Akşener'den Erdoğan'a: Sen daha dur, senin deyiminle bunlar daha iyi günlerin

İYİ Parti lideri Meral Akşener partisinin grup toplantısında konuştu. Erdoğan'a seslenen Akşener, "Sen daha dur, senin deyiminle bunlar daha iyi günlerin" dedi.

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, partisinin TBMM'de gerçekleşen grup toplantısında gündemi değerlendirdi.

Akşener, Rize ziyareti esnasında yaşadığı provokasyon girişimine dair, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın kullandığı ifadelere yanıt vererek, "Sayın Erdoğan; Lafa gelince Rizelisin ama, Rizeliyi düşünmüyorsun. Sonra da, Rize’nin gelini hemşerilerine sahip çıktı diye, küplere biniyorsun. Buradan ilan ediyorum; Sahip çıkmaya devam edeceğim. Köpürsen de, tehditler savursan da, Hiç kusura bakma, milletimizin yanında durmaya devam edeceğim. Sen daha dur. Senin deyiminle, “Bunlar daha iyi günlerin.” Milletin gerçekleriyle daha çok yüzleşeceksin." dedi. 

Akşener'in satırbaşları şöyle: 

Ayasofya'da Atatürk'e hakaret

Türkiye, cami açılışında bile milleti bölmeyi başaran bir zihniyet ile yönetiliyor. Bu kirli zihniyet ne zaman sıkışsa milletimizi değerleri üzerinden ayrıştırmaya çalışıyor. Nifak tohumları ekip, milletimizi birbirine düşürüyor. Tek önceliği koltuk olanlar kirli siyasi hesapları gereği bu toplumsal ayrışmadan, bu gerilimden besleniyorlar. Bunun son örneğini Taksim Cami açılışında yaşadık. Biz davet aldık, davet edenlere teşekkür ederim. Programımız vardı ama benim adıma sayın Grup Başkanımız İsmail Tatlıoğlu katıldı. İstanbul'umuza hayırlı olsun.

Ancak sayın Erdoğan ve ekibinin, Allah'ın evinde bile düşmanlık üretme hastalığını kabul edemeyiz. Sayın Erdoğan bir kez daha hatırlatayım, camiler müminler ibadet etsin diye yapılır. Taraftarına zafer, muhalefetine mağlubiyet yaşatacaksın diye yapılmaz. Allah'ın evi böyle kirli hesapların mekanı hale getirilemez. Camilerimiz hepimizindir. Taksim Cami'nde ibadet eden vatandaşlarımızı kendi hesaplarına alet edemezsin. 

Sırf sayın Erdoğan'a yaranacaklar diye AK Parti Mahalle Temsilcisi kılıklı sözde din adamları, kutsal mabedimizde Cumhuriyetimizin kurucusuna lanet okuyor. Allah bunu yapanları da yapılmasına göz yumanları da ıslah etsin. 

Zerre utanmadan Allah'ın huzurunda nefret kusanlara, gündem değiştirmek için ecdanına lanet okuyacak kadar küçülenlere inat, İstiklal ordularının başkomutanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü bir kez daha minnet ve saygıyla anıyorum. 

TÜİK'in büyüme rakamları 

Bir insanın şahsi menfaatleri Allah korkusunun önüne geçerse o insan her şeyi yapar ve bunları mübah görür. Günahta da sınır tanımazlar. İftira ederler, yalan söylerler. Nitekim temel görevi iktidarın yalanlarına gerçeklik uydurmak olan Türkiye İstatistik Kurumu hafta başında aziz milletimize büyük bir müjde verdi. Türkiye 2021'nin ilk çeyreğinde yüzde 7 büyüdü dedi. 

Açıklanan verilere göre sabit sermaye yatırımları büyümeye pozitif etki yapmış. Milletimiz bu büyümeyi hissedebilmiş mi? Hayır. Esnafımız, çiftçimiz neden hala perişan? Son 1 yılda işsiz sayımız neden 2.5 milyon kişi artarak 10 milyona ulaşmış? 

Biz iktidar sırf büyüyeceğiz diye yarım tedbirlerle insanımızın sağlığını tehlikeye attı hem de direkt yardım yapmayarak, insanlarımızı geçim sıkıntısı ile baş başa bıraktı. Sosyal devlet olmanın gereğini yapamadı. Bu çarpık anlayışının etkilerini büyüme rakamlarını incelediğimiz zaman görebiliyoruz.

