Edirne salgın sonrasına hazırlanıyor: Hedef 10 milyon turist

Edirne salgın sonrasına hazırlanıyor: Hedef 10 milyon turist
Edirne Belediye Başkanı Recep Gürkan, kentin salgın sonrası turizm potansiyelini kullanmak için harekete geçtiklerini anlatırken yıllık 10 milyon turist hedefi koydu.

HAKAN ÇELENK

Edirne’yi eski yıllardan bu yana hep su baskınlarıyla gündeme getiririz. Hatta son dönemdeki kuraklık nedeniyle susuzluk riskiyle, sel arasında sıkışmış gibi gördük. Çözülüyor mu sel ve kuraklık sorunu?

Edirne deyince, geçmişte hep iki şeyle gündeme gelir genel anlamda. Genel anlamda söylüyorum. Bir Meriç nehri taştı, Edirne’yi sel bastı. İki kapı kapıkulede TIR kuyruğu. Hatırlayın bir gazeteci olarak, şu kadar kilometre kuyruk. Şimdiki valimiz kendi döneminde yaptığı bir projeyle internetten sıra numarası almak kaydıyla bir sistem geliştirdi. Kapıkule, Hamzabeyli ve İpsala’daki kuyruklar hemen hemen çözüldü. Yüzde 94 oranında bir oranda çözüldü. 

“Kentin tüm içme suyunun yenilendiği bir proje”

Gelelim sel baskınlarına. İki türlü sel baskını yaşıyorduk. Birincisi, doğal olarak Meriç nehrinin taşmasından dolayı, “Bulgaristan baraj kapaklarını açtı Edirne’yi sel bastı” şeklinde haberler okurduk. Aslında baraj kapağının açıldığı falan yok. Onlar dolu savak sistemiyle çalışıyorlar. Suyu hem sulamada hem içme suyunda hem de elektrik üretiminde kullanıyorlar. O yüzden sürekli dolu savak mantığıyla çalışıyorlar. Çok fazla kar oluyor ve yağış oluyor. Dolayısıyla orada su miktarı biraz artınca dolu savaktan sular bizim burada, Meriç’te taşkın oluyor. Üç yıl önce Devlet Su İşleri bir bypass kanalı yaptı. Meriç nehrinden 7,5 km uzunluğunda, nehirde uzun süredir bir taşkın yok, yaşamadık. 

İkincisi, bizim kentimizde bir tarafıyla belediyenin olduğu bölge, SİT bölgemiz var. Bunun dışında bugünkü insan nüfusunun konfor anlayışına göre yapılmış uydu bir kentimiz var. Edirne’nin yeni yerleşim bölgesi dediğimiz bölgesinde, altyapı eksik bırakılmış. Şehrin alçak noktalarındaki bazı mahalleler neredeyse Meriç nehri kotunda, bazıları da çok daha yüksekte. 41 metre ile 140 metre arasında değişen bir topografya var. Yoğun yağışlarda bu alçakta olan mahalleler altyapının yetersizliğinden dolayı çok sık su basıyordu. Büyük bir altyapı projesi hazırladık kentin alt yapısının büyük bölümü yenilendi. Kentin tüm içme suyunun yenilendiği bir proje bu.

Bir yıl önce başladık 2019’un 2020’nin başında başladık bir yılda yüzde 40’ını bitirdik. Geçen hafta çevre ve şehircilik Bakanı Murat kurum Edirne’deydi. Ona da sunduk çalışmalarımızı. Krediyi iller Bankası’ndan alıyoruz geri ödemek şartıyla alt yapının devam etmesi yönünde talimat verdi, ilgililere ona devam ediyoruz tümünü bitireceğiz. Bitirdiğimiz yüzde kırklık bölümde bile kendin su basan beş farklı noktası vardı. İlk onları yaptık şu anda aşağı yukarı 8 tane yağmur geçirdik. Hiçbirinde orada su baskını yaşamadık. Yavaş yavaş bu sorunlar da tarihin mezarlığına gidiyor.

