İsmail Saymaz
İyi Parti’nin Ekonomik Kurtuluş Planı: Nass’tan bilime dönüş
İyi Parti, iktidara gelince hayata geçirmek istediği ‘Ekonomide Kurtuluş Planı’nın ilk ayağını açıkladı.
Planı, Wharton School’da finans kürsüsü hocasıyken, İyi Parti’den siyasete atılan ve Ekonomi Politikaları Başkanlığı’na getirilen Prof. Dr. Bilge Yılmaz ve ekibi hazırladı.
Yılmaz, çalışmasını dün İstanbul Hilton Otel’de tanıtırken, AK Parti’den farkını şu şekilde izah etti:
“Kurallara saygılı, şeffaf, bilimle kavga etmeyen, bilimin öğretileri ve mantık çerçevesinde çözümleri geri getiriyoruz.”
En acil ihtiyacımız, yalnızca ekonomide değil, hemen her alanda kurallara ve bilime geri dönmek olmalı diye düşünüyorum.
Erdoğan’ın icat ettiği ‘Faiz sebep, enflasyon sonuç’ şeklindeki siyasi hurafe bizi yıkıma sürüklüyor.
Yılmaz, dün bu tespit ve önerilerini ilan ederken tesadüf bu ya,
Merkez Bankası (MB) dokuz ay sonra faizi bir puan düşürdü. Bu hamle doları 18 TL’nin üzerine çıkardı.
Böylece memurun, asgari ücretlinin, emeklinin ve dar gelirlinin avucundakiler de eriyip gidecek. Hazine’den Kur Korumalı Mevduat’a aktarılan 60 milyar TL’ye milyonlarca TL eklenecek. Yine fukara milyonların kursağından kesilerek, milyonerlerin cebine indirilecek.
Milyonerler kemer sıksın
Yılmaz, iş başına geldiklerinde kemer sıkma uygulamalarından vazgeçeceklerini vurguluyor.
Bu yaklaşım Yılmaz’ı Kemal Derviş’ten ayırıyor.
Yılmaz:
“Dar gelirlilerin fedakarlık yapacak yeri yok. Türkiye’de derin yoksulluk var. Daha önceki istikrar paketlerinin aksine fedakarlığı başka insanlardan bekleyeceğiz.”
Kimlerden?
Örneğin, ‘Beşli Çete’den.
Ya da devlete ödemeleri gereken 1.1 milyar Euro’luk borcu 25 yıl ertelenen İstanbul Havalimanı’nın konsorsiyumundan.
Yahut Kur Koruma Mevduat Fonu için Hazine’den yaklaşık 60 milyar TL aktarılan birkaç yüz bin milyonerden.
Yılmaz, kalkınma hedefi de koyuyor.
Merkez Bankası’na tam bağımsızlık
Yılmaz, para politikasının 2011 yılından sonra bozulduğunu ve 2018’den itibaren hızla kötüleştiğini ifade ediyor. İyi Parti iktidarında, ‘tam teşekküllü enflasyon denetlemesi’ programına geçeceklerini vaat ediyor.
İyi Parti iktidarında…
Kredi kararları piyasaya bırakılacak.
Döviz kuruna keyfi müdahale durdurulacak.
MB, şeffaf ve kamuya açık ihalelerle döviz alıp satacak.
Kamu bankaları kura müdahale etmeyecek.
Para Politikası Kurulu’nun (PPK) bilgi notu faiz kararı öncesinde paylaşılacak.
PPK üyelerinin oy dağılımı açıklanacak.
MB’ye bağımsız ve liyakatli bir yönetim atanacak.
Döviz alım satımı öngörülebilir ve şeffaf takvime bağlanacak.
MB’nin bağımsızlığı anayasal güvence altına alınacak.
MB Başkanı, yardımcısı ve PPK üyelerinin görev süreleri beş yıla çıkarılacak.
Hazine’ye transferler araştırılacak
MB’den Hazine’ye yapılan tüm kar transferleri geçmişe dönük olarak incelenecek. Ayrıca MB’ye yönelik müdahaleler araştırılacak.
Yılmaz, “MB’nin rezervleri bu ülkenin büyük fedakarlıklarla biriktirdiği bir para. Sorumsuzca harcandı. Araştırmak vatandaşlık görevidir” diyor.
Bir daha vurguluyor:
“Bilimin, şeffaflığın, kurallara bağlılığın geri dönüşü olacak.”
İyi Partili Bilge Yılmaz’a göre geriye gidiş 2011’de Babacan döneminde başladı
Prof. Bilge Yılmaz, kötü para politikasının miadı olarak 2011’i gösteriyor. Bu tarihten sonra MB rezervinin düşmeye başladığını ve dolarizasyonun baş gösterdiğini ifade ediyor.
