Erdoğan Bayraktar: Reis, beni hırsız çuvalının içine koydu ve attı

Erdoğan Bayraktar: Reis, beni hırsız çuvalının içine koydu ve attı
17-25 Aralık operasyonu sonrası görevinden istifa eden Çevre ve Şehircilik eski bakanı Erdoğan Bayraktar, AKP saflarındaki tartışmalara gönderme olarak yorumlanan paylaşımlarda bulundu.

17-25 Aralık soruşturmalarında adı geçen Çevre ve Şehircilik eski Bakanı Erdoğan Bayraktar’dan dikkat çeken mesajlar geldi.

Twitter hesabından yaptığı sözkonusu ilk paylaşımına gülme ikonuyla başlaması dikkat çeken Bayraktar,  “İlahi nizamda bir erdem olan sorgulamadan kayıtsız şartsız iman etme ilkesini beşeri sistemlerde de uygulamaya kalkarsanız sonuç hiç verimli olmaz. Hiçbir şeyi sorgulamayanlardan oluşan toplumlar sürekli kandırılmaya mahkumdur” dedi.

 

Bayraktar ikinci paylaşımında ise “Tavassutla iş yapmanın birçok mahsurları var... Referanslara ve de verilere bakılmalı. Nasıl iş yapabilirim, nasıl faydalı olurum diye mücadele edenler varken; Açıkgözler, tatlı su kurnazları, tüfekçiler, çöp çatanlar ve çalışmadan edinenler bitiriyor bizi...” diye yazdı.

Bayraktar’ın, 30 Mayıs tarihinde yaptığı paylaşımındaki “Açıkgözler, tatlı su kurnazları, tüfekçiler, çöp çatanlar ve çalışmadan edinenler bitiriyor bizi...” ifadelerini tekrarlaması da dikkatleri çekti.

Bayraktar’ın söz konusu paylaşımları AKP içindeki tartışmalara bir gönderme olarak yorumlandı.

Paylaşımların ardından, Erdoğan Bayraktar ile görüşen Altan Sancar görüşmenin ayrıntılarını anlattı.

Bayraktar’ın tweetini görünce, kendisine, Twitter paylaşımıyla, Nisan 2013’te Edirne’de kanser hastası Dilek Özçelik’le diyalogunu hatırlattım. (Özçelik, ilaçlarının temini için yardım istemiş, ancak bakan kadının derdini dinlemek yerine cebine para koymuştu. Özçelik de bakana “Ben dilenci değilim. İnsanlık konusunda bir kez daha hayal kırıklığına uğradım. Görüyorum ki çaresizliği hiç tatmamışsınız hayatınızda” demiş, ağlayarak uzaklaşmıştı. Özçelik beş yıl sonra hayatını kaybetmişti.)

Bayraktar da bana attığı mesajla kendi eleştirisini dile getirdi.

Türkiye’nin kendisini tartıştığı bir günde eski bakandan bir mesaj alınca, refleksle “Sizinle konuşmak ve sorularımı sormak” isterim karşılığını verdim. Numaramı istedi, birkaç saat sonra da kendi telefonundan beni aradı.

Bazen öğütler, bazen tavsiyeler, bazen eleştiriler eşliğinde sohbet ettik. Sohbetin sonunda kendisine “Bu sohbeti yazıya dökmek istiyorum” dedim. Karşılığında, “Sözlerimi çarpıtmayacağına söz verirsen sorun yok” dedi.

Ses kaydı bende saklı sohbeti tek kelimesine bile dokunmadan aktarıyorum.

‘Yağcılık devri de bitti, şebeklik devri başladı’
Geçtiğimiz gün bir tweet attınız ve dediniz ki “Tavassutla iş yapmanın birçok mahsurları var… Açıkgözler, tatlı su kurnazları, tüfekçiler ,çöp çatanlar ve çalışmadan edinenler bitiriyor bizi…” Bu tweet AK Parti’ye dair bir eleştiri olarak algılandı. Böyle bir mesaj amacınız var mıydı?

Ben şu an aktif siyaset yapmıyorum, partiye gidip gelmiyorum ve organik bir ilişkim bulunmuyor. Fakat ben, AK Parti’nin içindeyim, üyesiyim. Ben bu partinin ilçe teşkilatlarında bulundum, vekillik de yaptım. Partiyi ahara karşı, yani kamuoyunun önünde eleştirmem. Ama şu var… Yağcılar… Hatta yağcılık devri de bitti, yağcılık geçmiyor. Şebeklik devri başladı. Onlar makama ve mevkiye geliyorlar. Benim yaşım geçti zaten, bu saatten sonra görev istemem ve bana görev verilmesi de yanlış olur. Ancak, bir toplumun kalkınması ve gelişmesi için, hep liyakat, ehliyet ve emniyet diyoruz. 

