Akşener: Bir dış güç gelse ancak bunları yapardı

Akşener: Bir dış güç gelse ancak bunları yapardı
İYİ Parti lideri Meral Akşener partisinin grup toplantısında konuştu. Erdoğan'a seslenen Akşener, "Sayın Erdoğan ve arkadaşları için yol görünmüş, bavulları toplama vakti gelmiş. Hareket saati artık gelip çatmış. Bu vesileyle sayın Erdoğan'a iyi yolculuklar, emeklilik hayatında da başarılar diliyorum" dedi.

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, partisinin grup toplantısında gündemi değerlendirdi. Akşener, yaşanan ekonomik sıkıntılardan bahsederken, "Gelin şimdi, hep birlikte, bir zihin egzersizi yapalım" diyerek şöyle konuştu:

"Mesela; Dış güçler, lobiler, Türkiye’ye birini gönderseydi ve bu kişi, bu ucube sistem sayesinde, bir şekilde başa gelseydi; sizce ne olurdu? Mesela; Türkiye’yi zayıf düşürmek, milleti fukaralığa mahkûm etmek için, ne gerekirse onu yapardı. Değil mi? Mesela; Türk lirasının değerini düşsün diye, ne gerekiyorsa yapardı. Mesela, Türkiye’ye sömürge muamelesi yapar, “Burada ucuz iş gücü var, gelin.” diye, yabancıları davet ederdi.

Mesela; Türk Milleti’ni, her geçen gün, daha çok borçlandırır, Türkiye’nin rekabet gücünü, sıfıra indirir, Türk şirketlerini, ayakta duramayacak hale getirir ve yabancılara kelepir fiyata peşkeş çekerdi. Değil mi?

Sonra mesela; Türkiye’nin en güçlü olduğu alanları çökertmek için çalışırdı. Türkiye’nin en büyük potansiyeli nerede? Tarımda. O zaman ne yapardı? Tarımı öldürmek için, tarım alanlarını imara açardı. Samanı, buğdayı, eti, ithal ederdi. Şeker fabrikalarını satardı. Düşük fiyat açıklayıp, çiftçileri borca sokardı. Sonra da, borçlu çiftçilerin elindeki arazileri, satın almak için uğraşırdı. Değil mi?

'Bir dış güç göreve gelse, ancak bunları yapardı'

Ezcümle; Türk parasını pul, çiftçiyi kendine kul, yolsuzluğu da, kendine yol ederdi. Değil mi? Tabi şimdi, bu zihin egzersizi ile Ak Parti iktidarı arasındaki benzerlikleri fark edenler, bizim bu arkadaşlara, her ayna tutuşumuzda yaptıkları üzere, yine bağırmaya başlayacak. Ne yani, sen Cumhurbaşkanına, “Dış güç mü diyorsun?” diyecekler.

Sen, Sayın Erdoğan’a, “lobilerin adamı” mı diyorsun diyecekler. Hayır. Ben diyorum ki; bir dış güç göreve gelse, ancak bunları yapardı. Gerisi benim değil, Sayın Erdoğan’ın sorunu."

Akşener'in satırbaşları şöyle oldu:

Geçtiğimiz Cumartesi günü Denizli'deydik. Söylenecek sözümüz var dedik, Denizli'nin sesini tüm Türkiye duysun dedik. Denizlili kardeşlerimiz de 29 Ekim Meydanı'na adeta aktılar. Denizli'de Türkiye'nin her yerinde yaşanan yoksulluğa, yokluğa, işsizliğe, adaletsizliğe artık yeter diyen bir millet refleksiydi. Milletin kurduğu bir partiyi dağıtmaktan, genel başkanını teneşire yatırmaktan bahseden Sayın Erdoğan'a 'Dur bakalım' diyen bir millet refleksiydi. Milletimiz Denizli'den, 'Siyasette son sözü ben söylerim' dedi. Milletimiz Denizli'de, 'İYİ Parti yalnız değildir' dedi. Milletimiz Denizli'den 'Mağrur olma sayın Erdoğan senden büyük millet var, senden büyük Allah var' dedi.

