
Ayşenur Arslan
Saray'dan olağan şüpheliler paketi
Sinemada, edebiyatta bilim kurgu çok özel bir yer tutar benim için. Çok eşitlikçidir. Hayal kapılarının - kapatmak değil açmak üzere nöbet tutan- bekçileridir. Heyecan vericidir. İlham verir.
Saray’ın son yasa hazırlığını okuyunca bunları düşündüm.
Bilim kurgunun “efendisi” Spielberg’in bir filmi geldi aklıma: Minority Report. Yani AZINLIK RAPORU.
Filmde “psişik güçlere sahip kahinler ve bazı teknolojik aygıtlar sayesinde cinayetleri daha işlenmeden önce farkedip zanlıları yakalayan” bir sistemden söz ediliyor. Kahin kızkardeşler tepki verince hooop, “eller yukarı”..
Doğrusu hep söylenir ya; bilim kurgu bazen bilimin öncüsüdür. Akla getirir, yolu açar..
AKP İktidarı da, sinemadan sanattan ilham aldıklarını sanmıyorum ama Ankaralı gazetecilerin bildirdiğine göre böyle bir sisteme hazırlanıyor.
Adalet Bakanı, diğer bütün Reisçiler gibi, konuşmaya onu anarak başladı. Ve hazırlığı duyurdu:
“Sayın Cumhurbaşkanımızın da ifade ettiği gibi toplumun huzur ve sükununu bozmaya yönelik suçlardaki mücadeleyi daha etkin hale getireceğiz”
Cümlenin anlam ve önemi şu: Diyelim ki ekmek fiyatlarına yapılan zam o kadar ağırınıza gitti ki, bunu protesto eden bir eyleme katıldınız.
Suçunuz, bu cümledeki unsurlardan ibaret olmayacak artık.
“Toplumun huzur ve sükununu bozmaya kalkışmış” olacaksınız. Yani suçunuz da, cezanız da katlanacak.
Üstelik bunun için kahin arayıp bulmanıza da gerek olmayacak. Nasılsa hepimizin ne olduğunu biliyorlar.. Kanıt, gizli ya da açık tanık aramaya gerek yok.
Hatırlatmayı en sevdiğim dosyadır. Bir gizli tanık Ergenekoncuların saldırısına maruz kaldığını iddia etmişti. Nasıl mı? Arabasına iki kez, etkili miktarda “KENE” atılarak…
Sonra anlaşıldı ki Dursun Çiçek’ten İlhan Cihaner’e, hatta alacağını isteyen çaycıya kadar kaç kişiyi Ergenekon torbasına atan gizli tanık, aslında bir savcıydı: Bayram Bozkurt.
Adamın aklından zoru, iddiaların saçma ötesi olduğunu anlayana kadar epey zaman geçti elbette. Ve o zaman da cezaevinde geçti ELBETTE!
O gün TSK ve yargıda Atatürkçü, sol, sosyalist kesimlerin ezilmesi için Cemaat’e yol verenler, sonra dönüp Cemaat’i tırpanladı.
Yine “neden” diye sormayın. “Neden olmasın..”
Bakın Kuantum dolanıklığı gibi, bazen birbirine yıldızlar ya da asırlar kadar uzak şeyler aynı frekansta buluşur.
Mesela.. henüz işlenmemiş bir suçu “kahin gözüyle öngörerek” yani “hissederek” harekete geçmekten söz ediyoruz ya.. Sorun.. Din uzmanları bunun Kuran'da karşılığı olduğunu söyleyecektir.
Hem de yaygın biçimde, ancak eksik ya da yanlış bilinen MEDİNE SÖZLEŞMESİ konusunda.
Günlük bir yazıya sığdırmak zor. Ama deneyeyim.
Hz. Muhammed Medine’ye hicret ettiğinde, kentte Yahudi nüfusu Müslümanlara oranla ağır basıyordu. Bu nedenle savaş yerine anlaşmak şarttı. Bu yüzden MEDİNE SÖZLEŞMESİ’ne imza atıldı:
“Her grup kendi inancına göre yaşayacak. İbadetini ona göre yapacak. Ticari ve hukuki ilişkiler de toplumların gelenek ve inanışına uygun biçimde hakkaniyetle düzenlenecek vs.”
Ne var ki hicretten iki yıl kadar sonra işler tersine döndü. Rivayet o ki, çarşıda bir kadın Yahudi esnafın hakaretine maruz kalınca gerilim patladı. Bu olay tartışılırken de Enfal Süresi 58. Ayet indi:
“Eğer anlaşma yaptığın bir topluluğun hâinlik yapmasından gerçekten endişe edersen, aynı şekilde sen de artık anlaşmanın geçersiz olduğunu resmen kendilerine bildir ki iki taraf da durumdan tam haberdâr olsun. Doğrusu Allah hâinleri sevmez.”
Yani “sözleşmeyi yırt at” deniyor Müslüman topluluğa!
Farklı kişilerin tercümesi ve tefsirinde endişe yerine korku sözcüğü yer alıyor. Öyle de olsa fark eder mi! Sonuçta bir eylem, bir kanıttan değil sübjektif bir bakıştan söz ediliyor.
Dahası, daha o zamandan, Kuran’a göre “suçun şahsiliğine” ters düşerek, bütün bir topluluk suçlanıyor.
(*Ali Bulaç. Çıra yayınları MEDİNE SÖZLEŞMESİ. Sayfa 182)
*. *. *
Düşünün, aradan yüzyıllar geçmiş. İktidar “hissediyorum, o halde suçlusun” demek üzere yasa hazırlıyor.
Aslında iktidarın elinde “imkan” var. Dezenformasyon, yani kamuoyunu yanıltacak bilgi yayma suçu (!) üç yıldır yürürlükte.
