MEB 2.0 vizyonu neden “yatay” yapılanma olmalıdır?

Eğitim sistemimizde en büyük problemlerden biri, sistemin siyasallaşmış olması ve kronikleşmiş yapısal sorunlardır. Yeni ekonomide özellikle pandeminin ve dijitalleşmenin de hızlandırmasıyla okul kavramını sanallaştırmalıyız, bir fiziki alt yapı bir okulu tasvir etmemeli.”

Eğitim sistemi tüme varmalı. İlköğretim ve yükseköğretim yakınsamalı, arz ve talep dengesi oluşturulmalı. Talebin artık yurt içi değil bütün dünya olduğu gerçeği ile eğitim sistemi merkezine müfredatı ve öğretmeni yerleştirerek öğrencilerimizi yeni ve hızla değişen belirsizlik dolu dünyaya hazırlamalıyız.”

Prof. Dr. Mustafa Ergen ile eğitim sistemimizin mevcut yapısındaki temel sorunları konuştuk.

bakanlik.jpg

Millî Eğitim Bakanlığı’nın ve eğitim sistemimizin mevcut yapısındaki temel sorunlar nedir?

MEB’in en büyük sorunu, merkeziyetçi yapısının giderek artan eğitim ihtiyaçlarına cevap verememesi. Özellikle altyapı eksiklikleri, bütçe yetersizliklerinden ziyade kaynakların verimli kullanılmamasıyla daha fazla öne çıkıyor. Bütçenin %14,6’sını almasına rağmen okulların temizlik gibi temel sorunları hâlâ gündemde kalıyor. Bir okulun inşasından öğretmen atamasına, müfredat hazırlığından araç gereç teminine kadar her şeyin merkezi bir yönetimden planlanması, süreçleri ağırlaştırıyor. Bu yapı, artan öğrenci sayısıyla birlikte daha fazla zorluk yaratıyor. Bu yapıda, devlet okulları ve özel okullar arasındaki farklar sıkça da tartışma konusu. Özel okullar altyapı açısından devlet okullarına göre daha iyi hizmet ve “konfor” sunarken, istisnalar hariç öğretmenlerin devlet okullarında çalışmayı tercih etmesi nedeniyle akademik açıdan velilere “dilemma” yaşatıyor.

Eğitim sistemimizde en büyük problemlerden biri, sistemin siyasallaşmış olması ve kronikleşmiş yapısal sorunlardır. Müfredat değişiklikleri bilgi aktarımını sadeleştirmeyi amaçlasa da, esas sorun sistemin işleyişinde ve öğretmenlik mesleğinin statüsündedir. Eğitim, siyaset üstü bir anlayışla ele alınmalı, ilköğretimden yükseköğretime kadar bütün süreçler birbirini tamamlayacak şekilde yeniden düzenlenmelidir. Eğitim, okulların dışına taşarak hayat boyu öğrenmeyi içselleştiren bir yapıya dönüşmeli ve öğretmenlerin statüsü rehberlik rolüyle güçlendirilmelidir. Aksi takdirde, dünya ile rekabet gücümüz zayıf kalır.

MEB’in görev kapsamı neden bu kadar geniş ve “dikey”?

Eğitim ve öğretim hizmetlerinin devlet eliyle yürütülmesi düşüncesi ilk kez II. Mahmut döneminde gündeme gelmiştir. Bu döneme kadar vakıflar tarafından yürütülmüş olan eğitim ve öğretim hizmetleri, 17 Mart 1857 tarihinde Maarif-i Umumiye Nezareti uhdesine verilmiştir. Yani merkezileşmiş. İki yüz yıl önceden başlıyoruz. Serbest Piyasa ekonomisi daha gündemde bile yok. Onun için özel sektörde yok. Zaman içinde MEB, ülkemizin eğitim politikasını oluşturma, öğretmen atama, okul inşası, müfredat hazırlama ve sınav düzenleme gibi görevleri üstleniyor. Bu görevler, temel eğitimi planlama ve uygulama sürecinin önemli parçaları. Ancak, bu kadar geniş bir kapsamda aynı zamanda temizlik, yemek hizmetleri veya öğretmenevleri gibi alanları da geliyor. Bu durum, sistemi hantal hale getiriyor ve modern eğitimin gerektirdiği hızlı değişimlere uyum sağlanmasını zorlaştırıyor.

6.jpg

MEB 2.0 modeli dediniz, hangi değişiklikler hedefleniyor?

MEB 2.0 modeli ile eğitimin gelecekteki ihtiyaçlarına yanıt verebilecek esnek ve sürdürülebilir bir sistem sunmayı amaçlamalıyız. İlk olarak dikey yapılanmış MEB’i yatay yapıya geçirmeliyiz. MEB’in mevcut dikey yapısı, merkeziyetçi bir yönetim anlayışıyla her süreci kontrol etmeye çalışıyor. Ancak daha esnek, etkili ve modern bir sistem için yatay bir yapıya geçilmesi gereklidir. Bu modelde altyapı ve operasyonel işler özelleştirilirken, Bakanlık sadece müfredat, öğretmen istihdamı ve denetleme gibi temel işlevlere odaklanabilir. Böylece kaynaklar daha verimli kullanılarak eğitim sistemi daha hızlı ve esnek bir şekilde modern ihtiyaçlara uyum sağlayabilir.

