Fikret Bila
CHP’nin Kendini Yenileme Yeteneği
Seçimlerin kaybedilmesinden sonra CHP’de en çok konuşulan konu “yenilenme” oldu.
Genel başkandan genel merkez kadrolarına, pasif muhalefetten aktif muhalefete, aktif üyenin yetkilendirilmesinden parti programı ve tüzüğünün güncellenmesine kadar CHP yenilenme gereksinimini tartışıyor.
CHP doğrusunu yapıyor.
Yenilenme tartışmayla başlar.
CHP Türk siyaseti içinde kendini yenileme yeteneğine en fazla sahip olan partidir.
Kuruluşu ve Atatürk liderliğinde gerçekleştirdiği devrimler zaten ülkenin yenilenmesiyle sonuçlanmıştır.
Kendini yenileme açısından en çarpıcı örnek İsmet İnönü liderliğinde çok partili hayata geçişi sağlamış olmasıdır ki bu da ülkenin yenilenmesi sonucunu doğurmuştur.
CHP; 1960’ların, 1970’lerin dünyasına uygun olarak, ortanın solun, sosyal demokrat, demokratik sol anlayışla yine kendini yenilemiştir.
CHP’nin bu yeteneği vardır.
Bugün yine en yoğun biçimde CHP’nin yenilenmesi tartışılıyor.
Bu tartışma sürerken bir yandan da il kongrelerinin sonuna yaklaşıldı.
Kurultay yakın.
Yenilenmenin Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun yerine başka bir ismin seçilmesiyle başlaması gerektiğini savunanlar kendilerine “değişimci” diyorlar. Parti içi muhalefeti oluşturan bu isimlerin başında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu ve genel başkanlığa adaylığını açıklayan Meclis Grup Başkanı Özgür Özel geliyor. Genel başkanlığa adaylığını açıklayan diğer iki isim de Örsan K. Öymen ve İlhan Cihaner.
Arka arkaya yapılmakta olan il kongrelerinde Özel’in, Öymen’in, Cihaner’in kürsüye çıkıp konuşma yapmaları, fikirlerini paylaşmaları diğer partilere göre CHP’nin önemli bir artısı. İl kongrelerinin karşılıklı anlayış ve fikir yarışı şeklinde geçmesi parti içi demokrasi açısından çok önemli.
Bu görüntüler siyasete “sayın” hitabını sokarak nezaket ve zarafet getiren rahmetli Ecevit’in partine yakışıyor.
Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin getirdiği (yüzde 50 artı 1) barajı partiler arasında ittifaklar kurulmasını zorunlu kıldı. İktidar partisi AK Parti de, ana muhalefet partisi de seçimlere ittifaklarla girdiler. CHP’nin başını çektiği muhalefet ittifakı kaybetti.
CHP’de yenilenme tartışması doğal olarak bu yenilgiden sonra başladı.
Yeni kadrolar için kongrelerde de demokratik mücadele sürüyor.
Ancak CHP’nin politikalarını da yenilemesi gerektiği açık.
AK Parti iktidarı kimlik siyaseti üzerinden yarattığı kutuplaştırmayla seçimleri kazanıyor. Seçmenin çoğunluk desteğini inanç, terör ve bölünme tehdidi üzerinden yürüttüğü kimlik politikasıyla elde ediyor.
CHP de bu kutuplaşmayı aşmak için iktidarın yaptığı gibi kimlik siyaseti üzerinden politika yapmayı tercih etti.
Ancak kaybetti.
Kılıçdaroğlu ve CHP ulaşamadığı kesimlere AK Parti’nin yaptığı gibi inanç kimliği ve anlayışı üzerinden ulaşmaya çalıştı.
Oyunu yüzde 22’den ancak yüzde 25’e yükseltebildi.
Bu sonuçla, CHP’nin, ulaşamadığı kesimlerin onlarla benzer anlayışa sahipmiş gibi yaparak desteklerini almanın mümkün olmadığı da ortaya çıktı.
Bu sonuç CHP’nin sağcılaşarak, inanç gruplarına ulaşmaya çalışarak AK Parti tabanından oy alamadığını göstermiş oldu.
Bu durum CHP’nin bu politikadan vazgeçmesi, kimlik, inanç yerine sosyal sınıf gerçeğini dikkate alarak yeni politikalar üretmesi gerektiğini gösteriyor.
Hangi etnik ve inanç grubuna ait olursa olsun Türkiye’nin ezilen sınıflarına yönelmek, bu kesimlerde örgütlenmeyi başarmak CHP’nin kendi tabanını genişletmesi anlamı taşıyacaktır.
Bunu sağlamın yollarından biri de partide sendikalara, meslek kuruluşlarına, sivil toplum örgütlerine ağırlık vermektir.
CHP’nin iktidarı taklit ederek iktidar olması mümkün değildir.