Bahçeli: Sahte dolar iddiası külliyen yalandır
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin grup toplantısında Türkiye ekonomisinin büyümeye devam ettiğini söyledi. 2025 bütçe kanun teklifine destek vereceklerini ifade etti.
600 milyon dolarlık sahte para iddialarını “tamamen yalan” olarak niteleyen Bahçeli, bu söylentilerin Türkiye’ye yönelik bir operasyon olduğunu savundu. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın başlattığı soruşturmayı olumlu bulduğunu belirterek, FETÖ gibi yapılanmalara karşı dikkatli olunması çağrısında bulundu.
Bahçeli: Sırayı Menbiç almıştır
Bahçeli, Suriye’de istikrarın Türkiye’nin güvenliği için şart olduğunu söyledi. Suriye’nin toprak bütünlüğüne saygılı olduklarını ancak terör tehdidi sona ermeden bölgeden çekilmeyeceklerini belirtti. Tel Rıfat ve Menbiç’in terör unsurlarından temizlenmesi gerektiğini ifade etti. ABD ve Rusya’yı verdikleri sözleri tutmamakla eleştiren Bahçeli, Suriye’de demokratik bir sisteme geçilmesinin önemine vurgu yaptı. Bahçeli, Türkiye’nin milli çıkarlarına öncelik verdiğini ve her alanda dikkatli olunması gerektiğini dile getirdi.
Bahçeli: Mustafa Kemal Paşa'yı Samsun'a taşıyan doğaçlama tercih değil devlet aklıdır
Bahçeli'nin DEM Parti'nin terörle ilişkisi kesilmezse 'derdest' edileceğini de söyledi
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin Grup Toplantısı'nda şöyle konuştu:
- Bütçe süreci her aşamada milletimizin ve devletimizin yüksek çıkarlarına yönelik yapılması siyaset cambazlarının başını öne eğe eğecektir. Kişi başı milli gelirin 15.500 dolar seviyesini geçmesi karamsarlık salgını yaşayanları perişan edecektir. Enflasyon yükselişi kırılıyor. Dezenflasyon süreci başlıyor. Her insanımız ekonomik ufkumuzun açılmasını takdir edecektir. Türkiye 17 çeyrektir aralıksız büyüyor. Enflasyon kuşatması kırılıyor. Türkiye ekonomisi sıkıntılı günleri geride bırakmıştır.
DOLAR İDDİALARINA AÇIKLAMA: KÜLLİYEN YALAN
- Sahte para iddiaları külliyen yalandır. Döviz bürolarının alım satımı kesmesi Türkiye’ye yönelik operasyondur.
- Siyasi istikrarı eklemleyecek, hatta perçinleyecek ekonomik iyileşme ve ilerleyiş tablosunu karalamak ve baltalamak amacıyla hazır kıta bekleyen yabanıl ve yabancılaşmış zihniyetlerin boş durmadığı da bir başka gerçek olarak karşımızdadır.
- Son günlerde 600 milyon dolara yakın sahte paranın piyasaya sürüldüğüne dair iddialar bir maksada matuf olup külliyen yalan ve saptırmadır.
"GÜNEYDOĞU'DAN KAYNAKLANDIĞI İLERİ SÜRÜLMESİ POZİTİF GÜNDEME GÖLGE SİNSİLİĞİ"
- Bir anda tetiklenen panik ortamının ticaretin belkemiği Kapalıçarşı'ya kadar sirayet etmesi, döviz bürolarının alım satım işlemlerini bıçak gibi kesmesi bize göre Türkiye'ye yönelik bir operasyondur.
- Sahte dolardaki ilk akışın Güneydoğu sınırımızdan kaynaklandığının ileri sürülmesi de son günlerdeki pozitif ülke gündemini gölgeleme sinsiliğinde ekonomik ayağın faili olduğunu düşündürmektedir.
- Sahteliğin ve sahtekarlığın geçer akça olduğu bugünkü dünyada, insanın bile sahtesi varken dövizin sahtesine dudak bükmek elbette ikna edici bir durum değildir. Her ayrıntıyı, kuytuda gizlenen her ihtimali araştırmak esas olmalıdır. Ancak ortada fol yok, yumurta yokken ekonomiyi provoke etmek, dipsiz bir kuyuya taş atan bozguncu tayfanın peşine takılmak ülkemize yapılabilecek vahim bir kötülüktür. Körüklenen kötülüğün berhava edilmesi hayat-memat meselesi konusudur.
