CHP'li Emir'den Erdoğan'a: Senin için deniz tamamen kuruyacak

CHP Grup Başkanvekili Murat Emir TBMM'de açıklamalarda bulundu. Erdoğan'ın Malazgirt'te yapmış olduğu açıklamalara tepki gösteren Emir, "Ekrem İmamoğlu'nu cezaevinde tutuyorsun. Çünkü çok iyi biliyorsun ki Ekrem İmamoğlu seni bir kez daha yenecek ve senin için deniz tamamen kuruyacak" dedi.

CHP Grup Başkanvekili Murat Emir TBMM önünde açıklamalarda bulundu.

Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan'ın Malazgirt açıklamalarına ilişkin tepki gösteren Emir, "Sayın Erdoğan Malazgirt'ten yaptığı açıklamasında son derece karmaşık sözler söyledi. Bir defa Sayın Cumhurbaşkanı karnından konuşmaktan vazgeçmelidir. Açıkça konuşmalıdır. Kimleri hedef aldığını, ne söylemek istediğini açıkça söyleme zamanı gelmiştir" dedi.

Emir'in açıklamaları bu şekilde:

MALAZGİRT ZAFERİ

26 Ağustos 1071'de Sultan Alpaslan komutasındaki ordularımız Anadolu'yu ebedi yurdumuz yapmak üzere Malazgirt Zaferi'ni kazandılar ve biz buradan Sultan Alpaslan'ı ve Malazgirt Savaşı'nda canlarını verenleri rahmetle, minnetle, şükranla anıyoruz. Yine 26 Ağustos sabahında 103 yıl önce sabaha karşı top atışları gecenin karanlığını yırtarcasına sesler çıkarttığında bir milletin büyük taarruzu ile emperyalizme, saldırganlara karşı verdiği mücadelenin başlatıldığı, taçlandırıldığı ve cumhuriyete giden yolun taşlarının döşendiği bir destan yazıldı.

O gün büyük taarruzda komutanlık yapan Mustafa Kemal, Genelkurmay Başkanımız Fevzi Çakmak, Batı Ordusu Komutanı İsmet İnönü, savaşan bütün askerlerimiz, bütün şehitlerimiz, bütün gazilerimizi rahmetle, şükranla anıyoruz. Ve biliyoruz ki onların verdiği mücadele sadece Türk Anadolu'yu düşman işgalinden kurtarmamış, Türkiye Cumhuriyeti'ne giden yolu açmamış, aynı zamanda mazlum milletlere de bir umut olmuştur. Tüm dünyada emperyalistlere karşı mücadele veren ve verecek olan tüm milletler Anadolu'daki bu destansı şahlanışa bakarak ayaklanmışlardır. Ve bugün hala onların kurduğu cumhuriyetin sahibi ve bekçisi olmaktan büyük bir onur duyduğumuzu ifade etmek isterim.

Şu bilinmelidir ki bu topraklarda bağımsızlık ve demokrasi birbirinden ayrılamayacak, birbiriyle iç içe geçmiş iki kavramdır. Bu topraklarda yeşermiş bir ağacın iki dalıdır. Dolayısıyla 103 yıl önceki kararlılıkla bağımsızlığını elde etmek üzere savaşan milletimiz, bugün de aynı kararlılıkla demokrasi mücadelesi vermektedir ve vermeye devam edecektir.

"EKREM İMAMOĞLU SENİ BİR KEZ DAHA YENECEK VE SENİN İÇİN DENİZ TAMAMEN KURUYACAK"