"Arıtılan sular, doğa ve çevre için toprağa bırakılıyor"

İstanbul’da yaşayan biri olarak Edirne ve çevresinde beni özellikle ilgilendiren başka bir şey de Trakya ovası. Bir kirlilik sorunu var. Siz şu anda zaten bir çevre mücadelesine de başlamışsınız. Ergene havzasından, Çorlu’ya kadar uzanan kirlilik sorunu nasıl çözülür? Onunun önemli ölçüde merkezi otoritenin işi olduğunun farkında olarak soruyorum. 

Evet çok büyük bir sorun. Merkezi otoritenin hem sorumluluk hem de kaynak aktarımı olmadan ya da yetkisi olmadan bir mücadele mümkün değil. Bir kere bunun tespitini yapalım. Zaman zaman, siyaseten sözler söyleniyor. Ergene havzasındaki belediyeler, özellikle tırnak içinde “CHP’li belediyeler” kirletiyor diye. Belediyelerin hemen hemen hepsinin -evet hükümet de destek oldu onu da inkar etmeyelim- arıtmaları var. Atıksu arıtmaları var. Belediyelerin her iş yerinin, her evin üretmiş olduğu atıklardan başka atığı yok. Mutfak attı banyo, başka bir şey çıkıyor mu. Bunları kanalizasyon dediğimiz sistem vasıtasıyla evlerinizden topluyorum. Banyo yapıyorsun bulaşık yıkıyorsunuz o kanalizasyona gidiyor, kanalizasyon atık su tesisine götürüyor. Arıtılan sular, doğa ve çevre için yaratılmış bu sular, toprağa bırakılıyor. Artık doğa için çevre için zararlı olmayan bu sular tarımsal sulamada kullanılıyor. Hadise bu. Sonuçta deterjan, banyoda şampuan ve sabun kullanıyoruz. Bunun dışında herhangi bir ürün kullanıyor musunuz? Ben de kullanmıyorum. Yani belediyelerin ergene havzasını isteseler dahi tırnak içinde söylüyorum kirletme şansları yok. 

 

Kim yapıyor peki bunu? 

Baktığınızda pırıl pırıl doğuyor Ergene Istranca dağlarından. Ama Çorlu’da ve Çerkezköy aksında 3 bin 500’den fazla fabrika var. Bu siyasi bir konuşma değil; arıtmalar yaptırılmamış. Yapılmış ama çalışıp çalışmadığını kontrol etmemişiz. Bölgeye elbette sanayi de lazım enerji de lazım. Ama öyle denetimsiz bırakmışız ki bu tesisler bu çıkardıkları suları tekrar yeraltına bırakmışlar. 

"Ergene Nehri’ni kirlilik uzun yıllar etkiledi"

Doğa tahribatının ya da kuraklığın sonuçlarını nasıl gözlüyorsunuz?

Bugüne kadar 50 metreden 100 metreden çıkan nitelikli su için, Çorlu-Çerkezköy hattında bugün 300-400 metre inmelisiniz. Bu yıl Edirne’de son 91 yılın en kurak mevsimi yaşandı. Su seviyeleri yüzde üçlere kadar düştü. Tabi biz hemen yeni artezyen kuyuları vurmaya başladık. Daha önce 10 metreden 20 metreden su çıkan kimi yerlerde 110 metrede çıktı. Özellikle tarımsal amaçlı sulama o kadar rahattı ki 5-6 metrede bulunurdu. Bu şunu gösteriyor; bir yandan dostu cennet olan Trakya’nın yeraltında bile sular çekiliyor. Dünyadan dışarı mı gidiyor, gitmiyor ama aşağılara iniyor. Çıkarma maliyet yükseliyor. Maalesef Ergene Nehri’ni de kirlilik uzun yıllardır etkiledi. Siyasiler çok sözler verdiler; “Burada balık tutacağız, iki senede yüzeceğiz” dediler. Hali hazırda ne balık tutulabiliyor ne de yüzülebiliyor. Şimdi bir derin deşarj projesi var. Bu devam ediyor. Birinci etabının bittiğini duydum. Umarım Marmara’yı da kirletmeden Ergene’yi temizleyebiliriz.  

