Ayşenur Arslan

Ayşenur Arslan

NATO bizi niye öptü?

Güneri Cıvaoğlu’nu tanımayan var mı?

Gazeteci olmaktan çok bir film karakteri gibi yaşadığı için herhalde, yazılarını okumasa da tanımayan yoktur.

Ben onu 1983 yılında Ankara’dan İstanbul’a geldiğimde Güneş Gazetesi’nde tanımıştım.
Gazete yönetim değiştirince bizim de yollarımız ayrılmıştı. Daha sonra atv’nin ilk aylarında ve 2000’lerde Doğan grubunda çalışırken yine kesişti yollar. Ama uzaktan uzağa.. Sınırlı ölçülerle..

Yine de, dün ölüm haberini aldığımda zihnime hücum eden anılar “ne çok şey birikmiş” dedirtti.
O anılardan öne çıkanı ise 1983 seçimleri oldu.

Seçimlere birkaç ay kala Güneri Bey’i bir konuda uyarmak ihtiyacı hissetmiştim. Gazete, patronları ve yönetimi ile “askerin/ cuntanın adayı” Turgut Sunalp ve partisini destekliyordu. Oysa sahanın nabzı Özal’ın kazanacağını gösteriyordu. Bir toplantı sonrasında bu düşüncemi ilettim. İnanmadı. Son kavşağa kadar Sunalp’i desteklemeye devam etti. Sonuç malum!

*. *. *
Sonraki birkaç seçimde de, farklı adreslerdeki patron / yönetim katına ters düşerek aynı şeyleri yaşadım.
Kahin miydim? Elbette hayır! Patronlar ve yöneticilerden daha mı çok biliyordum siyasetin perde arkasını? Yine hayır!

Sadece gündemi herhangi bir kişisel beklentim olmadan ve tüm antenleri açarak izliyordum.
Hep yaptığım gibi.

Şu anda da yapmaya çalışacağım gibi.
Ben bu satırları yazarken İsrail’de siren sesleri yankılanıyordu.
Gazze saldırısı bambaşka bir seviyeye çıkmıştı zira. Sabah saatlerinde İsrail’in Lübnan’a kara harekatına giriştiği haberi gelmiş.. Bunu akşam saatlerinde İran’dan yağmur gibi yağan füzeler izlemişti.
Bölgesel, hatta belki küresel bir savaşın ayak sesleri dün çok daha yakından duyuldu.
Üstelik…

*. *. *
Bu kadarla kalmadı 1 Ekim notları.
Her şeyden önce “bayram değil seyran değil NATO bizi öptü!”
Şöyle: Hollanda eski başbakanı Rutte 1 Ekim itibariyle “resmen NATO Genel Sekreteri” olarak göreve başladı.

Rutte’nin bu ünvanıyla ilk mesajında Türkiye ve tabii Erdoğan özel bir yer aldı. NATO Türkiye’siz olamazdı.. Terörle mücadelede Türkiye ve “yakın arkadaşım” dediği Erdoğan en önemli partnerdi.. “NATO müttefikleri arasında silah satışlarında sınırlama olmaması için” elinden gelen gayreti gösterecekti. Yani açıktan söylemiyordu ama, ABD ile bizim adımıza F-35 falan için ricacı olacaktı.

Aman da aman!!

Bu “sıcak” mesajlar boşuna değildi. Ne de olsa Rutte NATO genel sekreterliği görevi için arkasına Erdoğan’ın açık desteğini almıştı. Nitekim daha ilk saatlerde onu kutlayanların başında da yine Erdoğan geliyordu.
Dahası var. Dün Ankara, yoğun mesaisinde bir de Finlandiya Cumhurbaşkanı Stubb’u ağırladı. Saray medyası ziyareti “Finlandiya ile kritik görüşme” diye duyurdu.

“Neresi kritik” diye soracak olursanız söyleyelim: Finlandiya NATO’ya en son katılan üye.
Yani, dün bütün yollar NATO’ya, Batı Bloku’na çıktı.