Sayın Erdoğan Malazgirt'ten yaptığı açıklamasında son derece karmaşık sözler söyledi. Bir defa Sayın Cumhurbaşkanı karnından konuşmaktan vazgeçmelidir. Açıkça konuşmalıdır. Kimleri hedef aldığını, ne söylemek istediğini açıkça söyleme zamanı gelmiştir. Kendisi birilerinin alakasız gündemlerle süreci zehirlemeye çalıştığını söylemektedir. Oysa bu komisyon açıkça kurulmuştur. Açıkça toplanmıştır. Gündeminin ne olacağını açıkça yönergesine yazmıştır. Bu komisyon ne ile ilgilenecektir? Hangi konular üzerinde çalışacaktır? Toplumsal barışı, demokrasiyi, adaleti, hukuk devletini nasıl yaşama geçirecektir? Komisyon bu konudaki kararını vermiştir, açıkça vermiştir. Öyleyse alakasız gündemler kimin gündemidir? Hangi gündemler alakasızdır? Biz demokrasi diyoruz. Biz adalet diyoruz. Biz hukuk devleti diyoruz. Biz her yerde eşitlik diyoruz. Bunlar olmadan toplumsal barış kurulamaz diyoruz. Bunlardan rahatsızsa eğer açıkça söylesin. Ama gizli gündemleri varsa, başkalarıyla başka gündemlere giriyorlarsa, başka sözler verdilerse onu da artık bu milletin açıkça bilme zamanı gelmiştir. Komisyon açıkça çalışmaktadır. Komisyonun gündemi bellidir. Herkesin talepleri ortadadır ve komisyon bunları çalışmak üzere kurulmuştur. Ama Cumhurbaşkanının gizli bir gündemi varsa artık daha fazla suskun kalamaz. Daha fazla karnından konuşmasın. Açıkça konuşsun, net konuşsun.

Yine kendisi diyor ki, "Halkın kaynaklarını sömürenler ve belediyeleri aile çiftliğine çevirenler için deniz bitti." Doğru söylüyor. Sayın Cumhurbaşkanı, belediyeleri aile çiftliğine çevirenler için gerçekten deniz bitti. Bakın 2019'da İBB'yi Ekrem İmamoğlu teslim aldığında TÜGVA'ya 74 milyon lira, TÜRGEV'e 51 milyon lira, T3 Vakfı'na 41 milyon lira verdiğinizi tespit ettik. Bunca parayı, İBB'nin parasını, halkın parasını çocuklarının, yandaşlarının vakıflarına peşkeş çeken sensin. İBB'yi aile şirketine çeviren sensin. Senin için deniz bitti. İşte bu yüzden bu kumpas davalarını organize ediyorsun. İşte bu yüzden Ekrem İmamoğlu'nu cezaevinde tutuyorsun. Çünkü çok iyi biliyorsun ki Ekrem İmamoğlu seni bir kez daha yenecek ve senin için deniz tamamen kuruyacak, tamamen bitecek. Daha siz İstanbul, Ankara Büyükşehir Belediye başkanlarınızı salya sümük, gözyaşları dökerken niye görevden aldığınızın dahi hesabını veremediniz. Açıklamasını dahi yapmadınız. Onları niye görevden aldığınızı söyleyemiyorsunuz ama bugün bizim belediye başkanlarımıza sahte iddianamelerle, kumpas davalarıyla darbe düzenliyorsunuz. Ama bilin ki sizin için deniz bitecek.

"BU ADİL YARGILAMAYA KARŞI YAPILAN AĞIR BİR DARBEDİR"

Mehmet Murat Çalık, her hafta gündeme getirmeye devam edeceğiz. Hasta, iki kez kanser geçirmiş, 21 kilo kaybetmiş. Tutuklu olması için hiçbir sebep yok. Hükümlü değil, tutuklu olması için hiçbir sebep yok. Tutuksuz yargılanması gerekirken ısrarla tutuklu yargılanıyor ve Anayasa Mahkemesi'ne başvuruyor, başvuracak. Bütün yollar tüketildi Anayasa Mahkemesi, olmazsa İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi'ne kadar gidilecek. Ama bilinsin ki bu hukuksuzluklar eninde sonunda dönecek ama bunu yapanlar tarihe, demokrasi tarihimize kapkara bir leke olarak da geçecekler.

