Irak yol ayrımında
Sorun ABD’nin dayattığı sistemde
Az değil, tam on aydır siyasi anlamda bir kargaşa içinde olan Irak’ta nihayet öfke patlamaya dönüştü. Ülkenin en önemli dini/siyasi gruplarından Sadr Hareketi’nin lideri Mukteda el Sadr’ın siyaseti tamamen bırakacağını açıklaması taraftarlarının parlamentonun feshedilmesi talebiyle sokaklara – bir kez daha – dökülmesine yol açtı. Bilanço ağır, şu ana kadar 20 kişinin yaşamını yitirdiği, 300’den fazla yaralının olduğu bildiriliyor.
Ülke aslında ABD işgali sonrası oluşturulan bir anayasa ile siyasi sistem nedeniyle sürekli kaos içinde kalmaya mahkum gibi. Anayasası da siyasi sitemi de mevcut ayrılıkları körükleyen bir içeriğe sahip. Sorun bu nedenle çok ama çok daha derinlerde.
Sadr’ın amacı ne?
Sadr, protesto eylemlerinin amacının yolsuzluklar ile dışa bağımlılığı ortadan kaldırmaya yönelik olduğunu açıkladı bir kaç kez. Eylemleri “Reformcu Bahar Devrimi” olarak adlandıran Sadr'ın üç temel isteği var; parlamentonun feshedilmesi, erken seçim yapılması, bir ulusal çoğunluk hükümeti kurulması. Bu temel ilkeler etrafında Irak halkının tüm bileşenlerini kendisine katılmaya çağırıyor başından beri.
Bu çağrı karşılıksız kalmış sayılmaz. Çünkü Iraklıların çoğu, gerçekten bıktıkları, kurulduğu 2003 yılından bu yana daha fazla kriz, kaos, yolsuzluk üreten siyasi sistemde köklü bir değişiklik yapacağına inanıyorlar Sadr’ın. Yaygın işsizlik, eğitim, sağlık gibi kamu hizmetlerindeki yetersizlik Sadr’ın çağrısına katılımı hızlandırıyor her geçen gün. Mevcut siyasi sistemin “klinik olarak ölü” doğduğunu, köklü bir değişikliğin zamanının geldiğini düşünüyor büyük çoğunluk.
Öncelikle Sadr liderliğindeki Sadr Hareketi’nin Irak siyasetinde son derece belirgin rol oynaması ülkenin en yoksul kesimlerinden gelen, tarihsel olarak siyasi sistemden dışlanmış kesimleri milliyetçilik ile reform kavramlarıyla kendisine bağlamasından kaynaklanıyor. Bir dini hareket olmasına rağmen Şii Sadr Hareketi’nin milliyetçilik vurgusu yapması çok rastlanır bir durum değil. Milliyetçiliği Irak’ın bütünlüğü için şart gören Sadr Hareketi, diğer Şii gruplarla bile ters düşmekten çekinmiyor. Ülkeye sadece ABD müdahalesine değil aynı zamanda İran’ın karışmasına da karşı çıkıyor. Ancak bunu yaparken Şiiler arası çekişmeleri büyük çatışmalara döndürmekten ısrarla kaçınıyor, bu konuda dikkatli davranıyor.
Hatta “siyasetten çekildiğini açıklaması” -daha önce de böyle bir karar almıştı – ülkenin gittikçe kötüleşen koşullarında halkın tercihine, iradesine başvurduğu anlamına geliyor. Bunu rakiplerine karşı bir halk baskısına döndürme amacıyla yapıyor. Haksız da sayılmaz, çünkü rakipleri, ülkedeki dengeleri yanıstmayan bir “çoğunluk hükümeti” kurarak Sadr’ın projesini akamete uğratmışlardı. Bu nedenle Sadr Haziran ayı ortasında meclisteki Sadr bloğunun 73 milletvekiline istifalarını sunmaları için talimat vermişti. Sonrasında sadece Şiilerin değil, Irak’ın bütünlüğünü sağlayacağına inananların da olduğu her kesimden bireyin katılımıyla Temmuz’da Bağdat’da iki kez parlamento binasına el koydu 72 saat boyunca Sadr taraftarları.
