Kızıl Goncalar Sırrını Fâş Edecek Mi?

‘Zengin kız, fakir oğlan’ Yeşilçam’ın vazgeçilmez ikilisiydi. Memur, işçi hatta çoğu zaman işsiz bir oğlan bir fabrikatörün kızına âşık olur, kızın zengin babası müstakbel damadını satın almaya çalışır, işler karışır, bütün mahalle sevgililerin kavuşması için seferberlik ilan eder ve film mutlaka mutlu sonla biterdi. Bu hikâye günümüzde de popülaritesini koruyor. Gençleri hipnotize eden yüzlerce dizide dar gelirli ailelerin kızları, patronlarını veya onun şımarık, yakışıklı, kibirli oğlunu baştan çıkarmak için kırk takla atıyor. Tam da sıtkımız sıyrılmışken bu ikiliye sıkı bir rakip çıktı: ‘muhafazakâr oğlan, laik kız’!

MARJİNAL İMAMIN İSYANI!

Muhafazakâr ailenin oğlu ile seküler ailenin kızının evliliğini anlatan Kızılcık Şerbeti, izlenme rekorları kırdı. Sık sık RTÜK tarafından cezalandırılan dizi toplumun iki farklı kesimini empatiye davet eden yumuşak bir üsluba sahipti. Ardından Üsküdar’da bir camii imamı olan Reşat’ın müezzin oğlu Ömer, boşanıp mahallesine dönen çocuklu bir kadına feci halde tutuldu. Nice zorluktan sonra iki âşık evlendi. Ömer’in yeğeni Eda, bir suç örgütü tarafından kandırıldı ve uygunsuz fotoğrafları çekilerek ailesiyle tehdit edildi. Reşat ve Ömer, ‘Adnan Hocacılara’ gönderme yapan bu tarikatın başındaki kişinin karşısına dikildi.

Zaman zaman zorlansa da dizinin başından beri ‘marjinal bir imam’ görüntüsü veren Reşat Hoca, son bölümde tarikat liderine karşı sesini yükselterek, “Bırak bu hurafeleri! Allah’tan korkmaz kuldan utanmaz Nurettin Efendi! Sen insanları Allah ile aldatıyorsun. Sözüm ona din adına konuşup Kuran’a aykırı şeyler anlatıyorsun. Senin gibiler yüzünden bu din tanınmaz, yaşanmaz hâle geldi. Her yaştan insanı ama en çok da gençleri soğuttunuz dinden. Din adına konuşacaksan Allah’ın kitabını anlatacaksın, hurafeleri değil. Ey Müslümanlar uyanın, bunların dinimizi çarpıtıp sizi aldatmasına izin vermeyin!” sözleriyle meydan okudu. Böylece devletin iyi imamı, tarikatın kötü liderine gol atmış oldu.

SEKÜLER HAYATIN REZİLLİĞİ!

Son olarak ‘Kızıl Goncalar’ ekrana geldi. Bu kez jönümüz laik, aktristimiz muhafazakâr. Fakat hikâye aşkla başlamadı, konuya damardan girildi. ‘Fâniler’ adlı bir tarikata mensup Meryem’in doğurduğu ikiz bebeklerin, iki farklı mahallede geçen hayatlarını izliyoruz. Çünkü öldüğü düşünülerek terk edilen bebeklerden birini hayata döndüren Doktor Levent ve eşi, küçük kızı çalıp nüfuslarına geçiriyor.

Depremden sonra kocası ve kızı Zeynep’le birlikte tarikatın İstanbul’daki dergahına gelen Meryem’in yolu elbette ki öldüğünü sandığı kızı Mira ve onu yetiştiren doktorla kesişiyor. Hikâyenin mantık örgüsü çok başarılı ve bu karşılaşma izleyiciye bir an bile tuhaf gelmiyor. Yerlere kadar uzanan simsiyah giysiler giyen ve siyah örtülerle başlarını sıkıca saran anne-kız, Levent’in ‘28 Şubatçı’ emekli akademisyen babası Suavi’nin hayatını kurtarıyor. Bugünlerde muhafazakârların tepkisini toplasa da aslında dizinin hikâyesi laikleri gömüyor!

