Can Atalay'dan Timur Soykan'a mektup: Yüz akı bir gazetecilik kuşağının parçasısın!

Gezi Davası yargılamasında 18 yıl hapis cezası alan ve Silivri Cezaevi'nde tutuklu bulunan avukat Can Atalay, tarikat içinde yaşanan cinsel istismar olayını ortaya çıkaran gazeteci Timur Soykan'a mektup yazdı.

İsmailağa tarikatına bağlı Hiranur Vakfı'nın kurucusu Yusuf Ziya Gümüşel'in 6 yaşındaki kızını kendisinden yaşça büyük Kadir İstekli ile "evlendirmesi"ni ortaya çıkaran gazeteci Timur Soykan'a, Gezi Davası yargılamasında 18 yıl hapis cezası alan ve Silivri Cezaevi'nde tutuklu bulunan avukat Can Atalay'dan mektup geldi.

Atalay mektubunda şu ifadelere yer verdi:

Sevgili Timur,

Haberi okuduğumdan bu yana aklım sende.

İnsanın mesleğini yapıyor diye; sırf iyi gazetecilik örneği bir haberin altında imzası var diye arkadaşıyla ilgili endişe hissetmesi ne kadar acı ve memleketin içine düştüğü bu karanlığı nasıl anlatıyor, öyle değil mi?

Sevgili Timur,

Yandaş Abdülkadir Selvi’nin "olayı gündem yapanların siciline bakınca kuşkularım artmaya başladı" yazması, kışkırtması boşuna değil. AKP’nin olayı dar bir alana sıkıştırıp geçiştirmeye çalışması, hatta bu yazı yazıldığında Erdoğan’ın hiç ses vermemiş olması boşuna değil. Çünkü haberinle, AKP’nin yıllardır beslendiği ve gelişmesi için her türlü kamusal kaynağı aktardığı, yasalara karşı koruyarak denetimsiz bıraktığı bir toplumsal/hukuksal/siyasal işleyişi gün yüzüne çıkarttın. Olayın içinde herkes ve her kurum var. Olay, gösterilmeye çalışıldığı gibi "tekil bir kaçak durum" değil. Sağlık ve eğitim sistemimizde, hukuksal işleyişimizde, cemaat-siyaset ilişkilerinde kasten bırakılan boşlukların, çiğnenen yasa ve kuralların sonucu. Bir damla kandan vücudumuzun durumunun okunması gibi haberin, laikliğin hem ayaklar altında çiğnendiğinin hem de ne kadar yaşamsal olduğunun "kan tahlili".

Bir çocuğun istismara, daha doğrusu şiddete, cinsel şiddete maruz kalmasının üzerinden tam on sekiz yıl geçiyor; çocuğun istismar edildiğini bir doktorun fark etmesinin üzerinden tam on yıl geçtikten sonra yapılan bir haber karşısında gösterilen "soğukkanlılık (!)" akıllara zarar, öyle değil mi?

Bir çocuk altı yaşından itibaren sistematik saldırıya muhatap oluyor. Ancak cemaatin "dışındaki dünya" ile hiçbir teması olmadığı için, eğitim hakkı başta hiçbir hakkına erişemediği ve ötesi o çocuğun sağlık durumuna ilişkin kamusal bir takip olmadığı için saldırı yıllar yıllar boyu devam edebiliyor. Mecbur kalınıp çocuk bir doktora muayene ettirildiğinde "cemaatten bağımsız" bir hekimin durumu kolluğa bildirmesiyle başlatılan soruşturmanın nasıl kapatılabildiğine ilişkin "etkin" bir soruşturmanın "derhal" başlatıldığına ilişkin bir başsavcılık açıklaması yahut Adalet Bakanlığı yahut Sağlık Bakanlığı duyurusu henüz duymadık değil mi?

Çocuğa sistematik cinsel saldırı iddiası, ötesi emaresi/delili ortadayken dosyasına çocuğun "doğum belgesi"ni dahi celbetmeyen soruşturma savcısı ile ilgili HSK’nin "soruşturma açtık" duyurusunu hala yapmamış olması ne acı değil mi?

Doğum belgesi celbetmeden, hastaneye "kemik yaşı tespiti "için yazı yazan savcıya ilgili muayenenin gereği gibi yapılması için gerekli önlemleri almamasının nedeni başta olmak üzere hiçbir soru sorulmadan "hukuk düzenimiz" nasıl devam edecek?

On dört yaşındaki bir çocuk kendisinin on yedi yaşında olduğunu beyan ederken yirmi bir yaşında bir kişiyi "kemik yaşı tespiti" için muayeneye sokabilen; kendisi on yedi yaşında olduğunu beyan eden on dört yaşındaki bir çocuğun yirmi bir yaşında çıkmasına dönüp bakmayan hekimleri, sağlık sistemini Sağlık Bakanlığı hiç gündeme almayacak mı?

Ötesi; çocuğun babasının alelade bir kişi değil o cemaatin önde gelenlerinden olduğu ve başkanı olan vakfın kaçak mekanında şu anda dahi yüzlerce çocuğun bulunduğu önlem alınması gereken "acil durum" değil midir?

Bu memleketin eğitim hakkı ellerinden alınmış yüzbinlerce çocuktan daha öncelikli bir meselesi yoktur.

Yıllarca Fethullahçıları koruyup kollayanlar bugün başka "cemaat"leri tartışılamaz bir konuma yerleştirmeye çalışıyorlar.

Bu holdingleşen cemaatlerin bu tartışma dışı, "dokunan yanar" halleri daha ne kadar sürdürülecek?

Her şeyleri ile "kapalı kutu" bu örgütlenmelerin hukuktan, yasalardan azade hallerinin sonlanması için kaç 15 Temmuz yaşamaya mecbur bırakılacağız?

1996’dan bu yana ısrarla söylediğin, mücadele ettiğin her şeyde ama eğitim ve sağlık hakkı ile ilgili ısrarında bu kadar haklı çıkmak ne üzücü değil mi? Laiklik ve demokrasi birbirini tamamlar. Ülkemizde, bu olayda ve her gün daha çok laiklik ve demokrasinin bir arada gelişmemiş olmasının sorunlarını yaşamaktayız. Laiklik üzerine inşa edilen demokratik hak ve özgürlükler bizleri özgür bir yurttaş yapar. Günümüzde yapılageldiği gibi laiklik olmadan tek başına "haklardan" söz etmek "denetimsiz, kendi hukukunu uygulayan örgütler" yaratıyor. Laiklik olmadan, "cemaat hukuku içinde yaşatılanların" özgür yurttaşlığından söz edilemeyeceği daha ne kadar açık olabilir?

Sevgili Timur,

Sen bir gazetecilik geleneğinin; memleketin yüz akı bir gazetecilik kuşağının parçasısın.

En zor koşullarda dahi boyun eğmediniz, boyun eğmiyorsunuz.

"Gülmek bir halk gülebiliyorsa gülmektir" diyen bir hakikatin peşinde gazeteciliğiniz için ne kadar teşekkür etsek azdır.

Teşekkür ederiz. Baki ilk selam.