Akşener'den Erdoğan'a 'ahlak yoksunu' yanıtı
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, partisinin TBMM'de gerçekleşen grup toplantısında gündemi değerlendirdi.
Akşener, geçen haftaki grup konuşmasında kullandığı ifadelere ilişkin, "Sen bir partinin lideri olarak, bayansın bayan. Meclis'te o nasıl bir küfürdür? Ahlak yoksunu. Nasıl sen böyle bir küfrü yaparsın?" ifadesini kullanan Cumhurbaşkanı Erdoğan'a yanıt verdi. Akşener, "Sayın Erdoğan; Asıl ahlak yoksunu kimdir biliyor musun? Gerçek olmadığını bile bile, bir kişiye iftira atan, ve bu iftiraları yaymak için, karanlık odalarda, trol besleyendir. Asıl ahlak yoksunu; Sarayına, yılda 3 milyar lira masraf ederken, şehit ve gazilere, sadece 18 milyon lira bütçe ayırandır! Asıl ahlak yoksunu; Bir yandan, dindar pozları takınırken, Diğer yandan, milletin hakkını, hukukunu, ayaklar altına alan, ve kul hakkı yiyip, kıs kıs gülendir! Asıl ahlak yoksunu; Teröristbaşının mektubunu okutup, kardeşini de devletin televizyonuna çıkartan, Ve ondan sonra da, pişkin pişkin, önüne geleni terörist ilan edendir! Asıl ahlak yoksunu; Yüce Türk Milleti’ne küfredenin, vergi borcunu silip, bir de üstüne, ihale üstüne ihale verendir! Asıl ahlak yoksunu; Onlarca belgeli, bilgili, yolsuzluk varken; Savcılara, “soruşturma yapmayın” diye, baskı yapandır! Asıl ahlak yoksunu; Yandaşlarına, yüzlerce milyarlık ödeme yaparken, öğretmene, emekliye, ETY’liye gelince, “kaynak yok” diyendir! Asıl ahlak yoksunu; Yabancı devlet başkanlarının hakaretlerini, sineye çekip, havuz medyası eliyle, kendini kahraman ilan ettirendir!" dedi.
Akşener'in satırbaşları şöyle:
Sözlerimin başından bizim için önem taşıyan bir dış politika başlığına, Türk dünyasındaki gelişmelere değinmek istiyorum. Geçtiğimiz 3 Mayıs günü, güçlü Türk dünyası için 9 ilke ve hedef isimli çalışmamızı paylaşmıştım. Konseyin isminin Türk Devletleri İşbirliği Örgütü haline getirilmesi, bir yatırım fonu kurulması, ortak tarih ve coğrafya kitaplarının hazırlanarak tüm okullarımızda okutulması, ortak bir televizyon kurulması, ortak bir turizm paketi hazırlanması ve en önemlisi Türkmenistan ve KKTC'nin de örgüte dahil edilmesi çağrısında bulunmuştum.
12 Kasım'da toplanan Türk Konseyi Liderler zirvesinde alınan kararlar çerçevesinde bu başlıklara dönük bazı adımlar atılmış olmasını memnuniyetle karşıladığımız belirtmek istiyorum. 2 gün önce kuruluş yıl dönümünü kutladığımız KKTC'nin de bu birlik içinde yer almasını önemli bir sorumluluk olarak görüyorum. İnanıyorum ki sadece tek bir tanıma kararı bile Kuzey Kıbrıs Türklüğünün geleceğine ışık tutacaktır.
Açıkladığımız 9 ilkemizin ilk sırasında yer alan tarihsel kazanımların korunması, egemen eşitlik ve karşılıklı anlayışın esas alınması doğrultusunda bu sahanın siyaset üstü bir anlayışla geleceğe taşınmasını bir zorunluluk olarak görüyoruz. Huzurlarınızda tüm Türk dünyasına ilan etmek isterim ki biz bu projeyi sarsılmaz bir süreklilik ekseninde değerlendiriyoruz. Yaklaşan İYİ Parti iktidarında hiçbir kardeşin, bir diğerine üstünlüğü olmadığı, egemen ve eşit devletler olarak kalkınmanın ve demokrasinin taçlandığı bir Türk işbirliği meydana getireceğimizden kimsenin şüphesi olmasın. Milletimizden yetkiyi aldığımızda ivedilikle Türk Dünyası Bakanlığı kurarak tüm kurum ve kuruluşları tek çatı altında toplayacağız.
