Umutları tükenen bir yatırımcının mektubu: “Kötü ekonomi kimseye saygın bir yaşam vaat etmiyor”

Sosyal sorumluluk projeleriyle ilgilenen kişi ve kuruluşlardan oluşan bir mail grubu kuran arkadaşım Candan Turhan’dan önceki gün bir mektup aldım; öncekiler gibi toprağın öyküsünü anlatmıyordu bu kez, satıları kanıyordu adeta…

“Lafın sonunu başta söyleyeyim: Her şeyin temeli olan insan kaynağı kurudu…” diyordu.

Anadolu’da sanayici, kırsalda çiftçi olan Candan’a bu hüküm cümlesini kurduran olay/olaylar ne ola ki…

***

Candan yürüdüğü yolu şöyle anlatıyor; bloğunda:

1969 doğumlu; kronolojik sırayla Kayserili, İstanbullu, Şirinceli; önem sırasıyla insan, kadın, köylü, gezgin, zeytinci, avcı, çiftçi, vakıfçı, aşçı, gazeteci, yönetici. Ne desem, ötekinin boynu bükük kalır…

Baba ocağı Bünyan’da uzun süredir yapmaya çalıştıklarımın çoğundan, 2024 yılı itibarıyla feragat ediyorum.” derken yaşadıklarını anlatıyor:

2012 yılının sonlarında Bünyan’a gidip gelmeye başlarken, yine biz yüzünü batıya ve çağdaşlığa çevirmiş, kalkınmaya gönül vermiş olanlar Türkiye’deki atmosferden şikayetçiydik, ama bugünleri, 2024’ü tahmin ve tahayyül edemezdik anlaşılan. Bize göre Türkiye’ye gerici, kötüye giden, ekonomik ve kültürel olarak her gün kararmakta olan bir hava hakimdi. Bizimse buna direnecek gücümüz, enerjimiz ve isteğimiz vardı. Umudumuz ve hayallerimiz vardı.”

Bünyan’a beslediği umudunu ve hayallerini nerede yitirdi? Oldukça uzun bir mektup, özetmeye çalışacağım:

*Yaklaşık on iki yıl önce Kayseri’nin Bünyan ilçesine gidip gelmeye, baba ocağımdaki aile şirketleriyle ilgilenmeye başladım. Zaten köyde (Şirince) yaşıyordum, hayvanları, doğayı pek seviyordum, bir şeylerin de ucundan tutmak istiyordum… Orda da köpekler, inekler, bozkırlar ve dağlar vardı, yıllardır varlık mücadelesi veren iki şirkete ek olarak. Nahif bir hobi olarak başlayan süreç, hiç planlanmadık şekilde kısa süre içinde tam da aynı dönemde enerjileri ve istekleri azalan babamla amcamın tüm sorumluluklarını üstlenmeme kadar vardı. Aynı zamanda bir de aile vakfı kurarak Bünyan için yaptıklarımızı biraz daha kurumsallaştırmak istedim. Hasılı oraya müthiş bir maddi ve manevi yatırım yaptım. Şimdiyse 2024 yılında, “Hata etmişim,” diyorum ve yapmaya çalıştıklarımın çoğundan feragat ediyorum.

*Bünyanlılarla kazan/kazan ilişkisi içinde varlığını sürdürmesini hayal ettim. Tesisleri iyileştirdim, sosyal hakları ve kazançları yükselttim, güvenilir bir düzen kurdum, şeffaflık, adalet ve hakkaniyet sistemi tesis ettim, eğitimlerden sosyal etkinliklere, burslardan destekli tarıma, aklıma gelen her türlü katkıyı koydum. Ben o dönemde, 2014 yılında, çevremdeki ve algı alanım içindeki birçok kültürel, sanatsal, sosyal oluşumdan ilham alarak Bünyan’da çığır açıcı bir kültür köyü oluşturmayı hayal ettim.

* Özgün sanat atölyeleri, film gösterimleri, yerel tarihi geziler, yurt gezileri, sanatçı ziyaretleri, okuma günleri, yıldız gözleme, konser, tiyatro, sergi katılımları, piknik, kamp, şenlik düzenlemeleri ve bayram kutlamaları var. Vakıf ayrıca yüksek öğrenim gören belirli sayıda Bünyanlı genç kıza tüm yıl boyunca burs ve mentoring hizmeti veriyor. Öğrenci gençlerin birbirleriyle bilgi ve deneyim paylaşmasına, birbirlerine ve daha gençlere destek olmalarına imkan sağlıyor. 46 bin 500 metrekare vakıf arazisinin binalar dışındaki bölümü, sürdürülebilir tarım yöntemleriyle vakıf tarafından işlenmeye başlandı.