"Tarımsal verimliliği yüksek topraklarımıza kirli sanayiler kurmamamız gerekiyor"

Bu konuda galiba bir sivil toplum insiyatifi de var

Evet var. Trakya’nın şöyle bir avantajı var. Mesela üç yıl önce Silivri-Çerkezköy bölgesine termik santral yapılma olayı vardı. Tüm Trakya toplandık, orada karşı çıktık. Çok bereketli topraklara, özellikli topraklara sahibiz. Ama bu ülkeye elektrik de lazım enerji de lazım sanayi de lazım. Onu yadsımıyoruz ama yer konusunda ciddi şekilde düşünmek gerekiyor. Çünkü toprak tekrar üretemediğiniz bir şey. Toprağı kirlettiğinizde onun tekrar kendini toparlaması yüzyılları, binyılları buluyor. O zaman ne yapmak lazım. Tarımsal verimliliği yüksek topraklarımıza özellikle kirli sanayiler kurmamamız gerekiyor. Gıdamızı üretebileceğimiz tek yer toprak.

"2019'da 5.5 milyon turiste ulaştık"

İstanbul’da yaşayanlar için tarihi kent Edirne’ye gelmek bir keyif. Tren projesi yakında bitiyor. Salgın bittikten sonra turistik amaçlı gelirsek nasıl bir Edirne göreceğiz?

Bin 400'e yakın tescili eserle... Bu dünyada metre kare başına düşen tescilli eski eser sayısı bakımından, Floransa’dan sonra dünyada ikinciyiz. Bana şakayla karışık olsa da soruyorlar: "Başkanım ölçtünüz mü?" diye. Ben de Nasrettin hocanın yıldız hikayesini anlatıyorum. Hocaya sormuşlar; “Hocam gökte kaç yıldız var?”, “1 milyon” demiş… “Var mı o kadar?”… “İnanmayan saysın” demiş. İnanmayan ölçsün. 

Bizim turizm 2014’te göreve başladığımızda 2 milyon yakın turistimiz vardı. Çok büyük çoğunluğunu yerli turistler, yani çevre belediyelerin günübirlik getirdiği turlardan ağırlığı oluşan turizm potansiyelimiz vardı.

2014 seçimlerinde ben şöyle bir beyanda bulundum: “Orta vadede 5.5 milyona çıkaracağız turist sayısını. Bazıları inanmadılar tabi. Ama ondan sonra kentteki tüm bileşenlerle, ulusal gazetelerle, ulusal basınla, turizmcilerle özellikle çok ciddi çalışmalar yaptık. Turizm mastır planı yaptım. 2019 yılında Turizm Bakanlığı’nın rakamlarıyla 5.5 milyon turiste ulaştık.

Türkiye’de ve dünyadaki yeriniz nedir turizmde?

Şu anda İstanbul’da Antalya’dan sonra en çok turist alan üçüncü şehir Edirne. Muğla’yı geride bıraktık. En çok turist çeken 100 şehir listesinde 68'inci sıradayız. Tüm dünyada pandemi birçok alışkanlıkları değiştirecek. Geçtiğimiz hafta bu işin uzmanları ile bir toplantı yaptık. Bildiğimiz deniz kum güneş turizmine, bir otele kapanıp yapılan turizme dünya mesafeli olacak. Çünkü pandeminin yarattığı travma kolay kolay atlatılamayacak. Ne gelişecek dünyada ve Türkiye’de? Daha çok tarih, kültür, doğa turizmi gelişecek. Edirne’de bunların hepsi var. Bir tarafı Istranca Dağları, bir tarafı Saros Körfezi. Birçokları bilmez bunu. Edirne deyince hep kent akla gelir ama Enez ve Keşan ilçelerimizin mücavir alanları Saros Körfezi'ni boydan boya çevreler. Saros Körfezi dünyada kendini temizleyen çok az körfezden biri. Etrafında hiçbir sanayi tesisi yok ve pırıl pırıl bir denizi vardır. Kleopatra Koyu'ndan bile daha güzel kumu vardır. Tek dezavantajı sezonu kısa. 

"Fatih Sultan Mehmet’in şehridir Edirne"

Tarihi ile bütünleşmiş bir şehirdesiniz. Gelmeyi düşünen ziyaretçilere nasıl anlatırsınız tarihinizi? Gelince nasıl bir hava teneffüs edecekler?