'Nazar etme ne olur çalış senin de olur'

Denizli'deki kalabalığı gören bazı iktidar mensuplarını kaşıntı tutmuş. Dedikodu sıraları oluşmuş, panik rüzgarları Beştepe koridorlarında esmeye başlamış. Biz milletimizin arasındayız. Girilmedik sokak, çalınmadık kapı bırakmıyoruz. Milletimiz de bu gayreti görüyor bizimle yürüyor. Dedikoducu iktidara sözüm şudur 'Nazar etme ne olur çalış senin de olur'

Milletimiz kararını çoktan vermiş. Sayın Erdoğan ve arkadaşları için yol görünmüş, bavulları toplama vakti gelmiş. Hareket saati artık gelip çatmış. Bu vesileyle sayın Erdoğan'a iyi yolculuklar, emeklilik hayatında da başarılar diliyorum.

Türk Lirasında tarihi erime

Geçen hafta burada konuşurken dolar 10.43'du. Bu sabah 13 lira. Bir hafta içinde dış borcumuz 1 trilyon 180 milyar lira arttı demek. Şu bol garantili projeler var ya o kasalara 450 milyar lira daha para girdi demek. Damat bakanın geçen yıl ülkemizi içeriye dolar ve altın cinsinden borçlandıran akıl dolu stratejik hamlesinin sonuçları bugün maalesef karşımızda. Damat bakanın olağanüstü vizyonu sağ olsun bu artış cebimizden fazladan 320 milyar lira çıkması demek.

Altın ve döviz üzerinden borçlanıldığı için bu kadar paranın cebimizden çıkması demek. Türkiye'nin borcu 1 haftada 1 trilyon 920 milyar lira arttı demek. 83 milyon vatandaşımızın her birinin cebinden 8 asgari ücret kadar para çıktı demek.

İktidarın ekonomi savunması

Tablo bu kadar ciddiyken iktidar yine her zamanki gibi 'Durmak yok saçmalamaya devam' 30 yıldır dolar karşısında değer kaybetmeyen Japon yeniyle beyin yakan kıyaslamalar yapan mı dersiniz, matematik bilimini yakmak pahasına sözü 'ABD bizi kıskanıyor'a getirenler mi dersiniz... Utanmadan 'Ayda 2 kilo et yiyorsak, yarım kilo yeriz' beslenme uzmanı milletvekili mi dersiniz... Zor durumdaki çiftçilerimize nankör demeye kalkan hadsizler mi dersiniz... Batman'da sergilediği dört işlem bilgisiyle dosta güven, düşmana korku salan ünlü ekonomist sayın Erdoğan'ın bizzat kendisi mi dersiniz... Ez cümle, kolektif bir saçmalama furyası almış başını gidiyor.

Erdoğan'ın 'fırsatçılar' savunması

Ne sayın Erdoğan'ın ne de ortaklarının milletimize vereceği hiçbir şey kalmadı. Bu yüzden milletimizin iradesine saygısızlıkta sınır tanımıyorlar. Bunlar artık milletimizin önemli bir bölümünün güvenerek yetki verdiği kadrolar değil.

Ülkeyi yöneten sensin. LPG'ye, mazota, benzine, elektriğe zammı yapan ben miyim? Sensin, sen. Şimdi çıkmışsın bu fiyat artışları 'Fırsatçılar yüzünden oluyor' diyorsun. Fırsatçı sen misin? Milletin sırtına yapışmış keneleri sök at. Yapamıyor çünkü kenelere bir el uzatsa hepsi ya AK Partinin kodomanı ya da eş, dost, tanıdık çıkacak.