*2014 yılında ön çalışmaları başlayan, Emre Arolat Mimarlık / Buda Mimarlık imzalı Bünyan Anka Kültür Köyü (BAKK)’nün inşaat ruhsatı hazır. BAKK her biri ayrı işlevler görecek 30 kadar bir ve iki katlı binadan oluşan, toplam 5 bin metrekare civarında kapalı alanı bulunan bir köy olarak tasarlandı.

***

Mektubun devamı çok kişinin düşündüğü ama söylemeye dili varmadığı “olguları” sıralıyor:

*2018 yılının sonunda, yaklaşık 5 bin metrekare kapalı alanlı kültür köyü için inşaat ruhsatımızı da aldık ve tam da o sırada ülkemiz mutad ekonomik muğlaklıklarından birine girdiği için bir an duraklayalım dedik… Hemen ardından gelen yıllarda böyle bir kültür köyünün, böyle bir kültür ortamının var olabilmesi için gereken hiçbir imkanın ve kaynağın Bünyan’da veya Türkiye’de, sağlanamayacağı anlaşıldı.

*Olan şu ki bu değişim, bu gerileme, bu kötüleme 2014 ile 2024 arasında peyderpey meydana geldi -halen de devam ediyor- ve ben bunu ancak 2024’te, günümüz koşullarını on yıl öncesiyle kıyaslayınca idrak ediyorum. Bu on yılda ülkedeki iktidarın nasıl gelişmeye kapalı, vasat, gerici, yozlaşmış, ahlaksız, köksüz, ilkel bir ortam oluşmasına çanak tuttuğunu, tam da bu ortamdan topladığı oylarla iktidarını sürdürdüğünü ve bu ortamdan, bu yokuş aşağı yuvarlanmadan kaçabilenlerin çok azınlıkta olduğunu gördüm.

* Şu an okuyan veya okumayan herkesin açık ara birinci hedefi devlete kapılanmak. Herkes ya KPSS’ye hazırlanıyor; ya atama bekliyor, ya belediye veya bakanlıkta tanıdık arıyor. Başka şeyle uğraşan yok! Bunlar arasında özel sektörde halihazırda çalışanlar veya öğretmenlik, haritacılık, elektronik mühendisliği, veterinerlik, uçak teknisyenliği, vb akla gelen her türlü önü açık dalı bitirenler var. Haliyle eleman bulmak veya bulsan da tutmak mümkün değil. Çünkü devlete girdin mi, hayat boyu garanti bir maaş ve emeklilik var.

* Kötü ekonomide hiçbir koşulda kimse kimseye saygın bir yaşam vaat edemiyor, devletin lutfedeceği yardıma, hibeye, bağışa veya desteğe bağlı hayatta kalmak. Zaten yeni sistemde yetişmiş olanlarda X kuşağında olan çaba, gayret, zoru aşma, çalışıp elde etme, engelleri geçme, zorluğa katlanma gibi kavramlar yok.

* Ekonomi, siyaset ve diğer her türlü makro etkenin elele oluşturduğu kültürel ve sosyal ortam da, “Biz böyle iyiyiz, ne zahmet edip de daha fazla, daha renkli, daha donanımlı, daha zengin olmaya çalışacağız ki!” kıvamında oturdu son on yılda… Bunca sınırsız bilgi olanağına rağmen kendini geliştirmeye, iyileştirmeye, zenginleştirmeye niyet eden insan sayısı inanılmaz az ve her geçen gün azalıyor. Sosyal medya çarpıklığıyla yoz iktidar etkisinin toplamı geometrik hızla tapona, popülere, havalı görünene, geçiciye yönelmek. Kalıcı, ileriye yönelik, gelişme amaçlı kullanılan zamanlar hızla sıfırlanmakta.