Başak Cengiz cinayeti
Ülkemizde artık her gün yaşar olduğumuz kadın cinayetleri soluğumuzu kesmeye devam ediyor. Ülkemizde kadınlar öldüreceklerini bilerek yaşıyorlar. Nerede, ne zaman, kim tarafından, ne sebeple öldürüleceğini düşünerek yaşıyor. Gün ortasında bile yalnız yürümekten korkar halde yaşıyoruz. Geçtiğimiz hafta bir cani genç bir kadını, Başak Cengiz'i aramızdan aldı. Başımız sağ olsun. Eğer o psikopatla karşılaşmamış olsaydı, eğer ülkemizde bir kadını öldürmek bu kadar kolay olmasaydı Başak kızımız şimdi aramızda olabilirdi. Bu cani Başak'ı 'savunmasız' diye hedef alıyor.
Bu kafa, İstanbul Sözleşmesi'ni yırtıp atanlardan cesaret aldı. Kadınlar kendilerini nerede güvende hissetmeliler? Hiçbir yerde güvenli değiller. Kadınları koruyamıyorsunuz. Zaten zor olan yaşam mücadelesinde kadınları yalnız bıraktınız. Kürsülerden nutuk atmakla olmuyor sayın Erdoğan. 'Bu kadın' diyerek beni tehdit etmekle de olmuyor sayın Erdoğan. Bu zalimlik ne zaman bitecek? Bu ülkede kadınlar ne zaman huzurla yaşayabilecek? İlk önce ruh hastalarının gönlünü hoş eden canilere cesaret veren kadın hakkında abuk subuk konuşan ahlak yoksunu zihniyetten hep birlikte kurtulacağız. Sonrasında gereği düşünüldü denilerek ama düşünülmeden verilen utanç verici kararlara inat İYİ Parti iktidarında gereğini yapacağız. İstanbul Sözleşmesi'ni hızla imzalamakla kalmayıp hızla uygulamaya sokacağız. İYİ Parti iktidarında kadınları yaşatacağız.
'Fedai'nin giden hayatından hiç mi sorumlu değilsiniz?'
Öğrencilerine kavuşamayan öğretmenlerimizi de kaybediyoruz. Aslında herkes tarafından bilinen bir başka acıya daha şahit olduk. Gencecik yaşında Fedai öğretmenimizi kaybettik. Başımız sağ olsun. Fedai öğretmenimiz hayallerine kavuşabilirdi, KPSS'den aldığı puanla atanabilirdi. Maalesef onu da atanamadığı için çalıştığı inşatta elektriğe kapılarak hayatını kaybeden bir öğretmen olarak anıyoruz. Kendi kızına, oğluna, yeğenine üniversitelerde kadro açanlar siz Fedai'nin giden hayatından hiç mi sorumlu değilsiniz? Peki sen Erdoğan, bu adaletsiz düzene çanak tutarak Fedai'nin vebalini nasıl ödeyeceksin?
'Bitlere fısıldayan adamı durdurabilene aşk olsun'
Son olarak geçen haftaki grup toplantımızda arkadaşlarının ilçe ziyaretlerimize gönderdiği provokatörler için söylediklerimi nedense üstüne alınmış. Kendisi bana 'ahlak yoksunu' demişti. Hızını alamayıp dün de artık suyumuzun kaynadığını söyleyip beni ve sizleri tehdit etti. Bitlere fısıldayan adamı durdurabilene aşk olsun. Bu sefer 'bayan' dememiş, 'şu kadın, bu kadın' demiş. Az da olsa ilerleme var. Hanımefendiler yavaş da olsa öğretiyoruz.
Sayın Erdoğan unutma bir gün hepimizin suyu ısınacak. Biz Allah'ın emri olan o güne hazırlıklıyız. Düştüğün bu durumda artık sen bizi ahlak konusunda ahkam kesecek durumda değilsin. Senin kendine hayrın yok. Elindeki patlak ampulle aklın sıra güneşi aydınlatmaya çalışıyorsun. Madem bizim için teneşiri hazır etmişsin, gel sen ve arkadaşlarının kardeşine birlikte bakalım.