Saray cephesinde kimse, “Esenboğa havaalanını biz yaptık” demenin.. Ya da “enflasyonun en kısa sürede tek haneye ineceği” müjdesinin.. Hadi bir örnek daha, “Karadeniz’de öyle bir gaz rezervi bulundu ki, kökleyin kombileri” sloganının yanıltıcı bilgi olup olmadığını sorgulamayacak..
Siz ortaya bir düşünce attığınızda dezenformasyon olacak.
Yetmemiş olmalı.. Şimdi Onuncu Yargı Paketi ile “yargıda kehanet” dönemi açmaya hazırlanıyorlar.
“Bu yasa Anayasa Mahkemesi’nden döner” diyen yoktur herhalde. Son yıllarda ne çok örneğini gördük: DÖNMÜYOR!
“Erdoğan’ın etrafında ‘bunlar yanlış’ diyecek kimse yok mu?” diye soracak olursanız da… Bir zamanlar Erdoğan’ın başdanışmanları arasında etkili bir yere sahip İlnur Çevik’in, meslektaşım Nursun Erel’e anlattığı Saray dedikodularını.. Ve müzelik Binali Yıldırım vakasını okuyun derim!
“Sürekli raporlar yazıyordum ama (Erdoğan’ın) eline geçiyor muydu? Bilmiyorum, çünkü başdanışmanlar kendisini kolayca göremiyordu. Seçimler öncesinde güneydoğuda büyük sıkıntı vardı, MGK’da alınan kararla kaçak akaryakıt işi durdurulmuştu. Bölge insanının bundan başka gelir kaynağı oktu. Aileler kurbana ortak girer gibi birer kamyon alıp zula depo yaptırmış, bununla geçiniyordu. MGK bu işi “kazanç PKK’ya akıyor” diye durdurunca ellerinde başka imkan kalmadı. Aileler çöktü, kamyonların vergisini bile ödeyemez duruma geldiler. Ben de bari "Çay ve sigara işi durmasın" dedim. Karıncalardiye adlandırılan insanlar sınırın ötesinden gidip kaçak getiriyorlardı. Binali Bey'e (Yıldırım) açtım konuyu, "İyi fikir" dedi. Cumhurbaşkanı'nı kolay kolay göremediğimiz için, randevu da alamıyoruz, bir önüne atlamadığımız kalmıştı, bir gün, MGK’ya gidişi öncesinde, önüne çıktık, yakaladık, "Efendim şöyle bir konu var" diye… Binali Bey, "Bakın İlnur güzel söylüyor" dedi, Cumhurbaşkanı ona döndü, "Senin başka işin yok mu Binali?"dedi, Binali Bey sustu, bana döndü, "Yahu sen bu işlerle niye uğraşıyorsun? Ne biliyorsan onu yap.”
Başkasının yanında azarlanmak.. Azarlanınca hiç istifini bozmadan anında 180 derece dönüvermek.. Hakkındaki milyar milyar dolarlık iddiaları düşününce makul bir bedel sanki.. Ne dersiniz!
İlnur Çevik şimdi Saray’dan ve Reis’ten çok uzakta. Yine de o duymasa bile, tarihe not düşmek için herhalde, kimi renkli kimi çok önemli pencereler açıyor:
* Bir takıntısı var, hep Mustafa Kemal hep Mustafa Kemal… Atatürk demesi zor olmasa gerek ama ancak zor zamanlarda kullanıyor o sözü. Bıyık takıntısı da var, onun gibi. Külliyede bıyıksız adam yok. Benim dışımda yoktu. Ben de kemoterapi geçirmiştim, o yüzden çıkmıyordu bıyığım. Benim kaç defa önümde oldu, "Bıyık bırakılacak" dedi, hatta Mevlüt Çavuşoğlu bile bıyık bırakmak zorunda kaldı. Hasan Doğan da bıyık bıraktı.
* O olmadığı zaman her şey çöküyor. Ülke böyle mi yönetilir? Eğer sistem o çıktığında çöküyorsa, darmadağın oluyorsa orada sistem yok demektir. Torunlarını şu kadarcık seviyorsa sistemi rayına oturtacak kararı almalıdır. Sayın Cumhurbaşkanı eften püften bir adam değil, bence gerçeği görüyor ama nasıl olabileceğini kafasında tartışıyor. Türkiye’yi seçime götürmeli, bunun en geç 2 yıl içinde yapılması lazım, yoksa eyvah! Cumhurbaşkanının eskiden ufku görebildiği bir dönem vardı. Acaba şimdi görebiliyor mu? Ben ciddi şüphedeyim.
* Ben Kürt sorununu en ciddi çalışanlardan biriyim. Şu anda yaşananlar pek çözüme benzemiyor. Kürt insanı Türkiye’de birinci sınıf vatandaş olduğunu hissetmeli, eğer hissetmiyorsa, Kürt sorunu asla çözülmez. Acaba taslak var mı? Araştırmaya devam edin ama bulamayacaksınız. Dolmabahçe Süreci nasıl büyük bir hayal kırıklığı ile son bulduysa şimdi de böyle olacak, Türk mantalitesi işte. Kervanı yola koyalım, yolda düzülür' mantığı.
*. *. *
Aslında son süreç hakkında hepimiz çoktan bu sonuca vardık. Hatta daha da ilerisini görüp iktidarın köprüden önceki son çıkışa yaklaştığını söyledik, yazdık.
Belki 10. yargı paketi çıkınca artık söyleyemeyeceğiz.
Ne gam! Tarih adım adım bizleri doğruluyor.. Tarihi tersine çevirmek isteyenleri de sona yaklaştırıyor.
Erdoğan ve Saray ahalisi bunun farkında olmasa da sokaktaki çocuklar biliyor.