Kayıp evlat peşinde 45 yıl: Beyaz başörtülü anne öldü

Kayıp evlat peşinde 45 yıl: Beyaz başörtülü anne öldü
Önce “çocuk gelin“ sonra kayıp annesi oldu. Bonafini‘nin mücadelesinin uzun soluklu oluşunu belki de şu cümlesi iyi anlatır: “Çocuklarım kaybolduğunda kim olduğumu unuttum, kendimi hiç düşünmedim."

Kayıp evladının peşinde koşmak için belki de bu kadar uzun yaşaması gerekiyordu. Ona bu kadar uzun bir ömür bahşeden hayat, pek de cömert davranmış sayılmaz ama. Bu uzun ömrün tam 45 yılını kayıp oğullarını, gelinlerini bulmak için harcamış bir anneydi o. Arjantinli insan hakları savunucusu, kayıp annelerinin dünyaca ünlü mekanı Plaza de Mayo’nun lideri, acılı annelerin sembolü Hebe de Bonafini 93 yaşında öldü. Ülkesi Arjantin’de ölümü üzerine üç günlük yas ilan edildi.

Cesaretten başka silahı yoktu

Kaybedilen 30 bin evladın akıbetini sormak için 1976-1983 yılları arasında işbaşında olan faşist askeri diktatörlük döneminde kurulan Plaza de Mayo Anneleri (Madres de Plaza de Mayo) Derneği‘ne liderlik etmek ancak bir annenin göze alabileceği bir cesaretti. Kayıp olan evlatlar arasında Bonafini‘nin iki oğlu ile gelini de vardı. Yaşam bu muhteşem anneye cesur olmaktan başka hiçbir şey vermedi.

Yıllardır sürdürdüğü evlat arama mücadelesinin giderek radikalleştirdiği Bonafini ülkesinin yöneticilerine de sert eleştiriler getirmesiyle biliniyordu. Belki de tek sevdiği lider olan Arjantin Devlet Başkanı Yardımcısı Christina Fernandez de Kirchner’in Bonafini’den “Arjantin’in gururu" diye söz etmesi çok yerindedir. Devlet Başkanı Alberto Fernández’in "Plaza de Mayo Anneleri'nin kurucusu, askeri diktatörlüğün karanlık gecesine ışık getirdi" sözlerine de herhalde itiraz eden çıkmaz. Elbette tartışmalı tutumları da olmuştu Bonafini’nin. Lideri olduğu dernek yararına girdiği kimi işler nedeniyle “dolandırıcılıktan" yargılandığı da olmuştur. Hiçbir suçlamanın kanıtlanamadığı bir davaydı bu.

Hebe María Pastor adıyla 4 Aralık 1928'de dünyaya gelen Bonafini ailesinin uzakta olan okulunun yol parasını ödeyememesinden ötürü ilkokul eğitimini tamamlayamamıştı. O da “çocuk gelin"lerden biriydi. Henüz 14 yaşındayken Humberto Alfredo Bonafini ile evlenmiş, bu evlilikten Jorge Omar, Raúl Alfredo ile María Alejandra adlı çocukları dünyaya gelmişti. İlk iki çocuğu diktatörlüğün kurbanı oldu. Faşist cunta iktidara geldiğinde Bonafini bir ev hanımıydı. Askeri cunta önce oğlu Jorge’u aldı elinden. Jorge’un eşi María Elena Bugnone Cepeda da 25 Mayıs 1978'de cunta tarafından kaybedildi. İkisini de o günden sonra gören olmadı. Bonafini'nin ikinci oğlu Raúl de Berazategui'de bir sendika toplantısına katılırken kaçırıldı. Onu da daha sonra kaybedilen eşini de o günden sonra kimse görmedi.

Oğlunu ararken, benzer durumda olan başka bir kadınla, Azucena Villaflor ile tanışınca Plaza de Mayo'da 30 Nisan 1977 Cumartesi günü günümüze kadar süren beyaz başörtülü anneler eylemi başlamış oldu. Bonafini’nin verdiği kararlı mücadele sonuç verdi; Hem Jorge hem de Raúl'ün kaybolmaları insanlığa karşı işlenen suçların soruşturulduğu davalara dahil edildi, failler hapis cezalarına çarptırıldı. Bonafini‘nin mücadelesinin uzun soluklu oluşunu belki de şu cümlesi iyi anlatır: “Çocuklarım kaybolduğunda kim olduğumu unuttum, kendimi hiç düşünmedim“.

Henüz 49 yaşındayken iki çocuğunu kaybetmiş bir anne olarak doğal lideri olduğu anneler mücadelesi uluslararası alanda tanınır oldu. Bunun getirdiği büyük de bir destek vardı haliyle. Bonafini, Britanyalı Sting ile İrlandalı U2’nin konserlerinde çıkarıldığı sahnede mücadelesini anlattı. Paris'te Yves Montand, Simone Signoret, Catherine Deneuve’nun yanı sıra sonradan Fransa Devlet Başkanı olacak François Mitterrand’ın da katılımıyla Arjantin’in Paris Büyükelçiliği önünde protesto gösterisi gerçekleştirdi.

Lafını hiç esirgemedi

Emperyalizmden o kadar nefret ediyordu ki, 11 Eylül 2002'de ABD'deki Dünya Ticaret Merkezi‘ne yapılan saldırılar için "bu konuda ikiyüzlü davranmayacağım. Bu saldırı beni hiç incitmedi" dedi. 2005 yılında Papa II. John Paul’ün "pek çok günah işlediğini, bu nedenle cehenneme gideceğini" söyledi. 2011'de Arjantin siyasetinin durumuna değinerek Kongre'nin "sıçan ile engerek yuvasından başka bir şey olmadığını" haykırdı. Bu tutumu hiç değişmedi. 2015 yılında, Fransız hiciv dergisi Charlie Hebdo'nun ofislerine yapılan saldırıyı kınadı ama öte yandan da "sömürgeci Fransa'nın binlerce küçük ülkeyi harabeye çevirdiğini, bu nedenle kriminal terörizm hakkında konuşmak için ahlaki bir yetkiye sahip olmadığını" dile getirdi.

Tam 45 yıl hem kendi çocuklarının hem de kaybedilen diğer evlatların haklarının savunucusu olan bu büyük mücadeleci, geride acılara direnme, zorluklar karşısında yılmama, hiçbir güce boyun eğmeme gibi büyük bir miras bıraktı.

Sadece Arjantin’in değil, tüm insanlığın gururuydu.

Kaynak:halktv.com.tr Dış Haberler Servisi