Sayın Erdoğan; Asıl ahlak yoksunu kimdir biliyor musun? Gerçek olmadığını bile bile, bir kişiye iftira atan, ve bu iftiraları yaymak için, karanlık odalarda, trol besleyendir. Asıl ahlak yoksunu; Sarayına, yılda 3 milyar lira masraf ederken, şehit ve gazilere, sadece 18 milyon lira bütçe ayırandır! Asıl ahlak yoksunu; Bir yandan, dindar pozları takınırken, Diğer yandan, milletin hakkını, hukukunu, ayaklar altına alan, ve kul hakkı yiyip, kıs kıs gülendir! Asıl ahlak yoksunu; Teröristbaşının mektubunu okutup, kardeşini de devletin televizyonuna çıkartan, Ve ondan sonra da, pişkin pişkin, önüne geleni terörist ilan edendir! Asıl ahlak yoksunu; Yüce Türk Milleti’ne küfredenin, vergi borcunu silip, bir de üstüne, ihale üstüne ihale verendir! Asıl ahlak yoksunu; Onlarca belgeli, bilgili, yolsuzluk varken; Savcılara, “soruşturma yapmayın” diye, baskı yapandır! Asıl ahlak yoksunu; Yandaşlarına, yüzlerce milyarlık ödeme yaparken, öğretmene, emekliye, ETY’liye gelince, “kaynak yok” diyendir! Asıl ahlak yoksunu; Yabancı devlet başkanlarının hakaretlerini, sineye çekip, havuz medyası eliyle, kendini kahraman ilan ettirendir!
Sayın Erdoğan; asıl ahlak yoksunu; Ülkenin yarısı, açlık sınırı altında yaşarken, dolar 10 lira 42 kuruş olmuşken, utanmadan, sıkılmadan, yüzü bile kızarmadan, ekonominin kitabını yazdığını söyleyebilendir! Biz ahlakı, kadim tarihimizden, şanlı ecdadımızdan, ve bizden önce bu kutlu yola çıkıp, “önce millet önce memleket” diyerek, dimdik yürümüş, nice büyüklerimizden öğrendik. Ruhları şad, mekanları cennet olsun. İşte o yüzden bizim; sen ve yandaşların gibi, ülkenin başına bela olmuşlardan, milletin zenginliğine, bitler gibi dadanmışlardan, memleketi, güve gibi kemirenlerden, alacağımız, en küçük ahlak dersi olamaz.
'Asrın hatası sayın Erdoğan'
Sayın Erdoğan bir yandan kürsülerden ahlak tiradları atarken diğer yandan da akıl dışı teorilerini 83 milyonun rızkı ile test ediyor. Şimdiye kadar ki testler başarısız oldu. Kendisi bir kez bile 'hem ekonomiyi batırdım hem de 500 milyon dolarlık uçakla geziyorum böyle olmaz' demedi. Dolar 10.36 kuruş olsa da yandaşlarının ödemelerini yapmayı ihmal etmedi.
Asrın hatası sayın Erdoğan şimdi de şuursuzca çıkmış, 'Ekonominin kitabını yazdık' diyor. Ekonominin nasıl batırılacağına dair bir kitap yazılmamıştı onu yazmakta sana nasip oldu. Siz öyle şeylerin kitabını yazdınız ki inan kütüphanelere sığmaz ama artık devriniz bitti istesen de istemesen de milletimiz artık mutlu yarınları konuşuyor ve o güzel yarınlarda sen yoksun. Sen ve iktidarın tarih kitaplarındaki keyifsiz bir bölümden başka bir şey olmayacak, bu gerçeği artık kabul et.
Milletin kutlu iradesinden gelen, bu kesin kararı inkar ettikçe, hem kendine, hem de ülkemize zarar veriyorsun. Artık, gerçeklerle yüzleşmenin zamanı, geldi de çattı. Senin artık, Türkiye’ye verecek bir şeyin, milletimize edecek tek bir sözün bile kalmadı. 3 yılda, Türk Lirası’nı pul ettin. Faizi ve enflasyonu yeniden hortlattın. Bu saatten sonra çıkıp; “İstikrar için bana oy verin” diyecek hâlin yok. Hiçbir sözünü yerine getirmedin.
