İsmail Saymaz
Mahkeme itiraz etti: Niğdeli çocuklara yapılan, işkencedir
Biliyorsunuz…
Üç gündür Niğde’deki işkence ‘yuvasını’ yazıyorum.
Niğde Engelsiz Yaşam, Bakım ve Rehabilitasyon Merkezi’nde hayatını kaybeden dokuz yaşındaki Mustafa Çelik’e, yaşları 7-13 arasındaki 15 çocuğa ve bir yetişkin kadına karşı işledikleri suçlardan ötürü 14’ü tutuklu 26 bakıcıya dava açıldı. Kadın bakıcılara şu dört suçlama yöneltiliyor:
Çocuğa ve beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak kişiye karşı eziyet, kötü muamele, basit yaralama, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma.
İddianame Niğde 6. Asliye Ceza Mahkemesi’ne gönderildi.
Mahkeme 12 Kasım’da toplandı.
Savcılığın esas hakkındaki görüşü alındı.
Esas hakkındaki görüşte sanık bakıcıların, kendilerini beden ve ruh bakımından savunamayacak çocukların bakım ve gözetimini yapmakla görevlendirildikleri, bu görevin kamu hizmeti niteliğinde olduğu ifade edildi.
Bakıcıların kamu görevlisi oldukları, eylemlerini kamu görevi ve yetkisinin sağladığı otorite ve gücü kullanarak yaptıkları belirtildi. Dolayısıyla işkence suçundan yargılanmaları gerektiği vurgulanarak, şöyle denildi:
İşkencenin nitelikli halleri var
“Sanıkların kamu görevinin sağladığı nüfuzu kötüye kullanarak, beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda olan çocuklara karşı insan onuruna aykırı bir davranışta bulunarak, bedensel ve ruhsal acı çekmelerine, kendilerini değersiz hissetmelerine, algılama veya irade yeteneklerinin etkilenmesine, aşağılanmasına yol açacak davranışları sebebiyle sanıkların eylemlerinin Türk Ceza Kanunu’nun 94. maddesi (işkence) kapsamında değerlendirilmesi gerektiği, ayrıca işkence suçunun nitelikli hallerinin mevcut olduğu…”
Görevsizlik verilerek, işkence kapsamında kalıp kalmadığının değerlendirmesi için dosyanın ağır ceza mahkemesine gönderilmesi istendi.
Mahkeme bu görüşe uyarak, dosyasını ağır ceza mahkemesine gönderdi. Niğde Ağır Ceza Mahkemesi, henüz bir karar vermedi.
Sekiz yıldan 15 yıla kadar
Ağır Ceza Mahkemesi, iddianameyi kabul ettiği takdirde sanık bakıcılar TCK’nın 94/2-a maddesinde düzenlenen çocuğa beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı işkence suçundan sekiz yıldan 15 yıla kadar hapis cezası istemiyle yargılanacak.
Bu suç eziyet olarak değerlendirilirse üç yıldan sekiz yıla hapis hapis cezası istenecek.
O zırh kalktı, AK Partili müdür depremden soruşturulacak
Hatay’da 6 Şubat depreminde yıkılan hastanede eşini kaybeden hemşire Abdullah Gül’ün mücadelesi sonuç verdi.
Eski İl Sağlık Müdürü Mustafa Hambolat hakkında soruşturma izni verilmemesi yönündeki valilik kararı Adana Bölge İdare Mahkemesi 4. İdari Dava Dairesi tarafından kaldırıldı.
Kararda, depremde Hatay Eğitim ve Araştırma Hastanesi ek binasının yıkıldığı ve ölümlerin meydana geldiği vurgulanarak, şöyle denildi:
“Olayın ve olayda sorumluluğu bulunabilecek kişi veya kişilerin ancak yapılacak ceza soruşturması ile aydınlatılabileceği nazara alındığında, isnat edilen fiilin cumhuriyet başsavcılığınca hazırlık soruşturması yapılmasını gerektirecek nitelik ve yeterlikte olduğu anlaşılmıştır.”
Hatay Valiliği’nin kararı kaldırılarak Hambolat için soruşturma izni verildi ve gereğinin yapılması için dosya savcılığa gönderildi.
997.690.000 TL için
Hatay Eğitim ve Araştırma Hastanesi ek binasının ‘A’ bloku 72 cana mezar olmuştu.
Başhekimlik, Sağlık Müdürlüğü ve Sağlık Bakanlığı ‘blokların yetersiz olduğunu ve binanın ya yıkılması ya da güçlendirilmesi gerektiğini biliyordu. Sağlık Bakanlığı, güçlendirme raporu için 997.690.000 TL’yi vermeye yanaşmadı.
Eski Başhekim Yunus Doğramacı, binanın depreme dayanıksız olduğu gerekçesiyle yıkılması için uyardığını, ancak Hambolat’ın “Esnaf var. Siyasetçiler var. Kapatırsak sıkıntı olur” dediğini savunuyor.
AK Parti’den aday oldu
Hambolat, 6 Şubat’tan sonra AK Parti Hatay Milletvekili aday adayı oldu. Kamuoyu baskısından ötürü listeye konmadı.