Tarih dikkatimi çekti.
Çünkü…
2009-2011 yılları arasında Ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı Ali Babacan’dı. Babacan, 2015’e kadar Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcısıydı.
DEVA Partisi lideri Babacan görev yaptığı yıllarda Türkiye’nin büyüdüğünü ifade ederken, Yılmaz ise geriye gidişin başlangıcı sayıyor.
Yılmaz ile İyi Parti Kalkınma Politikaları Başkanı Prof. Ümit Özlale, sunumdan sonra benim de aralarında olduğum gazetecilerle buluştuğunda şu soruyu yönelttim:
“Babacan’ın başarı diye anlattığı, Türkiye’nin geriye gidişinin başlangıcı mı?”
Yılmaz, 2011’de ortodoks ekonomi politikalarından sapıldığını savunarak, şu yanıtı verdi:
“Tayyip Bey’in baskılarına boyun eğmeye başlayarak, ‘Tayyip Bey’e öyle gösterelim, biz bunu yaparız’ şeklinde, işte o riyakarlık yavaş yavaş, ufak ufak yanlışlar, sonra büyüyor. Burada iki önemli şey var: Yanlış para politikası bizi buralara getirdi enflasyon açısından. Daha önemlisi, Türkiye’nin hiçbir zaman kalkınma hamlesi olmadı. Öyle bir endişeleri, planları, düşünceleri yoktu. Biz teşvik sistemiyle bilimsel şekilde onu getirmek için buradayız.”
Yılmaz, Babacan’ı da eleştirdi.
Sosyal medyada DEVA ve İyi Partililer arasındaki Babacan-Yılmaz tartışmasına değinerek, şöyle dedi:
“Bunu Ali Bey-Bilge Yılmaz mücadelesine çevirmek istemiyorum. Doğru da değil. Ama Ali Bey’in yapabileceğine inansaydım bugün burada olmazdım. Biliyorum, özellikle DEVA Partisi’nin trolleri yüzünden son haftalarda olay oraya doğru gidiyor ama fark etmişseniz cevap vermiyorum. Televizyonlarda ağzımdan Ali Bey’in adı çıkmıyor. Çünkü olay o değil.”
Yılmaz’a “Babacan'la kıyaslanıyorsunuz?” dedim.
“Gerek de yok. Zaten çok farklı insanlarız. O kıyaslama doğru da değil” diye karşılık verdi.
Anadolu’da işadamları ‘Suriyeliler gitmesin, çalışsın’ diyormuş!
İyi Parti Kalkınma Politikaları Başkanı Ümit Özlale, toplantıda Suriyeliler bahsi açılınca çarpıcı bir soru yöneltti.
Sorusu şöyle:
“Suriyelilerden rahatsız mıyız?”
Soruyu kendisi yanıtladı.
Anadolu’da işadamlarının Suriyelilerin gönderilmesini değil, aksine çalışma izni sahibi olmasını istediğini söyledi.
Özlale’nin gözlemi şöyle:
“İnegöl’deyiz, mobilyacılıkla ünlü. 'Allah Suriyelilerden razı olsun’ diye başladı Sanayi ve Ticaret Odası Başkanı. ‘Onlar geldikten sonra maliyetlerim düştü ama onları eşimin, kızımın dolaştığı yerde görmek istemiyorum’ dedi.
Kahramanmaraş'tayız. Organize Sanayi Bölgesi’nde konuşuyoruz. ‘Allah Suriyelilerden razı olsun. İşçilerime uzun zamandır zam yapmıyorum’ dedi (birisi.)
‘Allah Afgan çobanlardan razı olsun’ dedi, Erzurumlu. ‘Neden' diye sordum. ‘Kürdü çağırdığımız zaman çobanlık yapması için, ailesini getiriyor, çoluk çocuğa karışıyordu. Afgan çobandan memnun olmadığımız zaman jandarmayı arıyoruz ve sınır dışı ediyorlar’ dedi.
Ege köylerinde ‘Çocuğum tezek kokmuyor artık Suriyeliler yüzünden’ dediler.
Hepimiz biliyoruz ki, Anadolu’da, ama İstanbul ve Bursa’da insani olmayan koşullarda 1500-2 bin liraya Suriyeli çalıştırılıyor. Senin rekabetçiliği kurduğun sistem, küçük ve orta ölçekli işletmelerin kayıt dışında kalarak çatır çatır Suriyeli ve Afgan çalıştırdığı bir sistem.
O yüzden soru şu:
Biz gerçekten istiyor muyuz hepsinin gitmesini?