Ücretli çalışanlar pastadan son 7 yılın en küçük payını almışlar. İlk çeyrek sonu itibariyle son bir yılda toplam banka kredileri 830 milyar lira tüketici krediler ise 223 milyar lira artmış. Yani iktidarın 4 elde sarıldığı bu büyüme borçla gerçekleşmiş. Zenginleşmemiş tam tersine fakirleşmişiz. 

Normalleşme

Net bir aşı takvimi oluşturulmamış. Turizm hareketliliği ve konaklamalar ile ilgili ne kısıtlamalar var belli değil. Yurt dışına çıkışlardan, 65 yaş üstü vatandaşlarımızda, telafi eğitiminden bahsedilmedi. Toplu etkinlikler ve konserlerin bahsi bile geçmedi. Her zamanki gibi bolca hasamet ve birkaç tane de yarım yamalak tedbir var.

Bu kapanma kararlarının bilimsel bir temeli var mıdır? Bilim Kurulu'nun bu konuda bir çalışması olmuş mudur? Yani Bilim Kurulu, saat 10'dan sonra dışarı çıkılmasının engellenmesi virüsün yayılımını engeller demiş midir? 

Böyle pandemi yönetilmez, sayın Erdoğan iş yapıyor gibi görünmek için şekilden şekile girmekten artık vazgeç. Aldığın abuk subuk kararlarla insanlarımızı daha zor duruma düşürme. Ya işini yap ya sandığı getir. Biz de memleketi hak ettiği gibi yönetelim. 

Müzisyenlere destek 

Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün dediği gibi, "Bir millet ki resim yapmaz, bir millet ki heykel yapmaz, bir millet ki fennin gerektirdiği şeyleri yapmaz; itiraf etmeli ki o milletin ilerleme yolunda yeri yoktur." Oysa ki bizim ulusumuz, gerçek nitelikleriyle uygarlığa erişmeye layıktır. Bize göre, uygar ülkelerin en önemli güçlerinden biri sanattır. O nedenle sanata ve sanatçımıza sahip çıkmak bizim için bir görevdir. Dertlerinizin takipçisiyiz. İktidar çözmezse biz geleceğiz biz çözeceğiz. 

Vatandaşını aç ve açıkta koyamazsın. Onu çaresiz bırakamazsın. Gereğini yapmak zorundadır. Türkiye'nin temel sorunu bu iktidarla sosyal devlet anlayışını ortadan kaldırıp bu hakkı bir lütufmuş, iktidarın mensuplarının cebinden bir şey veriyormuş gibi lanse etmeleridir. Bu devleti yönetenlerin borcudur. Vatandaşlarının ihtiyaçlarını gidermek mecburiyetindir. El birliği ile bunu anlatacağız. 

Esnaf ziyaretleri

Pazartesi günü Hatay'daydık. Hataylı çiftçimiz zor durumda. Soğan üreticisi bir kardeşimiz yolumuzu kesip önümüze soğanları döktü. Ben de söz verdim onun döktüğü soğanları Meclis'e getirip görmeyenlere gösterebilmek için buraya koydum. Onlar bu soğanları döktüler, anında haklarında işlem başlatıldı. Bu soğanlar tarlada kalmış. Böyle bir ucube sistem, düzen olabilir mi? Rahmetli Müslüm Baba'nın dediği gibi, "Yansın bu dünya". Zaten bu dünyayı yakarsa garipler yakar, bu soğan yakacak bu soğan. 

Umarım Sayın Erdoğan ve arkadaşları da Hataylı kardeşlerimin durumunu görmüştür. Biz gezerken ne yapalım diye plan program yapanlar bizim o gezdiğimiz alanlardaki acıları, eksikleri umarım görürler. Biz provokasyonlara da engellere de iftiralara da alışkınız. Yeter ki Hataylı çiftçinin derdi çözülsün.

Sayın Erdoğan, yeri gelmişken söyleyeyim ben de kalmasın. Kabinenin yıldızı, alan uzmanlığında damadının tahtını sallayan tarım bakanın geçen hafta Hatay'a gelmiş Ziraat Odası Başkanı ile oturup yemek yemiş ama çiftçiye uğramamış. Güvenlik nedeniyle uğramadı demişler. Çiftçinin yanında olmayı güvenlik problemi sayan bir tarım bakanı var. İşte yolun sonu görünüyor... Böyle utanmazlık olur mu?

