Özgür Özel'in merakla beklenen açıklamaları! Cumhurbaşkanlığı adaylığı, Kurultay, Ramazan'da derin yoksulluk...

CHP Lideri Özgür Özel, "Dahil olduğunuz bir darbe ittifakını görmüyor değiliz. O darbe ittifakı bugünkü cumhurbaşkanına değil, bir sonraki cumhurbaşkanına darbe yapmaya çalışmaktadır" dedi.

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada, Kartalkaya’daki faciadan ekonomik krize, Sinan Ateş davasından Van’a kayyum atanmasına kadar birçok konuda iktidara sert eleştiriler yöneltti.

Özel, Kartalkaya faciasında 36’sı çocuk 78 kişinin hayatını kaybettiğini hatırlatarak, “Kartalkaya'da 36'sı çocuk 78 vatandaşımızın hayatını kaybettiğinden beri, geçen hafta 3 demiştik, 4 hafta oldu. Tam 28 gün oldu. 28 gündür vicdanlar yanıyor, o kor hiç sönmüyor. Biz bu işi 10 günde bitiririz diye söz veren İçişleri Bakanı'nın ağzını bıçak açmıyor.” dedi.

CHP lideri, bilirkişi raporlarının siyasi baskıyla değiştirilmeye çalışıldığını, sorumluların korunarak sürecin sulandırıldığını belirtti.

Sinan Ateş davasında da benzer bir tablo olduğunu savunan Özel, “Ankara’nın orta yerinde kalkmamış, kanı yerde kalmış bir cenaze duruyor. Anneciği geçen hafta geldi Sinan Ateş’in, sarıldı ağladı. Ve ben dedi evladımın katillerini biliyorum, azmettiricilerini biliyorum ama maalesef sesimi kimseye duyuramıyorum. ‘Sen konuşunca televizyonlar veriyor. Rica ediyorum anlat derdimi.’ dedi. Ahmet Yiğit Yıldırım, önceki dönem MHP Milletvekili Olcay Kılavuz’un da arasında bulunduğu 22 kişi. Bunlar bir araba Ülkü Ocakları’nın, bir araba MHP’nin emrinde. Katiller Olcay Kılavuz’un evinde yakalandı. Polisler tutanak yaptı. Bahçesinde arabaya binmişler, içinde konuşuyorlar. Araçları kullananlar belli, taşıyanlar belli. Bu 22 kişiye sırf Ülkü Ocakları’yla, MHP ile ilişki kurulmasın diye hepsinin dosyasını ayırdılar, şimdi de takipsizlik verdiler.’ dedi. ‘Benim evladımın katilleri şimdi bulunmuş mu oluyor evladım? dedi.

ÜNİVERSİTE ÖĞRENCİLERİ AÇ

Ekonomik krizle ilgili konuşmasında, öğrenci yoksulluğuna dikkat çeken Özel, “Üniversite öğrencisinin aylık yaşam maliyeti 25 bin liraya çıktı. İŞKUR’un açtığı 69 bin kontenjana 250 bin öğrenci başvurdu. Gençlerimiz yoksullukla, açlıkla mücadele ediyor” ifadelerini kullandı.

RAMAZAN KOLİSİ YÜZDE 70 ZAMLANDI

Ramazan ayı öncesi hayat pahalılığına da dikkat çeken Özel, “ Aynı koli geçen sene 950 TL'ydi. Bu sene aynı markalar ve aynı satılan yerde 1.610 TL Artış yüzde 70. Buradan mübarek Ramazan yaklaşırken oruca niyetlenen ve alışveriş yapması gereken herkesin bu hesabı gözüne, vicdanına emanet ediyorum. Gidince baksınlar. Geçen sene ne harcadıklarını biliyorlar. Bu sene alabiliyorlar mı? Bu yüzde 70 mi Ramazan kolisinin enflasyonu? Yüzde 70. Peki reva mı asgari ücretliye verilen zam yüzde 30?” diye sordu.

TÜM MUHALEFET UNSURLARINA SESLENDİ

Van’a kayyum atanmasına da sert tepki gösteren CHP lideri, "Van sokaklarındaki bu demokrasi dayanışmasına Cumhuriyet Halk Partisi'nin verilen önem, duyulan güven ve geleceğe dair umut şunu gösteriyor ki adı Zafer Partisi de olsa, Demli Belediye de olsa, Cumhuriyet Halk Partisi de olsa, EMEP Partisi de olsa, yarın başka bir parti de olsa, taban tabana zıt siyasetler de olsa, bu iktidarın karşısındaki bütün muhalefete düşen şudur ki kurtuluş yok tek başına. Ya hep beraber, ya hiçbirimiz.” dedi.

"HÜDAPAR DOMUZ BAĞCIDIR"

Özel, HÜDA PAR’ın yaptığı ‘Kürt Sorunu Çalıştayı’na değinerek, “O HÜDA PAR ki domuz bağcılarının partisidir. O HÜDA PAR ki kadına karşı şiddetin simgelendiği, vücut bulduğu partidir. O HÜDA PAR ki, “Bekâr kadınları sahiplendirmek lazım.” diyebilen bir partidir. O HÜDA PAR bayrağa karşıdır, devlete karşıdır, Atatürk’e karşıdır. Demokrasiden yararlanıp demokrasiyi ortadan kaldırmaya çalışmaktadır. O HÜDA PAR’a sesim yok ama Recep Tayyip Erdoğan’a söyleyecek bir sözüm var: Kimler kimlerle beraber Tayyip Bey?” ifadelerini kullandı.

ÖZGÜR ÖZEL'DEN HALK TV'YE DESTEK

Özel, Halk TV hapsi istenen gazetecilerine destekte bulundu. Özel,: “Gazetecilere, Barış Pehlivan’ımıza, Kürşat Oğuz’umuza, 20 gündür tutuklu olan Suat Toktaş'ımıza, Seda Selek Hanım’a, Serhan Asker'e, 4 yıldan 9’ar yıla kadar hapis cezaları talep edildi Hesap ediyorlar ki Halk TV’yi susturabiliriz, özgür basını susturabiliriz" dedi.