- Bu kapsamda FETÖ'nün tertiplerine azami ölçüde uyanıklık göstererek vaziyet almak, dedikodu işletmesine dönüşen kirli odakları tefrik edip açığa çıkarmak devletin temel sorumluluğudur. Türkiye'nin parlak imaj ve yükseliş iradesini kundaklamak için gündüz vakti, gece kap, köşe kapmaca oynayan, pusuya yatıp iftira namlusu dolduran müfteri ve müflislere hadlerini bildirmek en başta hukuk onurudur.
- Nitekim İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı harekete geçmiş, sahte para basımı ve dağıtımı konularının araştırılması amacıyla resen soruşturma başlatmıştır. Sahteliğe ve sahtekarlığa karşı mücadele amansız ve amansız şekilde sürmelidir.
"FETÖ'CÜ ALÇAKLARIN BÖLÜCÜ VE YIKICI TEŞEBBÜSLERİ"
- Ülkemizin sahte parayla anılmasını planlayanların pirelenmiş hevesleri pis kursaklarında bırakılmalıdır. FETÖ'cü alçakların, bölücü ve yıkıcı terör örgütü yandaşlarının sosyal ve ekonomik ahlakı zehirleme teşebbüslerini engellemekle birlikte dolandırıcılığın ve karpazanlığın azılı faili ve figüranlarını kıskıvrak yakalayarak hesap sormak herkese de ders ve ibret olacaktır.
- Vatandaşlarımızı, ekonomik aktörleri soğukkanlılığa, sükunete ve sakin olmaya davet ediyorum. Telaşa lüzum olmadığını, bilakis Türkiye düşmanlarının bunu arzuladığını düşünüyorum.
- Milliyetçi Hareket Partisi meseleyi her zaviyesiyle incelemektedir. Oynanan oyunun, oluşturulmak istenen ablukanın farkındadır.
- Kaldı ki sahte para iddiasının maksatlı şekilde dolaşıma sokulduğu görüşündedir. Suçlular ve sorumlular ise tek tek yakayı ele verecekler, boş beleş sülfü hayatlarının faturasını ödeyeceklerdir. Milliyetçi Hareket Partisi gündeme hakim, gelişmelere hakimdir.
"VAKİT TAMAM SÖZ KONUSU VATAN ŞUCU BUCU YOK"
- Milliyetçi Hareket Partisi, Türk ve Türkiye Yüzyılı'nı mali ve ekonomik bağımsızlığımız gayesinde sıçrama eşiği olarak değerlendirmektedir. Her şeyden önce "Türkiye" diyorsak vakit tamamdır, söz konusu vatandır.
- Her şeyden önce "Türk devri" diyorsak vakit tamamdır, söz konusu vatandır. Her şeyden önce "Türk milleti" diyorsak vakit tamamdır, söz konusu vatandadır.
- Her şeyden önce siyasi, mali ve ekonomik bağımsızlık diyorsak vakit tamamdır, söz konusu vatandır. "Sen, ben yok, biz varız." diyorsak vakit tamamdır, söz konusu vatandır. "şucu bucu yok, hep birlikte kardeşiz." diyorsak o hâlde vakit tamamdır, söz konusu vatandır.
- Vatan ne Türkiye'dir Türklere ne Türkistan. Vatan büyük ve muhabbet bir ülkedir,
- 2025 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi ile 2023 yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanun Teklifi'nin ülkemize, milletimize ve devletimize şimdiden hayırlı olmasını diliyor, bütçeyi sonuna kadar destekleyeceğimizi de bu vesileyle ifade ediyorum.
- Değerli dava arkadaşlarım, dünyada dertsiz başın sadece bostan korkuluğunda olacağını hatırlatan atasözü sanıyorum haksız değildir.
- Gerçi onun bile derdi vardır. Ya bir rüzgardır ya bir kargadır. Kim bilir, belki de her dert bir derman kapısıdır. "Dertsiz başım, azıcık aşım." diyecek bir tıynet ise bizde yoktur. Hiçbir sorun buna sebep olan düşünce yapısıyla çözülemez.
- İnsan doğasını gerçekçi bir kavrayış başkalarıyla ilişkide büyük değişimler yaşanmasını sağladığı gibi müzmin sorunları çözecek ortak akıl ve uzlaşma iradesini güçlendirecektir.
"NE SİYASET NE HAYAT SONSUZ VE SORUNSUZ OLMAZ"
- Kim hallerde "Çözüyorum." zannına kapıldığınız iç içe geçen bazı sorunların yerinde bir tabirle, çekim alanına daha çok kapılmak mümkün hatta kaçınılmaz olabilecektir.
