Kadın hayatının ucuzluğu politik bir sorundur

Türkiye ve benzeri ülkelerde insan hayatı ucuzdur. 

Kadın hayatı ise çok daha ucuzdur.

Kadının öldürülmesi hukuk tarafından da korunur.

Namus bahanesiyle öldürülmüşse, bu cinayeti hem toplum hem hukuk korur. 

Bunun nedeni iktidarın erkek olmasıdır.

Ankara’da bir lüks binanın 20 katından atılarak öldürülen Şule Çet’in davasında müebbet hapis kararının çıktığı gün, Ordu’da 20 yaşında bir üniversite öğrencisi olan Ceren Özdemir’in cenaze töreni vardı.

Bir gün önce kendisin takip eden bir erkek tarafından evinin önünde bıçaklanarak öldürülmüştü.

Daha önce bir çocuğu öldürmüş katil 12 ayrı suçtan hüküm giymiş, henüz üç gün önce cezaevinden kaçmış bir mahkûmdu.

Yakalandı, suçunu itiraf etti.

Gözlerde ve vicdanlarda evine doğru yürürken ikide bir arkasına bakan ve takip edildiğini anlayan Ceren’in o bakışları kaldı.

Katilin, Ceren’i tanıyıp tanımadığı, bir ilgisi olup olmadığı henüz bilinmiyor. Bilinen gerçek şu ki, 20 yaşında gencecik bir üniversite öğrencisi bıçaklanarak öldürüldü.

Yaşamının baharında hayattan göçtü. Katilin nasıl bir insan olduğu da belli…

Bu olaydan hiç kuşku yok ki, devlet sorumludur.

Cezaevinden kaçmış, daha önce çocuk öldürmüş, hırsızlık yapmış bir katilin cezaevinden kaçmasını önleyemeyen ve onu yakalamayan devlet tartışmasız suçludur.

Yanlış yaklaşım

Şule Çet gibi Ceren Özdemir gibi daha önce öldürülen kadınlar gibi erkek katillere “bahane” uydurmak bu toplumun en büyük suçudur.

Namus veya serserilik adına öldürülen kadınlar için empati yapmak yerine öldürülen kadınları suçlayan, katille empati yapan bir kesim var maalesef.

O saate orada ne işi vardı, o  saatte o kıyafetle  niye geçiyordu, niye erkeklerle içki içmişti, niye katilleriyle içki içerken fotoğrafı vardı, niye şort giydi, niye selam verdi gibi insan aklına zarar gerekçelerle katille empati yapanların sayısı hiç de az değil.  

Böyle bir kafayla kadın cinayetleri sorununu çözmek çok zor. 

Sorun politiktir

Sorun tarihsel olarak politiktir olduğu gibi günümüz Türkiye’sinde de politiktir.

Tarihsel olarak politiktir; erkeğin kadın üzerindeki tahakkümünü “namus” olgusuna bağlayan süreç ekonomi-politik bir süreçtir.

Bu süreç kadını erkeğin malı-mülkü haline getirmiştir.

Erkek kadını denetler; namusu kadına, şerefi erkeğe zimmetler.

Kadını her yönüyle sömürür, bu sömürü üzerine toplumsal ve siyasal düzen kurar. Siyasal düzen devlettir ve erkek tarafından yönetilir.

Kadın namusunu korur, erkek de bunun şerefini yaşar!

Örf, adet, töre ve modern devlette yasa erildir.

İster örf, ister töre ister yasa olsun tüm kurallar yönetseldir, bu nedenle de erkeğin kadına tahakkümü düzenleyen kurallar politiktir.

Karısını, eski karısını, sevgilisini, eski sevgilisini, kızını, annesini, kız kardeşini öldüren erkekler, bu yapıdan aldıkları güçle katil olurlar.

Kadın bedeni üzerindeki cinsel denetim “hakkı” toplumsal veya yasal kurallar tarafından korunur. Kısa süre önceye kadar Türk hukukunda, namus cinayetlerine gösterilen toplumsal ve yasal “hoşgörü” bunun en somut örneğidir.

Bütün düzenlemelerin kadının fiili yaşamına yansıması, davranışlarını erkeklere göre ayarlamaktır. Belli bir saatten sonra sokakta olmamak, içki içmemek, şort giymemek, yürürken etrafına bakmamak gibi…

Bu öyle güçlü bir kurallar zinciridir ki, bu davranışlara uymayan kadının öldürülmesi toplum ve yasalar tarafından korunmaktadır.

Bu koruma yasalara bile yansıdığına göre kadın cinayetleri yönetsel, dolayısıyla politik bir sorundur.

Muhalefet gündemde tutmalı
 

Türkiye’de iktidar, kadını toplumsal, kamusal alandan dışlayıp evin içine hapsetmeye çalışan bir anlayışa sahip. Kadını, evinde oturan çocuk doğuran ve çocuklarına bakmakla mükellef bir konuma özendiriyor.

Bunu maddi yardımlarla da destekliyor.

Çocuklara okullarda böyle bir eğitim veriyor.

O kadar ki, din dersinde başı türbanlanmış ana sınıfındaki kız çocuğu , “annenin getirdiği  para haramdır” diyebiliyor.

Çocuklar, annenin çalışmaması gerektiğine daha 5-6 yaşında koşullandırıyor ve bu modern diye sunulan Milli Eğitim Bakanı’nın döneminde, tarikatlarla, cemaatlerin il müftülükleriyle yaptığı sözleşmelere dayanıyor.

Durum bu olunca, namus adına veya serserilikle kadınlar öldürüyor.

Ucuz biçimde…

Muhalefet bu konuyu sürekli gündemde tutmalıdır.
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Fikret Bila Arşivi