"ERDOĞAN'IN ÇUKURU SİZİN YERİNİZDİR"

Özgür Özel, CHP yapılan gözaltılar ve soruşturmaların bir sivil darbe girişimi olduğunu söyledi. Özel, CHP'nin Cumhurbaşkanı adayını seçtirmemek için Kurultay hakkında şaibe iddialarının ortaya atıldığını belirten Özel şunları ifade etti:

  • "Ön seçim yapmayalım diye partimizin yönetimine göz dikenlere teslim olmayız. Varsa, varsa onların içeriden işbirlikçileri, Tayyip Erdoğan'ın çukuru sizin de yerinizdir. Biz biriz ve beraberiz. Bu partiyi böldürtmeyiz"

CHP Genel Başkanı Özgür Özel şöyle konuştu:

Önemli bir süreç, zorlu bir süreç. Ona dair söyleyeceklerim var ama unutturulmaması, gündemin bizi meşgul eden yanlarına kapılıp da asla seslendirmeden bırakılmaması gereken hususlar var. Boynumuza borç olan, namusumuza emanet olan işler var. Onlara değindikten sonra günün, bugünün ruhunu ve nerede olduğumuzu, nasıl duracağımızı, nereye yürüyeceğimizi tüm kamuoyuyla birlikte sizlerle birlikte paylaşacağım.

Kartalkaya. 36'sı çocuk 78 vatandaşımızın hayatını kaybettiğinden beri, geçen hafta 3 demiştik, 4 hafta oldu. Tam 28 gün oldu. 28 gündür vicdanlar yanıyor, o kor hiç sönmüyor. Biz bu işi 10 günde bitiririz diye söz veren İçişleri Bakanı'nın ağzını bıçak açmıyor.

Görevlendirilen ilk bilirkişi heyeti, resmi yazıyla görevlendirilen bilirkişi heyeti, sorumluları Bolu'daki İl Özel İdaresi ve Turizm Bakanlığı diye söyledi diye raporu alınmayan, buradan bakanı sil, Bolu Belediye Başkanı'nı yaz dendi diye mesleki namuslarına dokundurtmayan ve raporlarının arkasında duran, o raporları teslim alınmayan bilirkişi resimleriyle, cisimleriyle, görevleriyle duruyorlar. Heyeti genişletiyoruz deyip sulandırmaya çalışan, sonra direnci görünce yeni heyet görevlendirdik denilen bilirkişinin ise raporu hala ortada yok.

Gözaltı süreleri uzatıldı. Ardından tutuklamalar, serbest bırakmalar yapıldı ama bir bilirkişi raporuna göre değil, Ankara'dan giden baskıya ve oradaki talimatlandırmaya göre yapıldı. Turizm Bakanlığı'ndan kimseye dokunmadılar ve döndüler, AK Parti'ye yük olmayacak bir sistematiğin içine dönüştürdüler. İnsanın tüyleri diken diken oluyor.

Sinan Ateş davasında nasıl katledilenin kimliği ve katledenin kimliği yargıyı, tarihin en büyük yargısızlık, adaletsizlik sürecine sürüklediyse burada da sorumlu tutulanın aidiyeti, partisi ve aslında sorumluluğu olmayanlara yüklenmeye çalışılan yük bizi bu noktaya getirdi.

Dikkatle takip ediyoruz. Şunu biliyoruz. Pazar bekleniyor. Nasıl o gün 6 saat boyunca, o an için 66 rakamı sabah 9'da belliyken, 6 kayıp var, 10 kayıp var deyip 6 saat Erdoğan'ın Ankara'daki kongresi, AK Parti İl Kongresi beklendi ise, rozet takılıp, katılım töreni bitip, alkışlar sustuktan sonra hepimizin bildiği gerçek rakam ilan edildi ise şimdi de Turizm Bakanını görevden almak yerine kongre sonrası zaten geniş bir kabine değişikliğinin içinde bu işi eritip AK Parti'nin sorumluluğunu örtme maksadı açıkça görülüyor.

Hukuken sorumluluklar var, siyasi sorumlu var ama bir tane vicdani sorumlu varsa, böylesi bir dönemde bir tek kişiyi seçeceksiniz, gerisini o seçecek. Meclis olarak karışmayacaksınız. Genel soru veremeyeceksiniz, hesap soramayacaksınız.

Hesabı bir kişi verecek denilen yerde, Yenidoğan Çetesini bu hale getiren, o bebeklerin hayatına sebep olan bakanı atayan da bu kültür turizmini atayan da meselenin tek sorumlusudur. O sorumlunun bir adı vardır o da Recep Tayyip Erdoğan'dır.

Tabii Kültür Bakanına istifa edecek misin diyen arkadaşlarına, niye edeyim ya, Sağlık Bakanı etti mi demişti. Seni görevden alır mı? Nasıl alacak? Yenidoğan çetesinde Sağlık Bakanını aldı mı da beni alacak demişti.

İşte o sağlık sistemi, bir yandan AK Partili milletvekillerinin ağızlarından dökülen sözlerle nerelere geldiğini, hekime karşı şiddetin, hekim emeğinin, sağlık emekçisinin emeklerinin nasıl değersizleştirilip onların nasıl hedefe konup, nasıl onlara şiddetin yönlendirildiğinin bir itirafı geldi. Ben milletvekilinin ardından yaptığı özrü önemsiyorum.

Ama bir gerçek var. Memnuniyetsizlik varsa ben şunu yaparım. Sağlık personelinin gırtlağına yapışın. Ben devlet olarak üzerime düşeni yaptım, hizmeti vermeyen onlardır. Yıllar önceydi. Adalet ve Kalkınma Partisi'nin anketlerde en güçlü olduğu yer sağlık görünürdü.

Yüzde 70'in üzerinde memnuniyetler görülülürdü. O zamanki sağlığa karşı şiddet araştırmalarında somut tespit vardı. Bunların iktidar tarafından kendi lehlerine yoğun iletişimi, sağlık alanında ortaya çıkabilecek herhangi bir olumsuzlukta, her şey bu kadar iyiyken niye benim başıma, yakınımın başına bu geldi diye doğrudan sağlık emekçisini hedef gösteriyor derlerdi.

