Avrupa'da 'Kadıncık Ana' Konferansı
9-10 Mart tarihinde Almanya’nın Mannheim kentinde bilimin ışığında Anadolu’daki kadın hareketi ve örgütlülüğü masaya yatırılıyor.
Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu, Baden-Württemberg eyalet temsilciliği, Mannheim Cemevi’nin kadın üyeleri tarafından organize edilecek olan Kadıncık Ana Konferansı Avrupa’da büyük yankı yarattı.
Hacı Bektaş Veli Dergahı Postnişini Veliyettin Hürrem Ulusoy’un okuyacağı gülbank ile başlayacak olan konferansa Avrupa’dan ve Türkiye’den çok sayıda kadın davetlinin katılacağı belirtiliyor.
Proje sorumlularından Zeliha Altuntaş, uzun zamandır heyecanla hazırlıkları yapılan Kadıncık Ana Konferansı’nın aynı zamanda büyük bir projenin parçası olduğunu belirtti.
Altuntaş, “Alevi öğretisinin özü olan eşitliği yaşayabilmenin yollarını birlikte aramak ve “can” kavramının altına saklanan eşitsizlikleri kaldırmak için bir araya geliyoruz. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve kamusal alanda yansımalarını ve Aleviliğin ışığında, dünden bugüne Alevi kadınını konuşacağımız etkinliğimize başta kadınlarımız olmak üzere, tüm canlarımızı davet ediyoruz” diyerek duyarlı olan herkesi konferansa davet ederek şöyle konuştu:
“Kadıncık Ana” metaforu dokundukça derinleşen güçlü bir metafordur. Alevilik öğretisinin kök salmasında inisiyatif alıp süreci tamamen değiştiren bu örgütlenme ve büyük değer, geçmişten bugüne hak ettiği gibi ne yazık ki araştırılamamış ve anlatılamamıştır. Alevi ve Bektaşi kültürü içerisinde kadının yerinin, Alevi kadının kim olduğunun yanıtıdır “Kadıncık Ana”.
Selçuklu ve Osmanlı’da “Kadıncık Ana” Alevi ve Bektaşi inancının, öğretisinin, felsefesinin oluşmasında, gelişmesinde ve de yayılmasında etkin olmuş bir tarihi kişiliktir. Bugün dahi Alevi ve Bektaşi inancı için güçlü bir figürdür. Aynı zamanda Anadolu’da yaşayan kadim halklar ve kültürler için de etkili bir değer, kültürel bir mirastır. Selçuklu sultanlarının hakimiyeti altında, Moğol saldırılarının, Haçlı seferlerinin, kaos ve iç çatışmaların yoğun olduğu, bu huzursuzluklara eşlik eden mezhepsel ve ırkçı akımların da olduğu bir coğrafyada varlığı kadınlara güç vermiştir.
Anadolu’ya yani umuda göçlerin devam ettiği bir 13. yüzyılda Bacıyân-ı Rûm kadınları Anadolu Selçuklu devletinin baskıcı, yaşam alanı tanımayan kimi uygulamalarına karşı direnerekvarlığını iktidarlara hissettirmiştir. Ayrıca Moğol istilasına karşı, bulundukları şehri savunarak, Ahi Teşkilatı ile birlikte güçlü bir direniş gösterirler. Dokumacılıktan silah kullanmaya, okuma yazmadan, ata binme gibi günün ihtiyaçlarına uygun farklı eğitimlerin verildiği “Bacıyân-ı Rûm-Anadolu Bacıları” teşkilatının kurulması, örgütlenmesi ve tüm bunların kadınlar tarafından ve bir kadının öncülüğünde yapılması bugün için bile çok değerli, ileri bir adımdır. Ve bunun etkileri dönemiyle sınırlı kalmayıp bugünü ve yarını da etkileyecek güçtedir.”