Bu saatten sonra çıkıp; 3600 ek gösterge için, EYT’lilerin dertlerini çözmek için, Öğretmen atamaları için, oy isteyecek hâlin yok. Her gün, yeni bir kadın cinayeti işleniyor. Onları koruyacak İstanbul Sözleşmesi’ni, uygulatmayı beceremediğin yetmezmiş gibi, bir de utanmadan, yırtıp attın. Bu saatten sonra çıkıp; kadınları yaşatmak için, oy isteyecek hâlin yok. Türkiye’yi, yolsuzlukta bir dünya markası yaptın. Milletin anasına sövenleri, ihale manyağı ettin. Beş para etmez adamlara, beş maaş bağladın. Bu saatten sonra çıkıp; “Yolsuzluğu bitirmek için, bana oy verin” diyecek hâlin yok. Yargının üzerine çökmek için, yapmadığın kalmadı. Memlekette, haksızlık, hukuksuzluk almış başını gidiyor. Bu saatten sonra çıkıp; “Adalet için bana oy verin.” diyecek halin de yok. İşte, tam da bu nedenle; artık milletinin karşısına çıkıp, hesap verecek yüzün olmadığı için, sıkıştıkça, dönüp bize sarıyorsun. Teşkilatların, dertli esnafın, kapısının önünden geçemediği için, bizim ziyaretlerimize, adam yolluyorsun. Ama olmuyor. Kimse bu rezilliklere prim vermiyor. İşte o nedenle, İYİ Parti, her geçen gün büyürken, sen, tıpış tıpış gidiyorsun. Ez cümle, Sayın Erdoğan; Sen artık, Türkiye’nin geleceğinde yoksun, maalesef henüz farkında değilsin…
Bizim, artık siyaseten var olmayan bir adamın, fiktif gündemleriyle, kaybedecek zamanımız yok. O, istediği kadar hedef göstersin, biz dün de korkmadık, bugün de korkmayacağız. O, istediği kadar tehdit etsin, biz yolumuzdan dönmeyeceğiz. O, istediği kötülüğü yapsın, istediği hakareti etsin, istediği iftirayı atsın; biz, milletimizle buluşmaktan vazgeçmeyeceğiz.
İktidarın tarım politikası
Partimizi kurduğumuz günden bu yana, ısrarla, Türkiye’nin sürdürülebilir büyümesi için, kırsal kalkınmanın, hayati önem taşıdığını vurguluyoruz. Tarımdaki çözümlerimizi, her fırsatta paylaşıyoruz. Çiftçimizin, köylümüzün içine düştüğü durumu, bizzat kendilerine, bu kürsüyü açarak dile getiriyoruz. Ama maalesef, bizim bütün bu uyarılarımıza rağmen, çiftçimizi görmezden gelen, yanlış tarım politikaları, ve Tarım Bakanı’nın bizzat kendisi; ülkemiz için bir kalkınma ve millî güvenlik problemi hâline geldi.
Neden mi? Çünkü; Son 16 yılda; 4,2 milyon hektar tarım arazimiz, tarım dışına çıktı. Yani, Konya’nın tarım arazisine eşdeğer bir alanı kaybettik. Son 10 yılda; Tarımın istihdamdaki payı, yüzde 23’ten, yüzde 17’ye geriledi. Bunun sonucu olarak da, tarımdaki kadın istihdamı, dörtte bir oranında azaldı.
Yine son 10 yılda; Tarımın millî gelire katkısı, 70 milyar dolardan, 48 milyar dolara düştü. Litresi 1,1 lira olan mazot, 8 katına çıktı. Tonu 237 lira olan üre gübresi, 38 katına çıktı. Süt ve besi yeminin kilosu, 6 katına çıktı. Kanunda, “en az yüzde 1” olarak taahhüt edilen, tarım desteği oranı, yarı yarıya düştü. Bütün bunlar yetmiyormuş gibi bir de, bütün akarsu ve derelere, HES yapılmasına müsaade edildiği için, çiftçimizin tarlasını sulaması, baraj sahibinin inisiyatifine kaldı. Hatta bir DEDAŞ yetkilisi, “Borçlu olan çiftçiler, boşuna ekim yapmasınlar. Biz onlara elektrik vermeyeceğiz.” diyecek kadar ileri gitti. Ama iktidarın çıtı çıkmadı.
