“Aleyhime sonuçlanan seçimlerin sonucunu tanımıyorum”

Önce Taksim yasaklanmıştı; şimdi İstanbul yasaklandı.
1 Mayıs’ta İstanbul’da olup biten ile ilgili odağını hiç kaçırmamamız gereken bir büyük gerçek var: 1 Mayıs 2024 günü, nasıl bir sistemin içinde “yaşatıldığımızla” yüzleştik.
Türkiye’nin yönetimi, İstanbul gibi sadece ülkenin en büyük kenti değil, dünya çapında bir megapolde hayatı “OHAL’vari” bir şoklama ile durdurabileceğinin gövde gösterisini yaptı. İstanbul gibi bir megapolde milyonlarca kişinin hak ve özgürlüklerinin, tek bir telefonla harekete geçebilecek bir emir komuta zinciri ile askıya alınabileceğine tanıklık ettik dün…
1 Mayıs 2024’te, İstanbul’da bir sıkıyönetim provasına şahit olduk.
Ve İstanbul’un yerel yönetimi ve “milli iradesi” ile sembolleşen Saraçhane’nin kat be kat güvenlik güçlerinin abluka altına alınmasıyla, şunu dikte etmiş oldu başkanlık sistemi: “31 Mart yerel seçimlerinin sonuçlarının hiçbir önemi yok; İstanbul’un ve Türkiye’nin sahibi benim”.
Sandıktan kimin çıktığının hiçbir önemi yok, seçmen iradesinin hiçbir önemi yok; siyaset, sadece başkanlığın izin verdiği kadar alanı olabilecek bir kum havuzu.
31 Mart seçimlerinin üzerinden sadece 1 ay 1 gün geçtikten sonra iktidarın, ablukaya alınan İstanbul ile verdiği mesaj bu: “aleyhime sonuçlanan seçimlerin sonucunu tanımıyorum”.
31 Mart gecesinden bugüne iktidar cephesinde gerçekleştiği varsayılan özeleştiriler (kimse kendini eleştirmediğinden “iç eleştiriler” desek belki de daha doğru), “yumuşama sinyallerinin” hiçbirinin gerçekte var olmadığı da dün net biçimde gözler önüne serildi.

Bozdoğan Kemeri karesi

Saraçhane’den Taksim’e doğru 1 Mayıs kutlaması yürüyüşü yapılmasını engellemek için Bizans’tan kalma su kemerleri Bozdoğan’ın önüne konuşlandırılan kat kat polis kordonu, içinde yaşatıldığımız sistemi görselleştiren bir imgeydi.
Bir sürü şey olup bitiyor, sürekli akan bir gündem var gibi Türkiye’de; oysa her şey bu karedeki gerçekte kilitlenmiş vaziyette.
Biz bu kareyi yaşıyoruz her gün ve her şeyde; o an bilincinde olmasak da.
Sabit tek gerçeğimiz de bu…
Haklar, süresiz olarak askıda; OHAL’in nefesi bir telefonda verilecek emir kadar ensemizde.
Filozof Giorgio Agamben’in 2000’lerde ortaya attığı “İstisna Hali” (State of Exception) kavramsallaştırmasına tam denk düşen bir noktadayız. Agamben’in tanımıyla “İstisna Hali”, hukukun fiilen askıya alındığı ve egemen olan gücün hesap verebilirliğinin ortadan kalktığı bir siyasi noktadır. Bireysel hak ve özgürlükler, devletin egemenlik gücünün altında, “istisnai durum” gerekçe gösterilerek ezilmiştir.
Agamben, Nazi Almanyası’nın hegemonyasına giden sürecin filozof ve hukukçusu; “ideoloğu” Carl Schmitt’in, 1921’de “Olağanüstü Hal”in güçlü liderliğe “ihtiyaç duyulduğu” durumlarda nasıl meşrulaştığını savunan düşüncelerinin 21. yüzyıldaki devamlılığına istinaden oluşturmuştu argümanlarını…
Schmitt’in “gereklilikten” kaynaklanan “istisna hali” ile hukukun askıya alınmasını meşrulaştıran tezlerine karşılık; Agamben, söz konusu “istisna halinin” nasıl bir süreklilik haline dönüştüğünü ve uçsuz bucaksız bir hukuksuzluğun “norm” ve “pratiğe” dönüştüğünü ileri sürüyordu.

CHP’nin yaptıkları ve yapamadıkları

CHP’nin 1 Mayıs için Taksim’de olma kararı doğruydu. CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in, farklı illerden CHP milletvekillerinin, CHP İstanbul Örgütü, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı Ekrem İmamoğlu ve 26 ilçenin CHP’li belediye başkanlarının Saraçhane’de büyük bir kalabalıkla beraber toplanmaları da…
Saraçhane’yi abluka altına alan emniyet güçlerini aşmayı deneyebilirler miydi? En baştan Saraçhane’de 1 Mayıs kutlaması yapılabilir miydi? Veya Taksim’e doğru yürünemeyince dağılmak yerine Saraçhane’de kalınmaya devam edilebilir miydi?
Saraçhane’nin adeta “boğarcasına” abluka alınması karşısında tüm bu seçenekler zor gözüküyor.
Tüm bunlar üstüne tartışılır; ama hep de, arka planımızdaki gerçekliğimiz “Bozdoğan Kemerleri” fotoğrafını anımsayarak ve o görüntünün, asıl gerçekliğimiz olduğunun odağını kaybetmeyerek…
Siyaset, hak ve özgürlükleri askıya alan sistemi; olağanlaşan olağanüstü halin ablukasını hep yoklayacak, zorlayacak: ancak, böyle böyle “normale” doğru evrim mümkün olabilecek.
Tünelin sonunda ışık var; ama mesele şu ki, henüz tünel ortada yok.
1 Mayıs 2024 de, hepimize bunu gösterdi.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Sezin Öney Arşivi