Bırakamayanlar

Okumamış olsanız da hikâyeyi duymuşsunuzdur; Eski dostu Selim’in intihar haberiyle sarsılan Turgut, ihmal ettiğini düşündüğü arkadaşını çevresindeki insanlar aracılığıyla tanımak ve onun hayatının izini sürmek üzere yolculuğa çıkar. Ve yolun sonunda Selim’in herkese farklı bir yüzünü gösterdiğine tanık olur. Bu insanlarla yaptığı sohbetler, okuyucunun ve Turgut’un gözünde Selim’in karakterini netleştirir. Selim, düşünen ve sorgulayan insanın simgesidir, bu yüzden “tutunamayan” biridir. Ve bildiğiniz üzere Oğuz Atay’ın “Tutunamayanlar” adlı kül romanının baş kahramanıdır.

Mükemmelliyetçilerin cehennemi

Eser, yaşamının bir/her döneminde “başarısız” veya “mutsuz” olmuş insanlarımızın 724 sayfalık iddianamesidir. Duvarına kötü bir resim asma korkusuyla hiç resim asamayan, kötü yaşama kaygısından hiç yaşayamayan, boşanma korkusundan evlenemeyen mükemmelliyetçilerin cehennemidir. Hayata sırtını dönenlerin ve “Orada hayal kırıklığına yer yok” diyerek kendi iç dünyasına göçenlerin adasıdır. Sevdiğine "güzel bir söz söyleyebilmek için on bin kitap okumuş olmayı” isteyenlerin ütopyasıdır. O gün ne yaşadığını bilmeseler bile bir insanın yüzüne bakar bakmaz ona bir şey anlatmanın yararsızlığını görenlerin küstahlığıdır. Sevip de terk edilmekten, unutulmaktan korkanların mağarasıdır. İnsanları ve dünyayı olduğu gibi kabul etmek yerine kitaplara ve hayallere gömülenlerin kumkumasıdır. Şövalye kitapları okuya okuya kendini Don Kişot sananların cılız gölgesidir.

“Beceriksiz ve korkak”

Turgut’a göre Selim, “Tutunamayanların Prensi”dir. Peki “Tutunamayanlar” kimlerdir? Kitapta adı geçen Garip Yaratıklar Ansiklopedisi, “Tutunamayanlar”ı (Disconnectus Erectus) şöyle tarif eder: “Beceriksiz ve korkak bir hayvandır. İnsan boyunda olanları bile vardır. İlk bakışta, dış görünüşüyle, insana benzer. Yalnız, pençeleri ve özellikle tırnakları çok zayıftır. Dik arazide, yokuş yukarı hiç tutunamaz. Yokuş aşağı, kayarak iner. Bu arada sık sık düşer. Tüyleri yok denecek kadar azdır. Gözleri çok büyük olmakla birlikte, görme duygusu zayıftır. Bu nedenle tehlikeyi uzaktan göremez. İçgüdüleri tam gelişmemiştir. Kendilerini korumayı bilmezler. Hayvan terbiyecileri de tutunamayanlarla uzun süre uğraşmış ve bunları sirklerde çalıştırmak istemişlerdir. Fakat bu hayvanların beceriksizlikleri nedeniyle hiçbir hüner öğrenemediklerini görünce vazgeçmişlerdir.”

“Addicted Erectus”u kim yazacak?

Selim’in hayata tutunmak için özveride bulunduğunu, arkadaşlar edindiğini yani hayata tutunmaya çalıştığını fakat başaramadığını gören Turgut’un üzüntüsü daha da büyür. Bir keresinde dostuna, “Canım Selim! Nasıl çırpınmışsın bir yere tutunmak için!” diye seslenir. Ne acı değil mi? Bizden öncekiler gibi bizim kuşak da bu duyguyu iyi tanıyor. Ülkemizin siyasi iklimine ısınamayan ve bu nedenle “tutunamayan” milyonlarca insan, aynı kaygıyı her gün iliklerinde hissederek hayatlarının ellerinden akıp gidişini izliyor. Yani biz “tutunamayanları” kendimizden de az çok biliyoruz lâkin “bırakamayanları” birinin bize Oğuz Atay gibi tane tane anlatması gerekiyor. Çünkü kendimi, (Atay’a özenerek) “Addicted Erectus” diye tanımladığım bu insan türüyle kuşatılmış hissediyorum. Fakat ne kadar çabalasam da onları anlayamıyorum. Ülkemizde ne siyasetçi oturduğu koltuğu bırakabiliyor ne kulüp başkanı ne mahalle muhtarı ne apartman yöneticisi! Bu insanların yalnız kaldıklarında dizüstü çöküp kollarını gökyüzüne uzatarak, “Bir dönem daha! Bir dönem daha! Lütfen bir dönem daha!” diye yalvardığını hayal edebiliyorum sadece…

Seçilmiş sultanlar cumhuriyeti!

Bu satırları Ankara’dan bir kulis veya yaklaşan seçimler öncesi bir öngörü eşliğinde değil tamamen “bırakamayanların” bende yarattığı hissiyatla yazıyorum. Kendisi CHP’de üç dönem Ataşehir Belediye Başkanlığı, eşi ise dört dönem milletvekilliği yapmış olan Battal İlgezdi’nin koltuğunu “bırakamayışı” ve anlamsız “haykırışı” sizde de benzer bir mide bulantısı yaratmadı mı? İlgezdi, 15 yıldır oturduğu koltukta beş yıl daha oturabilmek için (kendi deyimiyle 40 yıllık partisine) “CHP’de Kürt ve Alevi düşmanlığı yapılıyor” diyecek kadar çıldırdı. Bağımsız aday olarak seçime girip oyları bölerek ilçesini AKP’ye altın tepside sunmaya da hazır görünüyor.

Ülkemizde bir kere seçilen artık kendini “sultan” sayıyor ve “tutanamayanlar”da bulunmayan o uzun tırnaklarını köküne kadar tahtına geçiriyor. Sanırsınız ki seçilerek oturduğu makam ona anasından babasından miras kalmış. Kaldır kaldırabilirsen! Tüm başarısızlığına rağmen Kemal Kılıçdaroğlu’nun liderlik tahtını “bırakamayışı” bundan daha mı az acıklıydı? Peki şimdilerde dönmek için kurduğu taht oyunlarına demeli? Partisi darmadağın olmuşken bile “bırakamayan” Meral Akşener’in Ankara’daki rolünü anlamayan kaldı mı? Ne kadar dibe vurursa vursun tahtını “bırakamayan” muhalif liderlere bakınca zaman zaman ayakta duramayacak kadar sağlığı bozulan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı sorgulamak anlamsız hale geliyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Lûbe Ayar Arşivi