Esadlar tavşan gibi kaçar Allendeler kaçmaz ölür. Esad kendisine inanları ölüme terk edip kaçtı
Gazeteci Sedat Kaya, Esad'ın devrilmesinin ardından Şili'de son ana kadar direnen Salvador Allende'yi anlatan bir yazı kaleme aldı. Yazı şöyle:
Suriye'de babadan oğula geçen 61 yıllık diktatörlük 15 günde tarihe karıştı.
Başer Esad kendisini destekleyenleri kaderlerine terk edip kaçtı.
Milyarlarca dolarlık servetiyle tavşan gibi kaçtı.
Yoksul halkı şimdi bir belirsizlikle karşı karşıya.
Dikkat ederseniz bu faşist diktatörler ya kaçıyor ya da bir fare deliğinde saklanırken yakalanıyor.
Çünkü ülkesinin, halkının ne olacağı umurlarında olmuyor.
Sadece kendi canlarını kurtarmaya çalışıyorlar.
Ama bazıları var ki, onlar ülkesi için son nefesine kadar savaşıyor.
İsterseniz tarihin sayfalarını biraz geriye alalım.
1973 yılının 11 Eylül sabahında Şili'nin başkenti Santiago, karanlık bir sisin içinde uyanırken, tarihçiler tarafından sonsuza dek unutulmayacak bir trajedinin şahitliğini yapmaya hazırlanıyordu.
Gökyüzünü çizip geçen jetlerin çıkardığı gürültü, sadece şehirde değil, bir ulusun yüreğinde yankılanıyordu.
O gün La Moneda Sarayı, barış ve adalet için savaşan bir liderin son kalesi olacaktı.
Salvador Allende, yoksul halkın sesi, sosyal adaletin savunucusu ve bir ulusun umudu olarak tarih sahnesine çıkmıştı. Şili’nin demokratik yollarla seçilmiş ilk sosyalist başkanıydı. Tarım topraklarının adil bir şekilde paylaştırılmasından, çocuklara bedava süt dağıtılmasına kadar her hamlesi, halkın yaşamını iyileştirmek içindi.
Ancak bu idealler, yabancı sermaye sahiplerinin ve yerel elitlerin çıkarlarıyla çatışıyordu.
11 Eylül sabahı, faşist Pinochet liderliğindeki askerler çoktan harekete geçmişti. CIA destekli bu darbe, sadece bir lideri devirmek değil, bir halkın umudunu da yok etmek amacındaydı. Çevresi tanklarla sarılan La Moneda Sarayı, şişirilmiş çelik duvarların ardında bir direniş şarkısı söylüyordu. Allende, halkına sadakatini haykırırken, sesindeki kararlılık darbecilerin gürültülü tehditlerini bastırıyordu.
Radyodan yaptığı son konuşması, bir halk liderinin kalbinde yatan sevgi ve adalet özlemini tüm dünya yaşamışçasına ortaya koyuyordu:
“Beni hedef alabilirler, ama Şili’deki sosyal adalet yüreğimizde yaşamaya devam edecek. Ölümüm, halkımın özgür geleceğine giden yolu açacak.”
Darbeciler, teslimiyet beklerken Allende’nin direnişiyle karşılaştı. İşgalciler La Moneda’ya yönelik bombalarla saldırırken, Allende elinde bir silahla sonuna kadar savaşmayı seçti. Onurundan taviz vermedi. Kaçış yolunu reddetti. Çünkü savaşı terk etmek, halkını terk etmek anlamına geliyordu.
O sabah, La Moneda’nın yanık duvarları çökerken, Allende de bir halk liderinin en yüksek fedakarlığını yapmıştı. İdeallerine olan sarsılmaz inancı, adalet üzerine yazılı bir meşaleyi Şili tarihinin karanlık sayfalarına kazıdı.
Elinde silahla son nefesini verdi.
Bugün, Salvador Allende sadece Şili’nin değil, tüm dünya halklarının kalplerinde yaşayan bir semboldür.
Onun onurlu direnişi, zulme karşı savaş veren herkes için ölümden daha büyük bir yaşam anlamı taşır. Bir lider, bir devrimci ve bir insan olarak Allende, halkıyla birlikte son nefesine kadar savaştı ve asla teslim olmadı.
Sosyalistlerle faşistler arasındaki fark budur.