Adalet Nöbeti'nin 117'ncisine aileler de katıldı... Can Atalay'ın babası : Sandıkta bunları alt etmeye çağırıyorum

Adalet Nöbeti'nin 117'ncisine aileler de katıldı... Can Atalay'ın babası : Sandıkta bunları alt etmeye çağırıyorum
Avukatlar, adli tatilde ara verdikleri ‘Adalet Nöbeti’nin 117'ncisini bugün Çağlayan'da bulunan İstanbul Adalet Sarayı'nda tuttu. Bugünkü nöbete, Gezi Davası tutuklularının aileleri de katıldı.

Çağlayan'da bulunan İstanbul Adalet Sarayı’nın Atrium alanında, adli tatilden sonra bugün ilk kez bir araya gelen avukatlar ve Gezi Davası tutuklularının aileleri, adliye önüne çıkarak birlikte Adalet Nöbeti tuttu. 117’ncisi yapılan Adalet Nöbeti’ne, CHP İstanbul Milletvekili Gökan Zeybek ve HDP İstanbul Milletvekili Oya Ersoy da destek verdi.

'Siyasi iktidarın Gezi'yi karalamak ve toplumu susturmak üzere yapmış olduğu bir senaryodan ibarettir'

Avukat Kemal Aytaç, "Cesur olmak zorundayız, net konuşmak zorundayız, hiç acımadan ifade etmek zorundayız" diye başladığı sözlerini şöyle sürdürdü:

"Biraz evvel ismini saydığımız arkadaşlarımız, su kadar temiz ve berrak insanlar. Hiçbir suçları yok. Salt siyasi iktidarın Gezi'yi karalamak ve toplumu susturmak üzere yapmış olduğu bir senaryodan ibarettir. İnfaz bürolarının infaz memurları aracılığıyla bu dostlarımız şu anda cezaevinde. Ne yazık ki bunu gerçekleştirenler, şu anda bu ülkenin yönetiminde, bu ülkeyi idare ediyorlar. Ama gün gelir, hesap döner. Bu haksızlıkları, bu hukuksuzları yapanlardan mutlaka hesap bir gün sorulacak. Şimdiye kadar tarihte, toplumsal yaşamda bundan kurtulan kimse olmadı. Onların da yakasına hukukla, adaletle, demokrasiyle bizler yapışacağız.”

'Bu davada yargılananların, kitleleri arkalarından sürükleyecek ne örgütleri ne de siyasal güçleri var'

Gezi Davası tutuklusu Mine Özerden’in annesi Halide Özerden de şöyle konuştu:

“Gezi Davası, anayasal, demokratik hakların geniş kitlelerce kutlanmasının önünün kesilmesi için düzenlenmiş bir davadır. Gezi olaylarını yarattığı söylenen kişilerin aileleri, birbirimizi duruşmalarda gördük, tanıştık. Keza yargılananların çoğu da birbirlerini önceden tanımıyorlar. Benim kızım Mine Özerden, parkın ağaçları kesilirken direnenler arasında oradaydı. Sonraki günlerde eylemlerde olamazdı. Çünkü Fethiye'de bir lisan okulu yönetiminde, işinin başındaydı. İstanbul'da olsaydı yine orada olacaktı. Dosyada durumu gösteren deliller hiçe sayıldı. Bu davada yargılanan kişilerin, geniş kitleleri arkalarından sürükleyecek ne örgütleri ne de siyasal güçleri var. Halkı ayağa kaldıran, Topçu Kışlası yapılmasında ısrarcı olan iktidardır. Bu ısrar karşısında İstanbul halkı gün be gün birleşmiş, yollara düşerek parkını korumakta kararlılığını göstermiştir. Sonra İstanbul direnişi diğer şehirlerimizin halkları tarafından da benimsenerek direniş yayılmıştır. Olayları seçilmiş belli kişilere yüklemek, sadece İstanbul halkının değil, tüm halkımızın Anayasa’mızdan almış olduğu özgür, demokratik direnişini de hiçe saymaktır. 6 aydır yavrular babalarını; analar, babalar evlatlarını bekliyorlar. Ellerinizi vicdanınıza koyunuz ve mağduriyetimizi bir an önce gideriniz.”