Şu anda bakıyoruz, berberden kasap, kasaptan terzi, terziden kuyumcu, tüccardan ormancı var. Böyle bir durumla karşı karşıyayız ve bu durum herkesi üzüyor. Bunun siyaset ve hükümetle alakası yok, devlet bizim devletimiz. Devlet de fiziksel bir nesne değildir, ilahi bir mevhumdur. Devlete herkesin sahip çıkması lazım. Şu andaki durumun iyi olmadığı açık. Bunu sen de görüyorsun ben de görüyorum. 

‘Reis, beni hırsız çuvalının içine koydu ve attı’
Burada kastınız ne? Bir isim mi yoksa bir grup mu?

Bu durumun düzelmesini istiyorum. Bütün dünyada da var, ama bizim memlekette daha fazla, “Ben nasıl, ne olurum?” düşüncesi var. Onlar da bir şekilde bir şey oluyorlar. Hedef koyuyorlar, “Ben genel müdür, bakan ya da şu olmak istiyorum” diyorlar ve oluyorlar. Ancak, “Ben memlekete nasıl başarılı olabilirim” diye düşünenler kulis tarafını beceremiyorlar. Örneğin, ben 1973’ten beri inşaat işindeyim. Devlet işi de yaptım biraz, ama ağırlıklı olarak yap sat işindeyim. Ben inşaatı iyi yaparım, arazi uzmanıyım, ama satmayı beceremem. Arsa ya da daire satamam. Ama şimdi millet gözüne kestiriyor, uyduruktan kendini yetiştirmemiş biri gidiyor ve bir makamı işgal ediyor. Devleti tıkıyor. Yazıktır!

Devletin düzelmesi için hakikaten, Allah’tan korkan, vatanını ve milletini seven, üretim yapan, katma değeri yüksek mal üreten insanların bir yerlere gelmesi lazım. Benim şimdi tuzum kuru. Özel sektördeyim. Beni şimdi attılar. ‘Reis’, sayın cumhurbaşkanım beni hırsız çuvalının içine koydu ve attı.

Aslında ben Zarrab’ı tanımam (17-25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet soruşturmalarının kilik ismi Rıza Sarraf’ı kastediyor). Benim dosyamda hırsızlık yok, görevi kötüye kullanma var. FETÖ bana, hırsız, yolsuz ya da rüşvetçi diyememiş.

Kahpe FETÖ’nün savcısı bile benim soruşturma dosyama rüşvet ve yolsuzluk kelimelerini koyamadığı halde beni rüşvet ve yolsuzluk çuvalının içine koydular.

Beni de aynı çuvala koyunca liderim, dört tane bakan ile beni de hırsız diye tasvir ediyorsun. Yüzde 60, yüzde 40 ya da 50 öyle tasvir ediyor. Hâlbuki yakından tanıyanlar beni ayırabiliyor. Ben kendimi ayırmak istedim orada, ama gücüm yetmedi. Benim gücüm yetmez, döverler beni öldürürler beni bilmem ne yaparlar. O kadar gücüm yok benim. 

Ayrılmak için bir mücadele verdim, Zarrab’ı tanımam etmem. Bende bir para yakalanmadı, öyle bir şey yok. Benim dosyamda ne varsa, hepsi doğrudur. Benim dosyamda ne varsa, hem tapeler doğrudur, hem teknik takip doğrudur hem de benim telefon konuşmalarım A’dan Z’ye kadar doğrudur. Onlarınkiler yanlış olabilir, benimkiler doğru.

Bu ülkede yaşayanların dayanışmaya ihtiyacı var. Bu ülkede vatanını milletini sevenin dayanışmaya ihtiyacı var. Ben şimdi 72 yaşımı doldurdum, 73’e girdim, 24 saat çalışıyorum. Allah bana yardım ediyor, sağlığım iyi, moralim iyi, işim iyi, ödenmeyecek bir borcum yok, iyileşmeyecek hastalığım yok. Yani bu dünyada 50 tane mutlu adam varsa, onlardan biri olduğumu düşünüyorum. Biz yeteri kadar şükretmiyoruz, yoksa çalışınca Allah yardım ediyor.

Beni attılar! Bir kabine değişikliği oldu da ben bakanlıktan ayrılmadım. Normal bir bakanlık yaparken, hırsızlık çuvalına koyarak bizi attılar bakanlıktan. 

Kırgınlığınız var mı peki?

Var tabii, olmaz olur mu! Kırgınlığım var tabii!