- Siyasetin gayesi çıkan veya çıkması muhtemel olan sorun alanlarına objektif kriterler mevziinden yaklaşıp milli ve müessir bir fikir sistemi ölçeğinde çözümler aramaktır.
- Ne siyaset ne de hayat sonsuz ve sorunsuz olamaz. Hayatın yakın ve yakıcı gerçekleri onlardan kaçarak yakalanamaz.
- Merhum Necip Fazıl Kısakürek'in düşmanla ilgili mazlum tarifi aynısıyla tek düze veya karmaşık sorunları da teşmil edebilecektir.
- Bu çerçevede merhum Kısakürek şöyle seslenmişti: "Ey düşmanım, sen benim ifadem ve hızımsın. Gündüz geceye muhtaç, sen bana lazımsın!"
- Sorunlar bize lazımdır. Sorunsuz hayat solmuş ve sonlanmıştır. Hakka hürmet, adalete riayet şüphesiz en büyük kuvvettir.
- Fakat haksızlığı itiraf o nispette şerefli bir haslettir. Hakka hürmet vecibesine bağlanmış, haksızlığa direnç şerefini ihraz etmiş olanlar sorunlarla baş başa çıkabilme fazilet ve ferasetini gösteren kemali şahsiyet nişaneleridir.
- Bu durum tek tek insanlara şamil olabileceği gibi bir millet için de geçerlidir. Birikmiş, bilenmiş ve zaman zaman bıçkın hâle gelmiş sorunlardan ürkmek hayat ve siyaset mücadelemizi sekteye uğratacak atalet ve aciziyet emaresidir.
"DEVLET AKLI BUDUR"
- Türk milleti yalnızca tarihin yükünü değil, hakim ve hükümdar olduğu coğrafyaların kökü derinlere tutunan sorunlarını da cesaret ve feragatle üstlenmiş, devamlı surette kalıcı çözüm yolları aramanın arayış ve amacıyla varlığını ibraz etmiştir. II. Abdülhamid devrinde valilik, Şûrâ-yı Devlet azalığı ve üst düzey askerî görevler deruhte eden Nusret Paşa hazırladığı ve bizzat padişaha sunduğu 13 sayfalık bir layihasında bugünlere ışık tutan değerlendirme ve önerilerde bulunmuştur.
- Devletin beka ve büyüklüğünün siyasetin devamlılık ve düzen içerisinde olmasına bağlı olduğunu belirterek siyaset yokluğunun hakikatin yok olmasına, hakikat yokluğunun adaletin ortadan kalkmasına, adalet yokluğunun ise halkı ve memleketi harap ve perişan edeceğine tereddütsüz biçimde temas etmiştir.
- Yani devletin adı ve unvanı değişse de Türk milletinin asırlarca takip ettiği siyaset üslubu, usulü değişmemiştir. Türk devlet aklı dediğimiz de aynısıyla budur. Bu aklın düzü veya derini, altı veya üstü, önü veya arkası diye bir şey hiç olmamıştır.
- Var diyenler iddialarını ispat edecek inandırıcı muhtevaya sahip değillerdir. Osmanlı İmparatorluğu'nu felaket çukurundan kurtaran, felaketlerden koruyan hatta Millî Mücadele'nin ana dinamiği ve direği olan işte bu asırlara sari Türk devlet aklıdır.
- Bu aklın taşıyıcı bedeni büyük Türk milletidir. Tarihimizin muhtelif dönemlerinde yaşandığı üzere geçici geri adımların, yenilgi gibi addedilen acıklı çekilişlerin ileriye doğru dev adımlara kulvar ve kundak olduğunu çok iyi biliyoruz.
"MUSTAFA KEMAL PAŞA'YI SAMSUN'A TAŞIYAN BİR KİŞİNİN DOĞAÇLAMA TERCİHİ DEĞİL"
- Hezimet, gerilemek değil, vazgeçmektir. Hüsran, kaybetmek değil, inanç ve irade mahrumiyeti çekmektir. Mustafa Kemal Paşa'yı İstanbul'dan Samsun'a taşıyan, Kurtuluş Mücadelesi'ni başlatan bir kişinin, bir grubun, seçkin bir zevatın doğaçlama tercihi değil,
- Türk devlet aklının zamanlar üstü operasyonel yeteneğidir. Bu yetenek kimi zaman toprak altında kalsa da ihtiyaç olan anlarda tomurcuklanıp filiz filiz boy vermiş ve çiçek açmıştır.