'Eşim, kariyerini bu ülkenin iyiliğine adamış bir kişi'

Gezi Davası tutuklularından Ali Hakan Altınay'ın eşi Hande Altınay da “Eşim Ali Hakan Altınay, kariyerini, bir sivil toplumcu, sosyal bilimci ve eğitmen olarak bu ülkenin iyiliğine adamış bir kişi. Neredeyse 6 aydır yüksek güvenlikli bir cezaevinde tutuklu. Teşdiden (alt sınırdan uzaklaşarak) cezalandırılması istenen bu kişinin dava dosyasında hakkındaki tek somut delil, bir mektup yazmak. Gezi eylemleri sırasında 20 başka kişiyle beraber AB'ye, Türkiye'nin üyelik müzakerelerini ertelememesi için çağrı yapan bir mektup. Eşime ve diğer hiçbir arkadaşıma bu yargılama ritüeli sırasında tek bir soru sorulmadı. Dilekçeyle talep ettiğimiz hiçbir delil toplanmadı, hiçbir tanık dinlenmedi” dedi. Hande Altınay, daha sonra eşi Hakan Altınay’ın bugünkü Adalet Nöbeti’ne gönderdiği mektubu okudu.

Ali Hakan Altınay, mektubunda şunları kaydetti:

Kararlarının üstüne ‘Türk milleti adına’ yazdılar: Öncelikle Adalet Nöbetlerini yurdun her yerinde organize eden, katılan bütün dostlara selamlar. Bu nöbetlerin, itirazların, toplumumuzun ölü balık olmadığı, kendi kaderi konusunda sözü olduğunu göstermek açısından çok önemli olduğunu düşünüyorum. Özlemle kucaklaşmayı beklediğimiz sizleri de televizyonlarda görmemize ve hasret gidermemize vesile olması da ayrıca pek güzel. Bizi kesinleşmemiş, biz başvurmasak bile otomatik olarak temyize muhtaç bir kararla tutuklayanlar, kararlarının üstüne ‘Türk milleti adına’ yazdı. Yani bizi kendi adlarına değil, 85 milyon adına Silivri'ye ve Bakırköy'e koydular.

Kamuoyu araştırmaları, toplumun çoğunluğunun bu karara itiraz ettiğini gösteriyor: Ama yapılan her kamuoyu araştırması, toplumun çoğunluğunun bu karara itiraz ettiğini gösteriyor. Türkiye'nin yaşayan iki eski cumhurbaşkanı var, ikisi de bu kararı çok sert şekilde eleştirdi. Üç eski Anayasa Mahkemesi Başkanı’mız var hayatta, ikisi bu kararı, davayı eleştirdi. İstanbul Barosu Başkanı, ‘Son 40 yılın en berbat davası’ dedi bu yargılama için. Bu dosyaya 30. ve 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde bakan 6 yargıçtan 4’ü, ‘burada hiçbir suç delili yok’ dedi ama biz Silivri'deyiz ve Bakırköy'deyiz. Bu durumdan Türk milleti sahiden memnun mu?

Yargının saygınlığı gerçekten çok önemli: Yeni adli yıl açılışında konuşan yüksek yargı mensupları, yargının saygınlığına zarar verecek eleştirilerden sakınılmasını istediler. Haklılar, yargının saygınlığı gerçekten çok önemli. Peki bunun yolu, herkes tarafından, toplumun çoğunluğu tarafından kınanan kararları acilen düzeltmekten geçmez mi? Bunu biz Silivri'den mi yapacağız, yoksa size bir sorumluluk düşüyor mu? Herkese selamlar, sevgiler.”

'Bu dava, parmak sallama davasıdır'

Avukat Can Atalay’ın babası Mustafa Atalay da Adalet Nöbeti’nde yaptığı konuşmada şunları söyledi:

“Bu ceza, şehir plancılarına, mühendislere, avukatlara, bilim insanlarına ve iş insanlarına ‘karışırsanız böyle olursunuz’ diye bu ceza, parmak sallama cezasıdır. Şunu hatırlatayım arkadaşlar, Çorlu'da çocuğunu toprağa veren Mısra kızımız, bir sözünden dolayı mahkemede yargılanıyor. Daha dün sosyal medyaya düştü. Hendek'te çocuğunun kemiklerini torbaya toplayan, 7 adet kemiğini torbaya toplayan, yanlış hatırlamıyorsam Muammer Abi’miz, birisine bir laf söyledi diye, bu kişi aynı zamanda canlar Silivri'ye gittiği zaman ‘Silivri soğuktur’ diyen patronun torunu avukattır, ‘Bana hakaret etti. Cübbeme hakaret etti’ dedi diye kamu davası açıyor. Mahkeme, 7 bin 890 lira gıyabında ceza veriyor.