'Bir dış güç gelse ancak bunları yapardı'

Mesela dış güçler, lobiler Türkiye'ye birini gönderseydi ve bu kişi bu ucube sistem sayesinde bir şekilde başa gelseydi sizce ne olurdu? Mesela Türkiye'yi zayıf düşürmek için ne gerekiyorsa onu yapardı değil mi? Mesela Türk Lirası'nın değeri düşsün diye ne gerekiyorsa yapardı değil mi? Mesela 'Burada ucuz iş gücü var' diye insanları davet ederdi değil mi? Mesela Türkiye'nin en güçlü olduğu alanları çökertmek için uğraşırdı değil mi? Bunlarla AK Parti iktidarı arasındaki benzerlikleri fark edenler bizim bu arkadaşlara her ayna tutuşumuzda yaptıkları üzere yine bağırmaya başlayacaklar. Sen Cumhurbaşkanına 'dış güç mü diyorsun' diyecekler. Ben diyorum ki bir dış güç gelse ancak bunları yapardı. Gerisi benim değil sayın Erdoğan'ın sorunu.

Beceremediği halde makam mevki işgal etmek en büyük ihanettir. Buradan sesleniyorum. İstediğiniz kadar bağırın çağırın ekonomiye ettiğiniz ihanetin ispatı televizyon kanallarının sağ alt köşesinde duruyor. Sayın Erdoğan konuşuyor dolar yükseliyor, enflasyon artıyor, milletimiz fakirleşiyor.

Yetkiyi aldınız görevi kötüye kullandınız. İnsanlarımız iş bulamazken siz sarayda sefa sürdünüz. Bunun bedelini ilk sandıkta ziyadesiyle ödeyeceksiniz. Bundan şüpheniz olmasın.

Erdoğan'ın 'Ekonomik Kurtuluş Savaş' açıklaması

Muhterem daha iki hafta önce Türkiye uçuyor, kaçıyor diyordun. Hatta ciltler dolusu ekonominin kitabını yazıyordun. Hayırdır sayın Erdoğan hesabın mı şaştı? Türkiye'nin ekonomisini işgal etmeye kalkanlar sen, beş müteahhitin ve liyakatsiz kadrolarından başkası değil.

Sayın Erdoğan sen saçmaladıkça olan milletimize oluyor. Gel milletimizi daha fazla yorma, daha fazla tadımız kaçmadan getir sandığı gerisini biz ve milletimiz hallederiz. Sen yeter ki gölge etme biz başka ihsan istemiyoruz.

Sayın Erdoğan ve partisinin beceriksizliği artık kabak tadı verdi. İlk yapılan yanlışa kaza, ikincisine kaza, üçüncüsüne tercih denir. Artık eminiz sayın Erdoğan milletimizi fakirleştirmeyi tercih ediyoruz. Bu ucube sistem kişisel tercihlerin, ülkenin ve çıkarlarının önüne geçmesine sebep oluyor. O yüzden bizim öncelikli isyanımız bu ucube sistemedir.

Öğretmenler Günü

Bugün 24 Kasım Öğretmenler Günü. İktidardakiler bugün öğretmenlerimizin ne kadar kıymetli olduğundan bahsedip bol miktarda hamaset yapacak. Peki öğretmenlerimizin yaşadıkları sorunları dile getirecekler mi? Öğretmenlerimizi bugün hatırlayacak, yarın da unutacaklar. Atanamadığı için intihar eden Halil öğretmenimizi, ay sonunu getiremediği için ek iş yapmak zorunda kalan daha nice öğretmenimizi unutacaklar. Ama biz unutmayacağız ve onlara da unutturmayacağız.

Eğitim, bir insanın doğduğu yeri, kaderi olmaktan çıkartan bir fırsat, ve kendi hayatı üzerindeki söz hakkıdır. Eğitim; bir milletin varlığını, koruyan, besleyen ve büyüten en önemli kaynağıdır. Eğitim; bir ülkenin, büyüme, çağdaşlaşma, ve muasır medeniyetler seviyesine, çıkma yolculuğunun anahtarıdır. Eğitim; dünyanın değişimindeki en stratejik güçtür.