Örneğin, okul binalarının devlet tarafından inşa edilmesi yerine, özel sektör tarafından tasarlanıp kiralanmasıyla maliyet ve kaynak verimliliği sağlanabilir. MEB’in odağı, sadece müfredatın onayı, öğretmen istihdamı ve denetleme süreçlerine yönlendirilmelidir. Böylece MEB, asli görevlerine odaklanırken, altyapı ve operasyonel işlerde dış kaynak kullanımıyla esneklik kazanır. Bugün öğretmenlere en iyi istihdamı devlet veriyor ise bu süreç değişmediği sürece MEB bu görevi üstlenmeli, bugün öğrencilere en iyi alt yapıyı özel sektör veriyorsa bu özel sektöre aktarılmalıdır.

Özel sektör eğitime nasıl katkı sağlayabilir?

Özel sektörün eğitime katkısını artırmak için temizlik, yemek ve servis gibi hizmetlerde özelleştirme yapılabilir. Okul binası, okul araç ve gereçleri, spor merkezleri saatlik kiralanabilir hale gelmelidir. Bu alanlarda ölçek ekonomisi sağlayarak maliyetler düşürülebilir. Örneğin, bir temizlik ekibi bir gün içinde birden fazla okulda hizmet verebilir. Ayrıca, okul binaları çok amaçlı yapılara dönüşmesiyle girişimciler daha esnek çözümler sunabilir. Bir bina sabah okul, akşam farklı bir amaçla yazın başka bir amaç için kullanılabilecek hale getirilebilir. Atıl halde kalmış, belediye ve diğer özel ve kamu kaynakları okullara kiralanabilir. Ülkemizde servis sektörü gelişmiş durumda bu daha da geliştirilerek gün içi taşıma bile yapılabilir. Dijital içerik üretimi de rekabetçi bir piyasaya açılarak daha kaliteli eğitim materyalleri sağlanabilir. Bu süreçte kalite kontrolü ve denetim mekanizmalarının güçlü olması kritik önemdedir. Yeni ekonomide özellikle pandeminin ve dijitalleşmenin de hızlandırmasıyla okul kavramını sanallaştırmalıyız, bir fiziki alt yapı bir okulu tasvir etmemeli.

İkincisi ve en önemlisi, içeriğin hızla dijitalleşmesi gerekiyor. Bunun için öğretmenler ve ataması yapılmayan öğretmenlerden hizmet alınarak, her ders konu konu dijitalleşmeli yani videolu ortama gelmeli ve güncellenmelidir. Bunlar sonra bir araya getirilerek dersler oluşturulmalı, interaksiyon ve ölçme ve öğretme sağlayacak yapay zekâ yazılımları ile desteklenmelidir. MEB’in dijital eğitimini her vatandaşımıza hatta ülkemize ayak basan basmayan herkese her dilde bedava sunabilmeliyiz. Bir kişi bilgisayarın başına oturarak ilkokuldan liseye kadar bütün dersleri aşama aşama alabilmelidir.

7.jpg

Öğretmen atamalarında nasıl bir model öneriyorsunuz?

Merkezi sınav sistemi yerine, öğretmenlerin ihtiyacı olan okullara başvuru yaparak atanması daha verimli bir model sunabilir. Eskiden okul fazlaydı öğretmen azdı ve onun için zorunlu doğu ve kırsal hizmeti oldu. Şimdi tam tersi. Bir okulda ömür boyu hizmet etmek isteyecek yeterince fazla öğretmen kitlesi var. KPSS ile yeterliliğini alan bir öğretmen adayı ihtiyacı olan okula başvurulabilir ve o okul seçim yapar. Okul aile birlikleri ve mezunlar bu süreçte aktif rol alabilir. Ayrıca, bölgesel ihtiyaçlara göre bu birliklerin gücüne göre de öğretmenlere ek avantajlar sağlanabilir. Bazı devlet üniversitelerinde başlamış bu uygulama ilköğretimde de uygulanır. Bu birliktelik yani okul idaresi, öğretmenler ve okul aile birliği ve mezunlar bir okulun uzun vadede markalaşmasının da temelini oluşturur.

Son sözünüz ne olurdu?

Eğitim sistemi tüme varmalı. İlköğretim ve yükseköğretim yakınsamalı, arz ve talep dengesi oluşturulmalı. Talebin artık yurt içi değil bütün dünya olduğu gerçeği ile eğitim sistemi merkezine müfredatı ve öğretmeni yerleştirerek öğrencilerimizi yeni ve hızla değişen belirsizlik dolu dünyaya hazırlamalıyız.

Sevgili hocam değerli bilgileriniz için size teşekkür ediyorum. Türkiye Hepimizin, Eğitim Hepimizin...

Önceki ve Sonraki Yazılar
Şahin Aybek Arşivi