Mustafa K. Erdemol
Mısır’la, Suriye’yle müzakere kolay değil
Bu fotoğraf yetmez…
Genel doğruları kişiselleştirmede üstüne yok gerçekten. Ülkelerarası ilişkilerde zamana, koşula bağlı değişkenlikleri ifade eden “Devletler arasında sürekli dostluk da küslük de olmaz” vecizesini, kendi kendine kavga çıkardığı ülkeler sözkonusu olduğunda söylemesi buna örnektir. Suriye’yle de Mısır’la da kavganın “devletlerarası bir kavga” olmayıp, AKP Genel Başkanı’nın “kişisel kavgası” olduğunu bilmeyen var mı acaba?
Suriye’ye emperyal çullanmada en hevesli olanlardan birisi olmasına rağmen Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’la görüşebilecek oluşunu “devletler arasında sürekli küslük olmaz” diye açıklayan Genel Başkan, kavgaya da barışa da kendisinin, hem de istediği zaman karar verebileceğine fena halde inanmışa benziyor. Oysa ciddi olarak yanılıyor.
Dün dünde kalmaz
Geride kaldığını övünerek söylediği “eski Türkiye’den”, o Türkiye’ye ait Süleyman Demirel’in “dün dündür bugün bugündür” demagojisine başvurması da işine geleni işine geldiği gibi kullandığını gösteriyor Genel Başkan'ın. Öyle bir dünya kurmuş ki kendine, o, “barışalım” deyince, Esad’ın da Mısır Devlet Başkanı Abdülfettah el Sisi’nin de kollarını açarak kendisine koşacaklarına inanıyor. Bu ikisi de, rejimlerinin ne olduğu tartışılır elbette ama, ciddi devletlerdir. Diplomatik mekanizmaları sayesinde kuralları, izlenecek yolu, diplomasiyi iyi bilirler.
Tam 12 yıldır, dünyanın her yerinden gelen binlerce cihatçının yanı sıra emperyalist devletlerin saldırısına uğrayan Suriye, bu güçlerin yanında kendisine vuran Türkiye’nin “görüşelim, normalleşelim” yaklaşımına, içinde bulunduğu tüm zorluğa rağmen hemen olumlu yanıt vermiyor. Öncelikle “Türkiye, askerlerini ülkemizden çekmelidir” şartını koyuyor. Suriye için “dün dündür bugün bugündür” diye bir şey yok.
Genel Başkan’ın Dünya Kupası için bulunduğu Katar’da ayaküstü karşılaştığı Mısır Devlet Başkanı Sisi ile tokalaşmasının ardından yaptığı açıklamada, Mısır’la normalleşme olup olmayacağı sorusuna “neden olmasın?” yanıtını vermesi, “neden olsun?” sorusunu da beraberinde getiriyor. 2013’te Genel Başkan'ın panislamist duygularla devlet başkanı Sisi’ye hakaretler yağdırdığı Mısır’la normalleşmesi için bugün değişen nedir?
Evet Genel Başkan için ne değişti de Mısır’la ilişki kurmaktan, “Mısır milletiyle yeniden buluşmaktan” söz ediyor? Tunus'ta Zeynel Abidin Bin Ali'nin, Mısır'da Hüsnü Mübarek'in devrilmesine yol açan 2011 Arap ayaklanmalarının ortasında Türkiye, tüm bölgede kendine yakın İslamcı hükümetleri desteklemişti. Türkiye'nin bölgesel müttefikleri Gazze'de Hamas, Somali'de El Şebab, Tunus'ta Ennahda, Mısır'da Müslüman Kardeşler'di.
Karşıt saftayken nasıl normalleşilecek?
Müslüman Kardeşler'in Suriye'ye yönelik politikası da Genel Başkan’ın panislamist vizyonuna uygundu. Türkiye, Katar’la birlikte Mısır'dan da Suriye için paralı cihatçı devşirmeye kalktı. Ancak Mısır ordusu bu cihatçılardan oluşturulmak istenen milis güçlerini engelledi. 23 Kasım 2013 tarihinde Mısır hükümeti aylar süren bir diplomatik krizin ardından Kahire'deki Türk Büyükelçisini sınır dışı etti. 2013’ten beri iş başında olan darbeci Sisi yönetimindeki Mısır laik, devletçi, militarist bir ülke durumunda. Genel Başkan’ın yönettiği panislamist Türkiye ile taban tabana zıt bir ülke yani.
Bugün bile Doğu Akdeniz’de, Ortadoğu’da, Kuzey Afrika’da Mısır ile Türkiye birbirine zıt iki ittifakın içindeler. Bu ittifakların biri Türkiye-Katar pan-İslamcı ittifakı; ikincisi ise Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan, Bahreyn'den oluşan devletçi, militarist ittifak. Bunlara Arap Dörtlüsü de deniyor. Arap Dörtlüsü, İsrail ile ortak çıkarlar konusunda giderek daha fazla yakınlaştı. Arap Dörtlüsü ile İsrail aynı zamanda Doğu Akdeniz bölgesinde Türkiye'nin aksine Yunanistan, Kıbrıs, Fransa ile ortak çıkarları paylaşmakta.
