İsmail Pehlivan

İsmail Pehlivan

Eğitimde irticanın ayak sesleri!..

“Yürüyelim Atatürk'ün izine

Boş verelim bozguncular sözüne

Göz atalım şu dünyanın hızına

Yürüyüp hedefe varalım kardaş”

Aşık Veysel Şatıroğlu

Bir yıl önce Milli Eğitim Bakanlığı, cemaat ve tarikatların görüşleri doğrultusunda, işbirliği içinde ÇEDES (Çevreme Duyarlıyım, Değerlerime Sahip Çıkıyorum) projesi olarak bilinen bir programı uygulamaya koydu. ÇEDES protokolüne göre projenin amacı, öğrencileri “millî, ahlaki, insanî, manevi ve kültürel değerlere göre yetiştirmekmiş. Proje, cemaat ve tarikat görevlilerinin öğrencilere “Değerler Eğitimi” vermesine olanak sağlıyormuş..

ÇEDES’in eğitim sistemimizi kökten değiştireceği ülkemizdeki ilgili sendikalar, odalar, dernekler, vakıflar ve Alevi demokratik kitle örgütleri tarafından ilki İzmir’de olmak üzere Türkiye’nin dört bir yanında defalarca dile getirildi. AKP-MHP iktidarı ve Milli Eğitim Bakanlığı bu sesleri duymazdan geldi.

Hatta Milli Eğitim Bakanlığı bununla da yetinmedi, “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” adı altında köklü müfredat değişikliğine giderek, eğitimi ve eğitim kurumlarımızı dinselleştirmeye imza attı.

“Değerler eğitimini” neden öğretmenler değil de cemaat ve tarikat mensubu din görevlileri veriyor?

Protokolde “ÇEDES Uygulama Mekânları” diye tarif edilen bu mekanların hangi mekanlar olacağı yönünde ise herhangi bir tarif ya da kısıt bulunmuyor. Lakin bu mekanların cami ve okul olduğu bilinmektedir.

whatsapp-image-2024-10-03-at-00-16-49-001.jpeg

Ayrıca imzalanan protokolde cemaat-tarikat örgütlenmelerinde karşımıza çıkan, 'Abi ve abla modelini' anımsatılıyor. Müftülüklerin seçeceği gönüllü öğrenciler, 'Proje uygulama mekanlarında' öğrencilere rol modellik yapacakmış.

2021 yılında imzalanan ÇEDES protokolünde yalnızca ortaokullar ve imam hatip okulları proje kapsamındayken, 2023 yılında imzalanan ek protokolde proje, okul öncesi öğrencileri dahil edilerek ilkokul, ortaokul ve lise öğrencilerini kapsayacak şekilde genişletildi.

whatsapp-image-2024-10-03-at-00-16-46-001.jpeg

Ve 2024-25 eğitim-öğretim yılında ÇEDES projesi kapsamında yapılan protokolle, ülkemizdeki tüm devlet okullarında “manevi danışman” adı altında imam, müezzin, vaiz, din hizmetleri uzmanı ve kuran kursu öğreticisi görevlendirildi.

ÇEDES protokolü hukuksuzdur: Çünkü Anayasa ile de Milli Eğitim Temel Kanunu ile de çelişmektedir. Anayasa’nın 42.Maddesi “Öğrenim hakkının kapsamı kanunla tespit edilir ve düzenlenir. Eğitim ve öğretim, Atatürk ilkeleri ve inkılapları doğrultusunda, çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre, Devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Bu esaslara aykırı eğitim ve öğretim yerleri açılamaz” denildiği halde MEB, inatla bu yasaya aykırı uygulamalarına devam etmektedir.

ÇEDES projesinden sonra “Maarif Modeli”nin de uygulanmaya başlaması ile eğitimde irticanın ayak seslerini duyar olduk. Son günlerde öğrencilerin başının kapatılması, türbana sokulması baskısı ile irtica seslerine daha çok tanık oluyoruz.

whatsapp-image-2024-10-03-at-00-16-52-002.jpeg

Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, cemaat ve tarikatları STK olarak gördüklerini ve bunlarla işbirliği yaparak protokol imzalamaya devam edeceklerini defaten açıkladı. Oysa 1925 yılında çıkarılan “Tekke ve Zaviyeler Kanunu” ile tüm cemaatler ve tarikatlar yasaklanmış ve cumhuriyet düşmanı ilan edilmiştir. Bu yasa hala yürürlüktedir. Tarikat ve cemaatlerin STK olduğunu iddia eden ve bu yapılarla protokoller imzalayan MEB Yusuf Tekin, yasalar önünde açıkça suç işlemektedir.

