengi'nin kaleminden röportaj:

Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu ile Cumhurbaşkanı Erdoğan 10 gün kadar önce görüştüler. Çıkışta Karamollaoğlu, aralarında geçen konuşma ile ilgili bir açıklama yaptı. Bunun üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan “50+1 dışında anlattıkları gerçeği yansıtmıyor” dedi, Temel Bey bu sözlere şaşırdığını ifade etti. Bu konu o gün bugündür tartışılıyor ama bana göre olaylar tam olarak açıklığa kavuşmadı. Acaba Erdoğan hangi sözler için “Gerçeği yansıtmıyor” demişti, Karamollaoğlu'na ittifak teklif etti mi, etmedi mi? Karamollaoğlu kendisi de Erdoğan gibi Milli Görüş kökeninden gelen bir siyasetçi olarak AKP'nin “faiz” politikası ve Dolar'ın fırlamasıyla ilgili ne düşünüyor, bunları ve daha birçok konuyu Sayın Temel Karamollaoğlu ile konuştum.

50+1'İ KENDİSİ İSTEDİ

■ Sayın Karamollaoğlu, Cumhurbaşkanı Erdoğan görüşmenizle ilgili olarak “Sadece yüzde 50+1 konusu doğru, diğer söyledikleri gerçeği yansıtmıyor” dedi. Sayın Erdoğan cumhurbaşkanının yüzde 50+1 oy çoğunluğuyla seçilmesini kendisi istemişti, şimdi neden bu kadar sıkıntı duyuyor sizce?


Yüzde 50+1'i Tayyip Bey istedi, ne için istedi, “Nasıl olsa benim dışımda bunu yakalayacak kimse olmaz” kanaatiyle istedi. Ama şimdi görüyor ki kendisine destek verenlerin sayısı azalıyor. O zaman bu 50+1 problem çıkarıyor, bundan dolayı da diyor ki “En fazla oyu alan şahıs kim ise o cumhurbaşkanı olabilmeliydi”, söylediği bu. Alternatifler şu olur, seçime gidersiniz, seçimde 3-5 aday çıkar, bunların hiçbiri yüzde 50'yi geçemez ama sona kalan iki kişi içinde bir tercihte bulunulur, kim daha fazla oy almışsa o seçilmiş olur. Bunların hepsine rıza gösterilebilir ama esas mesele cumhurbaşkanı kim olursa olsun denetlenebilmelidir, sorguya çekilebilmelidir, hesap verebilmelidir.

SAYIŞTAY DENETİMİ

■ Belki de bütün muhalefet partilerinin bu sisteme ve kendisine karşı birleşeceği aklına gelmemişti. Sizin için “50+1 dışında söyledikleri gerçeği yansıtmıyor” dedi, siz de “Ne söylemişim de doğru değil” dediniz, sonra size iade-i ziyaret yapmaktan vazgeçtiği haberi duyuldu. Peki, gerçekten 50+1 dışında aranızda nasıl bir konuşma geçti de sizin konuşmanıza bu kadar tepki gösterdi?


“Bu denetim meselesi önemlidir” dedim. Yani, Başkanlık Sistemi meselesinde bu olmadan olmaz. Ne olursa olsun başta bulunan kişi, daha doğrusu bütçeyi yapan, emanet edilen parayı harcayan kişi mutlaka denetlenebilmeli. Bu denetim halk tarafından, sizin gibi gazeteciler vasıtasıyla da yapılır, sorular sorulur ama esas denetlemeyi bir denetim kurulu olan Sayıştay yapar. Bütün hesapları önüne koyar, inceler, burada bir usulsüzlük, yolsuzluk var mı ona bakar.


“ENDİŞELERİN YERSİZ”

■ Evet, ama merak edilen şu; siz onun hangi sözünü yanlış yansıtmış olabilirsiniz?

Hiçbir şey yok ki. O lafı da kendisi doğrudan doğruya açıklamadı, bir toplantıda söylenmiş diye aktarıldı. Dolaylı olarak deniyor ki “Bunun dışında hiçbir şeyi doğru söylemedi”, peki neyi doğru söylememişim (gülüyor), bunu kendisinin söylemesi lazım o zaman. Dostça bir toplantı oldu, gayet rahat şekilde konuştuk. Ben endişelerimi dile getirdim, kendisi de endişelerimin yersiz olduğunu, Türkiye'de ne işsizlik, ne de geçim sıkıntısı diye bir problem olduğunu söyledi. Bunun dışında “SİHA'lardan (silahlı insansız hava aracı) dolayı savunma sanayiinde müthiş bir atağımız var, satıyoruz, bu bize döviz de getiriyor”, “Cezayir'den 1 milyar 400 milyon dolarlık bir yatırım gelecek”, “Birleşik Arap Emirlikleri'yle aramız düzeliyor” filan dedi. Bunların dışında da olmayan bir şey söylemedim ki, sadece anlaşamadığımızı söyledim. Yok, “Biz anlaştık” dediyse onu bilmiyorum.