Sadr’ın son savaşı
Irak’ın bütünlüğü için çabalayan, mezhep kavgalarının yaşanmaması için dikkatli davranan, reform ile milliyetçiliği öne sürerek “ulusal birlik” sağlamaya çalışan Mukteda el Sadr’ın “son savaşı” bu aslında. Yenilirse, rakiplerinin kanlı intikam eylemlerinin hedefi olması kesin. Sadr da bunu bildiği için mutlaka zafere ulaşmak zorunda.
Tabii ki Sadr Hareketi kolay alt edilecek bir güç değil. Her şeyden önce Irak’taki tüm silahlı yapılardan daha güçlü olduğu belirtilen Saraya al-Salam birimi Sadr Hareketi’ne bağlı. Ayırca Şiiler dışındaki kesimleri de kendisine çektiği için en geniş halk tabanına sahip. Sadr hiç bir Irak liderinin sahip olmadığı sembolizme, sosyal/dini bir konuma sahip. Irak dışına da taşan bir etkisi var.
Irak’taki yürütme mekanizmaları Ekim 2021’deki seçimlerden bu yana işlevsiz. Ülke geçici sayılabilecek birimlerce yönetiliyor. Sadece yargı çalışır durumda. Sadr sahip olduğu halk desteğiyle, silahlı gücüyle tüm siyasi süreci tersine çevirebilir, acil bir geçici hükümet kurabilir, kendi görüşleri doğrultusunda. Irak’ta değişim için şartlar son derece uygun aslında. Ancak Sadr, sadece kendisi gibi düşünenlerle yola çıkmak, hükümet oluşturmak niyetinde değil. Bunu defalarca açıkladı. Sık sık Irak halkına protestolara katılma, devriminin bir parçası olma çağrıları yapıyor.
Sadr, ülkenin içişlerine karışmasını istediği İran’la elbette düşman değil. İyi ilişkilere sahip İran’la. Hatta Temmuz 2003'te Sadr hareketinin Mehdi Ordusu'nun kurulması için İran askeri destek vermişti. İran, büyük bir Şii içi çatışmaya yol açmadıkça, Sadr ayaklanmasının devam etmesine veya hedeflerine ulaşma çabasına karşı çıkmayacak elbette. İran, ülkedeki çıkarlarını korumak için Sadr'a güvenmek, Sadr’ın İran-Irak ilişkilerinin geleceğine ilişkin vizyonunu kabul etmek zorunda kalabilir. Sadr da zaten İran'ı kışkırtarak kendisini hedef almaya zorlamaktan kaçınarak Şii içi büyük bir çatışmadan mümkün olduğunca uzaklaşmaya çalışıyor.
Irak’ı bekleyen ne?
Irak yargısı Sadr'ın parlamentoyu feshetme talebini reddederse, bu, Sadr'ın muhaliflerine halk baskısını arttıracak. Ancak Sadr'ın talepleri doğrultusunda meclisi feshetme kararı çıkarsa bu yargıyı Sadr ayaklanmasının bir parçası haline getirecek. Değişim karşıtlarının hedefi olan bir yargı durumuna düşecek elbette.
Ancak asıl sorun Irak’a ABD ile müttefiklerince dayatılan anayasa ile siyasi sistemden kaynaklanıyor. Bu siyasi sistem mezhep kavgalarını, etnik parçalamayı iddia edildiğini tersine arttıracak bir içeriğe sahip. Bu anayasada, bu siyasi sistemden kurtulamaması halinde, Kürt bölgeleri merkezden kopan Irak, Şii ile Sünniler arasında ikiye bölünebilir.
Bu nedenle Sadr gerçekten son şans.
Umarım bu şansı iyi kulanır Irak halkı.