- Ayarını mani, efradını cami şekilde ifade edersek, mesela Erzurum ve Sivas Kongrelerinin hamuru Plevne önlerinde mayalanmış, Çanakkale tabyalarında yoğrulmuştur. Büyük Taarruz ruhu Malazgirt'te doğmuştur.
- Bu nedenle Türk devleti, kumdan temelleri atılan, siparişle inşa edilen, kağıttan çatısı örülen, kartondan kirişleri yapılan, onun bunun müsadesiyle ayakta duran, yeni yetme ve derme çatma bir devlet değildir.
- Tehlikeleri sezecek basiret, belaları defedecek dirayet, vatanın iffetini ve milletin istiklalini hem muhafaza hem de müdafaa edecek kudret ve vukuf, nesilden nesle veraset yoluyla değil, Türk kültürü, Türk düşüncesi ve Türk aklının müktesebatıyla intikal etmiştir.
- Yüzümüzü güneşe dönersek bütün gölgelerin arkamızda kaldığını görürüz. Ne kadar geriye bakarsak o kadar uzağı avuçlarımızın içinde alabiliriz. Dönem dönem kat-ı rical kıtlığı, yani devlet adamı sorunu nüksetmiş olsa da bunun üstesinden Türk devlet aklının soylu vasfıyla gelinmiş, açıklar kapatılmış, eksiklikler tamamlanmış, yınakta yapılan hataların bilahare mücadele hatları delik deşik etmesi engellenmiştir.
"ÜZERİMİZE GELEN TEHLİKELİ AKIŞIN ÖNÜNÜ KESMEK ECDAT YADİGARI AKLIN GEREĞİ"
Milliyetçi Hareket Partisi, Türk millî ahlakının ve Türk devlet aklının millî iradeyle mücessem hâle gelmiş, hamule-i irfanla hemhal olmuş 55 yıllık demokratik timsalidir. Bu marifetimizle, bu mazimizle Cumhur İttifakı'nın başarısına, Türkiye'nin dev misali ayağa kalkışına, bununla mündeviç yeni yüzyılın seferberlik azmine adanmış yüreğimizle omuz veriyor olmaktan iftihar ettiğimiz açıktır.
Bilhassa vurgulamak mecburiyetindeyim ki iç ve dış gelişmeler karşısında sivrilen ve serpil kuşkularımız asla kuruntu değildir. Gözümüze çarpan tehlike sinyalleri, yanlış anlamanın veya yanılgıya düşmenin pürüzlü neticesi değildir.
Ağzımızdan çıkan her sözün bir dayanağı vardır. Çağrılarımızın mühim, müstacel ve mübrem arka planı bulunmaktadır. "Her şeyden önce Türkiye." diyorsak sisin ardında, dağın diğer yamacında mürettep hâlde bulunan hain ve zalim senaryoları görmek, okumak, ister çıyan deyin ister sel, üzerimize gelen tehlikeli akışın önünü kesmek, bir ecdat yadigarı olan kümülatif aklın gereğidir.
Bu akıl, asıl amacımızın ne olduğunu, ona nasıl ulaşacağımızı, çıkan engellerin hangi yollardan aşılacağını gösteren fikir ve fıtrat cevheridir. İbn-i Haldun her aklın gücünün yetmediği ve idrak edemediği şeyleri inkâr edeceğini söylese de bizim aklımız her şeye yetmiş, zorlu dönemlerde Hızır gibi yetişmiştir.
Bilmek yetmez, elbette uygulamak gerekir. İstemek yetmez, elbette yapmak gerekir. Milliyetçi Hareket Partisi ve Cumhur İttifakı, Türkiye'nin istikbal umutlarını boşa çıkarmama hususunda ilke, inanç ve irade birliği içindedir.
Evin içini güvenceye kavuşturamazsak sadece cümle kapımızdan değil, bahçe duvarlarımızdan tehlikeli ve tehdit algısı yüksek sızmaların olması mukadderdir. Buna karşılık "Aman sen de!" diyecek halimiz olamaz. "Bana dokunmuyorsa yılan bin yıl yaşasın." ezberiyle avunamayız. "Her koyun kendi bacağından asılır." diyecek kadar düşkün ve düşük olmaya hiç niyetimiz yoktur.
Konu Türkiye ise, konu devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü ise vakit tamamdır, söz konusu vatandır.