Şimdi o memnuniyetler yüzde 78'lerden yüzde 50'nin 40'ın altlarına gerilemişken o gün bile memnuniyetin iletişimi hedef gösteriyor derken bilim insanları, bugün bu kadar memnuniyetsizlikte biz her şeyi iyi yapıyoruz, gidin gırtlağını sıkın meselesi, bir milletvekilinin kişisel gafından, hatasından çok sistemin kendisini nereye dayandırdığı, nasıl suçu başkalarına attığı ve sağlık emekçilerinin emeğini değersiz ve aslında bedenini de değersiz gördüğünün açık bir kanıtı olması açısından son derece önemli.

Hatay'ın rezerv alan sorunu bütün farklı illerde de yaşanmaya başladı, yaşanıyor. Bu sefer de Malatya Yeşilyurt ilçesinde bir rezerv alan kriziyle karşı karşıyayız. Bilimsel olarak yapılması gereken değerlendirmelerin sübjektif kriterlerle, hele hele değerli yerleri, ya bu garibanların, yoksulların burada işi ne, onları alalım, şuralara taşıyalım, buraları farklı değerlendirelim yaklaşımı Hatay'da aldığı itiraz çeşitli şehirlerden yükseliyor. Bu konudaki takibimizi ve dikkatimizi sürdürdüğümüzü ifade etmek isterim.

Geriye düşmeyen, geliri gerilemeyen, fakirleşmeyen kimse kalmadı. Eskinin orta direği artık yoksul, eskinin yoksulları ise derin yoksulluğun pençeleri arasında can çekişiyorlar. Bu ekonomik buhranda emekliler, asgari ücretliler kadar mağdur olan kesimlerin başında öğrenciler de geliyor. Yapılan önemli ve bilimsel bir çalışma, Eylül 2024'te üniversite öğrencisinin aylık yaşam maliyetinin ₺22.920 olduğunu gösteriyor. Eylül'den bugüne resmi enflasyon rakamı 6 aylık işlendiğinde ₺25.000'ye çıkıyor bu maliyet. Üç öğün beslenme ve barınma giderlerinin bir asgari ücreti aştığı bir ülkede yaşıyoruz. Son yıl okulunu donduran üniversite öğrencilerinin sayısı pandemide donduranların üzerine çıkmış, geride bırakmış durumda. 2023'te 74.000, 2024'te de 56.000 üniversite öğrencisi okulunu dondurdu ve geriye gitti. Burada bir yoksulluk salgınıyla, yoksulluk pandemisiyle karşı karşıyayız. Konu o kadar hazindir ki, 2022 yılında evladını üniversitede okutacak kudreti kendinde gören 74.000 aile 2023'te evladına mahcup olmuş, evladı boynunu bükmüş, memlekete geri dönmüştür. Aynı rakam 2024'te de 56.000 olarak gerçekleşmiştir. Ve bu şartlar altında İŞKUR üzerinden haftanın bir ya da üç günü çalışacaklara iş bulmak için, üniversite öğrencileri için bir program açılıyor. 100 gençten, mezun olan 100 gençten 20'sinin işsiz olduğu noktada üniversite öğrencilerine İŞKUR'un ilan ettiği 69.000 kontenjana tam 6 günde 250.000 başvuru yap...

250.000 üniversite öğrencisi haftanın 3 günü çalışayım, İŞKUR'un bulacağı işte diye başvurmuş durumda. Öğrencilerin nasıl bir yoksullukla, nasıl bir geçim sıkıntısıyla, nasıl bir barınma, nasıl bir karnını doyurma sorunuyla karşı karşıya olduğunun en net göstergesi.

Ve bu öğrencilerin neredeyse tamamı KYK kredisi almak durumunda olan öğrenciler, gelir durumları o noktada olan öğrenciler. Erdoğan kendinden önceki koalisyon hükümetini ve başbakanı rahmetli Ecevit'i aşağılarken, ki ortağı Devlet Bahçeliydi, sürekli ben geldiğimde 45 TL'cik KYK bursu vardı, biz onu şimdi nerelere getirdik diyor. 45 TL'cik KYK bursu o gün 30 TL'cik olan çeyrek altından 1,5 tane alıyordu. Bugün KYK kredisi 3.000 TL. Yani KYK kredisiyle o gün 1,5 çeyrek altın alınırken bugün 3.000 TL ile yarım çeyrek altın alınamaz durumda. Yani aşağıladığı, kendinden önceki dönemi kötü gösterdiği dönemin fiilen üçte biri kadar öğrencilere KYK kredisi veriyor. Onun üstüne İŞKUR'dan iş açıyor, 69.000 öğrenciye kontenjan var, 265.000 öğrenci başvuruyor ve bu durumda aslında öğrencileri ne duruma getirdiğini kendi kendisine itiraf ediyor.

Elbette istiyor ki yaptığı yargı tacizlerini konuşalım. Konuşacağız. İstiyor ki yaptığı haksız saldırıları, hukuksuzlukları konuşalım ve bu meseleleri konuşmayalım. Yangın konuşulmasın. Yoksulluk konuşulmasın. Yenidoğan çetesi konuşulmasın. Milletvekillerinin doktorları hedef göstermesi konuşulmasın. Öğrencinin açlığı, yoksulluğu konuşulmasın. Peki Ramazan geliyor Sayın Erdoğan. Ramazan'da insanların açlığı yok, tokların açların halinden anlaması için üzerlerine farz olmuş bu ibadet geliyor ve açlar, tokların kendinin halinden anlamadığını gayet iyi biliyorlar.

