Kırk yıldır bitmeyen 12 Eylül

Kırk yıldır bitmeyen 12 Eylül
12 Eylül askeri darbesi üzerinden 40 yıl geçti. O gece şekillenmeye başlayan Türkiye'nin toplumsal, siyasal ve ekonomik dönüşümü hâlâ sürüyor.

Türkiye tarihinin en karanlık dönemi olarak hatırlanan 12 Eylül askeri darbesinin üzerinden 40 yıl geçti.  Türkiye’nin siyasi, ekonomik ve sosyal yapısını baştan aşağıya değiştiren darbenin etkileri ise halen sürüyor. 

12 Eylül darbesinin ardından 650 bin insan gözaltına alındı, 50 insan idam edildi, 171 insan işkencede yaşamını yitirdi, 1 milyon 683 bin insan fişlendi. Darbe sonrası 210 bin dava açıldı. Bu davalarda 230 bin kişi yargılandı, 30 bin kişi siyasal sığınmacı olarak yurt dışına kaçtı. Darbenin en ağır etkilerinin hissedildiği alanlardan biri basın oldu. Bu dönemde gazeteciler toplam 3 bin 315 yıl 6 ay hapis cezası aldı. 300 gazeteci saldırıya uğradı, 3 gazeteci silahlı saldırıda katledildi. Yalnızca 12 Eylül 1980 ile 6 Kasım 1983 tarihleri arasında, cezaevlerinde veya gözaltında 183 kişi öldü. Açlık grevlerinde ise 5 kişi yaşamını yitirdi.

Darbenin en çok vurduğu bir başka alan, akademi oldu. Bu dönemde kurulan Yükseköğretim Kurumu (YÖK), bugün hâlâ varlığını sürdürüyor. YÖK, kurulduğu dönemde akademi üzerinde bir baskı unsuru olarak işlev gördü. 12 Eylül döneminde 120 akademisyen görevinden ihraç edildi. Öte yandan 15 Temmuz sonrası ilân edilen OHAL'de ihraç edilen akademisyen sayısı, 2018'e dek 5 bin 705 kişi oldu. YÖK'ün varlığı bugün halen tartışılıyor. Her yıl YÖK önünde eylemler yapılıyor ve cuntanın bir kurumu olduğu vurgulanıyor. 

Siyaset kurumu da darbeden derin bir şekilde etkilendi. Yüzde 10 seçim barajı bu dönemde yürürlüğe girdi. Bu yüksek barajla birlikte birçok siyasi iradenin parlamentoda temsilinin önüne geçildi. Yüzde 10 barajına dönük tartışmalar 12 Eylül'ün 40'ıncı yılında güncelliğini koruyor.

CHP, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından 20 Temmuz 2016'da ilan edilen OHAL'in ikinci yılı nedeniyle 2018’de “OHAL Raporu” yayınladı. Raporda, OHAL sonrası rakamlar, 12 Eylül askeri darbe dönemiyle karşılaştırıldı. OHAL döneminde yapılan uygulamalar 12 Eylül’ü geride bıraktı. 

2018 raporu şöyle: 

11111.png

2222222222222.png

12 Eylül’ün ekonomik etkisi

Tüm dünyada, sosyal devlet anlayışı güç kaybediyor; kapitalizm neoliberal döneme hazırlanıyordu. 1980 yılının başlarında; tarihe 24 Ocak kararları olarak geçecek ekonomik hamle Adalet Partisi’nin azınlık hükûmeti Başbakan’ı Süleyman Demirel ve DPT Müsteşar Vekili olarak atadığı Turgut Özal tarafından açıklandı. Sol hareketin güçlü olduğu darbe öncesi dönemde; IMF ve Dünya Bankası gibi sermaye örgütlenmelerinin “Türkiye’den talepleri” olarak değerlendirilen kararlar hayata geçirilemedi. Ne var ki; 12 Eylül darbesiyle birlikte başlayan sıkıyönetim ve sol hareketin darbe altında ezilmesiyle birlikte bu kararlar hızla uygulamaya konuldu. Türkiye, piyasaya açılıyordu…

24 Ocak kararlarının 12 Eylül sonrası uygulanması yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda toplumsal ve kültürel dönüşümleri de beraberinde getirdi. Yerli mallar dış piyasada ucuzlatıldı. İhracata yönelik teşvikler arttı. Türkiye bu dönemde “hayali ihracat” ile tanıştı. Bunların sonucu olarak 1981 yılında 16,5 milyar dolar olan dış borç, 1990 yılına gelindiğinde 49 milyar dolara ulaştı.