Bugüne kadar gerek şahsım gerekse Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından ısrarla yapılan uyarıların ne kadar isabetli olduğunu son gelişmelerle iyice netleşmiştir. 22 Ekim 2024 tarihinden bu yana milletimizle paylaştığımız şeffaf, samimi ve temiz düşüncelere kulp takanlar, çamur atanlar, kara çalanlar, dış kanallardan saldırı komutu alanlar haricinde sağduyulu ve vicdan sahibi her insanımız haklılığımızı zannederim tasvip ve teyit etmiş olsa gerektir.
Aklı kiralanmış olanlara devletin hükmi şahsiyetini nasıl anlatacağız? Sırtında çıkarlarının heybesinden başka herhangi bir şey taşımayan ruhsuz ve şuursuz siyasi fırıldaklara, rüzgarsız havada ne hikmetse sürekli döndüklerini nasıl kabullendireceğiz?
Millî güvenliğimizin, millî birliğimizin, bin yıllık kardeşliğimizin iç ve dış mahrekli tahrik, taciz ve tahrip ihtimalinin günbegün farklı boyutlar kazandığını, dönem sonu kanlı hesapların kapatılmasına dönük ardışık fraksiyon sürecinin kamçılandığını daha neyi ileri sürerek izah ve ifade edeceğiz?
Muhterem arkadaşlarım, dikkat buyurunuz. Bölgemizde yerinden oynayan taşlar hala oturmamıştır. Çatışmaların biri sonlanırken diğeri sökün etmektedir. Suriye'de 14 yılı bulan istikrarsızlık ve işgal sarmalında cephe üstüne cephe açılmaktadır.
Komşu coğrafyalarda süregelen, bölge ve dünya siyasetini sürgüleyen, barış ve huzur ortamını süngüleyen kaotik iklim giderek sertleşmektedir. Sınırlarımızın diğer alanlarını, özellikle Suriye'yi kapsam ve tesir alanına alan sıcak gelişmeleri evvel emirde akıl, sabır, sebat, sağduyu ve dikkatle takip etmek zorundayız.
Çılgınlık ile yılgınlık tuzağına düşmeden, nevzuhur duygusallıklara kapılmadan, başkent Ankara vizyonuna bağlı kalarak, jeopolitik angajmanlara tutunarak ülkemizi ve milletimizi önceliğine alan güvenlik tedbirlerine müzahir ve münasip tavır ve tutum takınmalıyız.
Nitekim Türk devletinin yaptığı da şimdiye kadar budur. Suriye Arap Cumhuriyeti'nin siyasi ve toprak bütünlüğüne saygı ve riayet kuşkusuz esastır. Başka türlüsünü bırakınız düşünmeyi, kafamızdan da geçirmek dahi abestir.
Ne var ki Suriye Arap Cumhuriyeti, Şam ile Lazkiye arasına sıkışan topraklarının 2/3'ü kontrol dışına çıkan, egemenliği ölümcül yaralar alan, solunum cihazına bağlı hâlde bulunan tartışmalı devlet konumundadır. Merkezî otoritenin kaybı hâlinde nelerin yaşanacağını, paylaşım sofrasına oturmak için nasıl da kuyrukların oluşacağını Suriye özelinde görmek trajik bir gerçek olarak karşımızdadır.
Esad, Türkiye'nin uzanan elini tutmamış, uzlaşma ve görüşme çağrılarına kulağını kapatmıştır. Toprakları gasp edilen, askerleri çatışma alanlarından kaçan, ülkesi deprem geçiren bir devlet başkanı, kuyruğu dik tutma çabasındadır.
Ülkesi baştan ayağa infaz ve istila edilmişken Türk askerinin terör örgütleriyle mücadelesini hazmedemeyip devamlı geri çekilmesini şart koşan Baas zihniyetinin bugünkü özeti, kabul edelim ki, tam bir rezalettir.
Bize göre hala vakit geçmiş değildir. Esad'ın Türkiye ile önşartsız temas ve diyalog kurması, normalleşme iradesi göstermesi önce kendi hayrına, sonra da ülkesinin çıkarınadır. Türkiye Cumhuriyeti'nin hiçbir ülkenin toprağında gözü yoktur.
Ancak vatan topraklarımızda gözü olanlara, yerinden çıkarılacak gözleri olan, bu sırtlanların sırtını sıvazlayanlara da tahammülümüz söz konusu olamayacaktır.