250.000 üniversite öğrencisi haftanın üç günü çalışayım İŞKUR'un bulacağı işte diye başvurmuş durumda. Öğrencilerin nasıl bir yoksullukla, nasıl bir geçim sıkıntısıyla, nasıl bir barınma, nasıl bir karnını doyurma sorunuyla karşı karşıya olduğunun en net göstergesi. Ve bu öğrencilerin neredeyse tamamı KYK kredisi almak durumunda olan öğrenciler. Gelir durumları o noktada olan öğrenciler. Bakın burada, Ramazan'dan önce bu grup toplantısında hep yaptığımız, hep yapacağımız, hiç unutmadığımız bir karşılaştırmayı bu sefer Ramazan kolisi için yapalım. Öyle 20 yıl önceye gitmeyeceğiz. Birkaç yıl önceye de gitmeyeceğiz. Sadece geçen seneye gideceğiz. Bir Ramazan kolisi, 8 temel ürün. Ramazan'da karnı doyuracak, kursaktan geçecek, orucu tutturacak, sahurda ve iftarda lazım olan, yetmez ama olmazsa olmaz 8 temel ürün: ayçiçek yağı, bulgur, makarna, nohut, kıyma, un, pirinç ve çay. Aynı koli geçen sene 950 TL'ydi. Bu sene aynı markalar ve aynı satılan yerde 1.610 TL Artış yüzde 70. Buradan mübarek Ramazan yaklaşırken oruca niyetlenen ve alışveriş yapması gereken herkesin bu hesabı gözüne, vicdanına emanet ediyorum. Gidince baksınlar. Geçen sene ne harcadıklarını biliyorlar. Bu sene alabiliyorlar mı? Bu yüzde 70 mi Ramazan kolisinin enflasyonu? Yüzde 70. Peki reva mı asgari ücretliye verilen zam yüzde 30? Yani bu 950 TL,700 TL artıp buraya gelecek. Sen bunun250 TL'sini vereceksin, 450 TL'sini başka kapıya diyeceksin. Cebinden bul diyeceksin. Bu Ramazan kolisinden geçen sene alabilen asgari ücretliye bu sene kıymayı bırak, unu elleme, nohutsuz da doyarsın diyeceksin. Emekliye gelince, son verdiği zam yüzde 15. Geçen Ramazan'dan beri verilen toplam zam yüzde 40'ın biraz üstünde. 70 artış, emekliye yüzde 40. Zaten sürünenen emekliye o azıcık maaşa, o 12.500 TL'ye yüzde 15 daha koyup 14.500 TL ile geçin diyorlar. Bu Ramazan kolisini geçen sene kaça aldık? Bu sene kaça alıyoruz ya da alamıyoruz? Ve Tayyip Erdoğan, ben emeklimi hiçbir zaman enflasyona ezdirmedim, hiçbir zaman ben asgari ücreti enflasyona ezdirmedim diyenleri milletimizin vicdanına havale ediyorum milletimizin vicdanına

Biz Tayyip Erdoğan'la sürekli birbirimizi takip ediyoruz. Ben takip ediyorum. O sıcak salonlarda atamadıklarına kendini alkışlatıyor. O takip ediyor ve ben bunu eleştiriyorum. O da beni takip ediyor. Özgür Özel diyor, Sayın Özel diyor, memleket memleket gezip sarraflara girip, kuyumculara gidip altın hesabı yapıyor diyor. Altın hesabını bırak diyor. Başka bir yere çağırıyor beni. Çağırdığı tarafa gitmiyorum diye çıldırıyor. Ama onun bildiği benim Manisa, Mariç, 54 memlekete 213 ziyaret yapmışım bir yılda. Tayyip Bey deprem bölgesine bile tek ile gitmiş, saatler kalmış, sıcak bir salonda beşli çeteye ödül dağıtmış. Oysa ben onu ben onu konteynerlara çağırdım. Bir yılda hepiniz evine gireceksiniz dediği 670.000 kişinin, iki yıl önce 720.000 kişi konteynerdeyken, 670.000 kişinin sesini duymaya çağırdım. Hatay'daki 222.000 kişiden 215.000'inin hala konteynerda olduğunu görmeye çağırdım. Konutların yüzde 30'unu verdik diyor. Konteynerların yüzde 10'u daha boşalmamış. Onu bir görmeye, gerçeklikle yüzleşmeye çağırdım ama dinlemiyor. Takmış memleket memleket gezip altın hesabı yapma diyor. Yapacağım. Sonuna kadar yapacağım. Bak, son bulduğum rakam nedir? Asgari ücret ilk 1951'de belirlenmiş. 1951'den bugüne kadar, üstünden 74 sene geçmiş, asgari ücret ilk kez bu sene bir çeyrek altın alamaz duruma gelm iş. Bir çeyrek altın, bir tam altın alamaz duruma gelmiş. Bugün Cumhuriyet altını Anadolu'nun dört bir yanındaki kuyumculara sorulduğunda 23.470 TL. Asgari ücret bunun altında. 74 yıldır ilk kez asgari ücreti bir altın alamaz hale getiren Erdoğan'ı, ona oy veren ve bu altın hesabını herkesten iyi bilen Ayşe teyzemle Mehmet amcama şikayet ediyorum.

Bir de televizyonlarda çok üzüldüğüm, izlerken görüntüler var. Diyorlar ki durumunuz nasıl, geçiniyor musunuz? Geçinemiyorum. Maaş nasıl, söylüyor. Kimi 14.000 TL diyor, kimi dul yetim maaşı alıyor 7.000 TL diyor, kimi engelli bakım ücreti alıyor 5.400 TL diyor, kimi asgari ücretliyiz, dört kişiyiz, geçinemiyoruz diyor. Sonra dönüyorlar, fitre, sadaka kabul ediyor musunuz sorusu geliyor. Orada kimi alırım, ihtiyacım var diyor, kiminin çoğunun da çok gururuna dokunuyor. Bence bence gerçekten hani bunu bırakalım artık. Bu utanç yeter. Çünkü çok kötü görüntüler, böyle düğümlenen gırtlaklar, buğulanan gözler görmeye dayanamıyoruz ama bu soru niye yöneltiliyor biliyor musunuz? Bu soru Diyanet İşleri'nin geçen yıl 130 TL olan fitreyi 180 TL'ye yükseltmesi, bir öğün için belirlenen fitre bedelinin 90 TL olduğunu söylemesi ve sorulan soru üzerine asgari ücretlilerin ve emeklilerin fitre alabilecekleri, fitre kabul edebileceklerini fetva etmesi üzerine oluyor. Bu maaşa emekliyi mahkum edene de bu soruya emekliyi muhatap edene de yazıklar olsun. Yazıklar olsun

Tayyip Bey kızıyor diye, altın hesabını bırak dedi diye bu hesapta bırakıyorum altın hesabını. Emekliye ikramiye tartışmaları. 2015 yılı Cumhuriyet Halk Partisi'nin 7 Haziran'a giderken önemli bir iddiasıydı.