Edirne, Osmanlı İmparatorluğu’nun beylikten devlete geçtiği bir başkenttir. Beyin Sultan olduğu, sonrasında padişah olduğu bir şehirdir Edirne. O yüzden emperyal bir başkenttir, bir imparatorluk şehridir. Dünyada çok sayıda başkent var ama bazı başkentler farklıdır. Mesela İstanbul Ortaköy’de bir fotoğraf çekildiğinde hiçbir şey yazmıyorsun, onun neresi olduğunu herkes biliyor. Londra’da parlamentonun önünde, Big Ben’in önü de öyle.  Edirne’de de Selimiye yazmaz. Bunlar klasmanı kategorisi ayrı şehirlerdir.

Ahmet Hamdi Tanpınar’ın bir sözü var. Diyor ki; bir başkent ne kadar susturulursa susturulsun, daima başkenttir. O yüzden Edirne’de doğup büyüyen ve kendisine tahta ilk çıktığında “Size nasıl hitap edelim sultanım” diyenlere “Bana Edirneli Mehmet deyin” diyen Fatih Sultan Mehmet’in şehridir Edirne. Edirneli Fatih Sultan Mehmet, İstanbul’un fethi ile beraber başkenti de taşımıştır İstanbul’a. Ama o dönemin sonrasına baktığımızda padişahlar nezdinde de Osmanlı hanedanı nezdinde de ağırlığının hiç bitmediğini görüyoruz. Birçoğu mutlaka gelmiştir.

Osmanlı imparatorluğu ilk kuruluş itibarıyla bir Balkan İmparatorluğu Avrupa’ya akınlar ve seferlerin hazırlık merkezidir. Hep buradan yola çıkmıştır. Ordu son savaş hazırlığını burada yapmıştır. Bugün Kırkpınar alanı olarak kullandığımız alanın hemen yanında, Namazgah Ovası’nda son namazını kılıp sefere çıkmıştır. Önümüzdeki dönem insanların artık pandeminin yarattığı travmadan bir an önce kurtulup hareketlerin çok artacağını düşünüyorum gezinin çok artacağını düşünüyorum.

"Bu tarihi mirasın sahibi değil emanetçisi gibi davranmamız gerekiyor"

Yurtdışı potansiyelinizi nasıl görüyorsunuz?

İki ülkeye sınır olan tek şehir Edirne. Hem Bulgaristana hem Yunanistan’a bizim Edirne’den, oturduğumuz odadan Yunanistan’a ulaşmamız 3 km Bulgaristan’a ulaşmamız 17 kilometre. Buradan çıksak 15 dakika sonra Yunanistan’dayız, 30 dakika sonra da Bulgaristan’dayız. Gümrükler dahil buna. Burada hem Yunanistan hem Bulgaristan Konsolosluğu olduğu için Edirnelilerin vize sorunu çok yoktur. Oturursunuz arkadaşlarınızla. Mesai biter “Ne yapalım falan, hadi bir yemek yiyelim, nerede? Orada burada” derken biri der ki “Hadi Yunanistan’da yiyelim"... Hemen 15 dakikada yersiniz akşam eve geri dönersiniz ya da Bulgaristan’a gidersiniz. Onlar için de geçerli bu. Ayrıca Edirne dünya kültür mirası listesine girmiş kentler arasında önemli yere sahip. 2010’da Kırkpınar yağlı güreşleri girmiştir; 2011’de Selimiye, şu anda 2. Beyazıt Külliyesi Sağlık Müzesi, Uzunköprü ilçemizde dünyanın en uzun taş köprüsü aday listede. Makedonya ile beraber Kakava ve Hıdırellez Festivalimiz listede. Ebru sanatımız İstanbul’a beraber listede.

UNESCO dünya kültür mirası diyoruz; dünya kültür mirasıysa benim ne kadar hakkım ve sorumluluğun varsa Yunanlıların da o kadar hakkı ve sorumluluğu var. Aynı şekilde benim de Atina’da Akropol’de hakkım ve sorumluluğun var. Onun yaşatılmasından da sorumluyum. O da Selimiye’nin yaşatılmasından sorumlu. O zaman bizim ne yapmamız gerekiyor? Bu tarihi mirasın sahibi değil emanetçisi gibi davranmamız gerekiyor. Kime karşı? Gelecek kuşaklara karşı ki aldığımız bu tarihi mirası emanet olarak görüp, koruyup kollayıp gelecek kuşaklara daha iyi bir şekilde teslim etmemiz gerek.