Erdoğan'a Rize cevabı 

Biliyorsunuz Sayın Erdoğan geçen haftaki grup toplantısında Rize'deki provokasyonun azmettiricisi olduğunu itiraf etti. Daha başka planları da olacak ki "Bu daha iyi günleriniz" diye ekledi. Bu vesile ile kendisine Rizeliliğini, Rizeli bir ailenin oğlu olduğunu da hatırlatmış olduk çok gururluyum. Sayın Erdoğan, madem Rizelisin o zaman Rize'ye sahip çıkacaksın kardeşim. İkizdere'yi korumak için canla başla mücadele edenlere destek olacaksın. Madem Rizelisin, gelin hanımın adım atmasını beklemeyeceksin, önce sen davranacaksın. Rize'nin doğasını birkaç rantçıya yedirmem diyeceksin. Madem Rizelisin İstanbul'a ihanet ettiğin gibi Rize'ye ihanet etmeyeceksin. 

Çay üreticisi dertli 

Son 5 yılda çay ithalatı arttıkça arttı, ihracatımız ise yüzde 30 düştü. Sayın Erdoğan'ın hemşerileri daha az, başka ülkelerin çay üreticisi daha çok kazanıyor. 

10 yıl önceki 100 liranın değeri bugün 280 lira. Aynı 10 yılda, sayın Erdoğan'ın maaşı 3 kat artmış, işçi maliyetleri 4 katına çıkmış ama 10 yılda çaya verilen destek dolar bazında azalmış, türk lirası bazında ise sadece 1 kuruş artmış. Böyle haksızlık, vicdansızlık olur mu? 

Erdoğan'a: Bunlar daha iyi günlerin 

Rizeli sayın Erdoğan, muhterem kayınbirader, İkizdere'nin güzelim ormanlarına taş ocağı açmaya çalışan hem de Rizeli olan malum müteahhite bir otoyoldan bir yıl için 2 milyar 150 milyon lira garanti ödemesi yaptı. 

Sayın Erdoğan; Lafa gelince Rizelisin ama, Rizeliyi düşünmüyorsun. Sonra da, Rize’nin gelini hemşerilerine sahip çıktı diye, küplere biniyorsun. Buradan ilan ediyorum; Sahip çıkmaya devam edeceğim. Köpürsen de, tehditler savursan da, Hiç kusura bakma, milletimizin yanında durmaya devam edeceğim. Sen daha dur. Senin deyiminle, “Bunlar daha iyi günlerin.” Milletin gerçekleriyle daha çok yüzleşeceksin.

Tarıma kuraklık darbesi 

İktidar kayırmacılıkla, liyakatsız kadrolar ile beceriksiz üzerine beceriksizlik, hata üstüne hata yapmaya devam ediyor. Tarım Bakanlığı raporu diyor ki, Çay ihracatı için markalaşma çalışması yapılmalı. Peki aynı Tarım Bakanlığı bunun için ne yapmış? Çaykur'a AK Parti Rize İl Başkanının ağabeyini atamış. Ne markalaşma be, öff. Bu zihniyetle çayı Türkiye'de hak ettiği yere getiremeyiz. O nedenle ilk seçimde önce bu zihniyeti göndereceğiz. Bundan kimsenin şüphesi olmasın.

Cumhuriyetimizin kurulduğu ilk yıllarda dünyaya örnek olacak bakışıyla kurulan Atatürk Orman Çiftliği vizyonundan 100 yıl sonra geldiğimiz noktaya bakar mısınız? Bereketli hilal diye tanımlanan bu coğrafyada, AK Parti iktidarı yüzünden bir yandan dünyanın en yüksek gıda enflasyonu ile boğuşuyoruz diğer yandan çiftçimizin iflasın eşiğine getirilmesine şahit oluyoruz. 

