Fikret Bila (p)
Türkiye ne yapabilirdi?
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, İsrail’in Gazze’ye saldırıyla ilgili olarak sert bir çıkış yaptı.
“Biz nasıl Karabağ’a girdiysek, nasıl Libya’ya girdiysek bunun benzerini aynen onlara da yapabiliriz” dedi.
İsrail Dışişleri Bakanı Bakanı İsrael Katz ise yaptığı açıklamada “Erdoğan, Saddam Hüseyin’in izinden gidiyor ve İsrail’e saldırı tehdidinde bulunuyor. Orada ne olduğunu ve nasıl bittiğini hatırlamasına izin verin” dedi ve Erdoğan ile Saddam Hüseyin’in fotoğraflarını paylaştı.
Dışişleri Bakanlığı ise bu açıklamaya karşı İsrail Başbakanı Netanyahu’yu Hitler’e benzeten bir açıklama yaptı.
Bakanlık, açıklamasında, “Soykırımcı Hitler’in sonu nasıl olduysa Netanyahu’nun sonu da öyle olacak. Soykırımcı Naziler nasıl hesap verdiyse Filistinlileri yok etmeye çalışanlar da öyle hesap verecek. Filistinlileri yok edemeyeceksiniz” dedi.
Bu açıklamalar Türkiye-İsrail ilişkilerindeki gerginliği zirveye taşıdı.
Türkiye’nin, İsrail’in saldırıları karşısında Filistinlilerin yanında olması doğaldır.
Ancak Türkiye, İsrail saldırılarının başlamasından sonra İsrail’le akaryakıt, demir, çelik dahil ticareti devam ettirdi. Kamuoyundan tepkiler yükselince İsrail’e ihracatı 7 ay sonra durdurdu.
İsrail’in Filistin’e saldırması, zaman zaman Suriye’de hedefler vurması ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi’yle (BOP) uyumludur.
BOP’un amaçları arasında; Ortadoğu’da Irak, Suriye, İran gibi ülkeleri bölmek, İsrail’in Suriye’ye doğru da genişlemesini sağlamak, Irak’ın Kuzeyi ve Suriye’nin Kuzeyi’nden Akdeniz’e ulaşan bir PKK-PYD devleti kurmak, kurulacak bu devletin Kuzey’den İsrail’e güvence olmasını sağlamak da vardır.
ABD’nin Irak’tan sonra Suriye’yi bölmesinin temel amacı budur.
Sırada İran’ın ve Türkiye’nin olduğunu söylemek de gerekir.
Bu koşullar altında Türkiye’nin Suriye gibi komşu ülkelerde Müslüman Kardeşler’i iktidara getirmeye çalışması büyük hata olmuştur.
Türkiye şimdi bu hatalı dış politikanın yarattığı sorunlarla uğraşıyor.
Oysa Müslüman Kardeşler’in peşinden gideceği yerde ABD’nin bu planına karşı durması gerekirdi.
Türkiye bu konuda neler yapabilirdi?
Dr. Naim Babüroğlu’nun vurguladığı gibi, Kıbrıs Barış Harekâtı’ndan sonra Türkiye’ye uygulanan ambargoya karşı Ecevit ve Demirel’in yaptığı gibi Türkiye’deki ABD üslerini kapatabilirdi.
Suriye ile daha önce imzalanan Adana Mutabakatı’nı canlandırıp genişletebilir ve terör örgütü PKK’yla Şam yönetimiyle birlikte mücadele edebilirdi.
Mısır yönetimiyle ipleri koparacağına Doğu Akdeniz’de sondaj çalışmalarını başlatabilirdi.
Sığınmacılar konusunda Avrupa ülkelerini güvence altına alan Geri Kabul Anlaşması’nı imzalamayabilirdi ama imzaladı. Sorunun giderek büyümesi karşısında bu anlaşmayı iptal edebilirdi.
İsrail’e karşı tavır alınacaksa Kürecik radarını kapatabilirdi.
Türkiye bunların hiçbirini yapmadı.
Aksine Suriye ve Mısır yönetimlerini karşısına alarak yanlış bir politika izledi.
Bu politikanın Türkiye’yi Ortadoğu ve Akdeniz’de yalnız bırakmasının yarattığı sorunları yeni yeni görmeyi başlayan iktidar, Kahire ve Şam yönetimleriyle ilişkileri geliştirecek adımlar atmaya çalışıyor.
Türkiye’nin ABD’nin Ortadoğu’yu parçala-yönet politikasına karşı bölge ülkeleriyle iyi ilişkiler kurması, bu projeye karşı etkili bir dış politika izlemesi zorunludur.