Fikret Bila
Yasaklar altında seçim
Anayasa ve yasaların yok sayıldığı, yasaklar altında bir seçime gidiyoruz.
Muhalefet; anayasanın, yasaların değil yasakların uygulandığı, anti demokratik bir ortamda seçimi kazanmaya çalışacak.
Seçimlerin hukuka uygun, adil ve eşit koşullarda yapılmasını sağlamakla yükümlü olan Yüksek Seçim Kurulu (YSK) da şimdiden safını belli etmiş durumda.
Seçimlerde hakemlik görevini üstlenmesi gereken YSK, muhaliflere siyasi yasak koyan yargı da iktidardan yana tutum aldılar.
Bu tutum Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın üçüncü kez aday olmasının YSK tarafından onaylanmasıyla iyice açığa çıkacak.
Seçimlerde anayasanın yok sayılmasının en çarpıcı örneğini Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın üçüncü kez aday olması oluşturacak.
Anayasa’nın 101. maddesi “bir kimse en fazla iki defa cumhurbaşkanı seçilebilir” hükmünü taşıyor.
Bu hüküm yoruma yer bırakmayacak kadar açık.
101. maddenin ne anlama geldiğini anlamak için hukukçu olmaya gerek yok. Buna karşın Türkiye’nin en önde gelen anayasa hukukçusu bilim insanları Erdoğan’ın bu hüküm karşısında üçüncü kez aday olamayacağını ifade ettiler.
Bunun tek istisnası, 116. maddede düzenlenen, cumhurbaşkanının ikinci görev süresi dolmadan TBMM’nin erken seçim kararı alması. Bu halde Cumhurbaşkanı Erdoğan üçüncü kez aday olabiliyor.
Muhalefet Erdoğan’ı sandıkta yenebilmek amacıyla bu fırsatı kendisine sundu. 6 Nisan 2023 tarihinden önceki bir tarih önerilirse erken seçime destek vereceklerini ilân etti. Böylece Erdoğan’a anayasaya uygun şekilde üçüncü kez aday olma şansı tanındı.
Ancak Erdoğan bu öneriyi dikkate almadı.
Anayasaya aykırılığı açık olan bir şekilde Cumhurbaşkanı olarak seçimlerin yenilenmesine karar vereceğini, bu kararını 10 Mart gibi açıklayacağını ve seçimlerin de Demokratik Parti’nin 1950 yılında iktidara geldiği 14 Mayıs günü yapılacağını duyurdu. Seçim sloganının da sanki Millet İttifakı 20 yıldır iktidardaymış, tek parti iktidarı olarak milleti inletiyormuş gibi Demokrat Parti’nin kullandığı “Yeter, söz milletin” sloganı olacağını açıkladı.
Nereden bakarsanız bakın hukuka ve siyasi koşullara aykırı bir karar.
Erdoğan, muhalefetin önerdiği anayasaya uygun adaylığı neden kabul etmedi?
Bu kararda MHP faktörü etkili olmuş olabilir. MHP seçimlere yeni seçim kanunu ile gitmek istiyor. Barajı düşüren, seçim kurulu başkanlıklarını en kıdemli hakimin elinden alan, ittifakları kendine göre parçalayan kanunun uygulanacağı bir seçimi tercih ediyor olabilir.
Bir diğer faktör üniversite öğrencileri olabilir. Üniversite öğrencileri çoğunluk AK Parti’den yana değil muhalefet partilerinden yana eğilim gösteriyorlar. Bu nedenle öğrencilerin sınavlarının olduğu bir tarihte seçim yaparak gençliğin sandığa gitmesinin zorlaştırılması amaçlanmış olabilir.
Ve tabii iktidarın seçimi kazanmak için koyduğu, koyacağı yasaklar var.
Bunların başında HDP’nin kapatılma davası geliyor.
Bu dava HDP’nin üzerinde Demokles’in kılıcı gibi sallanıyor.
İktidar isterse seçimden önce HDP’nin kapatılmasını sağlayabilir.
Böylece HDP seçmeninin dağılmasını, sandığa gitmemesini amaçlayan iktidar, Millet İttifakı adayını HDP desteğinden mahrum bırakmak istiyor.
Ayrıca HDP yöneticilerine, milletvekillerine siyasi yasak getirip onları da devre dışı bırakabilir.
İktidar, seçimi kazanmasının önünde engel gördüğü her kişi ve kurumu yasaklayarak ilerliyor.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na siyasi yasak getirmesi gibi. Daha önce yerel seçimlerin kazanılmasında büyük katkısı olduğu bilinen CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’nun yasaklanması gibi.
Seçime doğru bir başka ismi veya kurumu siyasi tehdit olarak görürse onları da yasaklayacağından kimsenin kuşkusu yok.
Yasaklar altında cumhuriyet tarihinin en anti demokratik seçimlerinden birine gidiyoruz.
Buna karşın muhalefet seçimleri kazanırsa, sandıkta sadece iktidarı değil hakemi de yenmiş olacak.
Bu yönüyle tarihe geçecek.