Bütün bu anlattığım trajik tabloya, sadece bakmakla yetinen, Tarım Bakanı ise, saçma sapan açıklamalarına devam etti. Adeta, bir fıkranın yardımcı karakteri izlenimi veren, Sayın Bakan, daha çiftçiyle, yetiştirici ve besicinin, aynı şey olduğunu bile bilmiyor. Çünkü eğer bilseydi, “Zarar eden hiç çiftçimiz yok, ancak duruma göre, fiyatlarda iniş çıkışlar yaşayan, yetiştirici ve besicilerimiz var.” demezdi. Ya da çiftçimize, “Önümüzdeki dönem kepek ekin.” evet, yanlış duymadınız, “kepek ekin” demezdi. Buradan kendisine sormak istiyorum: Söyler misiniz Sayın Bakan, ektiğiniz kepekleri, ne zaman biçiyorsunuz acaba?... Eğer kepeklerinizi hasat ettiyseniz, çiftçilerimize de bir an önce dağıtın. Çünkü memleketimizin her yanında, inek kesimleri son sürat devam ediyor.
Biz bunları söyleyince kızıyorlar. O nedenle, bu hafta Milletin Kürsüsü’nde, Adıyaman’dan bir çiftçi kardeşimizi ağırlıyoruz. Mustafa Boyraz aramızda. Her hafta olduğu gibi, bu hafta da, milletimizin içinde bulunduğu durumu, bizzat milletimizden dinleyeceğiz. Tarım Bakanı’na da aynısını yapmasını tavsiye ediyorum. Buyurun Mustafa Bey, söz de, kürsü de sizindir.
'Atatürk Orman Çiftliği Tarım Bilimleri Akademisi' projesi
Bu beceriksiz yönetime baktığımda bir yandan tarımı artık bir milli güvenlik problemi haline gelmiş olmasına üzülüyorum diğer yandan da Cumhuriyetimiz kurulurken başta Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere o günün bakanlarının verdikleri olağanüstü mücadeleye, inşa ettikleri kurumlara sahip çıkılmamasına üzülüyorum.
Geçen hafta Atamızın aramızdan ayrılışın 83. yıldönümüydü. Ben de bugün onun Aziz hatırasını anmak, gösterdiği yolda tarım vizyonumuzdan bir kesit sunmak için size bir projemizi anlatmak istiyorum. Gelin şimdi biraz geriye, 1913 yılına gidelim. Mustafa Kemal, Sofya'da bir pastanede kahvaltı yaparken içeriye bir köylü girer. Bir garson gelir, köylü süt ve kek ister. Garson ise köylüye 'Burası senin için değil, alamam seni' diyerek pastaneden çıkartmaya çalışır. Köylü itiraz eder. Ardından birkaç garson daha gelir. Sonunda köylü öfkelenir, bağırarak 'Senin sattığın sütü ben üretiyorum, senin sattığın pasta, böreğin ununu ben üretiyorum. Sen benim ürettiklerimi bana vermiyor musun öyle mi? Hayır çıkmıyorum kahvaltımı burada yapacağım' der. Tüm bu olanları izleyen Mustafa Kemal Atatürk not defterine şu notu düşer. 'Bir gün benim köylümde bu köylü gibi olursa Millet olduk demektir' O gün defterine, 'Köylü milletin efendisidir' diye yazar.
İYİ Parti olarak biz Atatürk'ümüzün mirasına, köylerimiz için hayal ettiği sosyo kültürel gelişim fikrine, onun toprak, ağaç sevgisine sahip çıkmak için Atatürk Orman Çiftliği Tarım Bilimleri Akademisi projemizi hazırladık.
'Gerçekte ne olup, ne olmadıkları en iyi biz biliyoruz'
Bugün mertlikten, sadakatten, dürüstlükten, vicdandan ve ahlaktan dem vuranların gerçekte ne olup, ne olmadıklarını en iyi biz biliyoruz. Biz onun mertliklerini, memleketin sesinden, milletin gerçeklerinden kaçıp Saraya kapandıklarında gördük. Biz onların milletimize olan sadakatini saray danışmanlarına 5-10 maaş verirken, gençlerimizin işsiz ve çaresiz gezmesine göz yumduklarında gördük. Yandaşlarını ranta doyururken, emekliyi, çiftçiyi, esnafı borca boğduklarında gördük. Biz onların dürüstlüğünü koltuklarını kaybetme korkusuyla sığındıkları iftiralarda milletimizi kandırmak için anlattıkları masallarda gördük. Biz onların vicdanını evi yanan çaresiz vatandaşa çay fırlatırken, yurtsuz bıraktıkları gençleri 'terörist' ilan ettiklerinde gördük. Bu gerçeği milletimiz de görüyor.