Suriye'den kaynaklanan bölücü terör musibeti tamamıyla gündemden çıkarılana kadar huzur ve barış ortamını tesis ettiğimiz sahaları boşaltmamız, Anadolu coğrafyasını ateşe atmakla eşdeğerdir.
Esad rejiminin her şeyden önce bunu idrak etmesi lazımdır. En uzun sınıra sahip olduğumuz Suriye'nin istikrar ve güvenliğe kavuşması, iç otoriteyi tekrar kurması elbette samimi dilek ve temennimizdir. Bu gerçekleşmeden üstelik her taşın altında pek çok ülkenin, emperyalizm ve terör unsurlarının farklı hesap ve hedeflerinin kaynadığı coğrafi mıntıkaları terk etmek felaketlere "Buyur, gel." demektir. Türkiye Cumhuriyeti'ne "işgalci" diyenlerin ABD, Rusya ve terör örgütlerine üst perdeden itirazdan inatla kaçınması, en hafif tabirle korkaklık ve kifayetsizliktir. Türk beklenendir, Türk bilinendir, Türk özlenendir. Türk çağırılanıdır.
Türk adalet ve müşfik muamelesinin mihver başı, zirve bağıdır.
Türkiye ve Suriye arasında diplomasi ve diyalog süreçleri üçüncü tarafların herhangi bir bozucu etkisi olmadan canlandırılmalıdır. Başka çare ve çıkış yolu kalmamıştır.
Terörle mücadelenin ortaklaşa icrası, karşılıklı hak ve hukuka saygı, geçici koruma statüsü altında bulunan Suriyelilerin evlerine dönüşü, sınır ticaretinin diriltilmesi, birlikte yaşanmış yüzyılları geleceğe taşıma kararlılığı derhâl hayat ve zemin bulmalıdır. Biz Suriye'nin sarsılan toplum ve devlet yapısına umut bağlayamayız.
Biz Suriye'nin emperyalizmin ve terör maşalarının doymaz kursaklarına lokma lokma öğütülmesinden memnuniyet duymayız. Biz Suriye'nin rehin alınmış, parçalanması hususunda ittifak sağlanamadığından dolayı icazetli ömrünün uzamasına tamam denilmiş, mevcut status quo'suna yatırım yapacak fırsatçılığa tenezzül edemeyiz. Esad yönetimi aklını başına almalıdır. Mezhep taassubunu terk etmelidir.
düşmanı dost sayan, dostu da düşman gören ilkel ve ilkesiz siyasi dürtülerle arasına çizgi çekmelidir. Esad yönetimi kabuğuna çekilip uzun süre ayakta kalacağını düşünüyorsa, biliniz ki, yanıldığını er veya geç anlayacaktır. 400 yıl hakimiyetimizde bulunan coğrafyaların sömürgeci güçlerin ve devşirdikleri işbirlikçilerinin envai tezgahlarıyla, sınır ve eşik tanımayan ihanetleriyle nasıl da elimizden çıkıp gittiğini hafıza kayıtlarımızda saklı tutuyoruz.
Irak ve Suriye coğrafyası Türk milletini bilir. Türk milleti de o gönül ve kültür coğrafyalarını yüreğinde taşır. 27 Kasım'dan itibaren Halep'e yönelik saldırıları konuşmadan önce Rusya ve İran destekli rejim güçlerinin 2016 yılında Halep'te yaptığı toplu katliamları, mezhep temelli şiddet sahnelerini, sürgün edilen masumları, tarihinden koparılan bir şehrin acı veren dramını unutmadığımız, hiçbir zaman da unutmayacağımızı hatırlatmak isterim.
İsrail ile Lübnan arasında yapılan ateşkes anlaşmasından hemen sonra Halep krizinin doğması üzerine başlayan tartışmaların bir tesadüf mü yoksa bir tertip mi olduğuyla ilgili münakaşaların, o güne kadar biriken çatışma enerjisini, artan coğrafi basıncı hesaba katmadığı anlaşılmaktadır.
Bir yanda zafer çığlıkları atılırken diğer yanda felaket tamtamlarının çalınması, ifrat ve tefrit dozajı yüksek düşüncelerin eseridir. Mücavir coğrafyalarımızda Türkiye'ye musallat olabilecek, bölgesel krizi yaygınlaştıracak hiçbir silahlı hareketlenme ve hesaplaşmayı doğru ve meşru göremeyiz. Halep'ten İdlib'e kadar tekrar açılan çatışma güzergahının
Türkiye'ye yansımalarını enine boyuna düşünmekle mükellefiz. Sınırlarımızın dibinde orayı burayı bombalayanların, Suriye'nin kuzeydoğusunda bölücü terör örgütünü palazlandırıp püsküşleyenlerin ne aradıklarını, hangi hak ve hukuka dayanarak bölgemizde konuşlandıklarını sormak ve bununla kalmayıp pılınızı pırtınızı toplayıp "Gidin!" demek en tabii hakkımızdır.