Artan ekonomik bağımlılıkla birlikte iç talep kısıldı, ithal mallar pahalılaştı, ücretler azaldı, 4 yıl boyunca grev, toplu iş sözleşmeleri ve sendikal faaliyetler yasaklandı, DİSK kapatıldı.

80 öncesi yükselen işçi sınıfının hareketi, darbe sonrası uygulanan sıkıyönetim politikaları ve sermayenin 24 Ocak Kararları ile güçlendirilmesi sonrası kazanılmış haklarını kaybetti.

12 Eylül’ün toplumsal etkisi

Sıkıyönetim kendini hayatın her alanında gösterdi. Oluşan korku ve baskı iklimi, insanlar arasında güvensizliğe yol açtı. İletişim Yayınları’ndan çıkan editörlüğünü Tanıl Bora’nın yaptığı “40 yıl 12 Eylül” isimli kitapta Göze Orhon darbe sonrası ortaya çıkan güvensizlik ortamını şu satırlarla anlattı:

Bir erkek kardeşim var, adı Mehmet, benden üç yaş küçük. Ben en fazla sekiz, o da beş yaşlarında olacak. Hava karardıktan sonra dışarıda köpeklerden başka kimsenin kalmadığı bir taşra ilinde, beş yaşında bir çocuğun akşam eve gelmediğini düşünün; epey sarsıcı.

Evin içindeki koşturmacadan ziyadesini hatırlamıyorum. Korkunç bir telaş, biraz kızgınlık belki. Öyle polisin falan işe karışmasına gerek kalmadan kapı çaldı. Gelen Mehmet, belki henüz bir metreye ermiş boyuyla, tek başına. Babamın daha da kendinden geçtiğini hatırlıyorum. Çocuk salimen eve gelmiş gelmesine, ama nasıl? Bu sorunun peşine düşüyor; "Oğlum eve nasıl geldin?" "Oğlum nereye gittin?", "Oğlum evin yolunu nasıl buldun?"

Mehmet'in anlattıklarından anladığımız, çocuk adımıyla evin epey uzağına gitmiş olduğu. Yetişkin adımıyla bile yürünmeyecek kadar uzağa. Arkadaşını bırakmaya. Arkadaşının evine girip Mehmet'i oracıkta bıraktığını bir de. Mehmet'in o taşra ilinin en işlek caddelerinden birinde beş yaşında haliyle kalakaldığını. Birinden yardım istediğini, yardım istediği insanın, isteğini ikiletmeden, Mehmet'i tarif ettiği adrese getirdiğini.

Mehmet'in adresi nereden bildiği, bizimkinin bu adresi tarif etmeye, berikinin anlamaya ortak dili nereden bulduğu muamma.

Babam sonunda meşum soruyu soruyor: "Nasıl güvendin de beni eve götür dedin oğlum?" 1980'li yıllarda sağcısı, solcusu, futbolcusu, hiçbir ebeveynin itibar etmekten kaçınmayacağı bir cevap verdi Mehmet, bilmeden: "Bir abiye sordum, beni eve götür dedim. Abinin elinde kitaplar vardı. Abi dayıma benziyordu." Yıl 1986.

 

O gece neler yaşandı?

Darbe hazırlıkları 1980 yılının haziranında başladı. Hazırlığın merkezi Genelkurmay Karargâhı’ydı. Darbe planına “Bayrak Harekâtı” ismi verilmişti. İlk girişim planı 11 Temmuz 1980 tarihinde saat 04.00 olarak belirlendi. Tüm ordu komutanlarına emir gönderilecek ve Türkiye Cumhuriyeti tarihinin üçüncü emir-komuta zincirindeki darbesi hayata geçirilecekti. Ancak 2 Temmuz 1980’de Demirel hükûmetinin güvenoyu alması, orduyu planlarını ertelemeye zorladı.

Ve 12 Eylül 1980 tarihi için tüm hazırlıklar tamamdı. 40 yıl boyunca Türkiye siyasetini, ekonomisini, toplumsal yaşamını kökünden değiştirecek darbe girişimi, cuma günü sabaha karşı 03.59’da TRT radyosundan İstiklâl Marşı ve ardından anonssuz bir şekilde Harbiye Marşı’nın çalınmasıyla başladı.