Her emekliye bir asgari ücret tutarında, bir maaş tutarında ikramiye. Olmaz dediler. 7 Haziran'da meclis çoğunluğunu kaybettiler. Ardından 1 Kasım'a giderken biz de vereceğiz dediler. 1 Kasım'da yeniden iktidar oldular. 3 sene bu sözlerini unuttular.

Tam 2018 seçimlerine girerken 1.000 TL yaptılar. Biz o zaman bir asgari ücret olsun diye itiraz ediyorduk. Bu 1.000 TL'yi yetersiz görüyorduk. 1.000 TL yaptılar. O 1.000 TL, 2018'den bugüne 7 yılın sonunda halen 3000 TL. Şimdi yüzde 50 zam yapsa olacak 4.500 TL. Görünen en fazla da yapacağı 4.500 TL. Altın hesabında çok daha geride de Tayyip Bey'e dana kıyma hesabını söyleyeyim. Tam denk gelmiş. 2018'de bizim zorumuzla verdiği 1.000 TL, 24 kg kıyma alıyordu. Bugün çok çok verse, 3.000'den 4.500 yapsa, yapacağı 4.500 TL, 6 kg dana kıyma alıyor. Emekliye verilen ilk ikramiye 24 kg, bugün verilecek son ikramiye 6 kg. Tam dörtte birine inmiş durumda. O yüzden emeklilerin ikramiye beklentisi tartışmasını buradan görmekte, buradan okumakta fevkalade fayda var diye düşünüyorum.

Bu fakirliğin, yoksulluğun temel nedeni ne diye sorarsanız dünyadaki bütün ekonomistler doğruyu şöyle söyler: ülkenin tuttuğu yol doğru yol değil. Bu ülkenin kurucusu, muhasır medeniyetleri, gelişmiş ülkeleri yakalayın geçin dedi, yönü gösterdi. Kendisi o yöne yürüdü. Cumhuriyet Halk Partisi'nin o yöne yürüdüğü 10 yılda, işte 10. Yıl Marşı'nda anlatılan, hep beraber coşkuyla söylediklerimiz yaşandı. Öyle gidildiğinde de yakalanıp ve geçileceği belliydi.

Şimdi ise 1. Cumhurbaşkanının gösterdiği yön belliyken tersi yöne giden ve gitmek için de herkesi ikna etmeye çalışan bir anlayış var. Gazinin gösterdiği yönde bağımsız yargı var. Güçlü parlamentolar var. Katı kuvvetler ayrılığı var. Avrupa'ya bakarsan 55.000 dolar , İskandinav ülkeleri birbiriyle yarışıyor, 100.000 dolar sınırında milli gelirler var. Biz doların inanılmaz baskılanmış olmasına rağmen Avrupa'dakilerin beşte biri, İskandinav ülkelerinin neredeyse onda biri düzeyini biraz geçtik. Onda biri düzeyindeyiz onların. Hukukun, kuvvetler ayrılığının ve hukuk devletinin, demokrasinin peşinden gidenlerin 10 kat gerisindeyiz. İyi olduğumuz, gitmeye niyetlendiğimiz yerdekiler.

Güçlü, diktatörlüğe varan yöneticilerin, büyük sarayların, lüks araçların, uçak filolarının olduğu ama halkın 4.500 dolar olduğu yere gitmek istiyorlar. Bu tarafta yöneticiler mütevazı evlerde oturup, mütevazı, normal halkın uçtuğu uçaklarla uçarken bu taraftakiler sarayda oturup, uçan saraylarla uçup halklarını perişan ediyorlar. Böyle bir ikilemin, böyle bir tercihin tam dönüm noktasına yaklaştığımız bir yerdeyiz ve maalesef hukukun olmaması, hukuk, yargı tacizleri, her gün saldırılar, her sabah bu sefer sıra kimde hissiyatıyla uyanmalar...

Hissiyatıyla uyanmalar, alarmla değil kötü haber telefonlarıyla uyanmak artık muhalefetin tümünün ana gündemi, yaşantısının bir parçası.

En son 1 milyonu aşan nüfusuyla Van Büyükşehir Belediyesi'ne bir kayyum daha atandı. Dün bunları not almıştık. Bugün sabahleyin genel başkanlarıyla da konuştuğum EMEP'in, bugün sabahleyin DİSK'in, bugün sabahleyin toplumsal muhalefetin birer parçaları olan pek çok yapının çok sayıda mensubu bir gerekçeyle, yaratılmaya çalışılan bir algıyla, efendim 5 sene önce bir konferansa davetlilermiş, gitmişler, demokrasi konuşmuşlar, toplumsal muhalefeti güçlendirmeyi konuşmuşlar. Bugün onların her birisinin kapısına polis dayandı, yeni bir operasyon başladı.

Kayyum olarak atanan valiler halkın iradesini bir kez daha yok sayarken buna demokratik itirazlar şiddetle ve yeni gözaltılarla ve tutukluluklarla cezalandırılıyor ve Cumhuriyet Halk Partisi, üç tanesi, iki tanesi kendi belediyesi olan, 11 ayda 11 belediyeye kayyum atandı.

Geçmişte olduğu gibi bugün de bu hukuksuzluğa kime atandığı ve algı operasyonuyla nelerin söylendiğine bakmaksızın karşı çıkmaya devam ediyor. Dün güçlü bir heyetle, kamuoyu tarafından dikkatle takip edilen bir ziyareti Van'a gerçekleştirdik.

Van sokaklarındaki bu demokrasi dayanışmasına Cumhuriyet Halk Partisi'nin verilen önem, duyulan güven ve geleceğe dair umut şunu gösteriyor ki adı Zafer Partisi de olsa, Demli Belediye de olsa, Cumhuriyet Halk Partisi de olsa, EMEP Partisi de olsa, yarın başka bir parti de olsa, taban tabana zıt siyasetler de olsa, bu iktidarın karşısındaki bütün muhalefete düşen şudur ki kurtuluş yok tek başına. Ya hep beraber, ya hiçbirimiz.