Kaliteli eğitimin çıktısı olan, nitelikli insan gücü, ülkelerin, kıyasıya bir rekabete girdiği günümüzde, milletlere stratejik üstünlük kazandıran, en önemli avantajdır. Hiçbir ülke, eğitimin yarattığı değerin üzerinde bir değer yaratamaz. İşte bu yüzden, Sokrat’ın da söylediği gibi; “Dünyada her şeye bir değer biçilebilir ama, bir öğretmenin eserine değer biçilemez.” Aslında biz bunu, en yakınımızdan biliyoruz. Başöğretmenimizin, “Benim en büyük eserim” dediği, paha biçilmez Cumhuriyetimizden biliyoruz. Cumhuriyetimizin genç nesillere, genç nesillerin de, öğretmenlerimize emanet edilmesinden biliyoruz.

Peki, hal böyleyken; Fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesillerimizin mimarları olan, ana kucağından, baba ocağından sonraki, ilk durağımız olan öğretmenlerimiz için, bizler ne yapıyoruz? Koca bir hiç! İşte tam da o nedenle, Milletin Kürsüsü’nde bu hafta, atanamayan öğretmenlerimizi dinleyeceğiz. Bugün aramızda, atanamayan öğretmen bir kardeşimiz var. Ekrem Demir aramızda. Buyur Ekrem Öğretmenim, söz de, kürsü de senindir.

Babamın ve ağabeyimin beni Bursa Öğretmen Okulu'na bıraktığı anı hatırladım. Ben bir memur çocuğuyum. Hiç fakir de olmadık, zengin de olmadık. Orta halli bir ailenin kızıydım. Ekonomik olarak daha zorda arkadaşlarımız, orta halli ailelerin çocukları da vardı. Bizi birbirimizin karşısında üstün hale getirmemek için ayakkabımızdan, tayyörümüze, kazağımızdan, gömleğimize, formamızdan, spor ayakkabıya kadar her şeyimizi devlet verir ve bizi eşitlerdi. O okulu ilk 5'te bitirenler istedikleri şehrin, istedikleri okuluna tayin etme hakkı alırdı. O beş kişi ben de dahil, istediğimiz yere tayin olmak için bir talepte bulunmadık. 'Bayrağımızın dalgalandığı her yerde çalışırız' dedik. Okul birincisi Zerda arkadaşım, Kars'ın Digor'un bir köyüne tayin oldu. Birileri bu işi yapmıyor ama kalpten bu ülkeyi yönetenler adına öğretmenlerimizden özür diliyorum ben. Eğitim öyle bir iştir ki, o öğrenciyi öyle yetiştirmek zorunda olursunuz ki...

'Batsın bu dünya'

Türkiye'nin bu iktidar zamanında kaybettiği en önemli konu eğitimle birlikte fırsat eşitliğidir. İzmit'in bir köyünden bu kürsüye gelen ben, Kasımpaşa'dan Beştepe'ye yükselen sayın Erdoğan... Bunların her biri Cumhuriyetin eğitime ve öğretmene verdiği önem üzerinden yaşadık ve sağladık. Bugün Tunceli'den bir kız çocuğu, Edirne'nin köyünden bir kız çocuğu, Bursa'nın dağ köyünden bir kız çocuğunun benim şanslarıma sahip değilse Müslüm Gürses gibi demeliyim ki 'Batsın bu dünya'

'Türkiye'de atanamayan öğretmen sorunu var'

Atanamayan öğretmenlerin sayısı yarım milyonu aştı. Böyle bir sorun yaratmak için insanın zihinsel sorunları olması lazım. Zihinsel engelli değilse kötü niyetli bunlar. İyi yönetilen bir ülkede ya atanacak kadar öğretmen yetişir ya da yetişmiş öğretmen kadar atama yapılır ama çözemiyorlar. Bir adım ilerleme yok. Türkiye'de atanamayan öğretmenler diye bir sorun var. Bunun nesini anlamadınız? Ben anlatmak yoruldum, siz boş boş bakmaktan yorulmadınız. Bu ülkede öğretmen açığı var. Pek çok okulda sadece sınıf öğretmeni görev yapıyor. Bu açığı kapatacak kaynak var. Bugün 100 bin öğretmen atansa devlete yıllık maliyeti en fazla 12.5 milyar lira. 5 müteahhide gelince kaynak var öğretmenlere gelince mi kaynak yok?