28 Şubatçı Suavi, “Yetmez ama evet” dediği için liberal kızının yıllardır yüzüne bakmıyor ve ona “Vatan haini” diyor. Bebek çalan Psikiyatrist Levent, derslerinde başarılı olmaya zorladığı kızının psikolojisini yerle bir ediyor.

Eşi Beste yıllar önce büyük bir hevesle çaldığı Mira’yı tüp bebek sahibi olmak umuduyla terk ederek Almanya’ya gidiyor. Mutsuz, dengesiz, saygısız ve takıntılı bir genç olan Mira ise uyuşturucu kullanıyor! Yani hikâyenin seküler tayfası tel tel dökülüyor, sevip de özdeşim kuracağınız birini bulmanız mümkün değil.

DİZİNİN KAHRAMANLARI ‘MUHAFAZAKÂRLAR’

Seküler takımın 5-0 mağlup başladığı rekabette muhafazakâr karakterler ise ahlaki nitelikleriyle göz kamaştırıyor. Merhametiyle Suavi’yi alt üst eden Meryem, dürüstlüğüyle tarikat lideri “Efendi Hazretleri”nin takdirini kazanıyor. Annesinin kanatları altında sevgi dolu yetişen Zeynep, hem bir melek kadar güzel ve saf hem de üstün zekâlı. “Efendi Hazretleri”nin torunu Cüneyd -delilikle dâhilik arasında ince bir çizgide yürüyor olsa da- çok okuyan, güzel konuşan, keskin zekalı ve çok yakışıklı bir genç. Tarikattan kaçıp İstanbul’a gelen ve imam hatip lisesinde öğretmenlik yapan Birgül (Meryem’in görümcesi) ise isyankâr ve cesur karakteriyle muhafazakârların takımına güç katıyor. Diziyi ilk andan beri dikkatle izleyen biri olarak muhafazakârların bu hikâyede neye kızdıklarını anlamakta zorlanıyorum.

Burada kızması gereken biri varsa onlar da seküler kişilerdir. Ki onlar böyle şeylere takılmaz, iyi de yaparlar. Bilirler ki, her mahallede her ailede her insanda iyilik de vardır, kötülük de… Fakat bir kısım muhafazakâr, bu diziden nefret etti. İnançlarının ve değerlerinin eleştirildiğini iddia ettiler. Bu denli baskıcı
bir iktidara rağmen Türkiye’de muhafazakârlık veya tarikat eleştirisi yapmaya cesaret edecek bir yapımcı mı vardı yani?

İSMAİLAĞA CEMAATİ BİR TOKADA MI ALINDI?

İşte böyle bir dizinin henüz ilk bölümü yayınlanmıştı ki İsmailağa Cemaati ayaklandı! Sosyal medya hesaplarından yaptıkları açıklamada, “Allah Teala’nın isimlerini, yüce kitabımız Kuran-ı Kerim’i, dini-tasavvufi kavramlarımızı, mezhep ve tarikat gibi manevi kurumlarımızı, hacı ve hoca gibi çeşitli unvanları hedef alarak dinimizi ve dindarlarımızı aşağılamayı gaye edindiği anlaşılan yayın ve yapımların günümüz medyasında görülebilmesi asla kabul edilemez bir durumdur” denildi. Bu açıklama dizideki tarikatın kursunda kadın hocanın öğrenciye tokat atmasına atfen yapılmıştı. Sanki o kurslarda neler olduğunu
kimse bilmiyormuş gibi!

Muhafazakâr basının ve sosyal medyadaki bir kesimin sürekli hedef gösterdiği diziye en büyük darbeyi iki kez yayın durdurma ve 9 milyon TL’lik para cezası veren RTÜK indirdi. Dizinin hikâyesi ile üzerinde dönen tartışmalar arasındaki uçuruma kilitlenmiştim ki ilahiyatçı Mustafa Öztürk’ün kendi YouTube kanalındaki yorumuyla karşılaştım. Öztürk de benim gibi düşünüyor ve dizinin kurgusunun muhafazakârlardan yana olduğunu savunuyor.