Gaziantep'te 11 fabrikada 3.000 kadar işçinin eylemi, yemek ücretlerinin, yol ücretlerinin ellerinden alınmasına isyanları, enflasyon karşısındaki zam talepleri ve AK Parti milletvekilinin fabrikasında zenginliğimizi Allah verdi diyen ama çalışanına vermeyenlerin durumu ortada ve buna itiraz eden BİRTEKSEN'in başkanı Mehmet Türkmen önce gözaltına alındı, had bildirildi, akıllı ol dendi, salıverildi. Ardından dün tekrar gözaltına alındı, akıllanmıyorsun sen deyip hapse atıldı. Onun isyan ettiği fabrika, AK Parti milletvekilinin fabrikası, 2023 yılında ₺3 milyar ciro yapmış. Ödediği vergi yalnızca ₺390.000. ₺3 milyar ciro yapıp ₺390, ₺390.000 vergi ödeyenler dönmüşler emekçinin yemeğine, yol parasına göz dikmişler. Öte yandan Türkiye'nin iki büyük fast food zincirinin 7.000 işçisi konkordato mağduru. Ancak Çalışma Bakanlığı yanlarında, arkalarında duracağına bu 7.000 işçiyi yalnız bırakıyor, hak aramalarına engel oluyor. Çayıranlı Çayıranlı madenciler geçen sefer ertelettikleri, aslında 20 yıl önce özelleştirilen, çok karlı, kömür çıkarılıp elektrik yakılan, kömür devletten, santral devletten, alım garantisi devletten, ballı kaymaklı bir işi 20 yıl doldu devlete iade edildi. Bir mucize oldu diye söylemiştim. Altın yumurtlayan tavuğu kesmiştik, dirildi, geri geldi. Şimdi onu tekrar kesmeye çalışıyorlar. Çayıranlı madenciler de buna itiraz ediyorlar. Attıkları her adıma eşlik ettik. Milletvekili düzeyinde, genel başkan yardımcımız düzey, yardımcılarımız düzeyinde, Ankara belediye başkanlarımız, büyükşehir belediye başkanımız düzeyinde Çayıran'daki madencilerin de, kapatılan, konkordato ilan edilen şirketlerin mağdurlarının da, Gaziantep emekçilerinin de, hakkını arayan kim varsa onun da yanında, yakınında, dimdik arkasında durmaya devam ediyoruz.

Gazetecilere, Barış Pehlivan’ımıza, Kürşat Oğuz’umuza, 20 gündür tutuklu olan Suat Toktaş'ımıza, Seda Selek Hanım’a, Serhan Asker'e, 4 yıldan 9’ar yıla kadar hapis cezaları talep edildi Hesap ediyorlar ki Halk TV’yi susturabiliriz, özgür basını susturabiliriz, gazetecileri sindirebiliriz. Bugün de aralarında 4 gazetecinin de olduğu 52 kişi yeni bir şafak operasyonuyla sindirilmeye çalışılıyor. Bir yandan bakıyorsunuz çok farklı siyasi partilerin genel başkanları, yöneticileri. Bakıyorsunuz, Erdoğan’ı defalarca yenmiş İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı ve belediye başkanları, belediye meclis üyeleri. Bir tarafta muhalif olan tüm gazeteciler, bir tarafta sendikacılar, onun yanında TÜSİAD, onun yanında, yanında, yanında, yanında, herkes birden bu iktidarın baskısının altında ve sopasının hedefinde. Şu kadarını özetleyeyim. Ya, neler oluyor diye bakan ve bu olan bitene biraz uzakta bakıp da bu yaşananları gören vatandaşlarımıza şunu söylemek isterim. Bir Afrika atasözü var. Diyor ki: Eğer ormandan aslan, zebra, ceylan, sırtlan hep birlikte aynı yöne kaçıyorlarsa orman yanıyor demektir. Ormanı yakıyorlar! Memleketimizi yakıyorlar! Hepimizi yakıyorlar! Hep birlikte sahip çıkmak durumundayız!

Ve bir yandan da, bir yandan da HÜDA PAR hafta sonu “Kürt sorunu çalıştayı” yapmış. Gazeteci arkadaşlar soruyor, "Ne diyorsunuz?" diye. Kürt sorununu HÜDA PAR’ın yarattığı zeminde tartışmaya kalkarsak bu parti kendini inkâr etmiş olur. O HÜDA PAR ki domuz bağcılarının partisidir. O HÜDA PAR ki kadına karşı şiddetin simgelendiği, vücut bulduğu partidir. O HÜDA PAR ki, “Bekâr kadınları sahiplendirmek lazım.” diyebilen bir partidir. O HÜDA PAR bayrağa karşıdır, devlete karşıdır, Atatürk’e karşıdır. Demokrasiden yararlanıp demokrasiyi ortadan kaldırmaya çalışmaktadır. O HÜDA PAR’a sesim yok ama Recep Tayyip Erdoğan’a söyleyecek bir sözüm var: Kimler kimlerle beraber Tayyip Bey? Kimler kimlerle beraber?

Ankara’nın orta yerinde kalkmamış, kanı yerde kalmış bir cenaze duruyor. Anneciği geçen hafta geldi Sinan Ateş’in, sarıldı ağladı.