Amerika Birleşik Devletleri ve Rusya'nın verdiği hiçbir sözü tutmadığı ortadadır. 5 Mart 2020 Moskova Mutabakatı kısmen bir çatışmazlık iklimi sağlamış olsa da bu mutabakatı ihlal eden, İdlib'i kurcalayan, M4 ve M5 kara yollarının çevresinde somutlaşan güvenlik koridorlarının işlevini sakatlayan, İdlib gerginliğini azaltma anlaşmasıyla Astana süreçlerini yıpratan,
22 Ekim 2019'da Soçi Mutabakatı kapsamında PKK, YPG'yi, PYD'yi Menbiç ve Tel Rıfat'tan çekecek olan fakat buna bir türlü yanaşmayan da ülkeler az çok bellidir. Şimdi Tel Rıfat haşaratlarından, çıyanlarından, insan suretinde dolaşan alçaklardan köşe bucak temizlenmiş, ümit ediyorum ki, sırayı Menbiç almıştır.
Ayrıca sınırlarımızın hemen yanı başında yuvalanan terör örgütünün sökülüp atılmasından rahatsız olan DEM Partisi'nin nerede duracağını henüz kestirememesi, terörle arasına mesafe koymaktan sürekli imtina etmesi yanlıştır, demokrasi ve hukuk dışı bir çarpıklıktır. Gelişmelerin Kürt kökenli... Kürt kardeşlerimizle hiçbir ilgisi yoktur.
Tel Rıfat'tan sürülüp çıkarılan canilerin kiralık katil sürüsü olduğunu sadece biz değil, şerefli Kürt kardeşlerim de itiraf edeceklerdir.Bölücü terör örgütüne hayat haramdır. Tüm terör örgütleri bizim karşımızdadır. Kürtler bizim canımız, PKK, YPG, PYD can düşmanımızdır. DEM ya da Türkiye Partisi olacak ya tükenmekten ve derdest edilmekten başka seçeneği kalmayacaktır.
Terör ya bitecek ve Türkiye bahara uyanacaktır ya da bölücü katillerin son silahlı teröriste kadar tek tek canlı hedef olmaktan kurtulamayacaklardır.
Suriye toprakları Suriyelilerindir. Bu ülkenin demokrasi sınırları içinde anayasal sisteme geçmesi şarttır. Halep'in huzur ve sükûnet bulması da yegane dileğimizdir.
Şu gerçeği millet huzurunda haykırmak dava ve siyaset namusumuzun şaşmaz ve şüphe götürmez bir gereğidir: Halep deyince yüreği titremeyen bir vatan evladına rastlayamazsınız çünkü Halep, iliklerine kadar Türk ve Müslümandır.
Bunu sadece biz söylemiyoruz. Tarih söylüyor, coğrafya söylüyor, hakikat söylüyor, ecdat söylüyor, Halep Kalesi'ne çekilen Türk bayrağı söylüyor.
İstanbul'un Kapalıçarşı'sı neyse Halep'in Kapalıçarşı'sı odur. Ankara Kocatepe Camii'nde yükselen aminlerimizle Halep Ulu Camii'nde yankılanan aminlerimiz aynıdır. Halep oradaysa tarihin çağrısına kulağını veren Türk milliyetçileri ve Türk milleti buradadır.
Bizim niyazımız, Suriye'nin huzur, istikrar ve barış ortamına bir an evvel kavuşmasıdır fakat parçalara ayrılmış Suriye fotoğrafında Halep'i yüzüstü bırakmak, yaban ve yabancı ellere teslim etmek hayal mahsulü bir ihtimaldir ve böyle bir an geldiğinde tarih satır satır, sayfa sayfa yeniden tekerrür edecek, reklam arası son bulacak, fragman gösterimi bitecek, coğrafya yeni baştan aslına dönecektir.
Değerli milletvekilleri, Türkiye'de siyasi istikrar köklü ve sağlam, sağlıklıdır. Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi'nin bazı yönlerinde revize ihtiyacı hasıl olsa da yönetim hayatımız artık güçlü bir bünyeye sahiptir. Cumhuriyet Halk Partisi'nin bundan mustarip ve müşteki olduğunu bilmeyen yoktur.