Kumpas davalarındaki hukuksuzluklar saymakla bitmiyor. Her gün yepyeni hukuksuzluklarla, yepyeni adaletsizliklerle, usulün, yasaların çiğnenmesiyle karşı karşıya kalıyoruz. Bakın özellikle avukatlar üzerinde çok büyük bir baskı var. Çünkü iddianame hazırlanamıyor. Çünkü atılı suçların altı doldurulamıyor. Somut delil yok. Somut delil olmayınca iftiracılar üzerinden bir iddianame yazılma çabası var. Bunu da yapamıyorlar. Avukat görünümlü kişiler gidiyorlar, avukatlık diplomaları var ama yaptıkları avukatlıkla asla bağdaşmaz. Sanıklara cezaevinde şunu imzala, şunu söyle, şunu itiraf et, 2 milyon doları da ver, biz seni kurtaracağız diyorlar. Kim bunlar? Daha önce paylaştık. Mesela Mehmet Yıldırım. Nerede? Tutuksuz yargılanıyor. Aynı şekilde Mücahit Birinci. Nerede? Tutuksuz yargılanıyor. Ama Mehmet Pehlivan, İmamoğlu'nun avukatı, tek suçu İmamoğlu'nun avukatı olmak için olmak olan Mehmet Pehlivan tutuklu yargılanıyor. Buna benzer birçok arkadaşımız tutuklu ve özellikle de bu tutukluluklarla savunma çökertilmeye çalışılıyor. İddianame yazamayınca, iddianamenin içerisine delil koyamayınca savunmayı çökertilerek bu işin içerisinden çıkmaya çalışıyorlar. Son yaptıkları İmamoğlu'nun avukatı Nusret Yılmaz'ı gözaltına almak. Atılı suçlar işte organize suçlara destek vermek şeklinde özetlenmiş. Oysa Nusret Yılmaz'ın tek suçu avukatlık yapmak. Bakın Beylikdüzü davası var. Murat Çalık'ın da yani tutuklu olarak yargılandığı, Murat Çalık'ın adeta ölüme sürüklendiği davanın avukatı Nusret Yılmaz. Üç avukattan birisi. Diğeri Mehmet Pehlivan. Mehmet Pehlivan içeride. Şimdi Nusret Yılmaz'ı da gözaltına aldılar. Beylikdüzü davasında beş duruşmadır savcının mütalaası bekleniyor. Lehe bilirkişi raporları var. Ama savcı beş duruşmadır mütalaasını vermiyor. Çünkü verdiği anda karar oluşturulacak ve beraat kararı çıkacak. Bunu biliyorlar. Burada bir suç olmadığını defalarca takipsizlik verildiğini gayet iyi biliyorlar ve bunun için şimdi ikinci avukatı da gözaltına aldılar. Bu, savunmayı çökertme girişimidir.

Bu adil yargılamaya karşı yapılan ağır bir darbedir. Böylelikle usul hukuku ayaklar altına alınarak Adalet Bakanlığı'nın, Bakanlığı'nın izni olması gerekirken izin dahi beklemeden avukatlara böylesine hukuksuz operasyonlar yaparak bu işin içerisinden sıyrılmaya çalışıyorlar. Ama bilsinler ki bunun da mutlaka peşindeyiz, peşini bırakmayacağız.

"GENÇLİĞİMİZİN UMUTLARI AÇISINDAN SON DERECE ÜZÜNTÜ VERİCİ BİR DURUM"

Bugün Türkiye'de üniversite sınavları sonuçlandı ve gerçekten halkımız büyük bir kaygı içerisinde. 1.4 milyon gencimiz sınava girdi, 785.000'i bir yere yerleştirildi, 627.000'i yerleştirilemedi. Neredeyse yarısı, her iki gencimizden birisi üniversite sınavına girdi ama bir okula yerleştirilemedi. Onlar zaten bir sonraki yıla umutlarını sakladılar ama Türkiye'deki koşulları göz önüne aldığınızda bugün onlar için kapkara bir gün. Onları düşünen, onlara iş verecek, onlara mesleki eğitim verecek, onları sosyal hayata sokacak kaynakları verecek hiç kimse yok. Gerçekten bu, katlanılması son derece güç ve gençliğimiz açısından, gençliğimizin umutları açısından son derece üzüntü verici bir durumdur.