Kuraklık çiftçilerimizi perişan ederken, tarım bakanı poz verip, kuraklığı örtbas etme sevdasında. Kuraklık ilk yıl üreticiyi vurur, çiftçiyi perişan eder ama devam eden yıllarda gelir vatandaşı vurur. Bol maaşı danışmanların ve tarım bakanın sana nasıl bilgiler getiriyor bilmiyorum ama bize gelen bilgiler buğday için yüzde 17-18, arpa için yüzde 30, kırmızı mercimek için ise yüzde 60'lara varan kayıp olacağını gösteriyor. İktidar hiçbir stratejisi olmadığı için tarımda geri dönülmez hatalar yapıyor. Bedelini önce çiftçimiz sonra da milletimiz ödüyor. Daha önce de bu kürsüden süt fiyatları için uyardık. Sonuç ortada süt üreticileri, ineklerini kesim hanelere gönderdi. Şimdi aynı hatayı arpa, buğday, mercimek ve nohut için yapıyorlar. Ekmeklik buğdayın uluslararası piyasadaki yeri ton başına 300 dolarken iç piyasadaki fiyatı 2300 lira. Tarımsal piyasalar da artık iktidara güvenmiyor. 

Eğer yıl sonunda bir somun ekmek 4 lira olursa milletimizin yüzüne nasıl bakacasın, o zaman suçu kime atacaksın? Buradan tarım bakanı ve çok bilmiş 5 maaşlı danışmanlara sesleniyorum. Bu işi şakası yok, madem beceremiyorsunuz o zaman bizim dediklerimizi uygulayın, telif ücreti istemiyoruz. Yapmanız gerekenler açık.

  • Kuraklığa maruz kalmış illerimizi tabii afet bölgesi ilan edin.
  • Kuraklık mağduru çiftçiyi, iş akdi feshedilmiş işçi gibi kabul edip bir yıl süreyle asgari ücretten maaş verin.
  • Bankalara ve Tarım Kredi Kooperatiflerine borcu olan çiftçilerimizin borçlarını iki yıl faizsiz ödeyin.
  • Kuraklık mağduru çiftçilerimizin Bağ-Kur ödemelerini bir yıl boyunca karşılayın.
  • Elektrik ile hububat sulaması yapan çiftçimizin elektrik kullanım bedellerinde yüzde 50 indirim yapın.
  • Rekolte sonuçlarını açıklayın. Arz ve talep planlaması yapın.
  • Arz eksiğini iç tüketim ve un, makarna sanayi için ayrı ayrı değerlendirin.
  • Ürününü satmak durumunda olan bütün üreticilerin ürünlerini alın sezon sonunda fark fiyatı uygulaması yapın.
  • Stokların önüne geçmek adına TMO'nun alıcı-satıcı pozisyonu almasını sağlayın. 
  • İç piyasadaki arz talep dengesini sağlayın.
  • Gerekirse sektörün korunması adına iç piyasa fiyatlarıyla süspansiyon uygulayın.
  • Bir an önce parsel bazlı, kuraklık sigorta sistemine geçin. 

Siyaset-Mafya-Medya ilişkisi

İktidar için yolun sonu görünüyor. 5 bin yıllık geleneğimizin paçavra edildiği, dedikodu kazanlarının kaynayıp, kirli hesapların ortaya döküldüğü bu dönem bir iktidarın vedasına işarettir. Son haftalarda yaşananları ibretle takip ediyoruz. Biz meseleye, devletin itibarı açısından bakıyoruz. Hem içeride hem dışarıda itibarı açısından bakıyoruz. Devlet insanlığından nasibini almamışların elinde zarar görmesine asla müsade etmeyiz. Yaşanan çirkinlikleri görmezden gelemeyiz. Erdoğan, küçük ortağının gazına gelip gitti kefalet koydu. Toplum vicdanını rahatlatmak yerine, kendisini tartışmalarının tarafı ve odağı yaptı. Bu işler bir kişinin çıkıp kefalet koyması ile olmaz. Bu işler şeffaf bir şekilde yürütülen yargı süreci ile olur. Suçu olan cezasını çeker, suçsuz olan aklanır işinin başına geçer. Çalışma arkadaşlarına bir an önce çeki düzen ver. İçişleri Bakanının, Adalet Bakanlığı ile Emniyet Genel Müdür Yardımcısının da İçişleri Bakanı ile medya üzerinden atışması devlet geleneğimize yakışmaz. Bu nasıl bir devlet yönetme anlayışıdır? Bunu samimiyetimle söylüyorum. Durum tahmininizden vahim. İçişleri Bakanının kenara çekilmesinde fayda vardır. Yargının siyasi baskı hissetmeden görevini yerine getirebilmesi için bu şarttır.  Türkiye'yi dışardan izleyenler nasıl bakıyor arkadaş? Bunlar, bağımsız mahkemelerin işidir. İşin doğrusu budur.