Anladığımız ve gördüğümüz kadarıyla Cumhuriyet Halk Partisi, fonlanmış medyası, yandaş sivil toplum kuruluşları ve sendikaları, demlenmiş ortakları, kiralık kalemleri, dış bağlantıları, devlet ve bürokrasi içine gizlenmiş eski tüfek ayak takımı demokratik yollardan sonuç alamayacaklarına dönük ortak bir kanaat içinde yuvalanmışlardır.
Cumhuriyet Halk Partisi halktan umudunu kesmiştir. Hemen seçim çağrıları yapsalar da CHP yönetiminin gözü başka, kaşı başka oynamaktadır.
Her gün farklı kılığa bürünen çıkar gruplarının artan rekabetine, azgın hiziplerin çadır tiyatrosuna dönen Cumhuriyet Halk Partisi'nin demokrasi dışı arayışların düşkünlük duyduğunu ifade etmek hatalı değildir.
Disiplinsiz teğmenleri savunan, laik-antilaik kutuplaşmasını sahneye çıkaran, rejim değiştirmekten bahseden, ekonomik sorunları sistem ve devlet sorununa tahvil eden, ülkede istikrarsızlık ortamı varmış gibi iddiada bulunan, her dört gençten üçünün ülkemizden gitmek istediğini kafacılara süren, İstanbul Cumhuriyet Başsavcımız başta olmak üzere hukuk insanlarımıza edepsizce saldıran ve avukatlık mesleğini aşağılayan, CHP'li belediyelerin vergi borçlarını ve Sosyal Güvenlik Kurumu primlerini ödememesini dayatan, milletimizin hassasiyetlerini kaşıyan, sinir uçlarına basan ve sürekli ruh ihlali yapan Özgür ve Özel ekibinin vesayet nöbeti tutmuş, hararetini melal aklı sarmıştır.
Cumhuriyet Halk Partisi, genetik mirasına sarılarak eski hastalığının pençesine düşmüştür. Özgür Bey, yolun yol değildir.
Ağzının ayarı hepten bozuktur. Ne sözün söz ne de siyasetin adam gibi siyasettir. Eğer demokrasiyi kesintiye uğratacak yeni bir cunta hedefindeyseniz ki buradan baktığımızda bunun pek çok delili vardır, o hâlde bunun sonuçlarına değil şahsınız, yedi ceddini en ağır şekilde katlanacaksın.
Değerli dava arkadaşlarım, biz 67-68 nesli olarak Türkiye gerçeğini çok iyi tanıyan ve onunla mücadelesini sürdüren bir davanın neferleriyiz, askerleriyiz, mensuplarıyız. Cumhuriyet Halk Partisi, siyasi iktidarı halkın sevgisiyle değil, birçok kuruluşun tahrik ve teşvikiyle, sokaklara çağrışıyla beslenerek ara rejimlerle iktidar sevdasına kapılmış bir tüzel kişilik olarak Atatürkçülük kavramının altında saklanarak yoluna devam ediyor.
Açıkça söylüyorum: Cumhuriyet Halk Partisi, 67-68 sonrasında Fikir Kulüpleri'ni, Dev-Genç'i, Dev-Yol'cu, DHKP-C'yi kullanarak iktidar yolunu aramıştır. 12 Eylül'den sonra ise bu sefer PKK, PYD ve buna benzer bölücü unsurlarla teşvik birlikte olarak milleti sokağa çağırma, oradan da kendilerine uygun bir ortamı yakalama çabası içerisine girmiştir. Bu yanlıştır. Bunlar denenmiştir. Sokaklar değil, sandıkta adam olmaya çalışınız.
"Biz ya silah ya siyaset." derken CHP'yi ihmal etmediğimizi bilmelidir. Orta Doğu'nun çatışma ortamını ve kanlı boğuşmalarını ülkemize ithal etmeyi planlayan, demokrasiyi musalla taşına yatırmayı aklından geçiren kim ya da kimler varsa tavsiyem önce bizi ezmeleri, önce bizi geçmeleridir.
Bu can bu bedende durduğu müddetçe, Cumhur İttifakı milletiyle tek vücut olduğu sürece darbe sevdalısı CHP'nin ve onun antidemokratik destekçilerinin göreceği rüya sadece kabustur, sadece karanlıktır, sadece felakettir.