“Evladım.” dedi. Derdimi anlatıyorum. “Evladım bana söyledi. ‘Kalemimi kırdılar.’ dedi. İstanbul’da civarında torbacı, uyuşturucudan sanıkları, uyuşturucudan hüküm giymişleri buluyorlarmış. ‘Beni onlara öldürtecekler.’ dedi. Verdiği isimleri mahkemede haykırdım. ‘Hakim bey duydu, duymazdan geldi.’ dedi. Zabıtlara geçirmeye çalıştım, geçmemeye çalıştılar dedi. Ve ben dedi evladımın katillerini biliyorum, azmettiricilerini biliyorum ama maalesef sesimi kimseye duyuramıyorum. ‘Sen konuşunca televizyonlar veriyor. Rica ediyorum anlat derdimi.’ dedi. Ve şunu söyledi: Benim evladımın katillerini, katillerini azmettirenleri ve onları yönetenleri, taşıtanları, altlarına araba çekenleri biliyorum. Bunlardan Ülkü Ocakları Genel Başkanı Ahmet Yiğit Yıldırım, kendisi şüpheliyken dosyanın sanığı avukat Serdar Öktem’i tutuklu getirildiği hastanede buluştu. Kendisine devletin infaz koruma memurları brifing verdiler resmen. Durumu anlattılar, yer gösterdiler, yön gösterdiler. Deliller hastane kamerasındaydı. ‘O kayıtları biz aldık, mahkemeye biz sunduk.’ dedi. ‘Evladım.’ dedi, ‘Savcılığın elinde bu görüntüler var. Ahmet Yiğit Yıldırım, önceki dönem MHP Milletvekili Olcay Kılavuz’un da arasında bulunduğu 22 kişi. Bunlar bir araba Ülkü Ocakları’nın, bir araba MHP’nin emrinde. Katiller Olcay Kılavuz’un evinde yakalandı. Polisler tutanak yaptı. Bahçesinde arabaya binmişler, içinde konuşuyorlar. Araçları kullananlar belli, taşıyanlar belli. Bu 22 kişiye sırf Ülkü Ocakları’yla, MHP ile ilişki kurulmasın diye hepsinin dosyasını ayırdılar, şimdi de takipsizlik verdiler.’ dedi. ‘Benim evladımın katilleri şimdi bulunmuş mu oluyor evladım?’ dedi. Onları arayıp bulanlar, yolda taşıyanlar, evinde saklayanlar, araçla götürenler duracak, benim de içim yanmayacak, öyle mi? dedi. Söz veriyorum anneciğim, anlatacağım dedim. Anlatıyorum. Bunu vicdanı olan herkes bu meselenin üzerine bir baksın, bir düşünsün ve burada bu yargı operasyonuyla güya MHP’yi, çok önemli bir parti MHP. Partimizden sonra kurulmuş en köklü partilerden biri, güçlü bir geleneği var. Ülkü Ocakları bir bütün olarak asla suçlanamaz ama Ülkü Ocakları’nı bu hale getirmenin, bir siyasi partiyi suç işleyenler içinde var diye onları ayıklayıp partiyi aklamak yerine onları aklayıp partiyi ve Ülkü Ocakları’nı bu hale getirmenin hesabını eminim ki gerçek ülkücüler ve Milliyetçi Hareket Partililer bunlardan soracak, başka yolu yok.

Son olarak, çok kritik, zor, sonu güzel ama yolu çok zor bir sürecin içindeyiz. Biraz önce bahsettiğim baskılar, hukuksuzluklar her birimizi bir şekilde tehdit eden kişilere, kurumlara, hatta partilere yönelik siyaset alanıyla ilgili birtakım tasarımları içeren bir sürecin içindeyiz. Bugün bu kürsüden kayda geçirmek isterim ki Türkiye bir sivil darbe dinamiğinin işlediği bir sürecin içindedir. Türkiye’de yaşanan ve yaşatılan süreç bir sivil darbe girişimidir. Darbeyi askerler yaparsa askerî darbedir, siviller yaparsa sivil darbedir ve darbe, darbe, ülkeyi yönetenlere karşı yapılır. Bütün dünya muhalefete bakar, ana muhalefetin gözünün içine bakar. Biz benzer süreçlerde nasıl davrandığımızı hatırlatmak gerekirse 15 Temmuz’da kapalı olan Meclis’te darbe duyulduğunda bu Meclis’in açılması çağrısını yapmış, Ankara’daki milletvekillerini Meclis’e toplamış ve bugüne kadarki bütün rekabetimiz bir yana, bugün darbe var. Cumhuriyet Halk Partisi yeniden özgür seçimler, adil bir seçim yapılıp milletimiz kendisine yeni bir görev verene kadar ana muhalefet partisidir. Seçilmiş parlamentonun ve demokrasinin arkasındadır, darbecilerin karşısındadır ve bu darbeye meydan okumaktadır diyen kişi benim. Buna tarih şahit ki kürsüde bunu ifade eden nöbetçi grup başkan vekili olarak oradaki 15 arkadaşım kendi dilleri döndüğünce destek vermiştir. Bir Cumhuriyet Halk Partili de bunun dışında bir tutum ve tavır içinde olmamıştır. Çünkü biz cumhuriyeti kuran, demokrasiyi kuran ve bugünlere taşıyan iradenin gösterildiği her köşe taşında varız, her dönüm noktasında varız. Cumhuriyetin ve demokrasinin kıymetini en iyi bilenler bizleriz. Yine benzer süreçlerde örneğin Sayın Erdoğan okuduğu bir şiirden dolayı, geçen söyledim, şiirin dizelerine bakıyorlar. O şiiri okudu Siirt meydanında ve o şiirden dolayı siyasi yasak aldı. Biz o siyasi yasağı desteklemedik. Hatta devamında partisinin başında olup milletvekili olamadığı için Sayın Baykal Anayasa’yı değiştirip o Siirt’teki milletvekilimizi de istifa ettirtip yapılan erken seçimle, ara seçimle Erdoğan’ı Meclis’e taşıyıp başbakan yapacak kadar, o sürece olanak sağlayacak kadar bir demokratik olgunluk ve erdem göstermiş, “Siyasi yasak doğru değil. Milletin seçimine mani olmak, karar vermek, yön göstermek doğru değil. Patron millettir, halktır, onun dediği olur.” demiş ve Erdoğan’ın siyasi yasağını kaldırmış partidir Cumhuriyet Halk Partisi. Şimdi Ekrem İmamoğlu kendisine karşı açılan 5 ayrı davada ışık hızıyla 2,5 yıl hapsi isteniyor. Sayın İmamoğlu’na 5 ayrı davadan 5 sefer siyasi yasak isteniyor. Ankara’da MİT eliyle tetiklenen bir süreci ifşa etmiş ve o an için o ifşanın üzerinden durdurmuştuk. Belediye başkanlarımız, belediye meclis üyelerimiz tutuklanıyor. Muhalefetin tüm muhalefet olanakları, sesini duyuracağı televizyon kanalları, haberlerini yapan gazeteciler, onlarla birlikte eylem yapan sivil toplum örgütleri baskı altına alınmaya çalışılıyor ve dört bir yandan bu giderken bu sivil darbe girişimi Cumhuriyet Halk Partisi’ne karşı da kirli bir planın içinde. Bir meczubun ifadesi, bir meczubun hakaretine karşı açılan bir davayı alıp Ankara’ya yollayıp...