*Ağır ekonomik koşullar, sosyal medya yozluğu ve iktidardaki kabadayılık kültürünün birleşmesinin bir başka boyutu da insani değerlerin yerlerde sürünür hale gelmesi. Utanmak, karşısındakini düşünmek, saygıyla hareket etmek, nezaket, anlayış, hak yememeye dikkat etmek… Bunlar önemsenmemeyi bırakın; hor görülen, küçümsenen değerler haline geldi. Utanmanın olmadığı toplumda hakkaniyet, adalet, doğruluk gibi şeyler de kalmıyor tabii…

*Dahası da var: Dinibütünlük kisvesinde yargılama, kategorize etme, küçümseme ayyuka vardı, “yeterince” geleneksel, tutucu, kapalı zihinli olmayan, yerel kalıplara uymayan küçük toplumlardan aforoz ediliyor. Yerelde aynı tip insan kalıyor, zihni azıcık açılanlar İstanbul, İzmir, büyükşehirlerde…

* Öte yandan kendilerini dinibütün, geleneksel, yerel değer sayan bu vatandaşlar “anaokulundan mezun olan” 5 yaşındaki çocuklarına kep ve cübbe giydirip kep atma töreni yapıyor; tesettürün ve profesyonel makyajın son modasının yarıştığı beybişavırlar; beş yıldızlı otellerde gran tuvalet Kur’anlı mezuniyet kınaları düzenliyor.

KAR EDEN İŞLETMESİNİ DE SATACAK

Candan Turhan’ın Mütevelli Heyet Başkanı olduğu Turhan Anadolu Kültür ve Kalkınma Vakfı 2017 yılında kuruluyor. Kısa adı Anka Vakfı’nın hayallerine son verdiğini bildiriyor.

Anka, Bünyan’da üretim yapan sanayi tesisi Bünsa Döküm AŞ ve süt hayvancılığı yapan CCT Tarım AŞ’nin olanaklarıyla gençlere ve çocuklara yönelik etkinlikleri sınırlamış.

120 gebe düvenin alımıyla 2003 yılında faaliyete geçen CCT Tarım, modern süt ve besi çiftçiliği alanında bölgenin ilk tesisi olduğunu söyleyen Turhan, “500 büyükbaş hayvanla günde 5 ton süt elde ediyorduk. Şirket olarak satmaya çalışıyorum. Olmadı. 200 sağmal ineğimiz kaldı. Her biri 30 litre süt veriyor. Tek tek hayvanlarımızı satıp, faaliyetimizi bitirmek istiyorum. Verimliliği, karlılığı yüksek bir işletme. 16 kişi çalışıyor. Sosyal hakları veriyoruz, gençlere burs olanağı sağlıyoruz. 8 saatten 5 dakika fazla çalıştırmıyoruz, kültürel etkinlikler düzenliyoruz, yine de çalışan sadakati sağlayamıyoruz. Gençler köyde kalmak istemiyor.” diyor.

Vakfı destekleyen diğer işletme Bünsa, Bünyan’da yüzde 100 yerli sermaye ile kurulan 50 yıllık çelik bilye, endüstriyel yüzey temizleme malzemesi çelik grit üreten bir fabrika.

Candan teknoloji yatırımı yaptıkları bu fabrikayı satmayacaklarını vurguluyor.

İş dünyasında sıklıkla tekrarlanan “eleman bulamıyoruz” yakarışının bir Anadolu işletmesindeki profili vermeye çalışıyorum. Gençler iletişim çağında “iyi hayatları” görüyor; yalnızca karnını doyurmak için çalışmak istemiyor, gelecek görmek istiyor. Sosyal hayat istiyor. Kalkınmacı bir politika uygulanmadığının en net fotoğrafı bu!..

TEMA Vakfı Başkanı Deniz Ataç, Baksı Sanat ve Kültür Vakfı Kurucu Başkanı Prof.Dr. Hüsamettin Koçan ve ABC ile “Yerli Yerinde” projesini Osmaniye’de Ordu’da, Bursa’da, İzmir’de, Kars’ta ürün bazında sürdüren Şermin Topçu ile kırsal kalkınmada “riskleri” soruyorum.

Üçünden de aldığım yanıtlar, “ Yerelin talebi doğrultusunda idarelerin katılımı ile projelendirilen çalışma, üretime dayalı bir model içermeli.” anafikrinde ortaklaşıyor.

Tabi sosyal sorumluluk alanı dikenlerle dolu; çimentosunun sabır ve adanmışlık olduğunu kalın çizgilerle yazmalıyım.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Serpil Yılmaz Arşivi