Peki ya kazananlar? Kazananlar nasıl okuyacaklar? Nasıl otobüs parası bulacaklar? Nasıl yurt bulacaklar, nasıl barınacaklar, kitap parasını nasıl bulacaklar? Onları bulsalar sosyal faaliyetlere, ayda bir sinemaya gitmek için nasıl kaynak bulacaklar onu düşünmeye başladılar. Bakın çarpıcı bir örnek. YÖK Başkanı söylüyor, "Kamu üniversitelerinin %99'u dolmuş." Geçen yıllarda özel üniversiteler %90'a yakın dolarken bu sefer %74 dolmuş. Niye? Çünkü vatandaş artık özel üniversitenin parasını ödeme şansına sahip değil. Ödeyemiyor. Yol bitti. Orta gelirliler için hatta üst gelirliler için dahi yol bitti, tükendi. Ve kamu üniversitelerine giden öğrenciler de maalesef kontenjan şoku ile karşılaştılar. Daha iyi yerleri, daha yüksek yerleri bekliyorken giremedi öğrenciler. Şaşkınlar. Geçen yıl bu sıralamayı alanlar şuraya girdiler ama ben giremedim, iki tercih altıma girdim diyen milyonlar var, yüz binler var. Niye? Çünkü kadroları da daralttılar. Genç, üniversite sınavına girse yarısı kazanamıyor. Kazanırsa özel üniversiteye gidemiyor. Devlete gitmek zorunda kalsa kadrolar sınırlanmış. Gerçekten gençliğimizin umudu çalınıyor. Gençliğimizin alın teri çalınıyor. Ve insanlar kaygılı bu sınavda da bir hile yapıldı mı diye. Çünkü bekledikleri yerlere giremiyor gençler. Ey imzalarınız yalan, diplomalarınız yalan, sınavlarınız boğazına kadar sahtekarlığa batmış, her sınavdan sonra soru kitapçıkları piyasada yayılır. Haliyle insanlar size güvenmiyor. Büyük bir güvenlik krizi var. Büyük bir devlet krizi yaşanıyor ve büyük bir güven krizi var. Bunun sonucunda da üniversiteye giren çocuğumuz da girmeyen gencimiz de bin pişman. Maalesef bu koşullarda eğitim hayatlarını sürdürmek zorunda kalıyorlar.
Emek, memurlara zam pazarlığı yapılıyor. %11 öneriyorlar. 50.000 lira alan bir memur ortalaması 55.000 lira maaş alacak. 55.000 lira maaş bir çocuğumuzun anaokulu parası değil. Bir memur çocuğunu anaokuluna göndermeye çalışsa bir maaşını ayırmak zorunda. Şimdi bu koşullarda gençliğimizi, çocuklarımızı olması gereken eğitime kavuşturmak mümkün müdür? Bu koşullarda yaşamak mümkün müdür? Bu koşullarda karın doyurmak mümkün müdür? Ama elbette siyasi iktidar bütün bunlara kulaklarını tıkamış, kendi gündemiyle meşgul.

"AKP'NİN BU KİRLİ REJİMİNİ AÇIKÇA ORTAYA KOYDUĞUNU HERKES GÖRECEK"

İnan Güney, Beyoğlu Belediye Başkanımız. Yine bir iftiracının iftiraları üzerinden bir kumpas üzerinden tutuklandı. Ve Beyoğlu'nu almaya çalıştılar. Hile ile, şerle almaya çalıştılar, alamadılar. Bunu savuşturduk. Ama İnan Güney bunu gördü ve bir şey yaptı. İnan Güney masasına geldiğinde AKP'li belediyenin yaptığı bütün usulsüzlükleri, bütün usulsüz harcamaları ve Beyoğlu Belediyesi'nin peşkeş çekilen kaynaklarını tek tek dosyasına koydu. Masanın üstüne de koydu. Aynı dosyayı genel merkezimize de verdi. Ve beklenen oldu, savcılar geldiler, dosyaya el koydular tutanakla, aldılar. Yani şu anda Beyoğlu Belediyesi'nde AKP'li belediyenin yaptığı bütün usulsüzlükler, kaynakların bütün yandaşlara peşkeş çekilmesi dosyalığı, belgeli savcılığın dosyasının içerisinde kayıtlı duruyor.

Savcılara şu görev düşüyor artık: O dosya artık suç duyurusu niteliğindedir. Onu okuyan savcı harekete geçmek zorundadır. Onu okuyan, onu gören savcılar ki görmemesi düşünülemez, bir dakika dahi bekleyemezler. Ve görülecektir ki o savcılar o dosya üzerinden harekete geçmek zorunda kalınca aslında uyguladıkları silahın bir bumerang gibi kendilerine döndüğünü ve korumak üzerine mücadele ettikleri AKP'nin bu kirli rejimini açıkça ortaya koyduğunu herkes görecek.