Belki de savaşacaktık
Bakın durum ne kadar ciddi: Haziran 2020'de Sisi, Batı Askeri Bölgesi'ndeki Mısır ordu birliklerini teftiş ederken Türkiye destekli bazı silahlı gruplara açık bir gönderme yaparak, yabancı ülkeler tarafından desteklenen terörist milisler ile paralı askerlerden doğrudan tehdit alan Mısır'ın kendisini savunma hakkına sahip olduğunu söyledi. Sisi Türkiye’yi kastederek "Eğer birileri Sirte-Cufra cephe hattını geçebileceklerini düşünüyorlarsa, bu bizim için kırmızı çizgidir" dedi. Türkiye bu çizgiyi hiçbir zaman aşmadı. Aşsaydı savaştaydık belki de.
Bununla kalmadı, Mısır’la sırf panislamist duygularını tatmin etsin diye kavgaya tutuşan Genel Başkan yüzünden Mısır tüm silahlarını Türkiye’ye karşı kullandı. Yunanistan ile birlik olarak “Türkiye'nin tecavüzlerine karşı koymak amacıyla” deniz sınırlarını, münhasır ekonomik bölgelerini belirleyen bir anlaşma imzalayıp, Türkiye'nin 2020 yılı başlarında Libya ile benzer bir anlaşma yapma girişimini engelledi.
Nihayet Ekim 2020 itibariyle Mısır medyasında Türkiye'nin Mısır'a yönelik normalleşme girişimlerinden söz edilmeye başladı. Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın Ankara'nın Mısır ile ilişkileri düzeltme arzusunu dile getirdi. Bir mülakat sırasında "Kahire'yi bizi görmezden gelmek yerine diyaloğa çağırıyoruz" dedi.
Sonra ne oldu? “Katil Sisi, onunla aynı masaya oturmam, bizi bir araya getirmek istediler ama asla kabul etmem” diyen Genel Başkan Katar’da elini sıktığı, normalleşme isteğini ilettiği Sisi yönetiminden aylar önce bakın ne yanıt almıştı: ”İlişkilerin normalleşmesini görüşmek için önce şu 10 şartı yerine getir”.
Kahire’nin 10 şartı
Mısır için de “dün dündür bugün bugündür” diye bir şey yok. Hükümet yanlısı Mısır gazetesi El Vatan'ın baş editörü Kahire’nin Ankara’ya “görüşmelere başlamak için” öne sürdüğü 10 şartı açıkladı:
"1) İki taraf arasında uluslararası hukuk kuralları dışında deniz sınırı çizilemez. Türkiye'nin deniz sınırı uluslararası yasasına uyma sözü vermesi gereklidir. Ankara bu yasayı imzalamayı ve benimsemeyi şimdiye dek reddetmiştir.
2) Kahire Türk tarafının genel çerçeveye uymasından emin olana dek siyasi iletişim olmayacaktır. Mısır'a göre terörizmin sponsoru devletlerle siyasi iletişim olmayacağından herhangi bir iletişim sadece güvenlik düzeyinde kalacaktır.
3) Türkiye'nin Avrupalı müttefiklerle ve özellikle Yunan ve Kıbrıs tarafıyla kapsamlı anlaşması olmaması durumunda Doğu Akdeniz'de Mısır ile Türkiye arasında bir anlaşma olmayacaktır.
4) Türkiye'nin Libya dosyasını tamamen terk ederek ve Libya topraklarına getirdiği paralı askerleri çekme sözü vererek Libya'dan siyasi, askeri ve güvenlik anlamında çekilmesi.
5) Kuzey Suriye'den Türk askerlerinin çekilmesi için takvim oluşturulması ve Irak hükümetiyle Irak topraklarına asla müdahale etmeme konusunda bağlayıcı anlaşma imzalanması.
6) Müzakereler Suudi ve BAE taraflarını da kapsamalı ve Türkiye son yıllarda Körfez devletlerine karşı saldırılarından dolayı özür dilemelidir. Ankara Arap devletlerinin iç işlerine asla karışmayacağını ve Arap ulusal güvenliği çerçevesine uymayı taahhüt etmezse Kahire Türkiye ile anlaşmalara devam etmeyecek”.
7) Özelde Mısır'a ve genelde Körfez ülkelerine saldıran Müslüman Kardeşler'in tüm medya yayınlarının durdurulması. Aynı zamanda Türkiye'nin topraklarında Müslüman Kardeşlerin herhangi bir siyasi etkinliğine kucak açması yasaklanmalı.
8) Aranan ve Türk topraklarında olanlarla ilgili Interpol'e tam yetki verilecek ve bunlarla ilgili Avrupalı yetkililere itiraz edilmeyecek.
9) Mısır güvenlik otoriteleri Türk rejiminin davranışlarını gözlemleyecek ve önümüzdeki süreçte bu koşullara uyulup uyulmadığını kontrol edecek. Başka herhangi bir temas öncesinde bu konuda Dışişleri Bakanlığı'nca hazırlanan rapor Mısır siyasi liderliğine sunulacak.
10) Mısır, Yunanistan ve Kıbrıs Akdeniz'de deniz sınırları konusunda anlaşmaya varmadan ve yukarıda belirtilen koşullar sağlanmadan Türkiye Doğu Akdeniz Forumu'na davet edilmeyecek."
Daha çok el sıkışır, tokalaşır Genel Başkan. Ama daha fazlasına ihtiyacı var bozulan ilişkileri düzeltmek için.
“İstediğim zaman kavga eder, istediğim zaman barışım” diye bir dış politika tarzı yok. Öğrenecek.