AK Parti’de liyakatte bir azalma olduğunu mu düşünüyorsunuz?

Evet düşünüyorum. Kırgınlığım da var, hepsi de var. Ama Türkiye’de şu anda A, B, C, D diye liderler var. Çoğunu da tanıyorum, yakından çalıştım. Bunların içinde yine en delikanlısı Recep Tayyip Erdoğan’dır. En sağlam adam budur. Bana kötülük yaptı, büyük kötülük yaptı. Bana yaptığı kötülüğü kabul etmiyorum. Ama mertlik ve liderlik konusunda da –etrafını sardılar şimdi, o ayrı mesele- Erdoğan’ın eline su dökecek lider yok şu anda. 

“Etrafını sardılar” derken ne demek istediniz?

Genel olarak bunu söylüyorum. Şu anda liyakat, emniyet ve ehliyet kayboldu. 

Peki, Erdoğan ile bu yaşananların ardından görüştünüz mü?

Ben görüştüm, bir buçuk senedir görüşmüyorum. Baktım, artık görüşmenin bir faydası yok. Yoksa oradan beni attıktan sonra ilişkimi koparmadım. Benim yine liderimdir. Ama beni çağırmasını da istemem, görev de istemem. Ama ben dua ediyorum ona, Allah yardımcısı olsun. 

‘Dosyada ne varsa kabul ediyorum, benim suçum’

Bu durum AKP açısından tehlikeli mi?

Ben onu bilemem, şu anda AK Parti’de aktif görevde değilim. Ama özel olarak davet ederlerse, il toplantılarına eski bir bakan olarak gidiyorum; yoksa gitmiyorum. İşime bakıyorum. Biz 17-25 Aralık operasyonu içinde bulunduk, oradaki operasyonda bize de dosya yaptılar, benim dosyam var.

Suçlu olanın cezasını çekmesi lazım, ama şu anda geldiğimiz noktada Allah beni kayırdı ve kurtardı. Şu anda çok iyiyim, atmaca gibiyim. 

İşin siyaset tarafına beni fazla sokma.

Dosyam var, dosyada ne varsa kabul ediyorum, benim suçum. Telefondaki konuşmalar ban aittir, tapeler bana aittir, renkli çekilen kameralar, teknik takiptekilerin hepsi bana aittir.

Benim çocuklarımdan tutuklanan olmadı. Benim dosyamdan kimse tutuklanmadı. Dosyamda Cemil Çiçek (eski başbakan yardımcısı), yalvardı onlara. Çiçek de beni sevmez, Erdoğan’ın adamı olduğum için. Çiçek,  “Erdoğan dosyasını buna sokmayın, bu ayıptır. Onların dosyası başka, bunun dosyası başka” dedi. Ama beni de o dosyanın içine soktular. Ama ben kimseye bir şey demiyorum. Kimde hakkım varsa, helal olsun. 

Bu sohbeti gerçekleştirmemize vesile olan konu belli. Dilek Özçelik ile diyalogunuz..

Kız meselesini çok kullandılar, Allah rahmet eylesin genç yaşta rahmetli oldu. Biz Edirne’ye gittik, gidince yanımda vali, milletvekilleri ve bürokrat arkadaşlar vardı. Gittik, CHP’li belediyeyi ziyaret ettik, belediye başkanı da iyi bir adam. Gittik onu ziyaret ettik. Ondan sonra belediye başkanı da bizimle beraber çıktık, bu kız yanında bir iki tane daha kızla yanıma geldi ve “Kanser hastasıyım, ilaçlarımı alacak imkânım yok” dedi. Ben de valiye “Bu kızla ilgileneceksin, sağlık bakanını da arayacağım ve söyleyeceğim” dedim. Cebimde ne varsa hepsini kıza verdim. 

Kız, hanım olmanın etkisiyle çekingen davrandı, ama parayı aldı ve cebine koydu. Gittim camiye, çıktım ve kız bana saldırdı. Orada bize muhalif olanlar kışkırttı, bana saldırdı “Kızım ben seninle ilgileneceğim, gördün valiye de talimat verdim, sağlık bakanı da hemşerin o da ben de ilgileneceğim” dedim, ama parayı iade etti. Tabii sonra orada seni kışkırtan senin meslektaşların, Türkiye’ye servis ettiler. 

Zaten benim bakanlığa geldiğim ilk günden itibaren beni gönderme niyetleri vardı. Rize’de ‘Reis’in yanına gittim, bir şey anlatmak için yüksekte oturuyordu, onu dinlemek için eğildim ve “Reis Erdoğan Bayraktar’ı çömeltti” diye manşet attılar. Bizim ülkemizde çalışan ve üreten kesimi yaşatmazlar.