Her seferinde de Erdoğan’a buradan haber uçurup kürsülerden bizi bu konuya çekmeye çalışıp orada, çünkü girip tartışsak, CHP’liler tartışsa AKP’nin dahli, parmağı, patronajı olduğu gözükmeyecek.

Parti bunu yapmamış yakın zamana kadar ve bir vesile, bunu tartıştırabilir bir hale gelindiğinde derhal soruşturmaya çağırmalar, her duyduğu ismi almalar, Cumhuriyet Halk Partisi’nin, hep birlikte yaşadığımız, bugün burada 81 il başkanımız var. 46’sı karşımızda, 35’i yanımızdaydı o gün. Bugün 81’i birden omuz omuza, kol kola partilerinin yanındalar. Buraya, buraya biz o gün yarımızdan fazlası bir tarafta, 10’a yakını başka bir taraftaydık. Kongreyi yaptık, bütün delegelerle yan yanaydık, aynı odalardaydık, aynı otellerdeydik, aynı salondaydık. Biz bu kongrenin o gün kazanan ve kaybeden tarafları bugün Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün partisinin 81 ildeki temsilcileri olarak o kurultayın namusuna, o kurultayın onuruna, partimizin onuruna, namusuna kefiliz ve sahip çıkıyoruz demeye geldiler.

Ama birileri kongrede hiçbirimizin yanına sokmadığı septik tiplerden, birtakım meczuplardan birtakım şahitler, birtakım deliller üretmeye çalışıp ki hepsinin ne kadar boş, ne kadar yalan olduğunu okuyan herkes görüyor, Cumhuriyet Halk Partisi’ni meşgul etmeye, güya kongresini iptal ettirmeye, yeniden bir kongre sürecinin içine sokup milletin gerçek sorunlarını söylememeye ve esas olarak, esas olarak içinde bulunduğu ve yürüttüğü çok kıymetli bir süreci durdurmaya çalışıyorlar.

O süreç, o süreç yapılan bütün baskılardan sonra partinin bütün yetkili organlarının bir araya gelerek hep birlikte cumhurbaşkanı adayımızı belirleme, bunu da öyle bir kişiyle, üç kişiyle, on kişiyle değil, 1 milyon 600 bin kişiyle birlikte yapmaya yönelik aldığı kararı, dün başlayan aday belirleme sürecini, 28’ine kadar kaydettiğimiz herkesin, baba ocağına gelen herkesin cumhurbaşkanı adayına oy vereceğini bildiklerinden ve 23 Mart’ta büyük bir demokrasi şöleniyle adayımızı da belirlemiş bir şekilde erken seçim sandığını en kararlı bir şekilde isteyeceğimizden, memleketin gerçek sorunlarını 81 ilde, 973 ilçede durmadan, duraksamadan dile getireceğimizden, onlara daha önce söylediğimiz gibi emekliye vermeyen, asgari ücretliye hakkını vermeyen, gençlerin yüzünü güldürmeyen, herkesi yoksullaştıran, hepimizi baskı altında tutan bunlara karşı onların istediği gündeme değil, milletin gerçek gündemine, seçime ve iktidara odaklanacağımızdan o endişeyle, o endişeyle, o endişeyle Cumhuriyet Halk Partisi bir yola girdi.

Bu girdiği yol benim iktidardan gitmemin yoludur. Çünkü bu birliktelik 31 Mart’ta Türkiye İttifakı’yla sosyal demokratların, muhafazakâr demokratların, milliyetçi demokratların, Kürt demokratların, Türkiye’nin bütün demokratlarının ayağa kalkmasıyla tüm siyasi yaşamımızda partimizin ilk yenilgisini bize tattırdı diyen, beni dört kez yenen birisi ön seçime girecek, karşıma aday o gelirse gelip beni beşinci kez yenecek diyen birinin ve Cumhuriyet Halk Partisi’nde herkes gerektiği yerde görev üstlenmeye, gerektiği yerde fedakârlık yapmaya ama bu baskı, zulüm iktidarını değiştirmeye ant içtiler, karşılarında duramam deyip bir darbeye kalkışıyor. Bu darbe bugün yapılırsa bu iktidara karşısında ben dururum. Ben 15 Temmuz’da nasıl durduysam bir darbeye bugün milletin seçtiğine sahip çıkarım ama Sayın Erdoğan, geçen sefer, geçen sefer, 5 ay önce darbeyi haber verenler, Ankara’da hususiler bir villada toplandı diyenler, yavaş yavaş darbe geliyor, tavuk tarda sayılır diyenler sana anlatsın, o günler ve bugünler birbirine nasıl benziyor ve bugün sistematik bir şekilde yönettiğiniz, dahil olduğunuz bir darbe ittifakını görmüyor değiliz. O darbe ittifakı bugünkü cumhurbaşkanına değil, bir sonraki cumhurbaşkanına darbe yapmaya çalışmaktadır.

Türkiye'nin bir sonraki cumhurbaşkanına darbe yoluyla ekarte etmeye çalışanlara karşı dimdik ayaktayız. Biz bu darbeye teslim olmayız.

Ön seçim yapmayalım diye partimizin yönetimine göz dikenlere teslim olmayız. Varsa, varsa onların içeriden işbirlikçileri, Tayyip Erdoğan'ın çukuru sizin de yerinizdir. Biz biriz ve beraberiz. Bu partiyi böldürtmeyiz. Muhalefeti böldürtmeyiz. Hep beraber yürüyoruz, iktidara olacağız. Darbeye karşı ayağa kalkan örgütümün alnından öpüyorum. Hiçbir darbeden medet ummadık. Hiçbir darbeye de teslim olmadık. Olmayacağız. Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. Gururla selamlıyorum. Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber, ya hiçbirimiz.

Kaynak:Halk TV Haber Merkezi