İTİRAZIMIZI ANLATTIM

■ Cumhurbaşkanı'nın size ittifak teklif ettiği ama kabul etmediğiniz iddiası dile getirildi. Bu doğru mu?

“Biz beraber olmalıyız” dedi kendisi. Ben de dedim ki; “Bizim itirazımız sistemin denetlemez olmasından. Denetlenmeyen bir sistemin içinde bulunmayı biz arzu etmeyiz.” Geçen sefer de böyle oldu, Başkanlık Sistemi referandumundan önce konuştuk, “Denetlenmeyen bir başkanlık sistemine destek vermemiz mümkün değil” dedik.

■ Mevcut sisteme itirazınıza rağmen bu ziyarette size kapalı bir “ittifak” teklifi yapmış ama onu söylüyorsunuz.


İşte bu şekilde yaptı…Tabii, tabii bir cümleyle ama ben de bu cevabı verdim, “Böyle bir sistemde yer alamayız” dedim.


İstanbul seçimindeki 800 binlik oy farkı gözlerini korkuttu

■ Bir haber programında bir konuşmacı “En kritik seçim budur. Eğer 2023'te İstanbul ve Ankara'da yaşanan kaza, Türkiye'nin başına gelirse bunlar bir sene sonra Güneydoğu'yu verirler” dedi. Buna benzer konuşmalar ve yazılar var.

Bu kadar ileri gidilmez yahu. Bu çok çirkin bir iftira. İstanbul'da tabii 15 bin oy farkı varken bu 800 bine çıktı. Bu izah edilemez çok büyük bir tepkiydi, gözlerini korkuttu. Şimdi başka yerlerde de aynı durumu yaşama endişesini taşıyorlar ve bunun için de gözlerini kapayıp başkalarına saldırmayı bir görev addediyorlar. Oysa bu onlara hiçbir fayda sağlamıyor, iftiralarla yalanlarla güven kazanamazsınız.

PSİKOLOJİK MESAJ

■ Kemal Kılıçdaroğlu ve Meral Akşener ortak bir açıklama ile Tayyip Erdoğan'a “Ülkeyi yönetemiyorsun, acil olarak erken seçim kararı al” çağrısı yaptılar. Siz de erken seçim olması gerektiğini düşünüyorsunuz ama acaba bu çağrıların bir yararı olacak mı?


Şu anda onlar psikolojik bir mesaj veriyorlar. Türkiye'nin gidişatı hiç iç açıcı değil. Tayyip Bey kolay kolay kazanamayacağını düşündüğü bir erken seçime gitmez. Bundan dolayı erken bir seçim olacağı ihtimalini şu anda düşünmüyorum ama zamanında da yapılmaz. Eğer Seçim Kanunu'nda değişiklik yaparlarsa ki bunu planlıyorlar, bir yıl geçmesi lazım. Kemal Bey ve Meral Hanım gidişata bakarak mümkün olduğunca öne alınmasını sağlamaya çalışıyorlar.


Vatandaşın sıkıntılarını anlattım “Hayır, herkes memnun” dedi

■ Ziyareti siz istemişsiniz, anlaşamazken nasıl bir yarar umuyordunuz?

Kendisine söyledim, bütün parti başkanlarını ziyaret etmeyi arzu ettim. Benim düşüncem şu, bütün siyasi parti başkanlarının birbirleriyle medeni insanlar gibi konuşabilmeleri icap eder. Bu olmazsa, vatandaşlar arasında da hakaretler, kavgalar başlıyor. Bunu Cumhurbaşkanı'na doğrudan doğruya anlatmamın gerekli olduğunu düşünerek gittim. İtibar eder, etmez o ayrı bir konu. Bütün bu düşüncelerimi, dış politikadaki gelişmelerde, endişe duyduğumuz hukuki konulardaki düşüncelerimi, bunun yanında ülkenin ekonomik yönden düştüğü durum, işsizlik bir taraftan, geçim sıkıntısı bir taraftan bunları söyledim.

Bir aylık dış ticaretin fazla vermesi onu çok ümitlendirmiş, ben “Dış ticaretin bir aylık artı vermesi bizim bütün ekonomimizin düzeldiği manasına gelmez” dedim. Şunu da söyledim; “Siz toplu sözleşmeye gireceksiniz, enflasyonun altında bir rakam verirseniz bu zam sayılmaz. Çalışan bir insan enflasyonun altında zam alacaksa, geçen seneye göre fakirleşecek manasına gelir…” O diyor ki “Hayır, herkes memnun…”