Medyamız bölük pörçük haberleri nasıl okuyup yorumladı, ortada. Ama ben şöyle yorumladım:
“Gündem çok daha ısınacak. Savaş daha da yayılacak. Sadece Orta Doğu’da değil, kuzeyimizde korkulan senaryolar devreye girmeye başlarsa NATO sahneye çıkacak. Ve elbette en büyük rol de Avrupa’nın en büyük ordusuna sahip Türkiye’nin olacak. Batı bizi bu yüzden öpüyor. Aslanım diye sırtımızı sıvazlayıp HADİ MEHMET GÖREVE demeye hazırlanıyor.”

*. *. *
Tarih boyunca, çok acı tecrübelere rağmen benzer sonuçlara tanık olmuşuzdur.
Savaşlar, iktidarların işine gelir. Özellikle de iflas bayrağını çekmiş iktidarların!
Vatan millet diye.. Ulusal birlik diye muhalefet susturulur.. Toplum hizaya getirilir.
Erdoğan kendi stratejisiyle ya da Batı Yakası’nın bastırmasıyla böyle bir adım atar mı? Neden atmasın! Atarsa şaşırır mısınız!

Eğer Erdoğan’ın hedefi, AKP yöneticilerinin ima etmeye başladığı gibi 2030’ları görmekse, böyle bir “milli mesele” bulunmaz nimet olur.

Reis’in dünkü konuşmasındaki “İsrail’in sıradaki hedefi Türkiye” sözlerini yazın bir kenara. Zira Saray ve medyası, bu korkuyu daha uzun süre işleyecektir. Öyle ya, az önce dediğim gibi, güvenlik kaygısı her zaman iktidar lehine işler.

Peki bu politika yeterli olur mu?

Erdoğan, Anayasa’yı -yine- esnetip erken seçim oyunuyla bir dönem daha Saray’da oturmaya devam eder mi!

Eder etmesine de, kuralları biraz değiştirmekte fayda var sanki.
Bu yüzden de “YENİ ANAYASA” üç vakte kadar yola çıkmazsa şaşırırım.
BAHÇELİ DEM SIRALARINI BOŞUNA MI ZİYARET ETTİ sanki!

*. *. *
Oyun apaçık ortada olunca tadı kaçıyor aslında. Yine de ne yapsınlar, Saray medyasından başkasına göz atmayanlar için oynamak lazım!!

Bahçeli de öyle yaptı.

Önce MHP grup toplantısında -bu sırayla- Halk TV ve CHP’yi ağır bir ifadeyle tehdit etti.
Sonra, TBMM yeni yasama yılının açılış töreninde DEM sıralarına gidip el sıktı.
Yetinmedi.

“Yeni bir döneme giriyoruz. Dünyada barış isterken kendi ülkemizde barışı sağlamak lazım” dedi.
Komik değil mi sizce de!
Halk TV’nin kalemlerinden başka silahı, kalkanı olmayan gazetecilerini tehdit edeceksiniz.. Sonra DEM’i ziyaret edip “barış” falan diyeceksiniz!
Ahalinin de “bunu yeni Anayasa için yaptığınızı anlamayacağını ve yutacağını” zannedeceksiniz.

*. *. *
Daha önceki yazılarımdan birinde şöyle bir yorum yapmıştım:
“Eskinin henüz ölmediği.. Yeninin de daha doğmadığı bir süreç yaşıyoruz.
Dünya tepetaklak olmak üzere.”

Evet! Neoliberal sistem tıkandı.. Sovyetler Birliği’nin dağılması sonrasındaki TEK KUTUPLU DÜNYA yerini ÇOK KUTUPLU BİR SİSTEME bırakıyor.

Bu yeni dönemde en çok acıyı biz çekeceğiz.

En büyük zararı biz yaşayacağız.

Batı Yakası’nın çıkarları ve Reis’in bekası için ekonomi dibin de dibine vuracak.. Daha önemlisi gencecik evlatlarımız hayatlarından olacak.
Bir kuşak, 1 Eylül 1939 tarihinde Hitler’in Polonya’yı işgaliyle başlayan 2. Dünya Savaşı’nda yok oldu.
1 Ekim 2024 tarihi, umarım, bu kuşağın mahvıyla anılmaz!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ayşenur Arslan Arşivi