Halen Sağlık Bakanlığı’nda çalışıyor.
Hatay Cumhuriyet Başsavcılığı, depremin birinci yıldönümünden bir gün sonra, 7 Şubat 2024’te, Hambolat hakkında görevi kötüye kullanmaktan soruşturma yürütülmesi için izin istedi.
Valiliğin kararında “Hastanelerin yapım, büyük onarım, bölüm açılması, yatak kapasitesinin belirlenmesi, taşınması ya da kapatılmasının il müdürlüğünün yetkisinde olmadığı” savunuldu. Gereken tespit, tetkik ve yazışmaların yapıldığı gerekçe gösterilerek, dosyadaki tek şüpheli olan Hambolat için soruşturma izni verilmedi.
Kendisi gibi hemşire olan eşi Asiye’yi hastanenin ek binasında kaybeden Abdullah Gül, karara itiraz etti.
Muğla’da PTT’ye giderek, Hatay Valisi Mustafa Masatlı’ya 72 kefen gönderdi.
Gül’ün çabası nihayet karşılık buldu.
Servet Bozkurt tutuklansaydı iki insan yaşıyor olacaktı
“Kardeşimi Ankara’nın göbeğinde katledenler ve yüzlerce polisin arasında bizlere saldıranlar bugün elektronik kelepçeyi etkisiz hale getirerek, iki kişiyi katlettiler. Şayet Servet Bozkurt, elektronik kelepçeyle salınmak yerine tutuklanmış olsaydı bugün katledilen iki kişi yaşıyor olacaktı.”
Bu sözler Sinan Ateş’in ablası Selma Ateş Kazanç’a ait.
Türkiye, Sinan Ateş Davası'nda karar günü ablası Kazanç’a yönelik saldırıyı azmettiren Servet Bozkurt’un, eşini ve eşinin sevgilisini öldürdüğünü dün Halk TV’de benden öğrendi.
İşitenin kanını donduran bir cinayet bu.
Ankara’nın Etimesgut ilçesinde oturan Bozkurt, boşanma aşamasında olduğu çocuklarının annesi Elif ile bir gece önce kavga etti. Kıskançlık sebebiyle çıktığı söylenen kavgada, boğazını bıçakla keserek, eşini öldürdü.
Bozkurt, ayağındaki elektronik kelepçeyi çıkarıp kaçtı.
Eşinin sevgilisi olduğunu düşündüğü arkadaşı Hasan Şahin’in Yenimahalle’deki büfesine gitti. Şahin’i boynundan ve sırtından ağır şekilde yaraladı. Şahin can verirken Bozkurt, araçla kaçtığı İstanbul Beylikdüzü’nde yakalandı.
28 Ekim’de yazmıştım
Kamuoyu Bozkurt’un adını bu köşede 28 Ekim’de çıkan “3 bin TL verip Sinan Ateş’in ablasına saldırttılar” başlıklı köşe yazımda duydu.
Sinan Ateş Davası’nın son duruşmasının görüldüğü 2 Ekim’de, karar için ara verilince bütün taraflar Sincan F Tipi Kapalı Cezaevi önündeki bahçeye çıkmıştı.
Sinan Ateş’in ablası Selma Ateş Kazanç, yanında eşi, annesi ve kız kardeşi ile bahçede bir masada oturmuş, Milli Yol Partisi Genel Başkanı Remzi Çayır’la sohbet ediyordu.
Mertcan Kılıç adlı saldırgan, Kazanç’ın arkasından yaklaşarak, boynundan tutup çekti.
Kazanç’ın eşi müdahale edince Kılıç, ona da vurdu.
Saldırgan, kendisini engellemek için yeltenen Ateş’in diğer ablası Sevda Ateş Yörükoğlu’nu yere düşürüp sürükledi.
Gözaltına alınan Kılıç, yaralamadan tutuklandı.
Yanlarında getirip saldırıyı çektiler
Bu arada Kılıç’ı azmettirdikleri iddia edilen Servet Bozkurt ve suç ortağı Ümit Özdağ yakalandı.
Bu iki kişinin Kılıç’a 3 bin TL verdiği ileri sürülüyor.
Kılıç’ı taksiyle cezaevine getiren Bozkurt ve Özdağ’ın saldırıyı telefonla kaydettikleri savunuluyor.
Bozkurt, ifadesinde Kılıç’ı mahalleden tanıdığını, o gün Sincan F Tipi Cezaevi yerleşkesine aynı araçla geldiklerini söyledi. Kılıç’a borç verdiğini ileri süren Bozkurt, şunları söyledi:
“Mertcan, mahallemin çocuğudur. Cezaevine gideceğini söyledi. Ben de arkadaşımı ziyaret için gidecektim. Mertcan, borç istedi, verdim. Kesinlikle azmettirmedim.”
İki azmettirici yurt dışına çıkış yasağı ve konutunu terk etmeme tedbiri konarak, serbest bırakıldı.
Ayağındaki elektronik kelepçe, Bozkurt’un aynı gün içinde iki cinayet işleyip firar etmesine engel olmadı. Selma Ateş Kazanç’ın da dediği üzere eğer Bozkurt tutuklansaydı, eşi ve arkadaşı yaşıyor olacaktı.