"İŞTE BÖYLE KAFALARLA TÜRKİYE YÖNETİLİYOR"

Ankara'da, Ankara'nın orta yerinde, Çankaya'da bir ortaokul yani 10 yaşında erkek ve kız çocuklarımızın gideceği bir ortaokul, kız ortaokulu olarak seçilmiş. Artık orası kız ortaokulu olacak. Kız ortaokulu olarak açılmış. Oysa bizim Milli Eğitim Temel Kanunu'muzun 15. maddesi son derece açık. Karma eğitim esastır. Ancak belirli durumlarda, mecburiyetler varsa karma eğitimden nadiren vazgeçilebilir. Peki Sayın Milli Eğitim Bakanı sana soruyoruz: Çankaya'da, Ankara'nın orta yerinde 10 yaşında erkek çocukları ile kız çocuklarını ayırmak için hangi mecburiyet vardı? Hangi zorlama sizi erkek ve kız çocukları birbirinden ayırma ihtiyacına soktu? Siz milli eğitimi tarikatlara, cemaatlere peşkeş çekmekle yetinmediniz. Onların kafasını milli eğitimin içine soktunuz. Saplantılı duygu dünyanız ve içinden geldiğiniz siyasal düşünce, 10 yaşındaki kız çocuğuyla erkek çocuğunun yan yana gelemeyeceğini düşünüyor. Ama bilin ki Mustafa Kemal'in kurduğu bu cumhuriyet, bu laik, demokratik cumhuriyette böylesine yasalar da varken sizin laikliği de, milli eğitimi de, karma eğitimi de böylesine yok etmenize asla izin vermeyeceğiz. O kirli ellerinizi çocuklarımızın üzerinden çekin. Buna hakkınız yok. Ve bakın sizin korumak zorunda olduğunuz ve olup da korumadığınız, yurtlarda cemaatlere, tarikatlara terk ettiğiniz, gözetim, denetim görevini yapmadığınız yurtlarda 10 yaşında, 7 yaşında, 5 yaşında erkek çocuklarına tecavüz edildi ve hiçbir şey yapmadınız. Böyle bir ülkenin milli eğitim bakanısınız ve 10 yaşındaki kızla erkek çocuğunu ayırmak gerektiğini düşünüyorsunuz. Sizin milli eğitim bakanı olmanız bu ülke için utanç vericidir. Bir dakika bile orada olmamanız gerekir.

Bu bir seferlik bir olay değil. Bakın Düzce'de Turgut Özal Anadolu Lisesi, kayıt yenileme sırasında bir bir kitapçık veriyor öğrencilere, velilere. Burada ne yazıyor biliyor musunuz? Erkeklerle kız çocuklar kantin sırasında bile yan yana gelmeyecekler diyor. Sakıncalı buluyor. Bunu yapan müdürlük. Düzce Anadolu Lisesi'nde, Turgut Özal Anadolu Lisesi'nin müdürlüğü yapıyor bunu. İşte böyle kafalarla Türkiye yönetiliyor. Ve kız çocuğu serviste boş yer olsa dahi şoförün yanında oturmayacak, arkada da boş yer yoksa gerekiyorsa ayakta gidecek ama asla ön koltukta oturmayacak diyor. Böylesine örümcek kafalıların milli eğitimi ele geçirdiği bir sürecin içerisinden geçiyoruz ve buna göz yummak bir yana teşvik eden, takdir eden ve buna dönük adımlar atmaktan çekinmeyen bir Milli Eğitim Bakanı var. Çağ dışı, ilkel bir kafa ve bu kafayı da bu kafanın arkasındakileri de Mustafa Kemal'den, o büyük taarruzdan, emperyalistlere verilen o büyük mücadeleden, cumhuriyetin geçtiği bu yüz yıllık deneyimden aldığımız güçle izin vermeyeceğiz. O kafaları eninde sonunda yeneceğiz ve gençlerimizi, çocuklarımızı hak ettikleri bilimsel, çağdaş ve laik eğitime kavuşturacağız.

Kaynak:Halk TV Haber Merkezi