Eğitim alanında akademik-demokratik hak mücadelesi veren Eğitim-Sen, Eğitim-İş Sendikaları ile Veli-Der ülke çapında yürüttükleri kampanyalarla eğitimin dinselleştirilmesine karşı çıkmaktadır. Yaptıkları açıklamada “Tarikat ve cemaatler STK değil, yasa dışı gerici yapılanmalardır. Yasa dışı gerici yapıları okullarımızda istemiyoruz” diyerek tepkilerini dile getirmişler ve yasal yollara başvurmuşlardır.

Ülkemizdeki hukuk boşluğundan yararlanan siyasi iktidar tüm tepkilere rağmen, eğitimin gericileştirilmesinde direnmeye devam ediyor.

MEB‘in dini içerikli proje, protokol ve uygulamalarıyla, Cumhuriyetin kuruluş felsefesinden ve ilkelerinden laik, bilimsel, kamusal eğitimi ortadan kaldırmayı hedeflediği aşikardır. Aynı zamanda MEB yetki devrinde bulunmuştur. Dini vakıf-dernek, cemaat ve tarikatlarla protokoller imzalamak, ilgili milli eğitim mevzuatının izin vermediği yetki devrinin kullanılmasıdır ki, bu suçtur.

Son günlerde; Mersin’in Akdeniz İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü, veli izin belgesi olmadığı için öğrencileri ders saatinde müftülükçe yürütülen ÇEDES etkinliğine göndermeyen İsa Öner Anadolu Lisesi’nin iki öğretmeni hakkında soruşturma açtı. Müfettiş raporunda, öğretmenlerin “dini eğitimi engellemeye çalıştığı” ileri sürüldü. Ve hakkında soruşturma açılan A.D ile E.A.S adlı öğretmenler sürgün edildi.

Diğer illerde de benzer olumsuzlukların okul yönetimleri tarafından sergilendiği bilinmektedir. "Okulda başı açık kız öğrenci istemiyorum" sözleriyle gündeme gelen Bursa Mahmut Celalettin Ökten İmam Hatip Ortaokulu'nun müdürü E.K.K.'nın, kadın müdür yardımcısının kapısını başörtüsü takmaması nedeniyle kırdığına hepimiz medya aracılığıyla tanık olduk.

Eğitim kurumlarımızdaki yöneticiler kraldan çok kralcı olmaya ne kadar hevesliymiş!..

Ayrıca Ordu, Ünye’de ÇEDES projesi kapsamında Fen Lisesi öğrencilerine takkeli cami imamının verdiği vaaz eğitim kurumlarının ne hale dönüştürüldüğünün kanıtıdır. İlkokul çağındaki çocuklarımıza ağıtlı cenaze töreni yaptırıldığını da unutmayacağız. Düşünün o cenaze töreninin, katılan çocuklarımızda nasıl bir travmaya neden olduğunu…

Eğitimin dinselleştirilmesinin yarattığı olumsuzluklar her geçen gün artmaktadır. Ne yazık ki yukarıdaki örneklerin birçoklarının da her an gerçekleşmesinin zemini bulunmaktadır.

Yazımı ulusal önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün sözleriyle bitiriyorum:

“Eğitimdir ki bir milleti; ya hür, bağımsız, şanlı, yüksek bir topluluk halinde yaşatır; ya da esaret ve sefalete terk eder. Milleti kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir. Öğretmenden, eğiticiden yoksun bir millet, henüz millet namını almak istidadını keşfetmemiştir. Bir millet savaş meydanlarında ne kadar parlak zaferler elde ederse etsin o zaferlerin kalıcı sonuçlar vermesi ancak irfan ordusuyla mümkündür. Hayatta en hakiki mürşid bilimdir.”

Bu irfan ordusunun yetiştirildiği mekanlar, eğitim kurumlarımızdır!

Önceki ve Sonraki Yazılar
İsmail Pehlivan Arşivi