Türkiye'nin kaynağı var. Öğretmene de, memura da, EYT'liye de yeter. İktidarın vicdanı kıt.

32 yıllık bir öğretmenimizin mektubundan bir bölüm okumak istiyorum: "32 yılın sonunda yüksek derecede bir öğretmenim. Aylık maaşım 5799 lira. İki çocuğum var biri üniversiteden mezun oldu ama iş bulamadı diğeri lisede okuyor. Bu maaşla ayakta durmak mümkün değil. O yüzden önce kredi kartlarına sonra da onları ödemek için kredilere yükleniyoruz. Maaşımın yarısını kredilere ödüyorum. Kiradan faturalara, çarşı pazardan, çocuklarımın ihtiyacına nasıl döndüreceğimi bilmiyorum" diyor.

OECD ülkelerinde mesleğe yeni başlamış bir öğretmenle, uzun yıllar hizmet etmiş bir öğretmenin maaş arasındaki fark yüzde 65'in üzerindeyken maalesef Türkiye'de bu fark sadece yüzde 12. Mevcut durum yeterince kötü değilmiş gibi bu ucube sisteme geçmemizden beri yaşadığımız ekonomik kayıplar gibi öğretmenlerimizin hayat standartını da iyice düşürdü.

Bugün devlet okullarımızda 1 milyona yakın öğretmenimiz var. 1 milyonun yaklaşık 110 bini sözleşmeli. Peki neden öğretmenlerimize kadro vermek yerine ücretli çalışmaya mecbur ediyorlar biliyor musunuz? Çünkü bugün ülkeyi yönetenler bütçede yeterli kaynak ayırmadıkları için öğretmenlerimize kadro vermiyor. Kadro vermedikleri için öğretmenlerimizi sözleşmeli olarak çalıştırıyor. Çünkü ucuz iş gücü olarak görüp, emeklerini istismar etmekten zerre utanmıyorlar. Bu öğretmenlerimiz asgari ücretin yarısı kadar maaş alıyor. Onlar günü kurtardıklarını zannederken olan bir neslin geleceğine oluyor.

'Size söz veriyorum...'

Değerli öğretmen kardeşlerim, meslektaşlarım bu kafayla bir yere varılmaz. Hiç merak etmeyin çok az kaldı. Size söz veriyorum, biz öğretmene ve eğitime yapılacak yatırımın Türkiye'nin geleceğine yapılacak yatırım olduğuna inanıyoruz. O nedenle İYİ Parti iktidarında ilk iş olacak MEB'in yüzde 85'i maaşlara giden kuşa dönmüş bütçesini hak ettiği rakamlara çıkaracağız. Öğretmenlerimizi 'kadrolu' ve 'sözleşmeli' gibi tuhaf tariflere bölen ucube uygulamaları kaldıracağız.

İktidar 2018 yılında sizlere Öğretmenlik Meslek Kanunu vaadinde bulundu. 3600 ek gösterge vaadinde bulundu. Ama ne kanun, ne de ek gösterge konusunda tek adım atılmadı. Biz onlar gibi yapıyormuş gibi yapmadan bir an önce kanunu çıkaracağız. Mülakatı tamamen kaldıracağız.

Öğretmenlerimizin ek derslerini günün şartlarına göre yeniden düzenleyeceğiz. Kısa ve orta vadede MEB'in ihtiyacı olan en az 100 bin öğretmenimizin atamasını yapacağız. Okul öncesi eğitimi 5 yaşından itibaren zorunlu hale getirerek, ilk etapta 20 bin okul öncesi öğretmenimizin atamasını yapacağız.

Biz projelerimizi yandaşı zengin etmek için değil öğretmenlerimizin motivasyonun artması, çocuklarımızın eğitimde fırsat eşitliğine kavuşması, ailelerimizin huzura kavuşması için yapacağız.

İYİ Parti iktidarında ilk öğretmenler gününü Öğretmenlik Meslek Kanunu'nun çıkarıldığı, tüm öğretmen ihtiyacımızı karşılayacak kadar öğretmenin atandığı, bir tek öğretmenin dahi sözleşmeli ya da ücretli olarak çalışmadığı, ücretli öğretmenlik uygulamasının sona erdiği, öğretmenlerimizin özlük haklarının iyileştirdiği bir günde kutlayacağız.