“EFENDİ HAZRETLERİ, MAHMUT EFENDİ GİBİ GÖRÜNÜYOR”

Öyküye dair harika tespitler yapan Mustafa Öztürk’ün yorumu, neden diğerlerinin değil de İsmailağa Cemaati’nin diziye bu kadar tepki gösterdiğini de gözler önüne seriyor. Öztürk, dizide Meryem’in kocası ve kızıyla beraber İstanbul’da otobüsten indiği semtin Fatih Çarşamba olması, kaldıkları medresenin yapısı, tarikattaki kadın erkek ilişkilerinin şekli, kız çocuklarının okutulmaması, cemaatteki hiyerarşik ilişkiler, Efendi Hazretleri denen kişinin pozisyonu, aile içindeki post kavgası dikkate alındığında aynı adresi yani İsmailağa Cemaati’nin göründüğünü söylüyor.

Dizideki ‘Fâni’lerin en önemli karakterlerinin İsmailağa Cemaati ile benzerliğini şöyle anlatıyor:

“Hikâyedeki Efendi Hazretleri, Mahmut Efendi gibi görünüyor. Oğlu Sadi de Cüppeli Ahmet’e denk düşüyor. Cüneyd Efendi’nin pozisyona bakıyorum; aklı selimi, vicdanı ve adalet duygusu yerli yerinde bir figür olarak sanki bana çocukluğunda o cemaatin içine bırakılan, medrese eğitimi için Pakistan’a kadar giden ve yıllar süren iç hesaplaşmalar neticesinde bugün bambaşka bir noktada olan Talha Hakan Alp Hoca’yı aklıma getiriyor. İslâm’la veya muhafazakârlarla alay eden, İslam’ın değerlerini yok sayan bir dizi değil. Aksine bu cemaatlerin bilmemesini istediği birtakım sıkıntılı ilişkileri faş eden yönü nedeniyle bu cemaat tepki gösterdi.”

ADNAN HOCA’DAN SONRAKİ HEDEF İSMAİLAĞA CEMAATİ Mİ?

Kızıl Goncalar’ın ‘derin’ bir dizi olduğunu öne süren Öztürk, “İzlerken şaşırdım. Birinin kendiliğinden böylesi derin bir toplumsal meseleye bir dizi üzerinden neşter vuralım, bütün toplum sathında bunun tartışılmasını sağlayalım, diyeceği bireysel bir cesaret gibi görünmüyor bu. Türkiye’nin gündeminde olması istenen konuları bir dizi üzerinden taşıyarak kitleleri hazırlamak bâbında bir işlev görüyor.

Tıpkı Kurtlar Vadisi’nde yaşandığı ve olduğu gibi. Bu da iktidardaki derin muhafazakârların dizisi. Dizi yayından kaldırılırsa ‘bu dizinin arkasında siyasi iktidarın olduğu, tarikat ve cemaatleri faş edelim, ılımlı, şehirli muhafazakarlığı bunlardan ayırarak onaylayalım’ şeklindeki tezim çöker. Dizi devam ederse bu
aslında bundan sonraki süreçte hali hazırdaki siyasi iktidarın takip etmek istediği muhafazakârlık çizgisine dair bir işaret fişeği gibi görülüyor. Dizideki Birgül de tarikattan kaçan, şehirli muhafazakarlığın sembolü ve siyasi iktidarın rol modeli gibi duruyor” diyor.

GONCA GÜLLER, SIRRINI FÂŞ EDECEK Mİ?

Tasavvufta ‘gonca gül’ halveti, tenhada bir yerde tek başına olmayı sembolize eder; yüzünü dürmüş’, ‘uykuya varmış’ bir sırlar mahzenidir. Gonca sırrını saklarken gül açılıp saçılır ve sırrını âleme fâş eder. Divan Edebiyatı’nda ise sevgilinin açılmamış ağzı gonca güle benzetilir, bu yüzden sevgilinin gülümsemesi gülün açmasıdır. Bakalım dizideki goncalar ne kadar açılacak, hangi sırlar ortaya dökülecek?

Yayınlanır da dizinin devamını izleyebilirsek üzerinde konuşacağımız belli ki daha çok şey çıkacak. Kitleler üzerindeki etkileri göz önüne alındığında bir dizinin arka planındaki ‘derin’ mesajı görebilmek çok değerli. Fakat her şeye rağmen…

Tabuların yıkılmasına, ülkemizdeki yaralı insanî ilişkileri onarılmasına ve farklı mahalleler arasında bir diyalog kurulmasına bu tür yapımların çok büyük katkısı olacağını düşünüyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Lûbe Ayar Arşivi