Şimdi salgından sonra turizm hedefiniz nedir?

Turist hedefimiz 10 milyon. Daha önce 5.30 milyondu. Hayal görüyorsunuz demişlerdi. Şimdi “10 milyon ne zaman olacak?” diye soruyorlar. Bu arada ben Sezar’ın hakkı Sezar’a… Hükümete teşekkür ediyorum. Bunlarda da hiçbir beis görmüyorum hızlı tren yapılıyor şu anda. Halkalı-Kapıkule hızlı treni sonraki aşamada Londra’ya kadar bağlanacak. Bu hat epey hızlı da gidiyor. 2 yıl içerisinde biteceğini tahmin ediyorum. Öyle de söylüyorlar. İki bilemedin 2.5 yıl içerisinde bitecek. Hızlı trenin bir önemli aşaması da bizim açımızdan Halkalı’yla İstanbul Havalimanı hattını birbirine bağlayacak raylı sistem. Yapılıyor eşzamanlı olarak. Bununla beraber havaalanına ihtiyacımız kalmadı. Hızlı trenle beraber bir anlamda tertemiz olacak. Turist havaalanından metro hızlı tramvay hattıyla Halkalı’ya gelecek. Sonra 1,5 saatte burada.,

"Orient Expresse Edirne’de mutlaka bir gece mola verir"

Londra’ya giden trenin önemli bir durağı olacak gibi görünüyorsunuz...

Edirne tarihten beri böyle zaten bir köprü şehir. Nasıl köprü şehir? Asya’yla Avrupa’nın köprüsü. Yani kapı burası. Edirne ve Balkanlılar Trakyalılar yüzlerce yıl burada bekçilik yapmışlar. O noktada hızlı trenin çok iş yapacağını düşünüyoruz geçmişe baktığınızda meşhur Orient Express’in ana duraklarından biridir. Orient Expresse Edirne’de mutlaka bir gece mola verir. 

"Kırkpınar’a çıkmayan pehlivan pehlivan sayılmaz"

Kırkpınar’ı da sormak isterim. Bu yıl düzenlenebilecek mi?

Bu sene yapacağız Kırkpınar’ı umarım. Geçen sene çok mücadele ettik yapabilmek için güreş federasyonuyla beraber. Yağlı güreş düzenleyen belediyeler birliğimiz var bizim. Türkiye’de yaklaşık 120 civarında yağlı güreş yapılıyor. Bunların birçoğunu belediyeler finanse ediyor, düzenliyor. Biz beş yıl önce Balıkesir’le beraber ‘Yağlı Güreş Düzenleyen Kentler Birliği’ni kurduk. Şu anda aşağı yukarı 80 civarında belediye üye. Yağlı güreşle ilgili birçok kararda da danışma mekanizması olarak Güreş Federasyonu ile müşterek çalışıyoruz. Bütün yağlı güreşler Kırkpınar tarihine göre organize ediliyor. Yağlı güreşte biliyorsunuz Kırkpınar Başpehlivanı Türkiye Cumhuriyeti’nin baş pehlivanıdır. Bir yıl süreyle yağlı güreş yapan her pehlivanın hayali Kırkpınar Çayırı’na çıkmaktır. Kırkpınar’a çıkmayan pehlivan pehlivan sayılmaz. Bu yıl inşallah yapacağız. 28 Haziran 4 Temmuz tarihleri arasında tarihimizi koyduk. Ben geçenlerde bir çağrı yaptım. Sayın cumhurbaşkanına, sağlık bakanına. Türkiye’de yaklaşık 3 bin pehlivanımız var. Yağlı güreş yapanları bir özel statüyle aşılayalım. İkişerden 6 bin doz aşı yapar. Çok da büyük bir rakam değil ki… Onların güreşlerden önce uzun süre bir antrenman yapmaları gerekiyor. Kırkpınar’dan önce Kırkpınar’a hazırlık babında yöre güreşleri var. oralara çıkıp güreşiyorlar ki antrenman yapsınlar, form tutsunlar.