Marş sona erdi. Genelkurmay ve MGK Başkanı Orgeneral Kenan Evren imzalı MGK’nin bir numaralı bildirisi okunmaya başladı. Ardından 5 bildiri daha okundu. Gözaltı süreleri 90 güne çıkarıldı. Adil yargılanma hakkı tümüyle askıya alındı. Sıkıyönetim Mahkemeleri kuruldu.

Gerekçe Kenan Evren tarafından “Ordu, kendini kontrol edemeyen demokrasiyi sağlam temeller üzerine oturtmak, kaybolan devlet otoritesini yeniden tesis etmek için yönetime el koymak zorunda kalmıştır” ifadeleriyle duyuruldu.

Darbenin komuta kademesinde Kenan Evren dışında; Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Nurettin Ersin, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Tahsin Şahinkaya, Deniz Kuvvetleri Komutanı Nejat Tümer ve Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Sedat Celasun bulunuyordu.

Milli Güvenlik Konseyi'nin 1 numaralı bildirisi

Yüce Türk Milleti;

Büyük Atatürk'ün bize emanet ettiği ülkesi ve milletiyle bu bütün olan, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, son yıllarda, izlediğiniz gibi dış ve iç düşmanların tahriki ile, varlığına, rejimine ve bağımsızlığına yönelik fikri ve fiziki haince saldırılar içindedir.

Devlet, başlıca organlarıyla işlemez duruma getirilmiş, anayasal kuruluşlar tezat veya suskunluğa bürünmüş, siyasi partiler kısır çekişmeler ve uzlaşmaz tutumlarıyla devleti kurtaracak birlik ve beraberliği sağlayamamışlar ve lüzumlu tedbirleri almamışlardır. Böylece yıkıcı ve bölücü mihraklar faaliyetlerini alabildiğine arttırmışlar ve vatandaşların can ve mal güvenliği tehlikeye düşürülmüştür.

Atatürkçülük yerine irticai ve diğer sapık ideolojik fikirler üretilerek, sistemli bir şekilde ve haince, ilkokullardan üniversitelere kadar eğitim kuruluşları, idare sistemi, yargı organları, iç güvenlik teşkilatı, işçi kuruluşları, siyasi partiler ve nihayet yurdumuzun en masum köşelerindeki yurttaşlarımız dahi saldırı ve baskı altında tutularak bölünme ve iç harbin eşiğine getirilmişlerdir. Kısaca devlet güçsüz bırakılmış ve acze düşürülmüştür.

Aziz Türk Milleti:

İşte bu ortam içinde Türk Silahlı Kuvvetleri, İç Hizmet Kanunu'nun verdiği Türkiye Cumhuriyeti'ni kollama ve koruma görevini yüce Türk Milleti adına emir ve komuta zinciri içinde ve emirle yerine getirme kararını almış ve ülke yönetimine bütünüyle el koymuştur.

Girişilen harekatın amacı, ülke bütünlüğünü korumak, milli birlik ve beraberliği sağlamak, muhtemel bir iç savaşı ve kardeş kavgasını önlemek, devlet otoritesini ve varlığını yeniden tesis etmek ve demokratik düzenin işlemesine mani olan sebepleri ortadan kaldırmaktır.

Parlamento ve Hükümet feshedilmiştir. Parlamento üyelerinin dokunulmazlığı kaldırılmıştır.

Bütün yurtta sıkıyönetim ilan edilmiştir.

Yurt dışına çıkışlar yasaklanmıştır.

Vatandaşların can ve mal güvenliğini süratle sağlamak bakımından saat 05.00'den itibaren ikinci bir emre kadar sokağa çıkma yasağı konulmuştur.

Bu kollama ve koruma harekatı hakkında teferruatlı açıklama bugün saat 13.00'deki Türkiye Radyoları ve Televizyonun haber bülteninde tarafımdan yapılacaktır. Vatandaşların sükunet içinde radyo ve televizyonları başında yayınlanacak bildirileri izlemelerini ve bunlara tam uymalarını ve bağrından çıkan Türk Silahlı Kuvvetleri'ne güvenmelerini beklerim.

12 Eylül Darbesini gazeteler böyle duyurmuştu

1.jpg

2.jpg

3.jpg

4.jpg