Sözüm söz, İYİ Parti iktidarında heyecanla sınıfa gireceği günü bekleyen genç öğretmenlerimizi öğrencilerimizle buluşturacağız. Benimde sizden bir ricam var. Evlatlarımıza, Türkiye'nin aslında ne kadar zengin, güçlü, büyük potansiyele sahip bir ülke olduğunu öğreteceksiniz. Yoksulluğun ülkemizin kaderi olmadığını, hırsızlığın, arsızlığın, yolsuzluğun ne kadar kötü bir şey olduğunu öğreteceksiniz. Gelecek nesillere Atatürk'ü, yaptıklarını ve o büyük vizyonunu öğreteceksiniz.

AK Parti artık ilk sandıkta atılması gereken büyük ve gereksiz bir yüktür. Bu milleti iktidarın beceriksizliğine daha fazla kurban etmeyeceğiz. İYİ Parti iktidarında Türkiye öyle hızlı kalkınacak ki kıskanacaklar.

Biz, geçmişin kötü örnekleriyle rekabet etmeyeceğiz. Biz, onlar gibi döktüğümüz asfaltla, diktiğimiz binalarla övünmeyeceğiz. Biz, dünyanın en güçlü ülkeleriyle rekabet edeceğiz. Ve biz, milletimizle el ele inşa edeceğimiz, kalkınmış, zengin, mutlu ve huzurlu Türkiye ile övüneceğiz. İYİ Parti iktidarında; Türkiye, ileri teknolojinin, sanayi 5.0’ın merkezi olacak. Türkiye, tohum geliştirmenin, tarım 4.0’ın merkezi olacak. Türkiye, dünya turizminin, prestijiyle parlayan yıldızı olacak.

Değerli dava arkadaşlarım, Gittiğimiz her yerde, görüyoruz ki, Millet Bizi Çağırıyor. Hukuk için çağırıyor. Adalet için çağırıyor. Demokrasi için çağırıyor. İş için çağırıyor. Aş için çağırıyor. Borçlarından kurtulup, onurlu bir yaşam sürebilmek için çağırıyor. Kimse merak etmesin. Biz o çağrıyı duyuyoruz. Az kaldı. O sandık gelecek ve bu zulüm bitecek. O sandık gelecek ve Türkiye İYİ olacak!

Çünkü unutmayın ki; Saray onlarınsa, meydanlar bizimdir! Para onlarınsa, hayır dualar bizimdir! Yalan onlarınsa, hakikat bizimdir! Talan onlarınsa, adalet bizimdir! İsraf onlarınsa, güven bizimdir! Kodamanlar onlarınsa, garibanlar bizimdir! Eş, dost, yandaş onlarınsa, Emekli, çiftçi, esnaf bizimdir! İhale arsızı müteahhit onlarınsa, atanamayan öğretmenler bizimdir! Bol maaşlı danışmanlar onlarınsa, iş bulamayan gençlerimiz bizimdir. Tacizciler, tecavüzcüler, kadın katilleri onlarınsa, Türkiye’nin boyun eğmeyen kadınları bizimdir!

Ez cümle; Sarayın sefası onlarınsa, milletimizin cefası bizimdir! Türkiye’nin iyi ve cesur insanları! Sorumluluğumuz büyük, görevimiz kutsal, yolumuz çetin. Bu yolda tuzaklar olacak, düşmeyeceğiz. Bu yolda provokasyonlar olacak, sakin olacağız. Sokağa çekmek isteyenler, milleti birbirine düşürmek isteyenler olacak, izin vermeyeceğiz! Ve o kaçınılmaz gün geldiğinde, onlar istese de istemese de, bu kirli zihniyeti o sandığa gömeceğiz!

Bu yolda, Yüce Allah bizlere güç, kuvvet versin. Allah her birimize, yüce Türk Milleti’ne hakkıyla hizmet etmeyi nasip etsin.