Sansür yasası geliyor. Bire bir çalışmazsak 2023’ten sonra geçmiş olsun: Şunu söylemek istiyorum arkadaşlar; toplumsal birlikte olmazsak bu yargı düzeni, bu siyasi düzen toplu olarak bize bir şey yapamıyor. Gezi'de gördüğünüz gibi Taksim'i terk ettiler. Ama sebebini bulup, alanını yaratıp kızımızı yargılıyorlar, Muammer Abi’mize ceza veriyorlar. Arkadaşlar, bir il hariç Gezi eylemleri 80 ilde yapıldı. Büyük şehirlerde bir şeyler yapıyoruz. Bu 80 ilde de bir adım atalım. Sansür yasası geliyor. Bizi sosyal medyadan uzaklaştırmaya çalışacaklar. Biz, geleneğimize dönelim arkadaşlar; kahvelerde sohbet edelim, evlerde ziyaretler yapalım. Biz birebir çalışmazsak -eskiden buna kitle içerisinde çalışma derdik- 2023’ten sonra geçmiş olsun. Arkadaşlar, demokrasi mücadelesinde hepimizi, sandıkta bunları alt etmeye çağırıyorum. Türkiye'de şu anda yargı yoktur, siyaset müdahale etmektedir. Direneceğiz, yılmayacağız, çoğalacağız ve kazanacağız.”

'Bu adalet nöbetlerinin parolası demokrasi, işareti hukuktu'

İstanbul Barosu Başkanı Mehmet Durakoğlu, bu Adalet Nöbetlerinin parolasının demokrasi, işaretinin hukuk olduğunu belirterek şöyle konuştu:

"Bizim açımızdan iki temel nokta çok önemliydi; hukuk ve demokrasi. Bunların birisinin olmadığı zaman ötekini bir türlü var edemediğimiz, ötekini var etsek bile beriki olmadığında bir türlü gerçekleştiremediğimizi bütün yaşamımız boyunca biliyoruz. Biz İstanbul Barosu olarak, onun mensupları olarak, orada örgütlenmiş insanlar olarak sıkıyönetimlerden, olağanüstü hallerden, pek çok mahkemelerden, çok değişik mahkemelerden geçerek geldik buraya. Biz deneyimliyiz, biz biliyoruz, siz ne denli hukuk adına hareket ediyor olsanız da siz ne denli millet adına karar verdiğinizi yazıyor olsanız da onlar yurttaş vicdanında bir türlü karşılığını bulamıyorsa, onun hukuka aykırı olduğunu, hukuksuz olduğunu biz biliyoruz. Çünkü biz avukatız ve bunu hissederiz, söyleriz, söylemeye de mecburuz. Gezi Davası da böyle bir davaydı.

İstanbul Barosu olarak bu davanın hukuka aykırılığını tescil ettik: Biz İstanbul Barosu olarak, bu ülkenin hukukçuları olarak, İstanbul Barosu'nda bu işi yıllardır, bu davayı yıllardır takip eden insanlar olarak bu davanın hukuka aykırılığını tescil ettik. Etmeye devam edeceğiz, söylemeye devam edeceğiz, sonuna kadar da devam edeceğiz. Biliyoruz ki sevgili Can, sadece ve yalnız avukatlık yaptığı için şimdi içeride. Biz biliyoruz, o bizim adımıza yatıyor orada. Onun acısını yüreğimizde biz duyuyoruz, duymaya devam edeceğiz. Göreceksiniz, önümüzdeki haftanın sonundaki İstanbul Barosu Genel Kurulu’nda Can’ı orada nasıl yaşattığımızı, nasıl yaşatacağımızı da. Tayfun da öyleydi, Mücella da öyleydi, hepsi öyleydi. Öyle olduğu için ilk yapılan yargılamaların sonunda zaten beraat kararı verilmişti. Biraz vicdanı olanın bu yargılama sonucunda ne yapacağını hepimiz görüyorduk. Hukukçu olarak görüyorduk. Bırakın duygularımızı, bırakın arkadaşlarımızı, bırakın burada onların yakınlarının çektiklerini falan. Ama biz hukuku görüyorduk.

Onları onurla yaşatacağız, bu biline: Hukuk, siyaset uğruna eğilip büküldükçe geldiğimiz nokta bu oldu işte. Ama hepiniz bilmelisiniz, herkes bilmeli; onları yaşatacağız. Onlar ne kadar içeride bizim adımızda yaşıyor olurlarsa olsunlar bu ülkenin hukuk tarihine, bu ülkenin demokrasi tarihine onurla geçecekler. Onları onurlarıyla yaşatacağız, yaşatmaya devam edeceğiz; bu biline. Hukukçular olarak söylüyorum, bu biline.”